KUR'AN VE SÜNNET AÇISINDAN AMEL DEFTERİ

okumak, okuduğunu anlamaya gayret etmek ve anladığını hayatına hakim kılmak, mümin ve müslüman olarak bizlerin uymamız gereken birinci dereceden görevimizdir.Buna ilaveten, sahih hadisleri de okuyup hayatımıza örneklik yapmak, imanımızı pekiştirmek, böylece taklidi imandan tahkiki imana ulaşmanın en önemli yolları olacaktır.
KUR'AN VE SÜNNET  AÇISINDAN   AMEL   DEFTERİ
Emin YÜCETAŞ
Emin YÜCETAŞ
Eklenme Tarihi : 11.12.2025
Okunma Sayısı : 9

KUR'AN VE SÜNNET  

        AÇISINDAN     

 

     AMEL   DEFTERİ                         وكل انسان      الزمناه طااره فى عنقه ويخرج  له يومالقيامة كتابا يلقاه منشورا.   

 اقراء كتابك كفا بنفسك اليوم عليك حسيبا  

Kur'an-ı kerim'i

 okumak, okuduğunu anlamaya gayret etmek ve anladığını hayatına  hakim kılmak, mümin ve müslüman olarak bizlerin uymamız gereken birinci dereceden görevimizdir.Buna ilaveten, sahih hadisleri de okuyup hayatımıza örneklik yapmak, imanımızı pekiştirmek, böylece taklidi imandan tahkiki imana ulaşmanın en önemli yolları olacaktır.

 Ne var ki, Kur'an'ın, tek bir ayetine bakarak hüküm çıkarmak ve yalnızca o ayetle amel etmek yeterli olur mu?..

 Biz, bunun yeterli olmayacağını ifade ediyoruz. Zira Kur'an'ın bir ayetinden, ya da bir  hadisten hüküm çıkartmak herkesin yapabileceği bir konu  değildir.  Kur'an'ı okumak ve bu sebeple ondan istifade etmek, sevap kazanmak amacıyla  okumak ayrıdır; Kur'an'dan hüküm çıkarmak ise apayrı bir konudur...  Kur'an-ı Kerim'den hüküm çıkartmak, o alanda uzmanlaşmayı ve de âlim olmayı gerektirir. 

 Bunu şöyle  izah etmek  mümkündür:

Bir kişinin,  diyelim ki, hukukla ilgili ya da tıpla ilgili herhangi bir  eseri( kitabı) okuması  onu hakim ya da doktor yapmaya  yeterli olabilir mi? 

 Usta bir  terzinin elinden çıkan bir elbiseyle, doğru dürüst biçkiyi, dikişi bilmeyen bir insanın, eline aldığı kumaştan, istenilen ölçüde  bir elbise  dikmesi mümkün müdür? 

Bu sebeple herhangi bir konu üzerinde net bir sonuca ulaşmak için, o konuyla ilgili ayet(ler)i, sahih hadis(ler)i araştırıp bir araya getirmek, tefsirlerini incelemek, içtihatları değerlendirmek, kıyas metodunu, istilahları, siyak ya da sibakını... hasılı  hüküm ile ilgili tüm detayları 

 bilmek gerekir.

  Herhangi bir konuda sonuca varmak için yalnızca bir ayet ya da bir hadis yeterli olabilir mi?...

 O konuyu şerh edecek, bağlantı kuracak, açıklayacak, tamamlayacak, bütünleştirecek konuyla ilgili başka ayet ve hadisleri bir arada inceleyecek araştırmaya, dil bilgisine ebedi sanatlar bilgisine; istilahları, nüzul sebeplerini, nasih ve mensuhu, müteşabihi ve muhkem'i ... gibi pek çok ilmi usulleri,konu bütünlüģü içinde netleştirecek ki, ancak o zaman hüküm çıkarabilsin ve neticeye ulaşabilsin...

 Meseleyi anlaşılır hale getirmek için  Kur,an'ı Kerim üzerinden bir iki örnek verelim: Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayetinde işaret edilen  bir ifade geçmektedir:

"Herkes yaptığının karşılığını alacaktır." Bu ifadeden nasıl bir anlam çıkartmamız gerekir?...

Örneğin, bu ifadeden, bir kimsenin, başka birinin günahını yüklenmesi anlamını çıkarabilir miyiz?

 Ya  da yaptığı güzel bir işle ilgili olarak bir başkasına da yaptığından dolayı sevap ulaşabilir mi?...

 Yasin 36/ 54. ayetinde:

  "O gün,(ahirette), hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız."

