Insanî Kalbin Olusumunda Içselin Rolü

Insanda kalbin olusumunda çevreselin etkilerini irdelemeye çalistigimiz bir önceki yazimizda degisimin,...
Insanî Kalbin Olusumunda Içselin Rolü
Ali YALÇIN
Ali YALÇIN
Eklenme Tarihi : 20.01.2022
Okunma Sayısı : 1190

Insanda kalbin olusumunda çevreselin etkilerini irdelemeye çalistigimiz bir önceki yazimizda degisimin, Arap dilinde kalbe karsilik geldigine deginildi. Öyle ki “Kalp”, degisimin yönünü belirleyen en önemli reeldir. Olumluya veya olumsuza karsilik gelen bir reel. Kalbin; degisim ve dönüsümün en kapsamli boyutunu ifade ettiginden bahisle,  insan beyninin bir çiktisi olan akletme, fikir üretme, yorumlama, onaylama veya itiraz etme , yeni alternatiflere yönelme vb hallerinin hepsini kusattigina vurgu yapildi.               

“Insan; tüm kadim tartismalardan günümüze kadar, dogrudan veya dolayli olarak maddi ve manevi toplamin karsiligi olarak ele alinmistir” cümlemizle, degisimin maddi ve manevi yönüne dikkat çekmeye devam etmek durumunda kaldigimizdan, degisimin denklemi kismen de olsa tamamlanmis olacaktir.          

Kur’an’daki anlatimda “tasrif ” oldukça önemlidir çünkü esya ayni kelimeye karsilik gelmez, isimler de ayni kavramlar  üzerinden açilim gösteremez. Tasrif, usul olarak muazzam bir anlatim zenginligi ortaya koymaktadir.           

Insanin “içsel” durumunu anlamamiz için  insana derinlik katan iç dünyasini da ancak tasrif yani bir mevzuya karsilik gelen olabildigince zengin kullanimlar ile anlamak mümkün olabilecektir.          

Artik   degisimin yönünü tayin eden kalbin ne tür içsellerle alakasi bulunduguna deginebiliriz.            

“Allah,  kim hidayeti irade ederse, onun SADRINI   Islam’a açar ;  Kim  de  sapmak irade ederse , onun SADRINI, sanki göge yükseliyormus gibi dar ve sikintili kilar , böylece iman etmeyenlerin üstüne pislik boca olur.” (En’am, 125  )           

“Allah, kimin SADRINI   Islam’a serh etmisse, artik o Rabbinden bir nur üzerine degil midir?   Fakat Allah’in zikrinden  KALPLERI  katilasmis olanlarin ise vay haline! Iste onlar, apaçik bir sapkinlik içindedirler.” ( Zümer,22)         

Bu iki ayet SADR kelimesinin insanin içsel durumuna atif ile   farkli bir degisim, serh, yazilim alani olduguna dikkat çekmektedir. Zümer 22 de hem “sadr” hem de “kalb” ifadelerinin kullanimi buna delildir. Tezimiz geregi kalbin bir tür “degisim yönü” oldugunu yinelemek durumundayiz. Insan hem iyiye hem de kötüye degisim potansiyeline sahip oldugundan, irade, yani en köklü istek burada yön tayinine katki vermektedir. Sadri Islam’a serh olan, yani kendi iradesiyle sadrini belki içsel sayfasini “iyi olan” temelinde serh eden, açiklayan, yorumlayan, dip notlar düsen insan neticede Allah’tan bir “nur” , bir aydinlanma, bilinçlenme (münevver olma) esliginden, üzerine boca olma ihtimali bulunan pislikten uzak durmustur. Digeri ise bu tür bir serh çabasindan mahrum kalarak Allah’in degisim kanunlarindan kötüye yol alacak istikamette, nurdan uzak bir karanlik içinde kalbini yani degisimini taslasma, donuklasma evrelerine evirmis olacaktir. Bati Dünyasi uzun süredir Allah’tan kopuk , nurdan uzak “aydinlanma süreçleri” yasamaktadir.   Allah’tan olabildigince uzaklasan   rasyonel  akil üzerinden Allah’a karsi özgürlesme veya salt akil üzerinden rasyonel gerekçelerle insanin tanrilasma sürecinde karanlikta kalmaya devam etmekte ve kalbi, yani akil da dahil her türlü beyinsel faaliyetlerini bir taslasmaya ,donuklasmaya mahkum etmektedir. Bati insaninda “NUR ” olani kesfetme belki daha uzun zaman  alacaktir. Islam Dünyasi adli dünya da kendi zanlarindan kurtulma mücadelesinde bir ihtimal “hidayet” bulabilecektir. Çünkü Islam Dünyasi adli dünya, akletmeme israrinda,    akil çiktisi veya akla dair fikirsel çiktilar verecek olan büyük bir firsati yani beyin sahibi olmayi tüm yasantisiyla adeta reddederek akletmeyenler kategorisinde benzer bir pisligin içinde bocalayip durmaktadir. Insanliga karsi sahitler olama özelligini alip götüren “vasatta kalamama” hallleri ve  siddet egilimleri bu durumun en bariz göstergesidir.  Bu yüzden rasyonel akil temelli fikirsel çiktilar veren beyin veya böylesi bir beyinden salt rasyonel akil çiktisi olan fikirler, dünya görüsleri sadece degisimin bir yönüne yani kalbin olumsuz haline karsilik gelmektedir ki bu akil temelli bilgi edinme veya bilgi üretme eksik kalmaktadir. Ve kalp bu yüzden daha kusatici bir degisimsel  kullanima karsilik gelmektedir. Kur’an’daki  “kalb” kullaniminin  insanin anlama, kavrama, düsünme ve olusumlarin ,seylerin, hakikatini bilme yönünü iki yönlü olarak tamamlanmis olmaktadir. Ifadedeki üstünlügü burada yatmaktadir.           

