Zikri Ile Insan-3

Insan ve zikrine dair degerlendirmeler yaptigimiz serimizin son yazisi ile, konuya az da olsa, açiklik getirmis olacagiz...
Zikri Ile Insan-3
Ali YALÇIN
Ali YALÇIN
Eklenme Tarihi : 17.03.2022
Okunma Sayısı : 774

Insan ve zikrine dair degerlendirmeler yaptigimiz serimizin son yazisi ile,  konuya az da olsa, açiklik getirmis olacagiz. Allah Teala’nin “ kendi eliyle” yaratarak ruhundan nefhettigi, maddî ve manevî  boyutuyla dengeli kildigi, en güzel sureti verdigi, donatisi ve kavrayisi ile  en degerli ve “en serefli yaratilan” düzeyine çikardigi insanin zikrinin  “ZIKRE” uymasi halinde de aslinda sükrünü ifade ettigi görülmektedir . Allah Teala, yeri, gögü ve ikisi arasinda bulunan bütün yaratilani  insana “musahhar” ederek bir yönüyle zikir ile sorumlulugunu da tanimladigi anlasilmaktadir. Yani yaratilan her sey insan ile ilintilidir ve insanin sorumluluk alani da yer ve gökler arasina dagilmis genislikte ve boyuttadir. Her seyin insana boyun egdirilmis olmasi her seyin yaratilisina insandan bir temasin saglanmasiyla sinirli kalmamakta, oralarda “gelisecek islerin yaratilis amacina uygun takibi” gibi bir sorumluluk da yüklemektedir ki bütün bunlarin gerçeklesmesi de ancak ZIKIR ile mümkündür. Zikir olmaksizin veya ZIKIR devre disi birakilarak insan sadece fitnenin, kan dökmenin katki saglayicisidir. ZIKIR ise,  kiyamete kadar var olacak bir hidayet rehberi olarak, insanin her zaman diliminde yol gösterici ana kaynagi, nuru, isigi,furkani vb  olarak varligini koruyacaktir. Insanin hilafet görevini ifa ederken ZIKIR isiginda yaptiklari   Allah’in rizasi ile uyumluluk  gerektirdiginden isin ciddiyeti daha da belirgin hal almaktadir. Insan,  KITAP /KUR’AN ile gerçek imana sahip olabilir ve akidesini de ancak ZIKIR ile saglama alabilir.

“Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kildik; onunla kullarimizdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Süphesiz sen, dosdogru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.” (Sura ,52)

 “Kuskusuz sen istedigini hidayete erdiremezsin. Ama Allah diledigini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanlari en iyi O bilir.” (Kasas,56)

Allah Teâlâ vahiyden önce Peygamberin üzerinde bulundugu halin mutlak hidayet olmadigini, Hak ile Batil’in kesin ayirdinda bulunmadigini ifade ederken “ Ve yolunu kaybetmis görüp seni dogru yola ulastirmadi mi?” (Duha,7) buyurmaktadir.

Okunan Kur’an’i unutmayacagi ( A’la,6), vahiy geldiginde ne yapmasi gerektigi, telas ve acele ile dilini deprestirmesine gerek kalmadigi, okundugunda okunana tabi olmasi gerektigi … (Kiyamet,16-19) de ifade edilmistir.

Peygamber,; vahiy ile Kitab’in ve Iman’in bilgisine sahip olarak ,Allah’in ayetlerini beyan etmistir. Allah’in ayetlerini okuyan, onlari temizleyen, Kitabi ve Hikmeti ögreterek  bilmediklerini  de ögreten bir Resul  kimligiyle örneklik ortaya koymustur. ( Bakara,151)

Esasen; Adem a.s, esi, ve iblis birbirlerine düsman potansiyelde, bulunduklari makamdan daha asagida olana indirilince “… Bundan sonra size Benden bir hidayet   geldiginde, kim Benim hidayetime uyarsa, artik onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardir." ( Bakara, 38) ifadesinde de  bu bahsi yapilan üç çogulun Allah’tan gelen Hidayet’e tabi olmalari  ile korku ve hüzünden güvende olacaklari ifade edilmektedir. Kisacasi daha en bastaki  öncülü ve ardili ile, insan, vahiy temelli  yolunu bulabilecektir. Bu durum tüm Resul ve Nebiler için ve tüm insanlar için geçerlidir.        

