Sosyal Medya, Dijital Çağda Tebliğ ve İslam’ı Anlatma İmkânları
Olaylara negatif gözle baktığımızda hep zararlarından şikâyet ederiz, ama pozitif gözle baktığımızda faydalı olan taraflarını da görme imkanına ulaşırız. Dijital teknolojiye pozitif bir gözle bakarsak İslam’ı anlatabilme faaliyetleri konusunda coğrafi sınırları ortadan kaldırarak benzersiz imkânlar sunduğunu görebiliriz. İnternet ve sosyal medya sayesinde bir bilgi veya mesaj, saniyeler içinde dünya çapında milyonlara ulaşabiliyor. Önceki nesillerin hayal dahi edemeyeceği biçimde, bugün davetçi bir düşünürümüzün veya mücadelemizin orijinal bir çalışması dijital platFormlar aracılığıyla geniş kitlelere yayılabiliyor. Nitekim sosyal medya ortamları, dini mücadelenin ve gayretin mevzileri (cepheleri) haline gelmiş durumdadır.
Artık yüksek bütçeli yayın organlarına ihtiyaç duymadan, basit bir cihaz ve internet bağlantısıyla özellikle gençlere, topluma veya internet meraklılarına; yapılan etkinliklerle veya dijital olarak çıkarılan Anlam ve Değer Dergisine kolayca ulaşmak mümkündür. Bu, tebliğ açısından muazzam bir fırsat penceresi açmıştır.
Bununla birlikte, dijital platFormların tebliğ için sağladığı avantajların yanı sıra bazı ciddi riskleri de beraberinde getirdiğini unutmamak gerekir. Bir yandan dini içerikler daha görünür ve erişilebilir hale gelirken, öte yandan bu içeriklerin niteliği konusunda soru işaretleri doğmuştur. Sosyal medyanın doğası gereği hız ve dikkat çekicilik ön plandadır; bu da bazen mesajların basitleştirilmesine ve din dilinin sığlaşmasına yol açmaktadır. Gerçekten de bugün birkaç dakikalık hatta birkaç saniyelik videolar, eskiden bir saatten uzun süren sohbetlerin yerini alabiliyor. Bu durum, İslami bilgilerin özünün zayıflamasına yol açabileceği gibi, herkesin kolayca içerik üretip “hoca” rolüne soyunması nedeniyle dini otorite, doğru ve gerçek sorunlarını da gündeme getiriyor. İnternet ve sosyal medyada karşılaştığımız bir ayetin veya hadisin gerçekten Kur’an’dan veya sahih bir kaynaktan olup olmadığını denetlemek güçleşiyor. Örneğin, dijital mecralarda ayet diye aslında hadis metinleri veya hadis diye ayet metinleri paylaşıldığı; sure adı, ayet numarası ya da hadis kaynağının yanlış verildiği durumlar olabiliyor. Bu nedenle dijital çağda tebliğ yapanlar, büyük bir sorumluluk yüklendiklerini bilmeli ve çalışmalarında da titizlik göstermelidir.
İslami mücadele açısından bakıldığında, dijital dünyada var olmayı reddetmek veya hep olumsuz uygulamalar temel alınarak kötü ve yıkıcı tarafından bakmak bir çözüm değildir. Hiçbir Müslüman, iletişim vasıtalarına bütünüyle sırtını dönerek içine kapanamaz; zira çağımızda sosyal medyanın olumlu tarafları ve yaygın etkisi ortadadır. Asıl yapılması gereken, bu yeni vasıtaları hakikatin ve iyiliğin yayılması için etkin şekilde kullanmaktır. Resûlullah’ın“ Sizden biri bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; gücü yetmezse diliyle (sözüyle) düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin…” (Müslim, Îmân 78) hadisi mucibince, dijital platFormlar emr-i bi’l mâruf nehy-i ani’l münker (iyiliği emredip kötülükten sakındırma) için de bir imkân sunmaktadır. Nitekim bugün bir sosyal medya gönderisiyle zulme karşı dünya çapında farkındalık oluşturmak veya bir hayır kampanyası başlatmak mümkündür. Dolayısıyla dijital mecra, cihad kavramının iletişim boyutunda tecrübe edildiği yeni bir alan gibidir. Ancak bu alanda cihad ederken, yani hakkı savunup yayarken, yöntem ve üslubumuzun İslami ilkelerden sapmaması elzemdir. Kısacası, dijital çağda tebliğ büyük fırsatlar barındırır; Hayalhanem ve benzeri on binlerin takipçisi dijital sitelerde olduğu gibi, yeter ki bu fırsatları, “Her iletişim aracının bir karakteri olduğunu ve kullanıcılarını etkilediğini” hatırdan çıkarmadan bilinçli kullanalım.
