Musibetlerin Sebepleri ve Toplumsal Sorumluluklar-1

Evrende hiçbir şey sebepsiz yaratılmış değildir. Hiçbir şey de tesadüf eseri değildir. Her sonuç, bir sebeple başlar ve her sebep bir sonuç doğurur. Ortaya çıkan olumsuz her bir olayın, bir musibetin, bir felaketin tabii neticesi yanında bir de (arka planında) aynı zamanda bir imtihanı kaybedişin olasılığı da ortaya çıkabilir...
Musibetlerin Sebepleri ve Toplumsal Sorumluluklar-1
Emin YÜCETAŞ
Emin YÜCETAŞ
Eklenme Tarihi : 22.08.2023
Okunma Sayısı : 197

MUSİBETLERİN SEBEPLERİ VE TOPLUMSAL SORUMLULUKLAR-1

                  

 Evrende hiçbir şey sebepsiz yaratılmış değildir.  Hiçbir şey de tesadüf eseri değildir.

 Her sonuç, bir sebeple başlar ve her sebep bir sonuç doğurur.

  Ortaya çıkan olumsuz her bir olayın, bir musibetin, bir felaketin tabii neticesi yanında bir de (arka planında)  aynı zamanda bir imtihanı kaybedişin olasılığı da ortaya çıkabilir...

 Olagelen afetler, depremler, sel baskınları, tsunamiler -ki lokal olanların çoğu-,  tabiatta var olan tabii hareketlerdir... Bu tür felâketlerinin ortaya çıkmasının illa ki  bilimsel  açıklaması mutlaka olur olmalı da... Bunun en basit açıklamasını ise  sebep-sonuç ilişkisiyle izah etmek mümkündür. Bilimsel açıklamaları, gayet normal kabul edilen birer tabiat olayı şeklinde izahı da mümkündür. 

Ancak,bazen de öyle felaketler, musibetler ortaya çıkar ki, bunların bilimsel açıklamalarının arka planında bazı farklı etmenlere de yer vermek söz konusu olur... 

Örneğin;  bütün dünyayı etkisi altına alan bir Corona virüsü belasını yalnızca bilimsellikle izah etmek yeterli olur mu?... 

Son altı aydır devam edegelen ve ülkemizin neredeyse üçte bir alanında etkili olan deprem felaketinin getirdiği yıkımı,  yalnız bilimsel izahla geçiştirmek ne kadar yeterli bir açıklama olur?...  

  Görünmeyen bir virüs karşısında 8 milyar insan acziyet gösteriyorsa,  eli kolu bağlı kalıyorsa,çare bulmada zorlanıyorsa,  burada başka bir hususta da düşünmek gerekir.  Bazı  olumsuzlukların, felaketlerin oluşumunda olayı yalnızca bilimsel olarak açıklamak yeterli olamamaktadır...   Bazen de bu olumsuzlukların sebebini, insanların nefislerini tatmin etme yolunda hiç bir ilahi ikazı dikkate almalarında aramak gerekir ... 

Örnek olması açısından şu Corona virüsü üzerinde biraz düşünmek. kafa yormak gerekmez mi?..

 Müsbet açıdan bakıldığında ,elbette virüsü yok edecek araştırmalar, tıbbi çalışmalar yapılmalıdır. Bilimsel olarak çare aranmalıdır... Diyeceğim o ki, pek çok aşı bulundu , denendi ama kesin neticeye ulaşılamadı...  Üstüne üstlük, Bulunan aşılar da beraberinde pek çok hastalığa kapı aralamaktan öteye gidemedi... 

 Dünyanın bütün tıp otoritelerinin tüm çabaları yeterince sonuç vermedi, aksine hâlâ her gün farklı mutasyonlarla,  insanlar tehdit altında!..  

 

Biliyoruz ki Allah(c.c.) yarattığı her hastalığın illaki devasını da yaratmıştır.Bunu araştırıp devayı bulmak  şüphesiz tıbbın görevidir.

 

Toplumlara gelen afetlere gelince  şöyle değerlendirmek mümkündür:

Bunların bir kısmı  lokal afetlerdir. Örneğin depremler, sel taşkınları, tsunamiler, volkanik patlamalar ve benzeri afetler...  Şüphesiz bunlar birer musibettir.İsabet ettiği yerde derin maddi hasarlara sebebiyet verirler. Ve o bölgede yaşayan toplumda yaralar açar...