Peygamber efendimize Kitap mislinde Hikmet de indirilmis, daha önce bilmedikleri ögretilmistir. (Nisa,113). Anlasilmaktadir ki net olarak bir Kitap tanimi mümkünken, Hikmet tanimi mümkün olmamis, Kitabin misli, hükümlere hikmetli bakis gibi de anlasilabilen tanimlamasiyla hikmetin peygamberler disindakilere de verilebilen (Bakara,269) bir olgu olarak  tarafimizca anlasilabilecegine isik tutulmustur. Bu hal ile Hikmet’ten hadislerin anlasilamayacagi ortaya çikmaktadir. Dolayisiyla Allah Resulü ve “kendilerine ilim verilenlerin sudurlari /akillari araciligi” ile Kitabin ayetlerinin beyan edilmesi,  Kitab’a beyan amaçli  misal getirme yetenegi (Ankebut,49) verilmesi Hikmet’in hadisler olamayacagini göstermektedir. Allah’in ayetlerini  beyan makamindaki Peygamber’in sözleri ise Kitab’a bir ekleme, katki degil, hikmetli beyan olmalari açisindan önemlidir. Peygamberin uygulamada örnek alinabilmesine imkân saglayan gereklilik Kitab’in ayetlerinin anlasilirligi yani beyani açisindan vazgeçilmezdir. Yeter ki sahih olduguna hükmedilmis olsun.  Bu manada kendilerine ilim verilenlerin sözleri de degerlidir. Bu paragraftan çikarimla diyebiliriz ki Peygamber ZIKRE eklenti yapan biri degil, ZIKRIN anlasilmasi için beyan ve beyanin uygulamadaki temsiliyeti açisindan itaat edilmesi gereken, örnek alinmasi gerek bir makamin sahibidir. Öyle ki Peygamber efendimiz de tüm peygamberler gibi sadece ZIKRE UYGUN YASAMANIN en mükemmel temsilcisidir. Kendilerine ilim verilenler de beyanlarinda peygamberi örnekliklere dikkat edeceklerdir.        

Artik rahatlikla diyebiliriz ki ZIKIR, Kur’an’daki toplamdir. Zaman ve mekâna göre, bahsedilen toplamin hayata geçirilmesinde, Kur’an, kendi bütünlügü içinde nasil ki apaçik ayetleri ile kendisini ortaya koymaktadir, ZIKRIN ayetlerinin beyan edilmesi durumunda da nasil ki peygamberler hikmetle örneklik ortaya koymuslarsa, kendilerine ilim verilenler de, kendi zamanlari kapasitesinde, Allah’in Kitabi olan Kur’an’i, ayetleri beyan edilmis Kitap olarak rehber, nur, hidayet kaynagi, Furkan vs olarak takip edeceklerdir.  Bu takipte, halifelik misyonu üzerinden yüklendigi “ilahi emanet”  geregi Kur’an ile ilintiledikleri her pratik zikre karsilik gelmektedir. Misal, Kur’an’da “Büyük cihad” bir yerde (Furkan,52) geçmekte büyük cihadin Kur’an ile ve Kur’an temelinde yürütülmesi cihadin  zikir ile ilintisini kurmaktadir. Veyahut, “Dini yalanlayani gördün mü?” sorusu sorulunca (Ma’un,1) yetimi itip kakmanin(yetimi yok saymanin/hakkini gasp etmenin ), yoksulu doyurmamanin “dini yalanlamak” oldugu beyan edilmektedir.(Ma’un,2-3) . Musalli olmak, ibadet sahibi olmak iken bu kisilerin salatlarinin onlari dini yalanlamak durumundan çikarmadigini (Ma’un,4) belirtmektedir. Su halde bir ibadet de baska bir ibadeti, bir zikir de baska bir zikri bosa çikarmayacak uyumda bulunmalidir. Iste Kur’an bir ZIKIR olarak; savasta, barista, hukukta, tarimda, ticarette, sahitlikte,  sosyal iliskilerde, bilimsel faaliyetlerde, mülkü yönetme ile iliskili devlet olmada veya devlet yönetmede, ehliyet veya liyakatin belirlenmesinde, suç veya suçlularla mücadelede, fitneyi bertaraf etmede, yardimlasma ve dayanismada, kardeslerin çatismasini barisa çevirmede, zekatta, yeryüzünün imarinda, evrenle iliskide (göklerle yer arasinin islerinin takibinde),  bilinen veya bilinmeyen düsmanlari caydirma amaçli silahlanmada, savas fikhinin saglam olarak islemesinde, baris fikhinin korunmasinda, mazlumun ve zayif düsürülenin hakkinin korunmasinda, hicret fikhinda, evlenme veya bosanmada, egitimde vs vs (Kur’an’da hayata karsilik gelen neler varsa)   hepsindeki uyumlu, çeliskisiz bütünlügü ortaya koymaktadir. Zikir, bunlarin ve alimlerin aklinda beyan edilmis haliyle ayetlerin ifade ettiginin pratikteki yansimasi olunca zikri  salt ritüellere baglamak, su kadar sayi su ifadenin tekrarina indirgemek anlami daralmaktadir. Örnegin hac ibadeti çok yönlü bir zikirdir. Bu zikrin ifasinda Kur’an “Artik ibadetlerinizi bitirdiginizde;  atalarinizi zikrettiginiz gibi; hatta ondan daha /siddetli/seddeli yani israrli /veya kuvvetli   bir zikir ile Allah’i zikredin…” (Bakara,200) ayeti atalarin misal bin kez “baba, baba, baba…” seklinde zikredilmesinden öte, onlarin evlatlari üzerindeki haklarinin, iyiliklerinin vs hatirlanarak tefekkür etmeye yorumlanmasi daha kabul görücüdür. Bin kez “Allah, Allah, Allah,…” demek de anlasilamayacagi gibi, Allah’in insan üzerindeki nimetlerini, evrendeki lütuflarini, rizki verisini, korumasini, kisacasi en güzel isimlerin sahibi olarak isimlere sifatlar baglaminda yüklenen toplami düsünüp fikirler üretmek , sükretmek vs daha kabul görür bütünlüktedir. Bu tarz bir zikrin insan kabini daha çok tatminkar kilacagi ortadadir. Burada söyle bir soru abestir: Yani bin kere Allah denirse kiyamet mi kopar? Zaten insan kalbi binlerce kez görevini yaparak zikretmektedir. Islere Allah’in adiyla baslamak, hayata karsilik gelen islerde Allah’in zikriyle yani Kur’an ile uyumlu olup olmadigini kontrol etmek daha açik bir zikir halidir. Isteyen istedigi kadar dili ile “Allah “ telaffuzunu gerçeklestirebilir ama dil hakikati söyleme araci, hakki ifade etme araci, hakkin anlasilmasinin sözcüklerini telaffuz araci vs rolü üstlendiginde zaten en hakiki manada zikir etmis olacaktir. Lafi egip bükmeden, her sartta dogru sahitligi ifade etme, gizlemeden, anlam sapmalarina, fitneye araci olmadan, eveleyip gevelemeden görevini ifa eden dil, hem otonom sinir sistemi hem de motor yani iradi sinir sistemi sorumlulugunda  zikrini yerine getirmis olmaktadir. Bu dil ile Allah lafzinin ifa edilmesi de ayri bir zenginliktir. Dil esasli zikri yoldan saptiranlar misal “kim günde bin kez Allah derse o cennete gider” seklinde bir anlam sapmasi ile dil temelli bütüncül zikre zarar vermislerdir. Günde bin kez dili ile Allah diyen ama fikri ile küfre taraf olan nice sapikliklar da tarihte gözlemlenebilmistir. Bu hal, günde bin rekat namaz kilip yetimin hakkina giren, yetimi hor gören , yoksula duyarsiz olanlarin aslinda dini yalanlamasi gibi bir halden baskasi degildir. Hatta bir adim öteye gidildiginde, misal, “eger bir kisi günde bin rekat namaz kilsa ama bir imama, fakihe, halifeye, seyhe, üstada, dedeye,  vs intisap etmemisse Allah’i bulamaz “ yaklasimi da dinin yalanlanmasina bir bariz örnek olarak verilebilir. Demek ki bir insanin, Allah’in Kitabi’nin  beyan edilmis  ayetlerinin  anlamini Peygamberden( hadislerinden, uygulamalarinda vs)  , alimlerden, fakihlerden vs den anlamaya çalismasi akli, ibadi, fikri vs  bir çaba olarak degerlidir ama  zikri; manasindan, özünden , maksadindan , temel fikhindan koparacak yaklasimla bu mercilere aracilik yapmasi bir sapma belirtisi olarak gayet belirgindir. Bahsedilen hassas  yönüyle kisi ne kadar çok  Allah’i zikrederse  kalbi yani degisim ve dönüsümü de o denli saglam  ve bütüncül tutarli olacaktir.           

