DEPREM GÜNLERİNDE FELSEFE YAPMAK…

Tarihin en yıkıcı olmasa da, en akılda kalan ve sonuçları açısından tarihi şekillendirmeye devam eden Türkiye’deki Kahramanmaraş - Hatay depremleri adeta kıyametin bir fragmanı gibi idi. Allah beterinden sakındırsın denilen şeyleri biz adeta üç boyutlu yaşadık (C.Y)…
DEPREM GÜNLERİNDE FELSEFE YAPMAK…
Hasan DÜNDAR
Hasan DÜNDAR
Eklenme Tarihi : 6.02.2024
Okunma Sayısı : 392

DEPREM GÜNLERİNDE FELSEFE YAPMAK…

Tarihin en yıkıcı olmasa da, en akılda kalan ve sonuçları açısından tarihi şekillendirmeye devam eden  Türkiye’deki Kahramanmaraş - Hatay depremleri adeta kıyametin bir fragmanı gibi idi. Allah beterinden sakındırsın denilen şeyleri biz adeta üç boyutlu yaşadık (C.Y)… Malatya’da yaşayan birisi olarak iki depremide evimde canlı canlı yaşadım. Deprem esnasında  hernekadar birileri rahatsız olsada tekbir(!) getirerek ve kelime-i şahadeti tekrarlayarak herbir salisesi bile bir asra bedel olan o korkunç saniyelerin geçmesini bekledik… 

 

İlk deprem 04.17 de olmuştu. Sarsıntı yerini artçılara bırakırken bizde diğer aile bireyleri olarak beş aile, yakın olan bahçe evimizde toplanmıştık. Kimimiz internetten kimimiz şehir dışından gelen haberler ile gördük ki ortaya çıkan tablo tam bir asrın felaketi idi. 11 ili kapsayan 7,7 şiddetindeki ilk depremi öğleden sonrada 7,6 şiddetindeki ikinci deprem izledi.Yaklaşık 108 bin kilometrekarelik alanda meydana gelen deprem gerçekten de çok büyüktü.  Yaklaşık 400 kilometrelik coğrafya üzerindeki 14 milyonluk nüfus, 106 ilçe, 219 belde ve 4 bin 817 köy bu felaketten doğrudan etkilendi. Evet 14 milyona yakın bir insan unsuru depremden etkilendi. Bu oran dünyadaki bazı ülkelerin nüfuslarından fazladır. Büyük sarsıntıdan doğrudan etkilenen 11 ilimiz vardır. Bunların yüzölçümü, Türkiye’nin yüzde 20’si civarındadır. Doğrudan etkilenenler, ülke nüfusunun takriben yüzde 17’sidir.

 

Rabbim depremde göçük altında kalarak vefat edenlerimize rahmet etsin. Başımız sağolsun, mevtaların ruhu şad olsun, Allah merhameti ile muamele etsin inşallah… Travma dahil, psikolojik sıkıntılar ve uzuv kopma ile ezilmelere maruz kalarak yaralanan bütün canlarımıza rabbim acil şifalar versin…  

 

Kronik devlet vede özellikle iktidar düşmanlığı olanlar yine işbaşında idiler. Bunu Ak Parti iktidarını savunmak için söylemiyorum geçmişte olduğu gibi yarınlarda oluşabilecek iktidarlara karşıda aynı pozisyon ve söylemler oldu ve olacaktır. Neymiş efendim ölü sayısı açıklananın bir kaç katı imiş… Peki ölenleri şehir mezarlığının dışında nereye gömüyorlar acaba? Bu defin işi ile uğraşanların hepsi iktidar partisi yanlısımı? Haydi bir ilde böyle onbir ilde demi böyle?… Sonra bu vefat edenleri nüfus idaresinden kaydını düşenlerin hepsi iktidar yanlısımı? Hiç içlerinde kazaen başka fikir ve görüşten bir Allah’ın kulu yokmu? Tarihte olmuş bütün deprem gibi afetler sonrası bu tür şehir efsanesi türü dedikodu söylemlerini takdirinize bırakıyorum …

 