Bazı sebepleri ise , yerküreyle ilgilidir. ekolojik hareket gibi, yanlış yerleşim alanları seçmek gibi, madenlerin çıkarılması sonra oluşan kırılmalar, fay hatlarının geçişi gibi... Ancak bir başka bir musibet şekli  daha var ki, acizane üzerinde duracağım konu, musibetlerin sebeplerinin manevî boyutu olacaktır... Olayları bu noktadan değerlendirmeye çalışacağım:

Edindiğim ve öğrenip gözlemlediğim tecrübelerime göre, en büyük felaketlerin bilimsel izahı nı bir de manevî boyutuylaelr almak gerekiyor. Ve tek bir cümleyle:

" En büyük sebep,  toplumda süregelen ahlaki çöküntülerin tezahürleridir."

 Bu tip musibetler önce bölgesel olarak başlar,  müdahale görmedikçe taraftar bulur, yayılır. Bu yaygınlaşma  zaman içinde tüm toplumları hatta bütün bir dünyayı tehdit eder hale gelebilir:

 Ekonomik  bozukluklar, adaletsizlikler, sömürenlerin  zulmü ve haksızlıkları... Bunların en tehlikelisi ise, yaratanını  tanımama, reddetme, isyan ve küfür içinde yaşamayı tercih ederek ekolojik ve hilkat dengesini bozmaya çalışmaktır. 

Acizane , bu yazımda olumsuzlukların en büyük nedeni  toplumların çöküş sebeplerinde aramak gerekir...,

Kur'an'ı bir bütün olarak incelediğimizde, dünyayı saran global afetleri hazırlayan sebeplerin başında Allah'ı inkar , isyan ve şirkte son raddeye ulaşılması; adaletsizliğin, zulmün ve ifsadın ayyuka çıkması  gibi durumları ortaya çıkarır...

 Neticede insanların yaratılış gayelerinin aksine gücü ön plana alarak çıkarları uğruna kendi elleri ile (akıllarıyla) yaptıkları yüzünden başlarına birtakım musibetler gelir..

 

Daha önceki kavimlerin toptan helak olmalarının sebebi şuydu: Peygamberlerinin getirdiklerine uymayarak karşı gelmek, Allah'ın koyduğu nizama ters yaşamak... Ad, Semud, İrem, Lut kavimleri...Medyen halkı. Firavun , Haman Karun  gibi paranın ve gücün sahipleri... Ancak hiçbiri  helak olmaktan kurtulamadı

Toplumlar, Allah Celle Celalühü ile ilişkilerini kesip, yaratılış gayelerinin dışına çıkarak Allah'a isyanı sürdüren bir yaşayış seçtikleri takdirde bir gün ilahi afetin onları mutlaka yakalayacağı kaçınılmaz olacaktır.. Böylece ceza hak edilmiş  olur... Bu cezanın sebebi şudur: 

"Bir toplum, kendilerinde bulunan (güzel ahlakı) değiştirmediği sürece Allah onlara verdiği bir nimeti (güzel durumu) değiştirmez.(Enfal53) 

"Bilmez misin ki kat'i bir düsturdur bu Hak'ça

 Bir kavmi bozmaz Allah, onlar bozulma dıkça."(Mehmet Akif)

Toplumsal değişimin çöküş ve azabın sebebi, insanların kendi iradeleriyle, inanç ahlak ve yaşayışlarını bozmuş olmalarındandır....

" Muhakkak ki bir toplum özlerini ( iç dünyalarını, güzelliklerini) değiştirip bozmadıkça Allah da onların durumunu değiştirip bozmaz" Ra'd(13/11)

 

Allah, kullarının sap mamaları,sapıt mamaları ve saptırt mamaları için peygamberler göndermiştir. Gönderilen bütün peygamberlerin görevi: İnsanları Allah'a kulluk yapmaya ve tağutlardan sakındırmaya çağırmak içindir.

 "Andolsun ki biz her ümmete, Allah'a kulluk edin ve tâğuttan kaçının diye tebliğde bulunan bir peygamber gönderdik. Onlardan kimine Allah (niyetlerini ve gayretlerine göre) hidayet etti. Kiminin hakkında da(kötü niyet ve amellerine göre) sapıklık (sıfatı) kesinlik kazandı. İşte, gezin  dolaşın yeryüzünde (peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl oldu bakın.(Nahl16./36)

 

Tağutlar, kendilerini Rabb yerine koyarak Allah'ın dini yerine kendi kural ve yaptırımlarını öne sürerler.