Bu ayete göre hüküm vermeye kalkışırsak sonuç şu olur: "Başkasının günahı yüzünden, herhangi başka birisinin günaha (zarara) uğraması söz konusu olamaz!." hükmü ortaya çıkar!..

 Bakara Suresi  2/286.ayetinde: "Herkesin kazandığı hayır ve şer kendisinedir. Yapacağı hayır ve şer de kendisinedir." Biz şimdi  bu ayete bakarak,yalnızca bu ayete göre hüküm verebilir miyiz?

 Bu hükme göre kazanılan hayırdan ya da zarardan dolayı ortaya çıkacak olan sevap ya da ceza, yalnızca işleyene mi ait olur?.. Mesela Yasin Suresinin 36/50. ayetinde:

 "O gün kıyamette hiçbir kimse en ufak bir hakksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız." ayeti,sadece o eylemi yapanı mı  ilgilendirip kapsayacaktır?

 Bu  mealde  benzeri pek çok ayetle karşılaşmaktayız.  Konuyu pekiştirmek açısından bunların birkaçını sıralayalım: Casiye Suresi 45/22. ayetinde 

"Herkes, kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez."

 Tur suresi 52/21

 "Herkes kazandıklarına karşılık bir rehindir." Müddessir Suresi 74/38 :

"Her nefis kazandığına karşılık bir rehindir."

  En'am Suresi 6/164:   "Herkesin kazanacağı yalnız kendine aittir.Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez." İsra suresi 17/15:

"Kim hidayet yolunu seçerse bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur, kim de doğruluktan saparsa kendi zarına sapmış olur.  Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü üstlenmez".

 Fatır Suresi 35/18 "Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez.

 Yükü ağır gelen kimse onu taşımak için başkasını çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez". Zümer suresi 39/7: "Hiçbir günahkar diğerinin günahını çekecek değildir." Necm suresi 53/38: "Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez". Bütün bu ve benzeri ayetlerden şunu mu çıkarırız?  Örneğin, kişi yaşadığı süre içinde, iyilikler işledi ya da kötülükler yaptı. Eceli gelip ölünce, artık hayrı ya da şerri işleyecek bir ameli söz konusu olmayacağından onun amel defteri kapanacak mıdır?.. Dolayısıyla  kıyamet günü yalnızca kendi hesabını verecek ve başkalarına  da bu hesaptan bir pay olacak mı?..

Benzer. ayetleri bu şekilde tek başına ele aldığımızda, hiç kimsenin bir başka kimsenin günahından sorumlu tutulmayacağı anlamı ortaya çıkmaktadır. 

 İsra Suresi'nin 17/ 15. ayetini tekrar ele alalım. Allah buyuruyor ki:

" Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir.Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü çekmez." 

 Bu ayetten hareketle ne anladığımızı ifade edecek olursak; "Herkesin kendi günahı kendisine yüklenecektir, başkasının günahı başkasını bağlamayacaktır." gibi bir netice ortaya çıkacaktır!..

Kur'an'ı bir bütün olarak incelediğimiz zaman kişinin,birinci dereceden kendinden sorumlu olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Yani bu dünyada yaptıklarından, ortaya koyduklarından, ilişkilerinden...

daima bizzat kendisiyle, kendi eliyle, kendi bedeniyle, kendi düşünceleri ve uygulamalarıyla sorumluluk kendisine ait olacaktır.

 İsra Suresi'nin 17/13. ayetinde,Allah buyurur ki:

Herkesin kuşunu, (amelini,kaderini, sorumluluğunu... boynuna bağladık(Omuzuna yükledik).  İnsan için kıyamet gününde açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkaracağız "

14.Ayette de :

"Oku şimdi kitabını!Bugün  kendini yargılamak üzere  kendi nefsin yeter."

 "Bu sebeple  mesuliyet de ona ait olacaktır. Aynı surenin 11. Ayetinde de:

"İnsan (ister iyilik olsun ister şer olsun) hayrı istediği kadar şerri de ister." Dolayısıyla tercih kendisine ait olacaktır.

Bu,  kişinin kendisine, aidiyet yaklaşımıyla  Kur'an'ın bir ayetine bakarak hüküm çıkartmak modunda ve modasında olduğumuz zaman, sonucu, yanlışa götüren; kurgusu, yanlış başlatılmış bir Formül, ortaya çıkaracaktır!..

Bu sebepten, herhangi bir ilmi yeterliliği olmayan birileri, örneğin bir meale bakarak hüküm çıkarmak (ki günümüzde bu yapılmaktadır) bizi yanlış sonuçlara götürmeyecek mi?