Gelelim deprem neden oldu? Bütün hocalarımız elbirliğiyle ve ağız birliği ile dinci (!) söylemlerini ayyukaya çıkardılar… Tabi bu tür bir ajiteye uygun olan halk kitlesi de bu sloganik söyleme ilk günler eşlik etti… Başımıza taş yağmadığına şükredelim bu kadar islamsız, namazsız, kuransız, sünnetsiz yaşantının sonucu başka ne olabilirdi. Covitten akıllanmadık, ibret almadık, ders çıkarmadık Allah’ta aklımız başımıza gelsin diye, şükredelim diye bize bu belayı musallat etti… Kısaca söylediğim busöylemin binlerce sayfa tutan yazıları ve saatleri bulan vaaz videoları halen internette duruyor…Unutulmamalıdır ki bir yaprak bile Allah'ın bilgisi dışında düşmeyeceği (En’âm 6/59) gibi Allah'ın izni olmadan hiç bir musibet de başa gelmez (Teğâbun 64/11). Bu itibarla hangi sebeple olursa olsun insana düşen, karşılaştığı musibet(ler)i,  rabbi ile olan ilişkisini gözden geçirmesine, farkına vardığı yanlışlarından dönmesine vesile kılmasıdır.

Dolayısıyla ellerinde olmadan kendilerine isabet eden hadiseler üzerinden Müslümanca düşünmenin yolu ne kaderi suçlamak ne de çırpınıp dövünerek ‘felaket’ tellallığı yapmaktır. Buradan ciddi, samimi ve fiilî bir ibret ve ahlak dersi çıkarılmalıdır.(1)  İnsanoğlu kaderi anlamaya çalıştığında kendi penceresinden görebildiklerine odaklanmak, ‘görüntüleri’ anlamaya çalışmak ve bu anlayış doğrultusunda tedbir almak zorundadır. Mekânlar ve binalar uygun bir şekilde inşa edilseydi, elbette bu sonuç ortaya çıkmayabilirdi. Nitekim farklı şehirlerin onlarca mahallesinde binlerce bina yıkılırken kurala uygun yapılanların dimdik ayakta kalması bunu açıkça ortaya koymaktadır. Eğer dini sadece ritüellerden (nüsuk) ibaret görür isek sebep sonuç ilişkisi mantığı ile sıkı bir determinist yaklaşım bizi bu gibi yoz ve yobaz söylemlere mutlak manada mahkum edecektir. Ama eğer din ve  özelde de islam ahlak ise geçmiş olsun yolumuz yol değil gibi… Çünkü ahlaksız bir din ve onun inşaa ettiği ahiretsiz bir hayat bizi herşeyi yapabileceğimizi ve de sonucundada hesap vermeyeceğimize götürür. Kaldıki; “Bugün farklı inançlardan insanların maruz kaldığı afetleri âdeta helak anlamında, ‘Allah’ın intikamı’ diye değerlendirmek doğru değildir. Konuya, ‘İlahi ikaz deprem’ veya ‘Allah’ın intikamı/gazabı’ tanımları üzerinden bakılması, öncelikle anlayış problemini mahfuzdur. Keza Allah öç almaya muhtaç değildir. Helak olmayı/cezalandırılmayı hak etme anlamında günümüz toplumlarının durumu gayb mahallindedir ve bu yönde bir yargıda bulunulamaz.  Dolayısıyla bu anlayış, dinden yana delilden yoksundur; İslâmî bir değeri yoktur ve tekzip edilmesi gerekir. ‘İlahi ikaz deprem’ ifadesi ise salt negatif anlam yüklenmesi durumunda yine izaha muhtaçtır. (2)  Dindarlarımızı ayrı tutarak söylenirse bu tür dinci söylemleri Hz.Yunus tebliği ve kavmi ile irtibatı ve tebliğin tamamına erdirilmemesi sonucu inkar ve azgınlık sonucu olan azabın ertelenmesi dikkatle incelenmelidir…

 

İşlenen günah ve zulümlerin cezası hemen verilmeyebilir, Allah'ın belirlediği süreye kadar ertelenebilir. Bu iki hususun bir arada zikredildiği âyetlerde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Eğer Allah, zulmetmeleri sebebiyle insanları dünyada hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. Bu nedenle hemen cezalandırmaz da belirlenmiş bir zamana erteler. Zamanı gelince de bir an bile geciktirilmeyeceği gibi öne de alınmaz.” (Nahl 16/61) Çünkü Allah kendi kullarını görendir.” (Fâtır 35/45) “Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Eğer Rabbin işledikleri günahlar sebebiyle onları dünyada cezalandıracak olsaydı, hiç şüphesiz onlara hemen azap ederdi. Oysa onlar için belirlenmiş öyle bir zaman vardır ki o gün geldiğinde onlar Allah’ın azabından kaçıp kurtulacak bir yer bulamayacaklar.” (Kehf 18/58)