 Yeryüzünü idare etmede halife olarak gönderilen insanlar, bu görevlerini kendi Özgür İradeleriyle yerine getirmektedirler. Allah'ın emirlerine uygun yaşayan toplumlar dünyayı imar etmişler. Aykırı davrananlarsa tağutluk yaparak toplumları kendi nefisleri doğrultusunda fesada sürüklemişler, dünyada büyük kaoslara sebep olmuşlar...

Böyle olunca da dengeler bozulur, fıtrat tabii özelliğini kaybeder, nefisler azgınlaşır ve şeytanî güçler egemen olur.

 

Toplumların günah bataklığına dalmaları , azabı hakketmeleri sonucunu çıkarır:

 Rum Suresinin 41.ayetinde Allah buyuruyor ki:

"İnsanların bizzat kendilerinin kazandıkları yüzünden karada ve denizde fesat çıkar. Bu ise yaptıklarının bir kısmını(n cezasını Allah'ın dünyada)  onlara tattırması içindir. Olur ki onlar bu sayede yaptıkları kötülüklerden dönerler."

 İnsanların kendi elleriyle günaha dalması cehaletin kurbanı olmaları şu demektir:

 Şirke düşmek,fıtratı bozmak, ahlaksızlık yapmak, beşeri ihtirasların peşine düşmek, aşırı dünyevileşme, intiharlar,  toplumları terörle sindirip sömürmek,ülkeler arasında fitne ateşini körüklemek... Egoizmlerini tatmin için kimyasal maddeleri ve silahları kullanmaktan çekinmemek. Zehirli atıklarla nehirleri, gölleri , denizleri, tabiatı kirletmek.

 Ormanları tahrip etmek, yangınlarla ormanları yok etmek.

 Hava, su ve toprağı kirleterek atmosferin ısınmasına , ozon tabakasının delinmesine sebebiyet vermek.

 Aile yaşamını fıtrattan uzaklaştırmak, değiştirmeye çalışmak... Lezbiyenciliği,  travestliği,  livatacılığı meşrulaştırmak gibi.. İnsanın, toplumun  tabiatın ve gıda maddelerinin genleri ile oynamak... 

Hasılı aklınıza gelebilecek her türlü kötülüğe ve yanlışa zemin hazırlamak, katkı sağlamak...

Bu durumda emirleri ve yasakları hiçe sayan; akıllarına nefislerine ve tağutlar'a tapan toplumlara , zaman zaman ilahi ikazlar olarak gönderilen kuraklık, kıtlık, hastalık gibi afetlere de," tabiat olayları, doğal afet" deyip geçmişler. Aşırı bolluk ve rahatlığın da bir imtihan olduğunu düşünmemişler. Şımardıkça da israfa dalmışlar, ahlaksız ve doyumsuz bir toplum olmuşlar...

Allah'a  sığınmayı. tövbe ve şükrü unutunca da gün gelmiş helak olup gitmişlerdir. 

 

Araf 7/94-95. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Biz hangi diyara bir peygamber gönderdiysek , oranın halkını ( inkarları yüzünden) ancak yalvarıp yakarsınlar diye,fakirlik ve sıkıntı ile yakalamışızdır. Sonra bu kötülük/ sıkıntı yerine,  iyilik (ve bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar. (ibret almak şöyle dursun, yine isyana başlayıp: Babalarımızın başına da sıkıntı ve felaket iyilik ve bolluk geldi.( bunlar normal) dediler. Bu sırada hiç hatırlarından geçmezken onları ansızın  (azabımız ile) yakalayıverdik."

 

Bir toplumun ya da toplumların helak olması durup dururken olmaz.

 Allah Celle Celalühü önce elçiler (Nebi ve resul ler)gönderir. "Sebebi ise habersiz iken memleketleri helak edici olmamasından" dır. (Enam 6 / 130 131)

 Allah Celle Celalühü daha sonra,zaman içerisinde isyankar toplumların tövbe etmesini bekler. Ara ara kıtlık, hastalık gibi darlıklar ve sıkıntılarla  cezalandırır. Kalpler katılaşır.

