Kur'an Şehrinin Temel Özellikleri: Ontolojik Ve Teolojik Bir İnceleme
Giriş
“Kur’an Şehri” ifadesi, iddialı bir kavramsallaştırma olarak dikkat çekmektedir. Bu çalışmada, Kur’an’ın öngördüğü şehir ile günümüzde anlaşılmakta olan şehir anlayışı arasındaki fark üzerinde durulacak; Kur’an’da yer alan şehir tasavvurunun ontolojik, teolojik ve sosyolojik boyutları ele alınacaktır. Buradaki “Kur’an Şehri” ifadesinden kastımız, yanılabilen bir beşer olarak Kur’an’dan anlayabildiğimiz kadarıyla sınırlıdır. Mutlak bilgi sahibi yalnızca Allah’tır. Nitekim Bakara Suresi 32. ayette meleklerin "Seni her türlü eksiklikten tenzih ederiz; senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur"(1)şeklindeki itirafı, insanın sınırlı bilgi kapasitesini ortaya koymaktadır.
Kur’an ile şehir arasındaki ilişki, Mekke’nin “Ümmü’l Kura” (şehirlerin anası) olarak tanımlanması, bu ifadenin yalnızca Mekke’ye değil tüm dünya şehirlerine yönelik evrensel bir çağrı olarak yorumlanmasına imkân tanımaktadır.(2) "Ümmü’l Kura" kavramı, "Ümmü’l Kitap" (Levhi Mahfuz) ile de irtibatlıdır.
Söz konusu bu çağrı “kutsal bir levha halinde Allah nezdinde muhafaza edilen” bir “Ümmü’l Kitap” (3) tan geliyorsa (4) “Ümmet”in “Ümmül Kitap”tan neşet eden “Ümmü’l Kura”yı daha bir dikkatli analiz edilmesi gerekiyor. Zira Allah tarafından yaratılan (5) “Ümmul Kura”’nın (Şehirler Anası) “Allah”, “Kur’an”, “Şehir” ve “İnsan” arasındaki felsefi-ontolojik derinliği anlamamıza ve şehrin salt belli bir nüfusu barındıran sosyolojik bir birim değil aynı zamanda manevi şahsiyeti olan, kimlik ve kişiliği olan bir hükmü şahsiyet haline getirmektedir.
Kur’an’da insan, çoğu zaman şehir halkı bağlamında ele alınmaktadır. Yakın akraba, yetimler, yoksullar, komşular, yolcular gibi toplumsal kategoriler ancak şehir ölçeğinde anlam kazanır. Ayrıca Kur’an’da adı geçen bütün peygamberlerin bir şehir veya kavim ile birlikte anılması, vahyin muhatabının köy ya da küçük yerleşim yerlerinden ziyade şehir merkezli topluluklarolduğunu göstermektedir.
Bu bağlamda çalışmamızda, şehir ile Kur’an arasındaki ilişki üç temel başlık altında incelenmiştir: (I) Şehrin yaratılış boyutu, (II) Şehrin Rabbi ve manevi şahsiyeti, (III) “Şehirler Anası” ontolojisi.
Kur'an Şehrinin Ontolojik Temeli
1. Şehir Allah Tarafından Yaratılmıştır
Modern bakış açısında şehir, insanlar tarafından inşa edilen bir yapı olarak görülür. Oysa Kur’an, şehrin de tıpkı insan, hayvan ve diğer varlıklar gibi Allah tarafından yaratıldığını ifade etmektedir. Fecr Suresi’nde geçen "O beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı" …”(6) Ayetin Arapçasında “lem yuğlek” ifadesi ki “hâlâke” yani “hâlk-yaratma” anlamına gelen ifade kullanılmıştır. Böylesi bir ifadenin kullanılmış olması;
1-Şehir, diğer varlıklar gibi Allah tarafından yaratılmıştır.
2-"Benzeri yaratılmamış" vurgusu, önceki şehirlerin de yaratıldığını; ancak bu şehrin (İrem) benzersiz olduğunu gösterir.
3-Yaratma fiili, geçmişte ve gelecekte var olacak tüm şehirler için geçerlidir.
Böylece Kur’an şehrin manevi şahsiyetini tahkim etmek suretiyle, Allah tarafından yaratılan şehir ile yine Allah tarafından yaratılan insan arasındaki kader birliğini daha dikkatli analiz etmemizi istemektedir.
2. Şehrin Rabbi Vardır
Kur’an’da, yalnızca insanların değil, şehirlerin de bir "Rab" tarafından korunduğu ve gözetildiği ifade edilir. Neml Suresi 91. ayette; "Ben ancak bu şehrin Rabbine kulluk etmekle emrolundum" denilerek insan-şehir-Rab arasında kopmaz bir bağ kurulur. "Rab" kavramı; yaratma, terbiye etme, büyütme, gözetme, rızık verme, sahip olma gibi geniş bir anlam alanına sahiptir. Dolayısıyla şehir, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanmasına muhtaçtır.
Bu anlayış diğer semavi dinlerde de görülür. İncil’de "Kenti Rab korumazsa bekçi boşuna bekler" ve Eski Ahit’te "Tanrı onun ortasındadır, sarsılmaz o kent" ifadeleri, Tanrı’nın şehir üzerindeki hâkimiyetini tescil eder. Bu ortak teolojik vurgu, şehirlerin ilahi koruma ve gözetim altında olduğu fikrini güçlendirir.