 

Rabbimiz böyle söylerken Kur’an’da, Ülkemizde ve halkı müslüman olan ülkelerde bu kirli dinci söylem ahlaki boyuttan eksik bırakılarak dillendirilirken batıda da durum çok farklı değildir… 1 Kasım 1755 Cumartesi günü, saat: 09.40’da Portekiz’de “All Saints Bayramı” (Azizler günü - bir dini bayram) sırasında büyük bir deprem oldu. Depremin merkez üssü: Lizbon şehrinin 320 km güneybatısındaki Atlantik Okyanusunun ortasındaydı. Deprem: İber yarımadası ve Kuzeybatı Afrika’yı da etkiledi. Ardından gelen yangınlar ve tsunamiyle birlikte, Lizbon ve çevresi tamamen yok oldu. Depremin büyüklüğünün 8.5-9 arasında olduğu açıklandı ve 3.5 ile 6 dakika arasında sürdü. Lizbon şehir merkezinde 5 metre genişliğinde çatlaklar oluştu.(3)

 

Lizbon Depremi halkın ve aydın kesimin gündelik hayatlarında tartışmalara yol açtı. Bunun nedeni depremin önemli bir dini bayramda meydana gelirken şehirdeki kiliselerin çoğunun yıkıldığı halde Lizbon’daki genelevlerde yıkım olmamıştır.  Bu durum da kiliseye sadık dindar Katolik vatandaşların kafalarında kafa karışıklığına ve endişeye neden olmuştur. İlahiyatçılarsa depremi ilahi yargının tezahürü yani ‘cezası’ olarak görmüş ve bu konuda spekülasyon yapmıştır. (4)

 

Ekonomi tarihçisi Álvaro Pereira, Lizbon'un o esnada nüfusunun yaklaşık 200 bin kişi olduğunu ve bunun 30 bin ila 40 bin civarının depremde can verdiğini hesaplamaktadır. Pereira, depremin yol açtığı bina yıkımından ayrıca, sebep olduğu yangınlar ve tsunamiden dolayı Portekiz’de, İspanya’da ve Fas’ta toplamda 50 bin civarında insanın öldüğünü tahmin etmektedir…(5)

 

Bunları dile getirirken din adına ahkam kesmek niyetimiz olmamakla beraber, ibret almamız gereken noktalarıda atlamak, ibret almamak ve inkar etmek gibi bir niyetimizde yoktur elbette. “Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken bizim zorlu azabımız onlara geliverdi.(Araf-4) ayeti” ışığında hepimiz neden sorusunu kendimize acımasızca sormalı ve cevaplandırmalıyız ve bu cevaplar mutlaka bir ahlaki temele oturmalıdır. Ahlaksızlığın sıradanlaştığı ahiretsiz bir din anlayışına bizleri götürmemelidir…

 

Batıda olan Lizbon Deprem sonrası olayı farklı bir biçimde açıklamaya çalışan filozof ise Immanuel Kant'tı. Felaketten kısa bir süre sonra depremle alakalı mümkün olan tüm bilgileri toplayan Kant, konuya ilişkin bir metin yayımladı. Metinde dikkati çeken ise onun olayları dinî olarak açıklama kaygısından uzak, bilimsel bir temele oturtma girişimidir. Bugün Kant'ın depremlerin oluşumuna yönelik iddialarının yanlış olduğu bilinse de bu çeşit bir açıklama girişimi depremleri doğal sebeplere bağlamak yönündeki ilk girişimdir. Kant bu çalışmalarıyla dönemde yaygın olan depremlerin Tanrı tarafından gönderilen cezalar olduğu yönündeki batıl inanışa bir son hazırlamıştır.

