KİTAP TANITIMI-
RÜYA İŞÇİLERİ ROMANI ÖRNEKLİĞİNDE
BİR GÜNEYDOĞU ANALİZİ…
Değerli kardeşim,Dr. Ali Yalçın beyin yeni çıkan “Rüya İşçileri” romanını daha önceki yazdığı romanlarının akıcılığından bilen birisi olarak; okurken ofsayta düşüp romandan kopamayıp başka kayışları koparmamak için klasik bir hesap yaparak okumaya başladım. Tahminen sekiz saatte bitireceğimi varsaydım, hanımın demlediği çay eşliğinde çerez tabağınıda ihmal etmeden arada yatsı namazı molası vererek saat 20.00 de başladığım romanı sabah 04.00 da bitirdim. Ertesi günü biraz uykusuzluk çektiysemde kesintisiz okumaya değdi diyebilirim…
“Güneydoğu’da bir dönemin tüm karanlıklarına rağmen temiz kalanlara ithaf edilen” roman bu girişle bir idda da bulunuyor aslında. Devlet adına iş gördüğünü söyleyen ekipler, derin devletin derin elemanları, asker, polis, istihbarat, jitem, kitapta geçtiği şekliyle PeKeKe, diğer sol yada kürtçü örgütlenmeler, koruculuk sistemi, muhbirler, ajanlar, Hizbullah, İlim, Menzil, diğer sağcı ve islamcı hareketler arasında ilişkiler yumağı, saldırılar, pusu ve operasyonlar, suikast ve infazlar, ölümler, şehidler, gaziler sağ kalanlar… Daha önceleri 15 yıllık M.Akademi düşünce topluluğu sürecinde zaman zaman tatlı ve hicivsel anlatımıyla aslında aşina olduğum bir otobiyografiyi okudum dersem yeridir diye düşünüyorum… Yaşanılanların ve yaşayanların 33 yıl sonrasında gerçek yer, olay ve gerçek isimlerle anlatıldığı, anlatırkende soğukkanlı ve bağımsız bir duruş ile hakkı teslim gayretini büyük bir hassasiyetle görmek mümkün roman boyunca. Ama yer ve kişi isimleri gerçekte olsa siz bu romanı “Gerçek bir yaşantı ve olaylardan uyarlanmıştır” gibi düşünün yinede…
Romanın kahramanı olan bir doktorun ilk tayin yeri olan Tepe beldesi Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı bir beldesi (Nahiye). Diyarbakır’a 68 km uzakta. Aslında 1960 larda kurulan eski adıyla Tepebaravan (Kürtçede suyun önü-Baravan)1991 yılında belde statüsünde belediyelik oluyor. Daha sonrasında 12 kasım 2012 de belediyelik statüsü iptal olunca Diyarbakır Büyükşehrin Bismil ilçesinin bir mahallesi oluyor. Şimdilerde romanda anlatıldığı gibi sağlık ocağı ile karakol neredeyse aynı bahçe içinde değiller. Karakol artık bir mahalle ötede. Eski Sağlık ocağının yerindede yeller esiyor. Orası artık yakınında lojmanları ve bahçesinde H harfine benzer bir havuzu olan bir yer değil.Büyücek bir Tepe Devlet Hastahanesi.
Roman bir kartal seronomisiyle başlatılmış ve o dönemler PKK’nın özellikle kutladığı Nevruz anlatımıyla devam ediyor. Nevrozlaşan kadınların sembolü olan Zekiye Alkan’ın hayatı ve Diyarbakır surlarının üzerinde kendini benzinle yakması romanda acımasız bir sahne. Buna binaen Diyarbakır ismi roman boyunca Diyarbekir olarak zikrediliyor. Halbuki 1965 doğumlu aslında Gümüşhane kelkitli olup roman kahramanı doktor ile Dicle üniversitesi Tıp Fakultesi öğrencisi olan Erkek Zekiye öğrenci iken kendini 21 Mart 1990 da tarihinde yakıyor. Belki roman kahramanı doktor ile aynı sınıfta ama yıllanmış bir öğrenci… Bu ve buna benzer olaylar silsilesi olan romanda Diyarbekir yerine AMED ismi niye kullanılmıyor acaba.? Hele bir W harfi serbest olsunda… Sen göresin PeKeKe demeyi.