3. Şehrin Manevi Şahsiyeti (Hükmî Şahsiyet) Vardır
Kur’an’da şehir, yalnızca coğrafi bir yerleşim yeri değil; hukuki ve manevi kimliği olan bir hükmî şahsiyet olarak tasvir edilir. Kehf Suresi 59. ayetteki "İşte zulmettikleri için helak ettiğimiz şehirler" ifadesi, şehrin halkından bağımsız olarak tekil bir özne gibi ele alındığını gösterir. Benzer şekilde Neml 91, Muhammed 13 ve Hud 102. ayetlerde de şehir, "Bu şehrin Rabbi", "Zulmeden kentler", "Seni yurdundan çıkaran şehir" gibi ifadelerle şahıslaştırılmıştır.
Kur’an’da "Ümmü’l Kura" (şehirlerin anası) kavramı ise, Mekke’nin tüm şehirlerin manevi kaynağı ve ilk örneği olduğunu gösterir. Bakara Suresi 259. ayetteki "Allah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?" sorusu, şehir ile insan arasındaki varoluşsal benzerliği ortaya koyar. Bu benzerlik, şehirlerin de insanlar gibi doğabileceğini, yaşayabileceğini, ölebileceğini ve yeniden dirilebileceğini ima eder.
Mekke ve Kâbe ile ilgili 47 civarındaki ayet ve 80’in üzerindeki şehir ayetini bir bütün olarak bir araya getirdiğimizde insan gibi şehrin de ontolojik bir varlık olduğu sonucuna varabiliriz.
Çıplak kayalar ve çorak bir arazi üzerinde M.Ö. 2000’li yıllarda (M.Ö. 2100-1940) İbrahimpeygamber tarafından kurulan Mekke, kuruluşundan bugüne, beşeri anlamda cezbedici herhangi bir yönü olmamıştır. Denilebilir ki Kabe’siz bir Mekke’nin bugün bile şehircilik anlamında çekici hiçbir yanı yoktur. Ancak Mekke ve içinde yer alan Kâbe ile ilgili ayetler bir araya getirildiğinde şöyle bir kompozisyon ortaya çıkmaktadır: Ontolojik bir varlık olarak Allah tarafından yaratılan şehrin (7) bir “Rabbi” olduğunu(8) görüyoruz. Yaratılan ve Rab tarafından korunan “Ummul Kura” (Şehirlerin Anası) (9) insanlığın sembolünü (10) yani “Beytül Haram”ı içinde taşıyarak emin ve güvenilir (11) bir mekâna dönüştürmüştür. Rabbin üzerine yemin ettiği (12) bu belde, Müslümanların günde beş vakit yöneldiği, rükû ve secde ettiği kıbleye dönüşmüştür. (13) İbrahim peygamberin duası ile (14) bütün Müminleringönlünün kaydığı bu şehir insanlar için kurulan ilk mabedi (15) barındırmakla, ilahi bir çekim merkezi haline gelmiştir.
İnsanlık tarihinin son dört bin yılından bu yana kurulan bütün şehirlerin en merkezi yerlerinde tapınak ya da mabet denilen bir yapının yer alıyor olması, Mekke ve Kâbe’ye yüklenen misyonun yerel ve tarihsel olmaktan öte şehrin, “Tanrı” ve “Mabet” ile bütünleşen kimliğinin evrensel bir görev taşıdığı sonucuna götürmektedir.
Mekke’nin Ontolojik Özellikleri
Kur’an’daki Mekke tasvirleri bir araya getirildiğinde şu özellikler ortaya çıkar:
1-Allah tarafından yaratılmış olması.
2-Bir Rabbi tarafından korunması.
3-Bütün şehirlerin manevi anası olması.
4-İnsanlık sembolü Beytül Haram'ı barındırması.
5-Emin ve güvenilir bir şehir olması.
6-Rabbin üzerine yemin ettiği bir belde olması.
7-Kıble olarak belirlenmesi.
8-Hz. İbrahim’in duasına mazhar olması.
9-İlk mabet olma özelliği.
Evrensel Mabet Anlayışı
Tarih boyunca kurulan şehirlerin merkezinde tapınak veya mabet bulunması, şehir-mabet bütünleşmesinin insanlık tarihi boyunca sürdüğünü göstermektedir. Mekke ve Kâbe, bu anlayışın ilk ve en saf örneğidir. Dolayısıyla Mekke, yalnızca İslam dünyasının değil, tüm insanlığın ilk kutsal şehir prototipi olarak değerlendirilebilir.
Sonuç
Kur’an’da şehir, salt fiziksel bir yerleşim alanı değil; yaratılmış bir varlık, Rabbin koruması altında olan bir manevi şahsiyet ve vahyin muhatabı olarak ele alınmaktadır. "Ümmü’l Kura" kavramı, Mekke’nin bu bağlamdaki merkezi rolünü pekiştirir. Mekke, insanlık tarihi boyunca şehir-mabet-ilah bütünleşmesinin en belirgin örneğini teşkil eder. Bu anlayış, şehirlerin yalnızca sosyolojik değil; aynı zamanda ontolojik ve teolojik bir varlık olarakdeğerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
DİPNOT
1--Bakara, 32
2-Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, En’am, 92 Açıklamasını bakınız.
3-Zuhruf, 3, 4.
4-Ş. Gölcük, Kur’an ve Mekke, İz Yay., 2012, s.19-20.
5-Fecr, 6 “Şehirlerarasında benzeri yaratılmamış İrem’e”.
6-Fecr, 8.
7-Fecr, 8.
8-Neml, 91.
9-Şura, 7; En’am, 92.
10-Maide, 97.
11-Tin, 3; İbrahim, 35.
12-Beled, 1; Tin, 3.
13-Bakara, 144, 149, 150.
14-Bakara, 126, 127; İbrahim, 35, 37.
15-Ali İmran, 96.
Orhan TUĞRULCA
Tarihçi-Yazar
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.