 

Bu fikirler düşünce tarihini kökten değiştirdi. Eğer depremler Tanrı tarafından gönderilen cezalar değilse, onları araştırmak, incelemek ve hatta anlamak mümkün olabilirdi. Bu nedenle Lizbon depreminin araştırılması girişimi yer bilimlerinin doğuşu olarak kabul edilebilir. (6)

 

“Hayatı Depremin Yasalarına Göre Kurmak Gerekir”(7) Deprem sonrasında yaşananlar, insanların acziyeti, tartışmalar, söylemler ile sorun halletme biçimlerinden yaptığım çözümleme, meselenin yeni bir teoliji-politik çerçevede ortaya konulması gerektiği gerçeğini önümüze bırakmaktadır. Bir başka deyişle, bu deprem olayından hareket ederek yeni bir teknoloji inşa etme zorunluluğu ile karşı karşıyayız. (8)

 

Yapı elemanları ve teknolojileri konusunda bunca ilerlemenin neticesinde yaşanan sonuç, eşyayla kurulan münasebet mantığının sorunlu olduğunu gösteriyor. Sağlık, konut, şehirleşme vb. konularda üretilen her bir ürün, yapılan her bir araştırma insan haysiyet ve onuru düşünülmeden geliştiriliyorsa, burada cevap bulması gereken temel soru atlanıyor demektir. Kendi refahının devamını, başka toplumlara barbar saldırganlıkla temine çalışan; açgözlülüğü hümanizm teraneleriyle perdeleyen modern dünya, ileri teknolojisini gelecek kuşaklara hangi ahlaki temeller üzerinde izah edecektir? Yaşanan her felaket bize bir kez daha, milletlerin parasızlıktan, imkânsızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökeceği gerçeğini gösteriyor. Yaşanan paylaşım çabası, merhamet gözyaşlarıysa umudumuzu besliyor. Bu gerçek, her durumda yitik halkayı; anlam ve hakikatin temini mesuliyetini hatırlatıyor (9) 

 

Neden derseniz ? Deprem felaketi tanrı arz ve insan olmak üzere üç tarafı söz konusu olan bir felakettir üç tarafın meydana gelen bir depremde nasıl bir rolün olduğunu son derece önemlidir, aşağıda sünnetullah çerçevesinde bu konu üzerinde farklı bir açıdan duracağım. Ancak buradan belirtmem gereken husus tanrının insan ile olan ilişkisinin dini amel grubuna girdiiğidir. Deprem ise doğal olduğundan arz ve onun gelişimi ile ilgili jeolojik bir hadisedir. Yani deprem tanrısal bir ceza olarak görülemez, çünkü sebep insanın kendisidir. İnsan yeryüzünde yaşamaya başladığı ilk günden itibaren üzerinde yaşadığı dünyanın jeolojisinin farkındadır. Depremden volkanik patlamadan selden vs haberdardır onlara göre de önlemlerini adresli olarak bugünlere kadar gelmiştir. Tanrı’yı suçlamak sorumluluktan kaçmaktır, kısaca deprem doğal bir durumdur. Tanrının insana karşı gerçekleştirdiği cezai bir eylem değildir. Diğer bir ifadeyle deprem ilahi bir ceza olarak hırsız mütahitlerin günahlarının bedelini masum insanlara ödetmez o dünyamızın yapısı gereği gerçekleşen doğal bir hadisedir, yerin altında meydana gelen depremin yerin üstünde yaşayanların yaşam biçimleri ile hiçbir biçimde ilişkisi yoktur. Şayet tüm insanlar melek ve yaşadıkları evleri de taşlardan olsaydı bile deprem yine de olması gereken zaman ve mekanda olacaktı. Çünkü o insanla değil dünyamızın maddi yapısı jeolojisi ile ilgili bir hadisedir…(10) Deprem insanları günahlarından dolayı değil depreme dayanıklı konutlar da oturmadıkları için cezalandırır. Bu ceza Tanrı’ya değil doğaya/sünnetullah’a aittir. Yani depremde ölenler günahkar oldukları için cezalandırmış değillerdir. Çünkü günahkar olmanın cezasını burada değil ahirette görecektir. Depremde hayatta kalanlar da dindar olmalarının karşılığı olarak kurtulmamışlardır. (11) Daha fazla bilgi edinmek isteyenler Uhud savaşının sebeb ve sonuçlarını inceleyebilirler… Her şeyi Tanrı’ya ya da Kader’le ilişkilendirmek inançlı olmanın değil insani sorumluluktan kaçmanın aldatıcı bir yoludur. Peygamberler ve vahyi insanın kolayca düşebileceği bu yanılgıdan onu korumak için göndermişlerdir. Bu yüzden de tüm dinler insanı eylemlerinden sorumlu varlık olarak tanımlarlar…(12)