Bu yüzden herhangi bir konuda neticeye varmak için yani hüküm çıkarmak için Arapça'yı yüzünden dahi okuyamayan birilerinin, bir başkasının mealini, (Türkçe anlamını) okuyarak sonuca varması, neticede onulmaz yaralar ve yanlış sonuçlara ulaştıracaktır...

Ayrıca, hüküm çıkarmak için yalnızca  dil  yeterli olsaydı  Arapça  bilen herkes âlim olurdu!..

 Yine, Kur'an-ı Kerim'i incelediğimizde, genel anlamda, kişinin henüz hayattayken yaptıklarının, kişiye ebedî alemde fayda ya da zarar, (sevap ya da günah) sağlayacağını ifade eden pek çok ayetle karşılaşmaktayız. Örneğin, Nebe' Suresi'nin son ayetinde:

" O gün, kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkarcı kişi keşke toprak olsaydım diyecektir." buyurulur. Fecr  Suresi'nin 24. ayetinde de:

 "Keşke bu hayat (ahiret) için bir şeyler yapıp gönderseydim!" der. Çünkü o hayatta iken, ahiret için kendi eliyle yaptıklarının sorumluluğundaydı. Günahlar işeyip sevap hanesini boş bıraktığı için de cehenneme gidecektir. Dolayısıyla kişi her ne yaparsa yapsın, kaybını da kazancını da kendi eliyle  yapar Her iyilik ya da kötülük, kişinin kendi eliyle, kendisine verilen akıl ve iradesiyle, verdiği kararlarının bir aksül ameli olarak ya cennete girecek ya da cehenneme gidecektir. 

 Âl-i İmran 3/182 "İşte bu(yaptıklarınız),sizinkendi ellerinizle işlediğiniz  günahların karşılığıdır."

 Nisa 4/62.ayette de:

"Fakat işlediklerinin cezası olarak başlarına bir  musibet geldiğinde ne olur?" Ayrıca 

"Maide 5/80, Enfal 8/ 51" ayetlerine de bakılabilir...

Bütün  bu ayetler kişinin yapacaklarının bizzat nefsinin isteklerine uygun yapageldiklerini ifade etmektedir.

 Peki bu yaptıkları iyilikler ya da kötülükler, öldükten sonra bitecek mi?... Yani amel defteri kapanacak mı?... 

Yukarıdaki  ayetlere göre hüküm vermeye kalkışırsak, artık ölen birinin  amel defterinin de kapanacağı  sonucuna varırız...

Bu soruya cevap bulmamız  için, yani amel defterinin öldükten sonra da devam edeceğine dair, iki ayet üzerinde durmamız gerekecektir:

"Yasin Suresi'nin 36/12. ayetinde;

و نكتب ما قدموا واثارهم وكل شيء الصينيه في أمام مبين

 "Onların, önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. zaten biz her şeyi açık bir kütükte bir İmam-ı Mübin'de sayıp tespit etmişiz." Bu ayet-i kerimede önceden işleyip gönderdikleri şeyleri, kendi elleriyle yaptıkları iyi ya da kötü bütün amellerini yazarız. Ve "eserlerini"yani ölmeden önce kendi elleriyle yaptıkları ve geride bıraktıkları faydalı  ya da zararlı  bütün eserlerini, (yazdıkları kitapları, bina ettikleri şeyleri, mektep, medrese, yol, çeşme, vakfiyeler, hastaneler camiler, imarethaneler,  kısaca hayır ve hasenat adına ne varsa, akarlar, sosyal medyada devam eden kasetler, yazılar, videolar... ve gerekse günaha, isyana, zulme götüren, kötülük kazandıran, şer ve kötülüklerinin bütün "izlerini" de "gölgelerini" de yazarız.Hesaplarına kaydederiz...)

 Bu ayetten anlıyoruz ki ;gelecek için yaptıkları "her şey" ve bıraktıkları "her iz" ifadesi, açıklandığında, kişinin yaptıkları iyi kötü bütün amellerinin tespit edildiği ve edilmeye devam edeceği belirtilmektedir.  Amel defterinin, ölümünden sonra da açık kalarak, "iyi kötü izleri"ni, sorumluluk hanesine, olumlu veya olumsuz puanlar olarak kaydedileceği anlamı ortaya çıkmaktadır.  İnfitar Suresi 82/5 te de:

" İnsanoğlu yapıp getirdiklerini ve geride bıraktıklarını bir bir anlar" 

Bu ayette de "geride bıraktıkları"  "isteyip de yapamadıkları" gerek iyi gerek  kötü sonuçlar, kayıplar ya da kazanımlar olarak değerlendirilecektir. Geride bıraktıkları şeyler sevap getiriciyse sevap; günah kazandırıyorsa günah olarak amel defterine yazılmaya devam edecektir... Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in şu hadis-i şerifi bu ayetleri en güzel şekilde açıklamaktadır:

" İnsan öldüğü zaman, şu üç şeyden  başka bütün ameli kesilir:

 1) Devam eden sadaka (sadaka-i Cariye ,

 2) Kendisinden faydalanılan ilim,

 3) Ona dua eden salih evlat.

