TERÖRSÜZ TÜRKİYE’DE KÜRT SORUNU.
Türkiye çerçevesinde siyaset yapan, okuyan, yazan ve toplumsal olaylarla ilgili olup bu çerçevede dünyadaki gelişmeleri izleyen insanların her kesiminin artık rahatsız olduğu ve bitmesini istediği şeylerin başından TERÖR gelmektedir. Sebebi, sürmesi, kayıpları, kazanımları ne olursa olsun bütün taraflarca talep edilen bir terörsüzlük ihtiyacı var. Bugün bölgede yaşayan yada bölge dışındaki bütün halkımızın arzuladığı şey, Silahlı mücadeleye ve özellikle PKK’nin yöntemlerine açıkça karşıdır. Terörden beslenen herkesimdeki savaş baronlarının dışındakiler “Terörsüz bir Türkiye” fikrine destek verir, çünkü silahın çözüm değil, sorunu büyüttüğünü savunur. Halkın barış ve huzur içinde yaşaması gerektiğini vurgular. Ancak bu, bölgede yaşayan ve bölge dışında yaşayan insanların devlet politikalarına kayıtsız şartsız destek verdiği anlamına gelmez. Aşağıda da görüleceği gibi, devletten bazı ciddi talepleri vardır.
Barış çok kıymetlidir. Barış çok değerlidir. Mutlak manada savaş istenmeyen bir şeydir. Onun için sürekli barıştan yana olmak, barışı desteklemek de çok kıymetli ve çok güzel bir harekettir. Tarih savaşanları yazdığı gibi barışanlarıda yazacaktır ve yazmalıdır. Onun için barışa katkı vermek ve silahsızlandırılmış bir ülke ve terörsüz bir Türkiye için yapılan çalışmalara acilen ve azami derecede destek olmak lazımdır.
“Devletin, en uzun süreli sorununu çözmek, içerideki dayanışmayı tahkim etmek, iç politikadaki önemli bir fay hattındaki enerjiyi boşaltmak, siyasi istikrarı arttıracak, toplumsal uyumunu pekiştirmek ve bölgedeki güvenliğini sağlamlaştırmak amacıyla başlattığı terörsüz Türkiye girişimi ülkede önemli bir tartışmaya neden oldu. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 1 Ekim 2024 tarihinde DEM milletvekillerine yönelik attığı adım ve sonrasındaki açıklamalarla başlayan süreç, Cumhur İttifakı'nın büyük ortağı AK Parti ve lideri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın sahiplenmesiyle çok hızlı ilerledi. DEM'in süreçteki aktif ve yapıcı tutumu Öcalan'ın çağrıları ve bunların PKK tarafından dikkate alınması ile de süreç daha üst bir seviyeye taşındı”.(1)
Bilindiği üzere “1978’de Abdullah Öcalan liderliğinde kurulan Kürdistan İşçi Partisi (PKK), ilk dönemlerinde Marksist-Leninist bir yapı olarak doğmuş, amacı “sosyalist temelde bağımsız bir Kürdistan devleti” kurmaktı. Ancak 1990’lı yılların sonu ve özellikle 2000’li yılların başından itibaren, hem uluslararası konjonktürün hem de saha gerçekliğinin etkisiyle bu çizgi önemli ölçüde değişmiştir.
