Insanî Kalbin Olusumunda Çevreselin Rolü

Insan, tüm kadim tartismalardan günümüze kadar dogrudan veya dolayli olarak maddi ve manevi toplamin...
Insanî Kalbin Olusumunda Çevreselin Rolü
Ali YALÇIN
Ali YALÇIN
Eklenme Tarihi : 4.11.2021
Okunma Sayısı : 1615

Insan, tüm kadim tartismalardan günümüze kadar dogrudan veya dolayli olarak maddi ve manevi toplamin karsiligi olarak ele alinmistir. Onu hayatin öznesi kilan, sorumluluk almada belirleyiciligi olan tüm dinamikler esliginde, insan, maddi ve manevi yönüyle ayrismaza karsiliktir. Diger canlilardan ayriminda da bu özellikleri ön plana çikan   en geliskin varliktir.

Yazimizin ana temasi açisindan, insani bagimsiz bir degisken olarak mi yoksa evrendeki tüm degiskenler esliginde bagimli bir degisken olarak mi ele alacagiz, burasi önemlidir. Insanin gelisim sürecinde onu  Tanrinin yerine koymaya çabalayan bagimsizlikçi yaklasim farkina varmadan önemli bir hususa vurgu yapmaktadir: Insanin Degisimi          

Insani degisim süreçlerinde ele alarak onu “en son degisim” skalasinda Tanriya evirmek isteyen bu yaklasim farkli dillerde “insanin degisimini ” ele almaktadir.           

Degisim, Arap dilinde de kalbe karsilik gelmektedir. Kalp, degisimin yönünü belirleyen en önemli reeldir. Olumluya veya olumsuza karsilik gelen bir reel. Kalp; degisim ve dönüsümün en kapsamli boyutunu ifade ettiginden,  insan beyninin bir çiktisi olan akletme, fikir üretme, yorumlama, onaylama veya itiraz etme , yeni alternatiflere yönelme vb hallerinin hepsini kusatir. Allah Teâla,   insan, daha kusaticidan daha dar olana saplanip kalmasin diye örnegin insan beynine karsilik gelen kelime veya kavramlari belki de  tasrif geregi kullanmamaktadir. Kalbin yani degisimin hitap ettigi alan kendi kusaticiligini muhafaza etsin diye  Kur’an’da,  tümleyen kavramlari da- her seyi bilen olarak  - ifade etmektedir. Kalb ile dogrudan veya dolayli iliskisi olan “fuâd, sadr, lüb, nühâ ve rû’ …”  gibi kullanimlar ile bunu saglamaktadir. Yeri gelince de  degisimin enerjisi olan “ulu’l elbâb” gibi ileri düsünceli olmanin, akli en aktif kullanmanin ifadelerini kullanir. Bir husus oldukça barizdir ki   degisim iki temel meleke üzerinden yol almaktadir: Görme ve isitme          

Insanin kalbi yani degisimi   dogal olarak bu iki meleke ile vardir.   Insan, henüz anilmaya deger bir sey degilken üzerinden çok zaman geçmis ,   görücü ve isitici olunca degisimi ona sorumluluk alanlari açmistir. Kalp yani degisim de kendiliginden görme ve isitmeye temellenmistir. Görmesi - isitmesi olan kalp , görme ve isitmeden mahrum kalinca yani insanda körlesme veya kulaklarinda sagirliga gidecek olan agirlasma süreci baslayinca da -iradeli bir varlik oldugundan- sorumluklari açisindan sorgulanir olmustur. Insan, “akleden kalp” den kopup degisimini akil temelinde gerçeklestirmezse, degisik bir ifade ile beynini saglam çiktilarla güvene almazsa, görücülügü- isiticiligi ona kazanimlar saglamayacaktir. Zahiren gözleri veya kulaklari oldugu halde kalbini olusturamadigi için akilsizliginin bedelini de ödeyecektir.

Bedel sürecinde neler yasanmistir?

Insana, gördükleri - isittikleri sorumluluk yüklüyorken  çevresinde olan bitene karsi kör ve sagir davranarak sorumluluktan kaçmis, kalbini olusturamamistir. Neticede çeliskiler pisliginden yakasini kurtaramamistir. Pislik ona boca oldukça da kendi kalpsizliginde bocalayip durmustur.         