 Şeytanın;  işledikleri günahları ve yanlışları onlara cazip hale getirip  güzel gösterdiği amelleri sonrasında da  bu defa  Allah(c.c.) , her imkanı  o toplumların ayakları önüne serer:

"Şüphesiz senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik,( fakat dinlemeyip asi oldular. Tövbe edip bize)yalvarsınlar diye onları ansızın (kıtlık ve hastalık gibi) darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.

 Hiç olmazsa (sıkıntı ve felaket gibi) azabımız geldiği zaman yalvarsalardı. Fakat kalpleri katılaştı, şeytan da yapmakta oldukları (günahları)nı kendilerine hoş gösterdi.

(onlar da) Hatırlatılan (ikaz ve öğüt)leri unutunca,  onlara her şeyin (her imkanın) kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilen (bol) şeylerle şımar(ıp günahlara dal)dıkları sırada ansızın onları yakalayıverdik.  de birdenbire ümitsiz  kalverdiler.

Böylece o zulmeden, (küfür ve isyana sapan) bir toplumun ardı kesildi.(kökü kurudu.) Alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun"(En'am 6/42-43-44-45)

Bugün ülkemizin onbir ilindedevam edegelen deprem felaketinin oluş sebebinin yüzde ellisi ekolojik ve yanlış yerede yanlış hesapların sonucunda oluşsa bile ki bu yüzde ellinin en az yüzde yirmisi yine insanların   kişisel çıkarlarından kaynaklanmaktadır. Geride kalan yüzde ellisi de yine insanların ahlaki dejenerasyonlarının sonucudur...

Allah Celle celalühü, ayetlerini inkâr eden ve isyan içerisinde yüzen böyle toplumları da belli bir zaman sonra helak edecegini bildiriyor:

"Ayetlerimizi yalanlayanlara ise bilmeyecekleri yerden adım adım( istidracen, yani derece derece, yavaş yavaş) keyde  (cezaya, helake) yaklaştıracağız.

Onlara(görünüşte) mühlet veririm. "Diledikleri gibi yaşarlar),  fakat benim tuzağım (lütuf zannettikleri kahrım) çok şiddetlidir."(A'raf 7/182-183)

"O halde (Rasulüm!)  bu sözü (Kur'an'ı), yalanlayan kimseleri bana bırak; biz (kendilerine nimet versek bile) onları bilmeyecekleri bir yerden yavaş yavaş azaba yaklaştıracağız

Onlara mühlet veriyorum. (Onlar ise  bunu düşünmeyip asiliğe devam ediyorlar.) Doğrusu benim tuzağım çok sağlamdır. (kurtulamazlar).(Kalem68/44)

   " (Kur'an'daki) Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır. Siz de onu yakında bileceksiniz."(Enam 6 / 67)

 Allah(c.c.),insanı akletme, düşünme ve özgür iradesiyle hareket etme becerilerine uygun bir biçimde yaratmıştır.

Aynı zamanda yapacaklarının  sorumluluğunu da  ona yükleterek insanı muhayyer bırakmıştır. Bu sebeple ilimde ve teknolojide yükselen insan, yol kavşağında kendi tercihini kendisi yapacaktır...

Ya bulduğu ilmi inkişaf ( teknolojiy)i Allah'ın rızasına uygun kullanarak topluma barış ve huzur kazandıracaktır. Ya da "Kötülüğü emreden nefsin"in(Yusuf/53) peşine  takılarak kötülükleri işleyecekler...

Toplumu, kaos, gözyaşı, yıkım ve sefalete teslim edecekler. Öyle ki kendilerini ilah yerine koyacaklar.,Yegane gücün sahibi olduklarını zannedecekler, kendilerine tanınan  "Rabbbini idrak etme" fırsatını unutacaklar, küfür içinde zulüm üzerine zulüm işleyeceklerdir. Sonunda bela ve musibete uğrayacak yok olup gidecekler.

Allah hatırlatıyor:

"Küfre sapanlar, onlara mühlet vermemizin kendileri hakkında hayırlı olduğunu asla sanmasınlar. Onlara ancak günahlarını arttırmaları için mühlet veriyoruz.

 Onlar için zelil ve perişan eden bir azap vardır."(Al-i İmran 3/178)

"Eğer Allah insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.

 Fakat (Allah) onları belirlenmiş bir vakte kadar geciktirir.