 

Lizbon’da  büyük depremin olduğu yıl 61 yaşında olan, Aydınlanmanın öncüsü olarak Fransız Devrimi’ne de yön verecek olan Voltaire, 43 yaşında olan, toplum ve eğitim yazılarıyla halkı bilinçlendirecek düşünür Jean-Jacques Rousseau ve 24 yaşında olan, eleştirel felsefenin babası sayılacak Immanuel Kant, hep bu depremin sonrasındaki akıl ve bilim sürecinde bulunmuş ve görüşleriyle depreme ilişkin geleneksel bakış açısını eleştirerek, depremin toplumsal yönüne dikkat çekerek, sonraki Aydınlanma düşüncesine yön vermişlerdir. (13)

 

Bu tuhaf olaylarla en çok ilgilenen de Kant’tı, bu büyük Alman filozofun adını bazılarınız duymuştur. Deprem olduğunda yirmi dört yaşındaydı ve o âna kadar memleketi Königsberg’in sınırlarının dışına hiç çıkmamıştı, sonra da çıkmayacaktı; ama müthiş bir coşkuyla, bu depreme dair bulabildiği her tür bilgiyi topladı. Bu olaya dair yayımladığı kısa çalışmaları, Almanya’da bilimsel coğrafyanın temellerini oluşturdu.(14)  Deprem, Azizler Günü’nde gerçekleşmiş ve Katolik şehrin kiliselerinin çoğu yıkılmıştır. Depremden sonra, doğal afetlerden sonra çoğu zaman olduğu gibi karşı mezhepler bunu “Tanrı’nın Gazabı” olarak yorumlamıştır. Ama bu sefer durum biraz farklıdır, çünkü ölenlerin çoğu, genelevlerin yer aldığı şehrin kenar mahallelerinden değil, bizzat kilise bölgelerindendir. (Daha sonra bunun nedeninin, kiliselerin yumuşak zemine, genelevlerin olduğu bölgelerin sağlam zemine yapılmış olduğu ortaya çıkacaktır.)(15)

 

Bu bakış açısıyla baktığımızda: Gerçek Bilim adamları Ülkemizde olan  İzmit Depremin den çok şey öğrenmişlrdir. Devlet ve halk daha depremin ne olduğunu öğrenemediklerinden, bilmedikleri bir şeyden ders edinmeleri beklenemez. Devleti her kadamede yönetenlerin bu konudaki cehaletlerinin düzeyini ben ilk defa bu kadar açık bir şekilde gördüm. Çok ürkütücü. Halkın ezici çoğunluğu ise depremi üfürükçü düzeyin de biliyor. (16)

 

Deprem komplo teorileri bu arada gırla gidiyordu: Örneklerini sayfalar dolusu internette bulabileceğiniz DIJ GÜÇLER komedisinden öteye geçmeyen bir söylem di.  Güya Maraş yöresinde maden kazıları için sondajlar vurulmuş, Akdeniz’de bulunan ABD gemilerinde ışın dalgaları ile sinyaller gönderilmiş ve yeraltında patlatılan bombalar ile deprem oluşturulmuş. Tarih tekerrür mü ediyordu? Asla tarih tekerrür etmez, tekerrür eden insanoğlunun hatalarıdır…Lizbon depreminden 11 yıl sonra 1766 yılında İstanbul’da da deprem oldu..7.1 şidetinde hemde kurban bayramının ikinci gününde… 10 Temmuz 1894 yılında da  İstanbul’da daha önce 22 Mayıs 1766’da padişah II.Beyazıt zamanında olan deprem gibi bir deprem oldu İstanbul’da yaşanan 20. Yüzyılın ilk büyük depremi, 1894 depreminden yaklaşık 7 yıl sonra, 31 Mart 1901 günü sabah saat 7.20’de yaşandı.Bu deprem de  Kurban Bayramı’nın ikinci gününe rastlamıştı…O gün Dolmabahçe Sarayı’nda Muayede Salonu’nda bayramlaşma  vardı.  Deprem, Kandilli Rasathanesi’nin kayıtlarına göre 7.2 büyüklüğünde ölçülmüştü. 