Dijital platFormlarda mücadeleye devam ederken dikkat edilmesi gerekilen önemli konulardan biri de bütün Müslümanların bir aile olduğu bilinciyle hareket etmekten geçmektedir. Bu nedenle kendimizin dışındaki grupları, cemaatleri ve STK’ları karalayacak, onları küçük düşürecek ve Müslümanların kardeşlik hukukuna zarar verecek açıklama ve paylaşımlardan uzak durmalıyız. Fikirsel olarak konuşacağımız veya tartışacağımız konuları bu platFormlar yerine yüz yüze görüşmelerde tartışmalıyız. Çünkü bu platFormlardaki paylaşımlar ne yazık ki mücadeleye fayda yerine zarar vermektedir.
Sosyal Medya ve İslami Ahlak
Dijital dünyada karşılaşılan en büyük imtihan, sosyal medyanın sınırsız özgürlük ve yazarı, söyleyeni belli olmayan (hikâye, masal gibi) anonimlik sunan ortamında İslami ahlakı muhafaza edebilmektir. Bu noktada göz önünde bulunması gereken en önemli nokta şudur: Gerçek hayatta geçerli olan ahlaki ölçüler, sanal âlemde de aynen geçerlidir. İslam, kul hakkı, mahremiyet, doğruluk, edep gibi değerleri her zaman ve mekânda korumamızı emreder. Müslüman, her yerde Müslümandır, yani sanal ortamda da Allah’ın kulu ve sorumluluk sahibidir. Bu bilinçle hareket etmek, dijital dünyada ve sanal âlemde, gerçek hayattaki gibi mücadelenin temel şartıdır.
Öncelikle sosyal medyada çok yaygın hale gelen bazı kötü alışkanlıklara karşı uyanık olmalıyız. Bunların başında gıybet, iftira, yalan haber paylaşımı ve ifşa kültürü gelir. Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de gıybeti kesin bir dille yasaklayarak, onu “ölü kardeşinin etini yemeye” benzetmiştir (Hucurât Suresi,49:12). İnternet ortamında bir kişi hakkında onun olmadığı bir yerde ileri geri konuşmak veya küçük düşürücü yorumlar yapmak da aynı şekilde gıybettir ve büyük günahtır. Ne yazık ki pek çok insan, sosyal medyada yüz yüze söyleyemeyeceği sözleri, klavye başında rahatça söyleyebiliyor. Halbuki sevgili Peygamberimiz (s.a.v), “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin olduğu kimsedir” (Buhârî, Îmân 4) buyurarak, ağzımızdan ve elimizden (klavyemizden) çıkan her söze dikkat etmemizi öğütlemiştir. Dijital mahremiyet meselesi de sosyal medya ahlakının önemli bir parçasıdır. Başkalarının özel hayatını ifşa etmek, insanların kusurlarını araştırıp yaymak İslam’da kesinlikle yasaktır. Nitekim Kur’an bizlere, “Birbirinizin kusurunu ve mahremini araştırmayın” diye emreder (bkz. Hucurât 49:12). Özel hayatın dokunulmazlığı, gerçek hayatta olduğu gibi sanal hayatta da geçerlidir; insanların izni olmadan fotoğraflarını veya bilgilerini yaymak kul hakkına tecavüzdür ve haramdır.