Mademki bir güneydoğu romanıdır, Muhammed Ata İslami hareketin ilk şehitlerindendi… Hizbullah elemanı idi. 3 Aralık 1991'de şehid olarak Rabbine kavuştu. Hani kitaba onu kim yazacaktı. Kitapta O’da anılsaydı…21 Aralık 1992 günü, ülkemizin güneydoğusunda, hunharca ve kalleşçe bir cinayet işlendi. Molla Ubeydullah Dalar, sabah namazını kıldırdıktan sonra çıktığı cami avlusunda, kimliği meçhul bir grup tarafından sopalarla, döve döve şehid edildi. Kana bulanmış bir şehid cesedi, ne anlam ifade eder acaba? Ey güneydoğu senin sadece Mehdi-Makat-job gibi şahıs-işkence ve olayların hep bir tarafa yani bir kesime mi mahsustur? Ey güneydoğu Senin yeryüzünde hep sana yabancılaşan kimselerin hayatımı söndürüldü… Kim yazacak ötekilerin kitabını. Yada kitabında onlarıda anacak kim olacak…Dr.Ali Yalçın bu konularda elbetteki benim saydıklarımdan daha fazla bilgiye ve malzemeye sahip ama ne çare sonuçta doktoru romanının kahramanı yapmış ,” Doktor; yürüyüşüne bakılırsa Hizbullahçı, konuşmasına bakılırsa PeKeKe’ci, susmasında derin devletin adamı, gülmesinden paracının önde gideni, kısacası çok tehlikeli ve ne olduğu öyle hemen anlaşılmayacak derecede karışık bir insan”(sh-50)
Yazarın kitapta zikrettiği olaylar hep roman kahramanı doktorun kendi çevresinde olan olaylar. Ama aynı tarihlerde yakınlarında birçok olayda oluyordu. Hatta farklı kesim ve kesitte olan bu olaylar ülke gündeminde büyük yer kaplıyordu… Mesela 15 Mayıs 1992, 04:32 deTaşdelen karakol saldırısı, Şırnak'a bağlı Taşdelen, Uludere'deki kaçakçılığı önlemekle görevli karakol komutanı üsteğmen, altı asteğmen, bir astsubay ve yaklaşık 108 askerin görev yaptığı Taşdelen Jandarma Karakolu'na gece saatlerinde 600 kişilik PKK grubunun ağır makineliler, uçaksavar ve havan mermileri ile düzenlediği saldırı sonrası karakol komutanı üsteğmen ve 26 er şehid olmuş, Aynı baskında iki Jandarma Er ise PKK tarafından kaçırıldığı açıklanmıştır. Ayrıca o dönemlerde yani 1996 yılında gerçekleşen Güçlükonak katliamı kimin tarafından yapıldı. Minibüsün içindeki korucuları kim vurdu ve yaktı…Otopsi sonuçları neydi? Otopsi , Tarihsiz ve önceden verilen sağlık raporlarının akaibinde düzenlenen otopsi raporları…(sh-58)
Bir insan kanun karşısında suçlu olabilir. Bu ona işkence ederek onu öldürmeyi meşru kılmaz. Adil yargılanır, cezası varsa da çeker.(sh-61)
Yazar Dr. Ali Yalçın romanı boyunca Kürtçe anlatım ve konuşma diyaloglarına da yer vermeliydi. Çünkü ortaokulda Kürtçe konuştuğu için dilini yarım karış çekip çıkaran ve bu çekmeden ötürü kendisini hastahanelik eden okul müdürünü (sh-24/25) şimdilerde yaşıyorsa yad etmek başka şekilde olamaz diye düşünüyorum. (sh-102) Babasının tavsiyesinde bu esas vardı. Uyanık olmak ve korkmamak.(sh-50) Kürtçe ile alakası olmayan bazılarının Türkçe düşünüp Kürtçe yazmaları gibi olmamalı tabi. Asimilasyon sonucu her yörenin kendine özgü kurmanci lehçesi Kürtçe diyaloğlar bu romana yakışırdı diye düşünüyorum. Hatta yöre insanının Türkçesi’de istanbul lehçesi değildir elbette. Diyaloglarda Türkçenin Diyarbekir şivesi de romanın eksik yanı gibi.
Doktor roman boyu bir tekil isme sahip olmamış nedense. Aslında bu romanı zenginleştiren bir yaklaşım… Çünkü doktor kelimesinin yerine hangi kamu görevlisinin ünvânı yada işi yazılsa ve buna göre sadece sahne değişikliği o dönemi tekrarlamaya yeterde artar bile. Karakol komutanının isminin aşikar edilmediği gibi… Peki Rambonun niye adı var? Güneydoğu kimin eli kimin cebinde ? Kirlenmişlik, yalan, iftira, suistimal, silah kaçakçılığı, en uç deyimler, korkunç karalama ve tehditler, hayatlarıyla oynanan ve istismara uğrayan bireyler…
“ Umutlarımız biterse geleceğimiz de biter
Birol’un gözlerine gözyaşları doldu taştı taşacak…
sol gözünden süzülen bir damla yaş gelip bıyığını kenarında durdu…
- umut güç bela yeşeren bir sevinç kıvılcımıdır. Savaşlar genelde kirlidir ve umuda düşmandır… Doktorum hiçbir halkı düşman göremeyiz, hiçbir ölüme sevinemeyiz, yanan canlarda bizden bir parça var” (Sh-176)
Mele: aslında Mehdi hepten yanlış değil dedi…
kafasında bir meseleyi atmamışcasına.
efendim !