 

O deprem sonrasında da yine komple teorileri vardı. 1901 kurban bayramını 2. Günü Abdulhamit han huzurunda bayramlaşma olurken olan deprem ile ilgili sarayburnunda kimliği meçhul kişilerce acayip bir makinanın denize bırakıldığı ve depremin sebebiniinde bu makina olabileceği düşünülerek araştırmalar yapılmıştı.(17)  Ama en canalıcı soru, zelzele “niçin oldu?” sorusuydu. Onun da yanıtları ağızdan ağıza yayılıyordu. Zelzele insan işiydi. “erbab-ı fesad” denilen ve II. Abdülhamid’in aleyhinde çalışan muhalifler tarafından tertiplenmişti. Amaçları padişahı devirmekti.(18)

 

Artık bir gerçeği görmemiz lazım. “Türkiye, Deprem Araştırmaları için ‹ideal Bir Ülkedir” (19)  Deprem olduktan sonra ilk Birkaç gün geçti birkaç ay gibi. Ya da yıl…  Zaman mefhumumuz hepten değişti. (20)  Hala bir zamansızlık yaşıyor gibiyiz. Vatansız değiliz ama geçicide olsa hicret ettik ülkenin herbir yanına… Belki tüm kazandıklarımızı kaybettik. Bırak malı mülkü başımızı sokacak bir yer telaşından bile kurtulamadık çoğumuz. Şehrimin ışıkları ne zaman yanacak belli değil… Hani kolayda değil yeniden inşaa. Sosyal fay hatlarının oluşturduğu depremin etkisi ise daha uzun süreceğe benziyor.  Arkadaşlıklar, dostluklar, oturumlar, dost sohbetleri, hep sanki ötelenen hayat gibi bize uzak ve yabancı. 

 

Gerçekten hüzünlenen ve gözyaşı döken, insanlar, dini-inancı, görüşü-düşüncesi, ırkı-milliyeti ne olursa olsun eskiden olduğu gibi eskimeyen hemşehrisi-kardeşleriyle yeniden bir araya geleceği günlerin hasret ve özlemiyle tutuşan depremzedelere rabbim sabır ve metanet versin, umduklarına selametle nâil eylesin! “Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik, zulmettik; kusurlarımızı bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, kesinlikle kaybedenlerden oluruz!” (A’râf 7/23) 

 

D I P N O T LA R :

 

1- Metin Önal MENGÜŞOĞLU-“İnsan: ‘Ona ne oluyor?’ Diye bağırdığında” Umran dergisi-mart-2023-sh-37

2-Ramazan YAZÇİÇEK-Afetler, ilahi iradeden bağımsız telakkiler ve ihmaller -‘Tevekkül’ ve ‘Tedbir’ Ekseninde İslâmî Bakış-Umran Dergisi-Mart 2023-sh-27

3-https://tarihinizinde.com/1755-lizbon-depremi/

4-https://onedio.com/haber/1755-buyuk-lizbon-depremi-sirasinda-neler-oldu-ve-portekiz-siyasi-olarak-nasil-etkilendi-1129827

5-6- https://tr.wikipedia.org/wiki/1755_Lizbon_depremi

7-CAGİTO99-Deprem Hatıraları-sh-125-Cogito,  sayı: 20,  1999

8-Mustafa Tekin-Depremin Teoloji politiği-yetkin düşünce dergisi-sayı-21-2023-sh-8  

9- Ramazan YAZÇİÇEK-A.g.makale.

10-Ahmet KELEŞ- Doğal Afetler ve Teodise- yetkin düşünce dergisi-sayı-21-2023   

11-12- Ahmet KELEŞ-A.g.makale-sh-21

13-Mehmet Emin YALMACI-https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/1755-lizbon-depreminin-sonuclari-doc-dr-mehmet-emin-elmaci-2054706

14-https://vesaire.org/lizbon-depremi/

15-http://turkiyekanttoplulugu.org/?p=8697

16-OTURUM -Sırrı Erinç, Celâl şengör, Yücel Yılmaz -Yöneten: Vedat Çorlu  Cogito,  sayı: 20,  1999 -sh-94-114

17-Deprem Hatıraları-sh-24-Cogito,  sayı: 20,  1999

18-Deprem Hatıraları-sh-36-Cogito,  sayı: 20,  1999

19-Cagito.sayı.20.

20- Rabia Aldemir-HECE AYLIK EDEBİYAT DERGİSİ YIL: 27 SAYI: 316 NİSAN 2023-sh-82

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!