 Vakitleri gelince de Allah muhakkak ki kullarını görücü (gereğini)yapıcıdır.

(Fatır 35/45)

Verilen bu sürenin kendi lehinde olacağını zannetmeleri ne kadar da yanlıştır...

Mühlet tanıyan ayetlerin amacı; yanlışların terki,  doğru inanç, güzel ahlak, topluma ve tabiata iyi bir yaşam sunmalarıdır.

Allah'ın,  inkarcı ve zalim toplumları cezalandırmada sabır (zaman ve fırsat) tanıması adaletinin merhametinin ve kerem'inin bir tezahürüdür. Mühlet bunun için verilmiştir.  Ebedilik Allah'a mahsustur"

"Onları bırak. Yesinler. eğlensinler ve boş ümit onları  oyalasın.(kötü sonucu) yakında bilecekler."(Hicr 15/3)

 "Onları (dünyada) biraz geçindirir, sonra ağır bir azap ile (karşılaşmaya) mecbur ederiz .

"(Lokman 31/24)

 

Allah (c.c.) bizden önce  gelip geçen nice topluluklardan söz ederken, onlara  bizden daha çok imkân verdigini ve bizim de onlar gibi imkanlara sahip olduğumuzda isyandan ve zulümden uzak durmamızı istemesi içindir.

"Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi .?Üstelik onlar bunlardan hem daha çok hem de kuvvet ve yeryüzündeki eserler bakımından daha güçlü idiler.Fakat kazanmakta oldukları şeylerin kendilerine hiç bir faydası olmadı".(Mü'min40/82)

Geçmiş topluluklar, ne zaman ki isyan etmişler, günah batağına dalmışlar, o zaman da   helak edilmiş yok olup gitmişler...

"Bizim kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi?

 Yeryüzünde size vermediğimiz imkan (ve yerleri) onlara verdik ve ihtiyaç anında üzerlerine sema'dan bol bol yağmur gönderdik. (Evlerinin) alt tarafından akan ırmaklar yaptık. Fakat (âsi oldular da) günahları yüzünden biz de onları (azapla) helak ettik ve onların peşinden başka bir nesil meydana getirdik."(En'am6/6)

 

Allah'a itaat i esas almayan her türlü Medeni ve teknik ilerleme ve üstünlüklerin, zulme dönüştüğüne tarih şahitlik etmektedir.

İster fert olsun ister toplum:

 Zulm ile âbâd olanın âhirî berbât olur.

 

Allah (c.c.) şunun için azap edip yok eder:

" Bu (dünya azabı)nın sebebi şudur onlara peygamberleri açık deliller (mucizeler ve dini, toplumsal) hükümler getirdi. Onlar da inkar ettiler Bu yüzden Allah kendilerini kıskıvrak yakalayıverdi. Çünkü onun kudreti sonsuzdur, azabı pek şiddetlidir."(Mü'min 40/22)

  Dünya geçici bir imtihan yeridir. Allah Celle celalühu, yarattığı -halife- insanı sevdiği içindir ki, sınavımızın kolay geçmesi ve ebedi alemde rahat etmemizi istiyor . Sapıtmamızı sapıklığa düsmememizi istediğinden, bize rehber olsun diye peygamberler ve kitaplar göndermiştir.

Geçmişte yaşanan olaylardan ders almamız için bizlere kıssalar halinde örnek veren Kur'an'ın hedefi; insanları Allah'a davet etmesi içindir, ve yaşananlardan ibret alınması içindir. Peygamberleri yalanlayanların ve zulmedenlerin başına gelen olayların,bugün de yarın da onların başına gelebileceğini hatırlatmasıdır.

 Kur'an; yanlışta, günahta ve zulümde ısrar eden toplumların, kendilerini değiştirmelerini, onların ÖZGÜR İRADELERİNE bağlamıştır.

"O, (insanoğlu)nun önünde arkasında takip eden melekler vardır ki Allah'ın emriyle onu korurlar.

 Muhakkak ki bir toplum özlerini değiştirip bozmadıkça Allah da onların durumunu değiştirip bozmaz. Allah bir kavme kötülük dileyince, artık onu geri çevirecek yoktur. Onlar için Allah'tan başka bir veli, koruyup yardım eden yoktur."(Ra'd13/11)

Devam edecek...

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!