Ayrıca yalan ve iftira konusu dijital platFormlarda ciddi bir ahlaki problemdir. Sosyal medyada asılsız haberler, manipülatif bilgiler hızla yayılabilmektedir. Bu yüzden bilgi kirliliği çağında, bir Müslüman’a düşen, her haberi alır almaz yaymak değil; önce doğruluğunu araştırmaktır. Kur’an-ı Kerim “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsinden sorumludur” (İsrâ Suresi,17:36) buyurarak bizi uyarıyor. Aynı şekilde Sevgili Peygamberimiz, “Kişiye, duyduğu her şeyi söylemesi, yalan olarak yeter”(Müslim, Mukaddime 5) diyerek dedikodu ve asılsız haber aktarmanın vebaline dikkat çekmiştir. O halde sosyal medyada karşılaştığımız her bilgiye hemen inanmak ve paylaşmak yerine, İslam’ın araştırma ve doğrulama ilkesini uygulamalıyız. Bile bile yalan haber yaymak, sahte hesaplar açarak insanları aldatmak, İslami ahlakla asla bağdaşmaz. Unutmayalım ki normal hayatta yalan söylemek, iftira atmak, insanları karalamak nasıl günahsa, sanal dünyada da aynen günahtır.
Sosyal medya kullanımında İslami ahlakın bir diğer boyutu da edep ve hayâdır. Gerçek hayatta olduğu gibi dijital âlemde de mümin, hayâ duygusunu kuşanmalıdır. Paylaştığımız içerikler, fotoğraflar ve yorumlar müstehcenlikten, argo ve çirkin sözlerden uzak olmalıdır. İffet ve tesettür ölçülerine sanal ortamda da riayet etmek gerekir. Örneğin, bir Müslüman kadın ya da erkek, İslam’ın uygun görmediği şekilde teşhir edici fotoğraflarını paylaşmamalıdır. Sanal etkileşimlerde de karşı cinsle yazışmalarda veya yorumlarda sınırı korumak, nazik ve saygılı bir üslup takınmak elzemdir. Zira teknoloji hayatımıza girdiğinden beri iletişim, yaygınlaşırken aynı zamanda pek çok kuraldan sıyrılıp laubali hale geldi. Ekranlardan evlerimize ve kalplerimize akan görüntü ve mesajlar karşısında ayağımızın kaymaması, sürüklenip gitmemek için dinimizin öngördüğü temel ahlaki kurallara sımsıkı sarılmaktan başka çaremiz yok. Hatırlamalıyız ki bizi her an gören Allah Teâlâ, sanal âlemdeki davranışlarımızı da görmektedir ve amel defterimize yazılmak üzere melekler tarafından kaydedilmektedir. Mahşer günü hesaba çekilirken internette yaptıklarımızdan muaf tutulacağımızı sanmak büyük bir gaflettir. Kur’an-ı Kerim’de, “Yapmakta olduklarınızdan dolayı kesinlikle sorguya çekileceksiniz” buyrulmaktadır (Nahl 16:93). Öyleyse hayatımızın her anında ve her ortamında Allah’ın huzurunda olduğumuz bilinciyle, sosyal medyada sorumluluk şuuru içinde hareket etmeliyiz. Mümin, gerçek dünyada kul hakkına, harama, edebe nasıl dikkat ediyorsa sanal dünyada da aynı hassasiyetleri göstermek zorundadır.
Dijital Bağımlılık ve Kalbin Eğitimi
Dijital dünyanın bir diğer meydan okuması, teknoloji bağımlılığıdır. İnternet, oyunlar, sosyal medya derken pek çok insan, zamanının büyük kısmını ekran karşısında geçirir hale geldi. Bu durum özellikle genç nesiller için ciddi bir risk taşımaktadır. Uzmanlar, her geçen gün daha fazla insanın internet ve sosyal medya müptelası haline geldiğini belirtiyor. Teknoloji yanlış amaçlarla ve sınırsız kullanıldığında, nefsin hoşuna giden ama faydasız meşgalelerle insanı oyalıyor. Hâlbuki Peygamber Efendimiz(s.a.v.), “Malayaniyi (faydasız, lüzumsuz işleri) terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır” buyurarak boş ve yararsız uğraşlarla vakit geçirmeyi hoş karşılamadığını ifade etmiştir. Gerçekten de günümüzde özellikle gençlerin sosyal medya platFormlarında gereğinden fazla ve lüzumsuzca vakit harcadığına sıkça şahit oluyoruz. Oysa zaman, bize emanet edilen en büyük nimetlerden biridir. Zaman israfı, bir Müslümanın dikkat etmesi gereken ciddi bir durumdur, zira boşa harcanan zaman aslında boşa harcanan bir ömür demektir. Peygamberimiz bir başka hadis-i şerifte, “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlarda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.” diyerek zaman nimetinin kıymetini bilmeyenlerin hüsranda olduğunu haber vermiştir,