( Müslüm, vesayet 14, Ebu Davut, Vasaya 14,  Tirmizi Ahkam 36, Nesai, Vasaya 8, Ahmet bin Hanbel 2. Zcilt 316, 350, 357,)

yine bu ayetlerden ve açıklayıcı hadislerden hareketle, başkalarının kötülük işlemesine sebebiyet verecek kötü bir çığır, ya da iyi bir çığır açanlar da bu açıklama kapsamına girmektedirler... Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bir başka hadislerinde de "çığır açma"nın her iki şeklini ayrı ayrı ifade ederek, amel defterinin kıyamet sabahına kadar açık olacağını beyan etmektedir:

" Kim iyi bir uygulamaya öncelik ederse(sebep olursa) kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin sevabı  verilir. Yine kim, kötü bir uygulamaya örneklik (öncülük) ederse kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin günahı yüklenir."

( Müslüm,İlim 15, zekat 44,69, Müsnet 462,

 Nisa suresinin 4/85. ayetinde ise:

 "Kim iyi bir işe aracılık(şefaat) ederse (sebep, vesile ve etkili) olursa onun da o işten bir nasibi olur. Kim de kötü bir işe aracılık(şefaat) ederse (sebep, vesile ve etkili olursa), onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir." Türkçede "şefaat" daha ziyade ahiretteki "aracılık" anlamında kullanılmaktadır. Kur'an'da geçen ve Arapça bir sözcük olan "şefaat" ise, ayrıca, iki kişi arasında görülecek bir iş, elde edilecek bir fayda ya da zarar konusunda, üçüncü bir kişinin devreye girmesidir. Dünyevi hayat için,dünyada iken (aracı) şefaatçi olan bu üçüncü kişiyle ilgili hüküm şu demektir:

Şefaat aslında çirkin, kötü ve yasak olan bir eylem değildir. ancak meşru olmalı, ahlaka, insanlığa zarar verici, başkasının aleyhine haksızlık doğurucu olmayacak bir eylem olmalıdır. Böyle olduğu takdirde elbette aracıya da yaptığından dolayı sevap olacaktır ve bu iyi davranış ve sonrasındaki devam edegelecek her iyilikte, aracıya da bir pay olacaktır. Aksini düşündüğümüzde ise, aracı olan, haksız bir talebin kötü bir sonucun gerçekleşmesine  (aracı olana) şefaat yapana da sorumluluk getirecektir.  Bu haksızlık, zulüm ve kötülük devam ettiği sürece, o da cezada pay sahibi olacaktır.  Habil ve Kabil kıssasında, Habil, Allah'tan korktuğu için kardeşini öldürme konusunda öldürme teşebbüsünde bulunmadığı gibi, bu şekilde, kardeşinin, her ikisinin günahını yüklenerek cehenneme gitmesini istediği de anlaşılmaktadır. Oysa yukarıdaki peş peşe sıraladığımız ayet-i kerimelere göre, hiç kimse bir başkasının günahından sorumlu tutulmazdı!..

 Bu durumda "katil, maktulün günahını neden yüklensin!" sorusu akla gelmez mi?

 Burada da Hz. Peygamber cevap veriyor:

" Kıyamet gününde, zalimin,mazlumu razı edecek bir sevabı (iyiliği)  bulunmazsa, mazlumun günahlarından alınır zalime yüklenir. (Buhari, Mezalim 10). Kabil, kardeşini öldürerek, yeryüzünde ilk defa cana kıyma cinayeti çığırını açan kimse olduğu için, kendisinden sonra gelenlerin işledikleri cinayetlerin günahına da ortak olmuştur.

 Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

 "Haksız yere öldürülen hiçbir kimse yoktur ki onun kanından Âdem'in ilk oğluna da bir pay ayrılmasın.( Buhari, Cenaiz 33, Enbiya1, Diyad 2, Müsnet 1. cilt 383, 430, 433)  Kişinin yaşadığı süre boyunca iki tercihi vardır:

 Birincisi; kendi nefsi ile ilgili tercihleri, İkincisi de, ilişkide bulunduğu, birlikte olduğu, mesuliyeti altında bulunanlarla ilgili tercihi dolayısıyla, tercihlerini kullanırken birinci dereceden kendinden mesul olan insan, yaptıklarıyla kendini kazanca ya da zarara sürüklerken, yaptıklarının aksül ameli olarak etkilediği kişilere de bu etki ve katkısı sebebiyle kazanç ve kayıpta sorumluluğuna başkalarına da katarak onları da kâra ya da zarara katkısı kadarıyla ortak etmiş olacaktır. Tahrim Suresi'nin 66/6. ayetinde

 Allah buyuruyor ki: "Ey insanlar! kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır." İşte burada da ikinci dereceden, kişi, ailesinden, mesuliyetini taşıdığı kimselerden sorumlu olmakaktadır.

 Allah, kişiye, ailesini cehennemden koruma görevini vermiştir... Bu görevi hakkıyla yerine getirdiği takdirde, ailesinin ya da sorumlu olduğu kişilerin yaptığı her iyi işten ona da bu çabası  sebebiyle sevap yazılacak ve amel defteri kapanmayacaktır. Aksi durumda ise günaha vesile olacak işler sebebiyle de amel defteri yine kapanmayacak ve maalesef onun sebebiyle, ailesinin işlediği günahlardan o da nasibini alacaktır...

 Dediğimiz gibi, eğer bu yanlışlıkla günah ondan kaynaklanmış ve devam ediyorsa bu iş var olduğu sürece işlenen, yapılan her günahtan ona da bir pay olacaktır.

 Sonuç şudur: Amel defteri dediğimiz dosya, kişi bu dünyadan gittikten sonra, henüz ölmeden yapageldikleri  iyiliklerinin  ya da kötülüklerinin, devam ettiği sürece açık kalacak bir defteridir. Öldükten sonra ise geride bıraktıkları onun hayırla yahut şerle yadedilmesine sebep olacak hususları devam ettiği sürece, amel defteri açık kalacaktır.   Kaynaklık ettiği her güzellik için onun amel defterine sevap olarak yansıyacaktır. Aynı şekilde geriye bıraktıkları şeyler şerre götürücü, günaha sürükleyici hususlarsa yine amel defteri  açık kalacak, sebep olduğu her şerden  (günahtan) onun amel defterine yazılmaya devam edecektir.  Bu yazılım işi kişi ile ilgili işlemler sonlanıncaya kadar devam edip gidecektir. Ta ki dünyada onunla ilgili fayda ya da şerre sebebiyet verecek bir şey kalmayıncaya kadar... 

Bu yüzden bizler, nesilden nesile, müslüman ana babalarımıza ve islam'a hizmet eden tüm müslümanlara sürekli dua ederek yaptıkları güzellikleri takip ederek, işleyegeldikleri  hayırlarının kapanmaması için, hizmetlerinin devamına gayret  göstermeliyiz.

Böylece amel defterleri kapanmayacaktır. Umarız ki, bizden sonraki nesiller de bizim yaptığımız güzelliklere, kalıcı eserlere, sadaka-i  cariyelerimize sahip çıkarak, onlara katkı vererek devamını sağlarlar, bunlara ilaveler yaparlar. Böylece amel defterimizin kapanmamasına da vesile olurlar.

Allah'tan, hayırlı işlere vesile olmayı ve hayırlarla yadedilmeyi  dileyelim ve güzel ameller yapalım  ki  bizlerin de amel defterleri  kapanmasın.

يقول يا ليتني قرمت لحياتي

Fecr Suresi 89/24

  "O gün, ah keşke ben(bu ahiret) hayatım için(dünyada iken salih ameller yapıp), önceden  gönderseydim." demeden önce  amel defterimizi süsleyelim.

 

"...Kendiniz için önden(dünyada iken) ne gönderirseniz, Allah katında, onu, daha hayırlı ve mükafatça daha  büyük  bulacaksınız.  Allah'tan  mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah  çok  bağışlayan, çok  merhamet edendir. "

(Müzzemmil Suresi 73/29)

"Namazı  dosdoğru kılın; zekatı verin; hayırdan kendiniz için, önden (yaşıyorken), ne  (yapıp) gönderirseniz  Allah  katında  onu bulacaksınız.  Allah yaptıklarınızı  şüphesiz  görendir."

(Bakara Suresi 2/110

     EMİN YÜCETAŞ

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!