PKK, üç temel ideolojik ayak üzerine inşa edilmişti:
1-Ulusal kurtuluşçuluk (Kürdistan’ın bağımsızlığı)
2-Marksist-Leninist sosyalizm
3-Silahlı devrimci mücadele
Parti programında, Kürt halkının kapitalist-emperyalist sistem tarafından ezildiği, çözümün ise proletarya önderliğinde sosyalist devrim olduğu savunuluyordu. 1980’ler ve 90’lar boyunca PKK; Latin Amerika gerilla hareketleri, Vietnam ve Küba devrimleri, ve Sovyet modelinden ilham aldı. Terörsüz Türkiye sürecinde PKK önderi Öcalan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla simgelenen reel sosyalizmin çöküşünü PKK’nin ideolojik gelişimi açısından ciddi bir kırılma noktası olarak görmüştür. Bu çöküş, ona göre sadece bir sistemin yıkılması değil, devlet merkezli sosyalist modelin de iflasıdır. Öcalan’ın 1999’da yakalanıp İmralı’ya götürülmesinden sonra ideolojik dönüşüm hızlandı. Öcalan, bu dönemde şu görüşleri savunmuştur: Marksist-Leninist modelin aşılması gerektiği. Devleti ele geçirmek yerine, devleti aşan bir toplum örgütlenmesinin inşa edilmesi gerektiği. Bu bağlamda “ulus-devlet” değil, “demokratik konfederalizm” fikrine yönelmiştir…
Dolayısıyla Öcalan için reel sosyalizmin çöküşü, klasik sol anlayışın yerini daha çok ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü, adem-i merkeziyetçi bir sosyal sisteme bırakması gerektiğinin işaretidir. İmralı’da Abdullah ÖCALAN bu minvalde açıklamalar yaparken, Silah bırakma gurubunun başını çeken Besê Hozat (KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı) sık sık “devrimci halk savaşı”, “sosyalist inşa”, “komünal toplum”, “antikapitalist mücadele” gibi kavramlarla konuşuyordu. Nitekim sembolik silah bırakma ve yakma seronomisinde yaptığı konuşmada gençlere, kadınlara ve özellikle sosyalistlere çağrılar yapıyordu. Besê Hozat’ın bu çağrıları, PKK’nin “devrimci” karakterini sürdürme, geniş kitlelere ideolojik meşruiyet kazandırma ve uluslararası sol hareketlerle bağ kurma çabasıdır.
Öcalan’ın reel sosyalizm eleştirisi ve Hozat’ın sosyalist vurgusu birbirine zıt değil, bir ideolojik evrimin farklı yüzleridir. PKK, reel sosyalizmin çöküşü sonrası klasik Marksist-Leninist çizgiden uzaklaşmış ama özünde anti-kapitalist, sol bir ideolojik hattı sürdürmüştür. Öcalan, sosyalizmi devletçi, merkeziyetçi modelden çıkarıp halk merkezli, yerel-demokratik bir modele taşımak istemiştir. Hozat ise bu yeni modelin, halen sosyalist bir öz taşıdığını vurgulayarak, sınıf bilinci ve devrimci ideolojiyi diri tutmak istemektedir. Yani 40 yıllık nohut piyasa değerinin artması için leblebi olarak pazarlanmaktadır. Yoksa şu andaki DEM Partisi bütüncül olarak bir sürü bileşenden oluşmakta iken bu aşamadan sonra bu şansını elde tutabilecekmidir bilinmez…
İnşaallah kazasız belasız bu süreç tamamlanır ve Türkiye’nin hayrına olacak şekilde de sonuçlanır temennisindeyiz. Çünkü “Terörsüz Türkiye projesi” Türk-Kürt çatışmasını sonlandırmak yada Kürt meselesini çözüme ulaştırmak gibi realpolitik sonuçları oluşmayacak bir projedir. “Terörsüz Türkiye projesi” kendini devletin yerine konuşlandıran bir takım mihrakların Kürt realitesini inkar ve asimilasyonundan sonra oluşan ve geliştirilen bir sosyalist-ulusalcı örgütün şimdiye kadar yaptığı silahlı devrimci halk ayaklanması dediği mücadele şeklini günün koşulları çerçevesinde terk ederek devletin ve mevcut hükümetin teşvik ve desteklediği şekliyle bitirilmesidir… Sadece silahlar bırakılacak ve bu silah bırakma sonrasında PKK sempatizanı, üyesi, idarecileri ve yetkilileri ile ilgili bir takım hukuki düzenlemeler yapılacaktır.