Dijital bağımlılık sadece vakit kaybına yol açmaz, aynı zamanda kalbî ve ruhî hayatımızı da olumsuz etkiler. Sürekli çevrim içi olmak, insanın iç dünyasında bir gürültü oluşturur; tefekkür ve tezekkür (derin düşünme ve Allah’ı anma) imkânını azaltır. Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur (Ra’d Suresi, 13:28). Fakat eğer günümüzün büyük bölümünü sosyal medyada başkalarının hayatlarını takip ederek, yapay gündemlerin peşinden koşarak veya oyunlarda sanal başarılar kazanarak geçiriyorsak, kalbimizi ihmal ediyoruz demektir. İmam Gazâlî, Kalplerin Paslanması bahsinde, gaflet ve aşırı dünyevî meşgalelerin kalbi karartacağını, ancak zikir ve tefekkürle kalbin cilalanacağını söyler. Nitekim çok gülmenin kalbi öldürdüğüne dair hadis-i şerif (Tirmizî, Zühd 2) bu noktada manidardır: Sürekli eğlence ve oyalanma peşinde koşan bir kalp zamanla katılaşır, manevi hissiyatını yitirir. Bugün akıllı telefon ekranlarında saatlerini tüketen, “boş boş içerik kaydıran” insanların hissettiği iç sıkıntısı ve tatminsizlik, kalbin fıtratına aykırı bir yaşam tarzının sonucudur. Kalbin eğitimi ise, bu dijital çağda her zamankinden önemli hale gelmiştir.
Kalbimizi dijital bağımlılığın olumsuz etkilerinden korumak ve eğitmek için birkaç noktaya dikkat etmeliyiz.
Birincisi, teknoloji kullanımımızda niyet ve amaç net olmalıdır. Faydalı iş için mi, yoksa sadece oyalanmak için mi çevrim içi olduğumuzu kendimize sormalıyız. Teknolojiyi tamamen hayatımızdan çıkarmamız beklenmiyor; ancak onu amaçsız, verimsiz ve kontrolsüz bir mecra olarak kullanmak hem dünyamıza hem ahretimize zarardır.
İkincisi, dijital dünya ile gerçek dünya arasında bir denge kurmalıyız. Ekran karşısında geçirdiğimiz süre ile ibadet, aile, sosyal faaliyetler, kitap okuma, fiziksel aktivite gibi diğer hayati uğraşlarımız arasında sağlıklı bir oran olmalı. Eğer sanal âlem, sorumluluklarımızı ihmal ettirecek boyuta geldiyse, derhal dijital oruç diyebileceğimiz bir ara vermek, ekran süresini kısıtlamak gereklidir.
Üçüncüsü, dijital içerikleri tüketirken seçici davranmalıyız. Nasıl ki mideye her bulduğumuzu atmak beden sağlığını bozarsa, kalbimize de her tür görüntü, bilgi ve sesi doldurmak manevi sağlığımızı bozar. Haram içeriklerden – müstehcen, şiddet dolu, ahlaksızlık aşılayan yayınlardan – uzak durmak, gözümüzü ve kulağımızı harama kapatmak kalbin nurunu korur. Ayet-i kerimede buyrulduğu gibi: “Kulak, göz ve kalp, bunların hepsi yaptıklarından sorumludur”. (İsra 36) Dolayısıyla ekranlardan kalbimize nelerin akmasına izin verdiğimiz hususu, Allah katında mesuliyet doğuran bir konudur.
Dördüncüsü, zikrullah ile kalbi diri tutmaya gayret etmeliyiz. Teknoloji her an elimizin altında olsa da, gün içinde cihazları bir kenara koyup Allah’ı anmaya, namaza, Kur’an okumaya, tefekküre vakit ayırmak gerekir. Aksi halde ruhumuzun gıdasını ihmal etmiş oluruz. Unutmayalım ki eğer teknoloji, bize mülkün gerçek sahibini (Allah’ı) unutturuyor ve emanet bilincimizi zedeliyorsa, ortada ciddi bir problem var demektir. Modern dünyanın “her şeyi kontrol edebilirsin, her şeye gücün yeter” aldatmacasına kapılıp, bir ilaha dönüşme yanılsaması yaşamamalıyız. Bilakis, aciz bir kul olduğumuzu, teknolojiden gelen güç yanılsamasının bir imtihan olduğunu idrak etmeli ve bu araçları emanet şuuruyla kullanmalıyız.
