KUR’AN’IN ÖNGÖRDÜĞÜ ŞEHİRLER-2

Kur’an-ı Kerim, şehir ve medeniyet tasavvurunu doğrudan bir modelle sunmasa da, imar, cennet ve tayyib kavramları üzerinden şehirleşmeye dair güçlü bir değerler sistemi ortaya koyar. Bu çalışma, Kur’an’daki “a-m-r” kökünden türeyen imar kavramının semantik derinliğini, kıssalardaki şehir örneklerini ve İslam tarihinde bu tasavvurun mimariye yansımalarını incelemektedir.
KUR’AN’IN ÖNGÖRDÜĞÜ ŞEHİRLER-2
Orhan TUĞRULCA
Orhan TUĞRULCA
Eklenme Tarihi : 16.11.2025
Okunma Sayısı : 2

KUR’AN’IN ÖNGÖRDÜĞÜ ŞEHİRLER-2

İmar, Cennet Ve Tayyib Kavramları Ekseninde Bir Medeniyet Tasavvuru

Kur’an-ı Kerim, şehir ve medeniyet tasavvurunu doğrudan bir modelle sunmasa da, imar, cennet ve tayyib kavramları üzerinden şehirleşmeye dair güçlü bir değerler sistemi ortaya koyar. Bu çalışma, Kur’an’daki “a-m-r” kökünden türeyen imar kavramının semantik derinliğini, kıssalardaki şehir örneklerini ve İslam tarihinde bu tasavvurun mimariye yansımalarını incelemektedir.

 

Kur’an’da “İmar” Kavramı

Kur’an’da “a-m-r” kökü 24 ayette farklı biçimlerde geçmektedir. Bu kökten türeyen kelimeler üç ana anlamda kullanılır:

Ömür/yaşam: Yuammeru, umuran, Nuammirkum gibi ifadelerle insan ömrü ve yaşatmak anlamı taşır (Bakara 96; Yunus 16; Hud 61; Yasin 68).

Umre ibadeti: E’temera, bil umrete gibi ifadelerle Safa-Merve arasında yapılan say’a işaret eder (Bakara 158, 196).

İmar etme: Ye’muru, imarete, a’meruha gibi ifadelerle mescitlerin inşası ve yaşatılması vurgulanır (Tevbe 17–19; Rum 9).

 

Özellikle Tevbe Suresi’nde mescitlerin imarı, iman, ibadet ve sorumlulukla ilişkilendirilerek şehir-mescit-ömür üçgeninde bir medeniyet anlayışı sunulur.

 

Kur’an Kıssalarında Şehir ve İmar

Kur’an bize şehir ve imar bağlamında herhangi bir model önermemekle birlikte, yeryüzünün imar ve inşasının insanın temel mükellefiyetlerinden birisi olduğu ve bu anlamda onun “amel-i salih” kapsamında en önemli eylemi olduğu söylenebilir. Burada anlamaya çalıştığımız husus Kur’an kıssalarında şehir ve imar bağlamında dikkat çeken herhangi bir örnekleminin olup olmadığı ile ilgilidir. Bu çerçevede bakıldığında ilk dikkatimizi çeken örnek Fecr suresinde adı geçen İrem şehridir. Buna göre;

Ad Kavmi ve İrem Şehri, “Benzeri yaratılmamış şehir” olarak tanımlanırken İrem, sarayları, bağları ve su sistemleriyle öne çıktığını görüyoruz. (Fecr 6). Diğer taraftan Semûd Kavmi, dağları oyarak evler yapan, bahçeler ve pınarlarla çevrili şehirler kuran, mimari ve peyzajda ustalık sergileyen kavim olarak öne çıkmıştır. (A’râf 74; Şuara 147–149). Sebe Kavmi ise “Beldetün tayyibetün” olarak tanımlanan şehirleri, sağlı sollu bahçeleri ve güvenli ulaşım ağlarıyla örnek gösterilmiştir. (Sebe 15, 18).

 

Şehir ve mimaride en dikkat çeken örnek Hz. Süleyman kıssasında yer almaktadır. Peygamberler arasında güç, kuvvet, zenginlik ve saltanat ile ilgili kıssalarda, bir taraftan, demir ve bakırın işlenmesi, kalelerin ihtişamı, sanat değeri yüksek heykeller, havuz büyüklüğünde geniş leğenler ve kazanlara dikkat çekilirken (Sebe, 10,11,12,13) diğer taraftan sarayına misafir olarak gelen Melike’ye “Ona: Köşke gir! Dendi. Melike saraya girip onun ışıl ışıl parlayan saydam döşemesini görünce, orayı derin bir su zannederek, ıslanmasın diye eteğini topladı. Bunun üzerine Süleyman “korkma” dedi. Bu şeffaf kristal ile döşenmiş bir saraydır…” Diyerek sarayın mimarlıkta ve tezyinatta geldiği seviyeye dikkat çekmiştir. Bu açıdan bakıldığında Hz. Süleyman’ın Sarayı, kristal döşemeli saray, heykeller, havuzlar ve tezyinatla mimarideki zirveyi temsil ettiği söylenebilir. (Neml 44; Sebe 10–13).

 

Bu Şehirler Bir model midir?