Peki bu az birşeymidir. Asla, belki Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yapılan veya yapılabilecek en kıymetli işlerden birisidir. Fakat bu süreç devam ederken
Mevcut durumun tespiti yapılmalıdır. Türkiye’de Kürt vatandaşların demografik, ekonomik, kültürel durumu göz önüne alınarak , Siyasal temsildeki eksiklikler ve imkanlar araştırılmalı yeterli ve yetkin bir siyasi katılımın oluşması sağlanmalıdır. Geçmiş çözüm girişimleri (örnek: Demokratik Açılım, Çözüm Süreci) ve neden başarısız oldukları konusu tekrar gözden geçirilmeli ve aynı hatalara düşünülmemelidir. “Terör Sonrası Türkiye’de Kürt Sorununun Barışçıl ve Demokratik Çözümüne Yönelik Yol Haritası” mutlaka ev ödevi ciddiyeti ile çalışılmalı ve girilecek sınavlara ne zaman, neden , niçin, nasıl, kiminle , kim tarafından v.s. Gibi bütün kazık sorulara hazır olunmalı ve sınavda tam puan alınacak şekilde hazırlık yapılmalıdır.
Türkiye’nin yeni gerçeği olan Terörsüz bir Türkiye vizyonu: Yeni bir fırsat penceresidir. Kürt meselesinin tarihsel bağlamı: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Çözüm sürecine dair toplumda oluşan beklentiler ve ihtiyaçlar dikkatle belirlenerek hukuki çerçeve ona göre hazırlanmalıdır. Mesela kavramları ayıklamak: “Terör”, “Kürt Meselesi” ve “Çözüm” gibi hususlar iyi ayarlanmalıdır. Çünkü Terörün sona ermesinin anlamı: güvenlik tehdidinin ortadan kalkması olarak anlaşılsada aslında Kürt sorununu yalnızca güvenlik çerçevesine indirgememek gerekir. Çözüm kavramının tanımı: hukuk, eşitlik, vatandaşlık ve katılım üzerinden değerlendirilmelidir. İlkesel Çerçeve: Herkesin üzerinde uzlaşabileceği temel değerler olmalıdır. Üniter devlet ve ortak vatandaşlık ilkesi. Anadil ve kültürel hakların anayasal güvence altına alınması. Eşit yurttaşlık ve kimlik temelli dışlanmanın sonlandırılması. Şeffaflık, katılımcılık ve hukukun üstünlüğü ile insan haklarının öncellendiği yeni bir anayasa yapılması.
Yeni bir anayasa hazırlığına öneri mahiyetinde mecliste kurulan ve partilerin üye verek katkıda bulunacağı komisyon ve çalışma guruplarında çözüm için anahtar başlıklar ve politikalar iyi belirlenmelidir. Silah bırakan örgüt elemanları yada tutuklu yada mahkum örgüt üyeleri ile ilgili anayasal ve yasal reFormların hazırlanması beri tarafta şehit olan polis, asker, sivil ve vatandaş yakın akrabalarınında incinmeden bu düzenlemenin süreli ve gerçekçi olması önem arzetmektedir. Bu düzenlemelerde; eşit vatandaşlık vurgusu, Anadil hakkının yasal güvenceye alınması (eğitim, kamu hizmetleri vs.), Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi (özerklik değil, yerinden yönetim), Bunlar hazırlanırken Siyasi Temsil ve Katılım konusunda her dönem bir parti kapatma yada kayyum atama rejimi terkedilmelidir. Kürtlerin siyasal temsili önündeki fiili ve yasal engellerin kaldırılması için siyasi partilere yönelik kapatma tehdidinin kaldırılması, ifade özgürlüğünün genişletilmesi ile beraber seçim sonuçlarına saygının bir tezahürü olarak kayyum atamalarından vazgeçilmelidir. Kültürel ve Sosyal Haklar olarak: TRT dışında sivil olarak Kürtçe televizyon, radyo, yayıncılık, kültürel faaliyetlerin desteklenmesi. Toplumsal barışı güçlendirecek ortak tarih ve kimlik anlatısının teşvik edilmesi gereklidir.