“Kesinlikle cin ve insanlardan   birçogunu cehennemlik   çikardik  onlarin kalpleri vardir, bununla   fikhetmezler . Gözleri vardir, onlarla   görmezler. Kulaklari vardir, bununla isitmezler. Bunlar, hayvanlar gibidirler, hatta daha asagiliktirlar. Iste bunlar,   gaflette olanlardir.” (A’raf,179)           

Iradeleriyle kendi degisimlerini içerden  bloke edenlerin sonuçta fikih üretememeleri, dünyada sosyal ,siyasi veya ekonomik vs olani biteni görememeleri, kendilerini alakadar edeni isitememeleri, dogal ve beklenen bir sonuç olarak ortadadir. Bunlarin tamaminin gafletle de ciddi bir iliskisi bulunmaktadir. Çünkü bahsedilenlerin tamami  degisimle yani kalple ilintilidir.          

Içsel degisimlerin karara dönüsmesi de kurallara baglidir. Yani insanin içinde ,derununda bir degisim olusmasi ve bu degisimin de kalp üzerinden iyi yöne evrilmesi de sartlara, kanunlara baglidir.           

Yeryüzünde gezip dolasmiyorlar mi ki; böylece onlarin kendisiyle akledebilecek kalpleri ve isitebilecek kulaklari olussun? Velâkin dogrusu su ki;  gözler   kör olmaz; ancak SADIRLARDAKI KALPLER körlesir. ”  (Hac,46)           

Çarpici durum bu ayette ortaya çikmaktadir. Kendisiyle akledilecek kalbin olusumu, görmeyi saglayacak  basiretin olusumu ve isitmeyi saglayacak kulaklarin olusumu YERYÜZÜNDE GEZIP DOLASMA yani degisik bir ifade ile MERAK VE SORGULAMA sartina baglanmistir. Insan gezerek, merak ederek, sorgulayarak  akletme, basiret ve isitme melekesini arttirabilecektir. Içeriden yani SADR’dan gelen bir itici güç, içten degisimin yani istek ve irade ile degisimin öncül sarti olmaktadir. Allah’i devre disina ittigini zannedip insani tanri konumuna çikarmaya çabalayan tüm dünyevi veya seküler bakislar, disaridan bakildiginda zahiren kulaklari gözüken, zahiren gözleri var olan ama fonksiyonlarini kaybetmis olan göz ve kulaklarin hakikat karsisindaki durumlari gibidir. Bir de daha vehim durumda olanlarin durumu vardir ki “zahitlige,  bir seye ragbet etmemek, terk etmek ve yüz çevirmek manalari yükleyerek Allah`tan gayri seylere meyletmemek” adi altinda Allah Teala’nin; yeryüzünde “adeta kili kirk yararak” olan biteni   aramak ve hatta bakislari “Ulul el bab” yani akli gerçek manada kullananlar basiretiyle   göge çevirmek emrine muhalif davranarak bir tür “mezhebi bakis” üretenlerin durumudur.  Allah’i bulma gibi O’na mekân tanimada  israr eden bakislar ne yazik ki içe kapanmanin, körlesmenin, sagirlasmanin yani kalbi olusturamamanin, degisime setler olusturanlarin tarafinda yer almislardir. Musa as. ‘in Tur Dagi'nda kirk gün kalisi üzerinden insanin derin uzletlerde, hamurunun, ancak kirk günde olgunlasacagini iddia eden Erbain Kültürü,   Erbain’e girmenin de sartlarini olusturan tür mezhebi yaklasimlardir. Erbain’den çikip da yeryüzüne adim atamayanlarin durumu   beserilik olusturmaktadir. Bir tür körlük, sagirlik, kalpsizlik, degisip dönüsememe kisir döngüsü… Zikri sinanma yeri olan yeryüzündeki tefekkürde, gökyüzünü arastirmada, fikir üretmede, olani biteni sorgulayarak, Ibrahim as. gibi merak ederek, arastirarak  aramak yerine, içe kapanarak “sayisal ritüellerde” arayanlarin durumu incelemeye bile degerli degildir. Takvanin ölçüsü olarak halvetlerde daha çok çile çekmeyi tercih edenlerin fikir çilesi çekmesi kendiliginden engellenmis olmaktadir. Bundan daha büyük “sürülesme” de mümkün degildir. Mevcuda itiraz ederek, mecburen kendi magaralarina çekilen Ashab-i Kehf Gençleri  bir fikri yapilanmanin sembolleri iken onlara hayali magaralar türetip insanlari “magara zihin yapisina sokmak” bariz bir körlükten, sagirliktan baskasi degildir.          