Sonuç olarak, dijital bağımlılıkla mücadele, bir bakıma nefis terbiyesi meselesidir. Nasıl ki oruç tutarak yemek-içmek gibi helal şeyleri bile disipline ediyoruz, benzer şekilde dijital alışkanlıklarımızı da terbiye altına almak zorundayız. Kalbimizi Allah’a bağlayıp dünyayı elimizde tutmayı başarabilirsek, teknoloji bizi esir alamaz. Kalbin eğitimi, dijital çağın koşullarında belki de en büyük cihaddır. Bu cihadı kazanmak, ekranlardan göz kırpan dünyanın fani ve aldatıcı olduğunu, asıl hakikatin Allah’ın rızası olduğunu kendimize sık sık hatırlatmamıza bağlıdır.
Gençler ve Dijital Dünya
Dijital dünyanın etkilerinden en fazla bahsedilmesi gereken grup, gençlerdir. Zira dijital çağın içine doğan bu nesil, teknolojiyi bir yaşam tarzı olarak benimsemekte ve yenilikleri en hızlı şekilde tüketmektedir. Genç insan; bitip tükenmeyen enerjisi, merakı, kimlik arayışı, değişken duyguları, sabırsızlığı ve özgürlük ihtiyacı ile teknolojinin en yakın muhatabı olmaktadır. Özellikle ergenlik ve ilk gençlik döneminde bireyler, sosyal medyada kendilerini ifade etmeye, görünür olmaya büyük önem veriyorlar. Artık gençler sosyal onayı ve arkadaşlık bağlarını büyük ölçüde dijital platFormlar üzerinde tesis ediyor. Eğitim süreçleri bile dijital araçlar aracılığıyla yürüyor. Bu durum, gençlerin dijital etkileşimlerini son derece kritik hale getiriyor.
Dijital dünyanın gençler üzerinde hem olumlu hem olumsuz etkileri mevcuttur. Olumlu olarak, bilinçli kullanıldığında internet gençler için muazzam bir bilgi hazinesidir. Araştırma yapabilir, çevrim içi kurslara katılabilir, farklı kültürlerden insanlarla iletişim kurabilir, kendini geliştirebilir. Nice genç yetenek, dijital imkânlar sayesinde sesini duyurmuş, icatlarını veya sanat eserlerini dünyayla paylaşmıştır. Hatta bazı gençler sosyal medyada açtıkları hesaplarda Kur’an ayetleri, hadisler, güzel öğütler paylaşarak birer gönüllü tebliğci gibi faaliyet gösteriyor. Bu tür örnekler, dijital neslin potansiyeli doğru kanalize edildiğinde hayırda yarışabileceklerini gösteriyor. Resûlullah (s.a.v.), gençlere güvenmiş ve onları İslam toplumunda önemli vazifelere getirmiştir. Örneğin Mus’ab bin Umeyr henüz çok gençken Medine’ye öğretmen ve tebliğci olarak gönderilmiş, İslam’ın yayılmasında büyük rol oynamıştır. Bu örnekten ilhamla, bugünün Mus’ab’ları da Youtube’da, TikTok’ta akranlarına İslam’ı anlatan genç davetçiler olacaktır.
Öte yandan, dijital dünyanın olumsuz yönleri gençleri ciddi tehdit ediyor. Kontrolsüz teknoloji kullanımı gençler arasında bağımlılık düzeyine varıyor. Özellikle dijital oyunlar, hızlı tüketilen kısa videolar ve sürekli bildirim akışı, genç zihinlerde adeta uyanıkken rüya görme hali oluşturuyor. Gençlerin ders ve iş verimliliğinin düşmesi, gerçek sosyal ilişkilerden uzaklaşması, hatta ruhsal sorunlar yaşaması bu yüzden sık rastlanan problemler. Teknoloji bağımlılığında maalesef gençler ilk sırayı alıyor; bunun nedeni de gelişimsel olarak risk almaya ve hazza meyilli olmalarıdır. Ayrıca dijital dünyada yayılan kötü akımlar -zararlı akımlar- en önce gençleri etkiliyor. İnanç zayıflatıcı, ahlak aşındırıcı, şiddet veya sapkın ideolojileri normalleştirici içerikler, savunma mekanizmaları henüz tam gelişmemiş genç dimağları hedef alıyor. Bugün nice gencin zihin dünyası, sürekli maruz kaldığı popüler kültür içerikleriyle şekilleniyor; sabır, mahremiyet, saygı gibi değerler erozyona uğrayabiliyor.