Insanî kalbin olusumu mademki görme ve isitme melekeleriyle baglantili çevresel faktörlerle yakin iliskilidir, su halde adi geçen   kalbî olusum nasildir?           

Yukarida bahsettigimiz hemen her alt baslik için çok sayida Kur’an-î ayet getirilebilir, lakin bir ayet oldukça dikkat çekicidir.            

“Yeryüzünde gezip dolasmiyorlar mi ki; böylece onlarin kendisiyle akledebilecek kalpleri ve isitebilecek kulaklari olussun? Velâkin dogrusu su ki;   gözler   kör olmaz; ancak sadrlardaki kalpler körlesir.” (Hac-46)          

Bir önceki ayette, zulümlerinden ötürü altlari üstüne gelmis, issiz hale gelmis,   helak olmus mekanlardan bahsediliyorken bu ayette de  yeryüzünün gezilerek bu ve benzeri izlerden akil  tefekkürü esliginde kalbin olusumu istenmektedir. Görülen o ki gezmesi istenen insanin zaten et parçasindan bir kalbi mevcuttur. Eksiklik onda kalbin olusumuna dairdir. Zahiren iki kulagi var ancak kulaklarinin olusumunda nakisalari var… Zahiren onu hayvandan ayiran ve insan oldugunu hemencecik ele veren bir insan görünümü var ancak bu insan henüz kendi kalbini olusturamamistir. Yani gördükleri ve isittikleri kisacasi çevreseli onda bir degisim olusturmamistir. Kalbi, “akleden kalb”, “isitmesi ve görmesi olan kalb” seviyesine erismemistir.

Kur’an , Araplarin “iman ettik “ demelerine karsilik, onlarin iman etmediklerini Islam olduklarini, henüz imanin onlarin kalbine yerlesmedigini söylerken iman ettiklerini söyleyen ama iddialari paralelinde onlarda degisim ,dönüsüm saglamamis olan hallerine yani iman iddialarinin  kalplerinde,  degisimlerinde gözlenmedigine dikkat çekmektedir.

Peygamberin kalbine inen vahyi de bu baglamda ele alabiliriz. Peygamber vahiy karsisinda, unutmamak adina  dillini hareket ettirerek beseri aceleci çabaya girince, kendisine, vahyin degisimine monte edilecegini (ilqa) ve bu haliyle bir unutmasinin mümkün olmadigi hatirlatilmaktadir. Vahyin degisime sekil vermesi ile Peygamber, daha önce “dall üzere” iken  saglama alinmis hidayete degismis, daha önce kitap nedir iman nedir bilmezken bunlarin suuruna yükselmistir. Önce kendisi inanarak degismis,  arkadaslari da öylece degisip dönüsmüslerdir. Dine tabi olusu beseri çabayi devre disi birakmayarak, onu salt akildan saf akil düzeyine çikarmis, beyne ait akletme, fikir üretme, yorumlama vb toplamin daha da kapsayicisina eristirmistir.  Maddi ve manevi toplamiyla Peygamberin kalbi, diger insanlara kiyasla daha avantajli bir olusumla tamamlanmistir.          

Insana gelince onu yeryüzünde gezintiye davet eden Allah Teâlâ elbette ki onu bir turistik geziye çikarmamaktadir.

Insani sorumlulugun hayattaki  yeri tamamlansin ama yer yüzünde de gezsin, dolassin… Bir et parçasi olan kalbi     biyolojik ve fiziko - kimyasal  özellikler gösteren organ özelligi göstermeye devam etsin ama  o et parçasi   selameti sabitelerde  (misal dakikada 60-100 atim kararliliginda) arayan kalbin aksine, sabitelere inat degisen, dönüsen, vahyi anlamaya hazir bir kalbe de sahip olsun, bir degisimi de gerçeklestirsin. O et parçasi kalbi atmaya devam etsin ama olusan kalbi de çevresinde olan biteni -görme ve isitme melekelerini sonuna kadar açarak - verimli kullanarak kendi olusumunu tamamlasin. Evrensel sadrda kendi sadrini fark etsin… Kendisi de genislemekte olan evrensel sadrdaki görmeleri, isitmeleri anlayabilsin, Allah’in toplam isitme, toplam görme sahibi bir murakip olarak    yeryüzünde yaratmayi nasil baslattigini ve her yaratilisi özüne nasil iade ettigini  görsün. Bakislarini- bir “ulu’l elbâb” olarak- göklere çevirsin, yere çevirsin, ikisi arasinda olan bitenleri anlamaya çalissin, gecenin ve gündüzün arka arkaya gelisi ve daha fazlasi  üzerine beynini çatlatarak fikirler, düsünceler üretsin.  Yaratilan için bir basiboslugun, bir gereksizligin olmadigini fark etsin… Devenin nasil yaratildigini, sivrisinekteki gizemi, kuslarin Allah’in izniyle havada nasil durduklarinin kanunlarini anlasin… Kendi yaratilisinin tüm evrelerini ,  bir damla kandan “insana” evrilisini görsün… Sadri genislesin… 