Yukarıda zikrettiğimiz Ad, Semûd ve Sebe kavminin şehir ve mimaride sahip oldukları ihtişam inkârları yüzünden yok olup gitmiştir. Gerek Ad kavminin, Semûd kavminin, Sebe kavmi ve Süleyman peygamberin sahip olduğu saray, mülk ve tezyinatın, ayetlerin öncesi ve sonrasında verilen mesajlar dikkate alındığında yapı ve mimaride, sanat ve tezyinatta ileri gitmenin önünde herhangi bir yasaklayıcı ya da engelleyici bir mani olmadığı, bilakis Allah’ın lütfettiği nimetlere şükredip iman edilmesi şartı ile “beldetü tayyibetü” niteliğine sahip şehirlerin kurulabileceği sonucuna varılmaktadır.

 

Bu örnekler, şehirleşmenin iman, şükür ve sorumlulukla birleştiğinde “tayyib” nitelikli bir medeniyet inşa edilebileceğini gösterir.

 

İmarın Şartı: Bozgunculuk Yapmamak

Hud Suresi 61. Ayette “…O sizi yeryüzünde yarattı ve sizi oranın imarında görevli kıldı” Ayetinin Ad ve Semûd kavminin akıbetinin anlatıldığı ayetlerin devamında (Hud 58-61)verilmiş olması hem söz konusu bu kavimlerin hem de genel olarak insanların yeryüzünü “imar etme-mamur hale getirme” görevine sahip olduklarını göstermektedir. Bu ayet ve diğer ayetlerin içeriği ve mesajı dikkate alındığında inananların yeryüzünü imar ederken Hz. Süleyman’ın kıssasında tasvir edilen ve ayrıntı verilerek betimlenen şehir ve yapıları inşa edebilecekleri sonucuna varılabilir. Ancak bu kıssalardan hareketle bir şehir ve mimari modeline ulaşmak mümkün görülmemektedir.

 

Yusuf el-Karadavi’ye göre, imar faaliyetinin meşruiyeti “ifsad”dan uzak durmakla mümkündür. Kur’an’da “fsd” kökü 50 ayette geçer ve bozgunculuğun çeşitli biçimleri tanımlanır: kan dökmek, ölçüde hile, yetim hakkı yemek, şirk koşmak, zenginliğe kapılmak, akrabalık bağını koparmak gibi. Bu bağlamda imar, sadece fiziksel değil, ahlaki ve sosyal bir sorumluluk olarak ele alınır.

 

Cennet Modeli: Peyzaj ve Mimari Ütopya

Kur’an’da “cennet” kavramı hem ahiret hem de dünyevi bağlamda kullanılır. Beşeri hayatta cennet, hurma ve üzüm bağları, fışkıran pınarlar, gölgeli bahçeler ve güzel konaklarla betimlenir (Bakara 266; En’am 99; Duhan 25). Bu betimlemeler, İslam sanatında ve şehircilikte “cennet modeli”nin temelini oluşturur.

Cennet modelinin İslam dünyasındaki yansımalarını anlamak için dört merkeze bakılması yeterlidir. Bunlar; ilk İslam dönemi olarak tavsif edebileceğimiz Emevi-Abbasi dönemi, İspanya yarımadasında 8. yy. başlarında ortaya çıkmaya başlayan Endülüs dönemi, İslam dünyasının uzak doğusunu temsil eden Babürler dönemi ile İslam dünyasını temsil eden Osmanlı dönemidir.

 

Emevi DönemiHişam b. Abdulmelik döneminde yapılan Hırbetü’l Mefrec sarayı, mozaik, heykel ve bahçeleriyle cennet tasvirini mimariye taşırken, 

Endülüs Döneminde Elhamra Sarayı ve Cennetül Arif bahçesi, suyolları ve eksenel düzenlemeleriyle cennet modelinin profesyonel örnekleriyle karşılaşırız.

 

Asya ve Uzak Doğu’da Babürler döneminde yapılan Şalemar Bahçeleri, Mehtap Bağları ve Nehri Bihişt gibi yapılar, “Heşt Bihişt” ve “Çehar Bağ” düzenlemeleriyle cennet tasvirini yaşanabilir mekâna dönüştürür. Osmanlı Döneminde ise, Edirne ve İstanbul’daki saraylar, köşkler ve bahçeler cennet benzetmeleriyle tanımlanır. Nef’i’nin şiirinde Edirne sarayları “cennet-i âlâ”ya benzetilir. Evliya Çelebi ve Beşir Çelebi’nin eserlerinde de İrem şehri ve cennet tasvirleri sıkça yer alır.

 

Kur’an’da şehirleşme, sadece fiziksel yapılaşma değil, ahlaki ve estetik bir medeniyet inşasıdır. İmar, ömür ve sorumlulukla; cennet modeli ise güzellik, düzen ve şükürle ilişkilendirilir. Tarih boyunca İslam toplumları bu tasavvuru mimariye, peyzaja ve şehir planlamasına yansıtarak “beldetün tayyibetün” idealine yaklaşmaya çalışmıştır.

 

Kaynakça

1-Kur’an’ı Kerim Lügatı, Mahmud Çanga, Timaş Yay., İstanbul, 1994.

2-Yusuf el-Karadavi, İslam’da Çevre Bilinci, Nida Yay., 2011.

3-Fairchild Ruggles, İslami Bahçeler ve Peyzajlar, KÜY Yay., İstanbul, 2017.

4-Mürüvvet Harman, “Osmanlı Sanatında Cennet İmgesi Bahçe Tasarımı İlişkisi”, Doktora Tezi, İstanbul Üniv., 2015.

5-TDV İslam Ansiklopedisi, çeşitli maddeler.

6-Evliya Çelebi, Seyahatname.

7-Beşir Çelebi, “Menakıb-ı Medine-i Edirne

 

Orhan TUĞRULCA

Tarihçi –Yazar

otogrulca@hotmail.com

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!