Bunun için İslami camiaların müfredatlarında ve sohbet halkalarında, sosyal medya ile ilgili doğru ve yerinde kullanmanın yönteminin anlatılması gençlerimiz üzerinde ciddi ve olumlu etkiler bırakacağı görülecektir.
Gençlerimizi dijital dünyanın zararlarından korumak ve faydalarından yararlandırmak için ailelere, eğitimcilere ve topluma önemli görevler düşmektedir. Evvela, ebeveynler kendi dijital alışkanlıklarını gözden geçirmelidir; zira çocuklar ve gençler en çok anne babayı rol model alır. Eğer anne-baba elinden telefonu düşürmüyor, her boş anını sosyal medyada geçiriyorsa, evladına “Telefondan uzak dur.” demesi etkili olmayacaktır. Yapılan araştırmalar, dijital bağımlılığın aile çapında yayıldığını, çocukların da ebeveynlerinin davranış kalıplarını benimsediğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle anne-babalar teknolojiyi ölçülü kullanmada örnek olmalı; evde belirli zaman dilimlerini “ekransız zaman” ilan ederek ailece yüz yüze iletişimi güçlendirmelidir. Aile sofralarında, misafirliklerde veya yatmadan önce herkesin telefonunu bir kenara bıraktığı küçük uygulamalar bile, gence dijital dünyanın her an hayatının merkezinde olmaması gerektiğini öğretecektir.
Anne ve babalara imkânlarımız dâhilinde eğitici ve etkileyici seminerler, sohbetler, konferanslar, paneller yaparak dijital dünyada ve sosyal medyada Müslümanca duruşu anlatıp önlem ve tedbirler almamız dini bir sorumluluğumuz olduğunu devamlı hatırlatmalıyız.
“Teknolojiyi helal-haram hassasiyeti taşıyarak, ahlaki ilkeleri koruyarak kullanmak öncelikli sorumluluğumuzdur”. Gençlerimize bu hassasiyeti kazandırmak için rehberlik etmeliyiz.
Peygamber Efendimiz(s.a.v), “Müminlerle beraber olan, onların arasına karışıp sıkıntılarına tahammül eden Müslüman; insanlardan uzak duran ve onların eziyetlerine katlanmayan kişiden hayırlıdır” (Tirmizî, Kıyâme 55) buyurarak sosyalleşmenin ve toplum içinde aktif olmanın önemini belirtmiştir.
Eğitim kurumları ise gençlere dijital okuryazarlık kazandırmalıdır. Artık okullarda sadece klasik okuma-yazma değil, medya okuryazarlığı ve güvenli internet kullanımı gibi konularda eğitimin bir parçası haline gelmelidir. Gençlere, sosyal medyada karşılaştıkları içerikleri eleştirel süzgeçten geçirme becerisi kazandırılmalıdır. Özellikle yalan haber, komplo teorileri, mahremiyeti ihlal eden paylaşımlar konusunda farkındalık aşılanmalıdır. Okullarda ve camilerde dijital ahlak seminerleri düzenlenebilir; Kur’an ve sünnet ışığında sosyal medyada nasıl davranılması gerektiği genç dimağlara işlenebilir.
Netice olarak gençlerin, yetişkinlerin, ebeveynlerin ve İslami mücadele veren bütün bireylerin şu noktaya dikkat ederek dijital platFormları kullanmaları gerekmektedir. Bugün dünya; gerçek dünya ve sanal dünya olarak ikiye ayrılmış olsa da amel defterimiz tektir. İki dünyada da yaptıklarımız tek deftere yazılıyor; sanal dünyanın sanal defteri yoktur. Hepimiz tek defter olan o amel defterimizden hesaba çekileceğiz. Allah amel defterlerimizi salih amellerle doldurmayı hepimize nasip etsin.
Yazının orjinali için bakınız:https://www.anlamvedegerdergisi.com/article/139
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.