Yaşım elverdiğince bakıyorum da devlet kimi kontrol altına almak istiyorsa onlara yakın bir iktidarı başa getiriyor dedi mırıldancasına…
Hocayı dış kapıya kadar uğurladıkktan sonra masasının başında düşüncelere daldı(sh-198)
Siyasetin Tepe’ye getirdiği ambulans siyaseten sağlık ocağında değilde belediye garajında bekletiliyordu. Birgün acil kalp krizi geçiren belediye başkanının akrabası ambulans ile ilçeye götürülmesi gerekirken siyaseten belediyenin garajında bekletilen ambulansın anahtarı belediye başkanı ile Diyarbakır’a giden şöförün cebinde beraber Diyarbakır’a gitmişti… (sh-206) Her nekadar hasta sağlık ocağının jipi ile ilçeye gönderildiysede vefat etti… Doktora ambulanstan dolayı soruşturma açıldı.. Sonrası malum geçici görevle sürgünler başlıyor…
Silvan nasıl da huzurluydu. Cizre tatlı bir ilçeydi. Şırnak küçük ama güzel bir ildi. Siirt harika bir yerdi, büryan kebabını tanıdı. Çüngüşte cidden doktora ihtiyaç vardı. Ama geçici görev ile başka yere gittimi asıl görev yeri Tepe doktorsuz kalıyordu. Bu arada arkadaşları evlenmesi gerektiğini söylüyorlardı… Neden evlenecekti kendiside bilmiyordu, ama bir iki farklı bayanla görüştü görüşmesine ama evlenmek için değilde bayanlara neden evlenemeyeceği ile ilgili gerekçeler sayıyordu kendisininden inanmadığı… Bu esnada geçici görev ile Lice’nin yolunu tuttu… Lice’de geçici görevinin biteceği gün karakolda işkencede ölen Mustafa dayı ile ilgili gerçek otopsi raporunu yazdı, işkence kayıtlara geçmişti. Hatta gidip savcılığa suç duyurusunda bulundu.(sh-216) İşte karmaşık bir süreçte böyle başladı. Bu esnada Tepe’deki şartlardan bıktığındandır ki Mısır Ezher üniversitesine gitme hevesine kapıldı. Bunun için İmam Hatip Lisesi mezunu olması gerekiyormuş. Hemen hazırlıklara başlayıp İHL’ye kayıt yaptırdı. Dışarıdan sınavlar ile İHL’ni fark derslerini vermek istiyordu. Sınavları son hızla geçiyordu hatta pazartesi de kur’an ezber sınavında geçtiği ver elini ezher üniversitesi yani Mısır.Fakat Diyarbakır’daki arkadaşları da merkeze tayinini çıkarmak için evlendirmek istiyorlardı… Hepsi bir tarafında tutup yeni bir ev bulmuş tamiratını yapıp ev eşyası temine gayret ediyorlardı… Ama ortada evlenecek kimse yoktur da doktorun bir arayisi yahut bulunanlarla olumlu bir görüşmesi de maalesef yoktur du.
Doktorun hayatı tanıdığı akrabası bir hocanın kendisini arayıp bölgede işe başlayacak bir hemşireye yardım talebi ile renklendi desek pekte abartmış olmayız…(sh-230/234) bu sahifeler gerçekten çok renkli … doktor evleniyor doktorrrr.
Doktor bey sen ölmedinmi?
Ölmek mi? Meğer ki doğum hastasıyla Diyarbakır’a gittiğinden bir müddet sonra karakolun karşısındaki lojmanı basılmış ve 230 Kalaşnikof mermisi ile lojman tarumar edilmişti. hatta o gece ofis çalışanı Selim eşi ve annesinin gözleri önünde öldürülmüştü. Bunların hepsini okuldan hocasına anlatarak iki aylık bir heyet raporu aldı… Bu esnada gitti evlendi işe başlamak için gelip kıyafetinden dolayı istifa eden hemşire ile… Aslında burada düğünün yapıldığı Taştepe camisi neden yer almamış bilinmiyor… Tabi kitabevi ve çayocağı camlarına asılı davetiyle çağrılan misafirlere ikram edilen Malatya Lahmacunuda sansürlenmiş gibi… Bari caminin halılarına dökülen ayranlar yazılsaydı…
Evliliğinden sonra oradan oraya savunulacak geçici görevler bekliyordu hiçbirisi olmadı; birkaç tatsız olayla karşılaştıysa da Tepe’ye günlük gidip geliyordu. Bu esnada Konya’ya tayini çıktı. Böylece mecburi hizmeti mecburi hezimete dönüşmüş olarak Diyarbekir‘den ayrılıyordu Bu memlekette insan ne yapıp edip yolunu düşürmelidir Diyarbekir’e… Yolu düşmeyenler de sanki gitmiş olmak için Dr.Ali Yalçının “Rüya işçileri” Romanını okumalıdırlar…
Roman yazarı Ali Yalçın’ı romandaki anlatım akıcılığı için tebrik ediyorum. Başarılarının devamını diliyorum… O dönemin gerçekliğini sanki rüyaymışcasına okuyucuya aktarmış…
Kitap temin yeri : Malatya Büyükşehir Sanat sokağı Fidan Kitap kafe
Tabi internet+kargo ile istemekte mümkün.