Terörsüz Türkiye’nin ilk hedeflerinden biriside, Ekonomik kalkınma ve bölgesel eşitsizlikler giderilmesi için: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya özel kalkınma planlarının yapılması olmalıdır. Tarım, altyapı, istihdam ve gençlik politikaları hazırlanmalı ve uygulanmalıdır.
Devlet Çözüm sürecine dair irade ve şeffaflık içerisinde çalışmalarını sürdürmeli.
Adalet ve güvenlik politikalarının dengeli yürütülmesi gereklidir. Bu komisyonlarda üye veren Siyasi Partiler: Popülizmi değil, ilkeli siyaseti benimsemeleri ve de Ortak zeminde buluşma gayreti göstermeleri gereklidir. Horuz dövüşü tipi komisyon çalışmaları yada medyatik ve popülist söylemlerin hiç kimseye faydası olmayacaktır. PKK taraftarı veya taraftarı olmayan bütünsel Kürt toplumu olarak demokratik siyaset içinde daha güçlü temsiliyet ile silahsız çözüm yollarına sahip çıkılması gereklidir. Kürt kimliğinin anayasal olarak tanınmasını savunmak ve vatandaşların sadece “Türk” sayılmasına karşı çıkarak (tekçi kimlik anlayışı eleştirilmelidir). Etnik kimlikler tanınmalı ama ayrılıkçılık değil, birlik hedeflenmelidir.
Bunlar olurken Medya ve STK’lar: Kutuplaştırıcı değil, birleştirici dil kullanımına özen göstermelidirler. Diyalog ortamının desteklenmesi gereklidir.Çünkü barış ortamı, siyasi müzakere zemini için gereklidir
Terörsüz Türkiye’nin Uluslararası Boyut açısından iyi bir analizinin yapılması lazımdır. Bu süreci sözüm ona desteklemiş gözüküp alevlenmesini ve başarısız olmasını istemeyen şer cephesi olabilir. Çözüm sürecine dış müdahalenin sınırlandırılması ve Avrupa Birliği, BM gibi kurumların destekleyici ancak yönlendirici olmayan rolüne aldatılmamalıdır.
Terörsüz Türkiye projesinin geleceğe dair umudu olarak: Ortak Bir Vatan, Ortak Bir Hikaye, Yeni bir toplumsal sözleşmenin inşası, Kimsenin dışlanmadığı, herkesin kendini ait hissettiği bir Türkiye ve Demokrasi, barış ve insan hakları temelinde birlikte yaşama ideali oluşturulmalıdır.
Sonuç ve Öneriler:
Sürdürülebilir barış için kapsamlı bir strateji,
Halkın desteği olmadan hiçbir çözümün kalıcı olamayacağı gerçeği,
“Kürt sorunu” değil, “birlikte yaşama meselesi” olarak yaklaşmak ve silahların sustuğu bir ortamda şu temel adımları talep edilmekte olup realize edilmelidir… Kürtçenin eğitim ve kamu hayatında kullanımının önünün açılması. Resmî ideolojinin (tek millet, tek dil) gözden geçirilmesi ve ama PKK tipi etnik milliyetçilikten uzak durmak gerekir. Tüm etnik ve dini grupların kimliklerinin tanınması. Devletin geçmişte yaptığı hak ihlallerinin kabul edilmesi ve helalleşme. Dindar Kürtlerin siyasi temsiline daha çok alan açılması çerçeve olarak şimdilik yeterli olabilir ama zorlu bir demokratik girişim ve eforun gerekli olduğunu da unutmadan.
(1) - SETA-https://www.setav.org/terorsuz-turkiye-girisimine-giden-yol-ve-surecin-asamalari