Kendi disindaki afaki ayetleri görsün enfüsi ayetleri tefekkür etsin… Helak olan karyelerin neden helak oldugunu anlamaya çalissin. Degisen toplumun,   hidayetini veya helakini hazirlayisinin   kanunlari üzerinde sosyolojik incelemeler yapsin… Kötü yönetimlerin insani ve nesli nasil bozduklarini anlasin, vasat olmaya degisim baslasin…  

Insanin maddi boyutu gibi manevi boyutunu anlamak için çok çabalasin ki kalbi, yani degisimi mutmain olsun. Iman ederken, iman etme gerekçelerini saglam esaslara oturtsun… Anlasilmayan iman kalbe yerlesmez… Insani degistirmeyen iddialar onu ancak münafik yapar… Tevbesini , geri dönüs degisimini düzeltirse belki yeniden iman etme süreçlerine girebilir… Bunlari da bilsin…

Isiterek ve görerek bilsin …Zira, “bir seyin içini disina çikarmak, altini üstüne getirmek, ters çevirmek, bir seyi baska bir seye dönüstürmek ve degistirmek” gibi anlamlara gelen “kalb” kelimesi iddia edilen hali ile vücudumuzdaki kani pompalama görevi üstlenen ve bunu yaparken de tam aksine stabil olmayi saglikli tanimlayan, örnegin dakikada 60-100 ritim sayisiyla bunu dengede tutan  kalp ile örtüsmemektedir.  Maddi yönüyle   degisim, dönüsüm, altüst etme veya olma, ters çevirme(inkilap-devrim) ile es anlamli olan beynî fonksiyonlar bunun tam aksine, “selameti sabitelerde arayan kalbe” uyarlanamaz…  Ritim hizi düstükçe örnegin kalp piliyle tedavi olan, ritim sayisi arttikça da kimi medikal veya girisimsel yaklasimlarla “hastaligi tedavi edilen kalp”  nasil olur da beyin gibi davranir?

Insan, mezkur hususlarin büyüyen çeliski  yumaklarini istedigi kadar büyütülebilir…

Insan, görme ve isitme melekeleri üzerinden kalbini olusturacaktir. Allah Teâla elbette ki -tüm degisim kanunlarinin var edicisi olarak- onun degisimini saglama alacaktir. Bu O’nun vaadidir. Zira tüm degisimler O’nun murakabesinde olmaktadir. Sorumluluk alan insanin kalbi  hanif insanin degisimlerini bir bir yansitacaktir. Hanif insan,   bir tür “Rabbani Latife” veya “Ilahi Cevher”   anlaminda olusumunu tamamlayan kalbe sahip olacaktir.

 “ Hakikat su ki, insan; daha henüz kendisi hiç anilmayan ve taninmayan bir seyken   uzun zamanlardan (“dehr”den) bir süre (hin) gelip geçmedi mi? Süphesiz Biz insani,   karmasik bir damla sudan yarattik. Onu deneyip imtihan etmekteyiz. Bundan dolayi onu isitir ve görür hale getirdik.”(Insan,1-2)

“Yeryüzünde gezip dolasmiyorlar mi ki; böylece onlarin kendisiyle akledebilecek kalpleri ve isitebilecek kulaklari olussun? Velâkin dogrusu su ki;   gözler   kör olmaz; ancak sadrlardaki kalpler körlesir.” (Hac-46)              

NOT: Insanî kalbin olusumunda içselin rolü hakkinda da yazi yazilabilecektir.

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!