“Bosa düsünce baska bir iste yorul ve böylece Allah’a  ragbet et ” (Insirah ,7-8) fikrinin aksine uzlet köselerinde, halvetlerde, erbainlerde kutsal inzivalar olusturma net bir sekilde anlasilmalidir ki Allah’tan alikoyan,    metodolojik bir yoldan çikmisliktir.           

“Hiç süphesiz bunda,   kalbi olan, ya da    bir sahit olarak   kulak kabartan   kimse için, elbette bir ZIKIR  vardir.” (Kaf,37)           

Kur’an’a göre zikir dahi aktif bir eylemdir. Degisim amaçlidir. Merak ederek kulak kabartan, bakip anlamaya çalisan kisi zikri daha çok anlamaktadir. Aksi durumda, insanlik/Müslümanlar, yaklasik bin bes yüz yillik  “Hira Magarasi Kutsali” üzerinden kölelestirici bir gericilige itilmekten yakasini kurtaramamaya devam edeceklerdir.   

Kur’an derinlikli anlama açisindan ve tasrif baglaminda bir de FUAD kullanimi vermektedir ki   toplam degisimin iyi tarafina katki veren bir kullanim içermektedir. Degisim insani iman etmeye götürmediginde içsel bir tercih esliginde degisik tugyanlar, azginliklar bas gösterecektir. Bu da neticede bir süreçtir. Bir insan apaçik olani göremedigi, anlayamadigi için küfür üzerinden azginlasmistir bir baskasi da Allah’in dininin yerine  “dinimsi” bir görünüm ekleyerek azginlasmistir. Sonuç degismemistir.         

“Biz onlarin efidelerini/fuadlarini ve basiretlerini  çeviririz,  tipki ilkin inanmadiklari gibi   ve onlari tugyanlari içinde saskinca dolasir bir durumda terk ederiz.” (En’am, 110)          

Içsel algi ve basiretleri çevrilenlerin alacaklari yol böylece tanimlanmistir.        

Artik kalp körlesecek, (Hac,46) tastan bile daha da taslasacak( Bakara,74) böyle devam ederse mühürlenecek (Bakara,7) daha önceki karyelerin haberlerini dogru okuyup  algilamadiklari için algi yetenegini kaybedecek (A’raf,101 ve Yunus, 74), kalplerinin mühürlü olduklarindan bahisle yani degisim göstermeyeceklerinden iddia ile   lanetlenecekler (Bakara ,88) en nihayetinde de yoldan çikmis olduklarindan ötürü kalpleri de sapmis olacaktir. (Saf,5)         

Insanin maddi ve manevi yönünün toplami oldugunu esasen insanin manevi yönünün de maddi yönünün diger yüzüne düstügünü, düalist bir yaklasimla maddi ve manevi taraflar üzerinden insanin parçalanmayacagini ve insanin gözlerimizle gördügümüz üzere bir bütün oldugunu söyleyerek mevzuyu kapatmak niyetindeyiz. Kalin saglicakla.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!