“Hani bir zaman Ibrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasil dirilttigini göster" demisti.  “Inanmiyor musun?" deyince, "Hayir , ancak kalbimin tatmin olmasi için (bunu istiyorum)” cevabini verdi.…” ( Bakara,260)  ayeti mevzuya açiklik getirmektedir.  Ibrahim elbette ki Allah’a inanmaktadir ama kalbinde yani tüm alt olusturucularla aklinda, algisinda, fikrinde  bir ikilemin, tereddüdün olusmasini istememektedir. Yani kalbinin mutmain olmasini istemektedir. Iste kalbin Allah’i anarak mutmain olmasi tam da bu türden bir mutmainliktir. Kisi Allah’i hakki ile takdir etme  çabasina girdigi oranda süphelerden uzaklasabilir ve imaninin, inancinin, akidesinin   dogru hal üzere olmasini saglayabilir. Bu da ilahi riza ve ilahi olandan kopuk degildir. “Ey iman edenler!   Iman edin; ALLAH’a,   RESULÜ’ne,   Resulüne indirdigi KITABI’na,   ve daha önce indirdigi Kitaplara  iman edin  . Kim Allah’i, Meleklerini, Kitaplarini, Elçilerini ve Ahiret Gününü inkâr ederse, süphesiz o uzak ve derin bir sapkinlikla sapitmistir.” ( Nisa,136) “Ey Iman edenler iman edin!” için akabinde nelere iman etmeleri durumunda  iman ettikleri hususlarin saglam bir iman için veri oldugunu açmaktadir. Örnegin bu yönlü bir iman çabasi daha önceki resullere indirilmislerken tahrif edilerek  “Kur’an ile uyumlu olma yeter sartini kaybeden “ tahrifli kitaplarin izahinda da katki verecektir. Daha önceki kitaplara iman etmenin beyani ancak böyle anlasilabilecektir.             

Inancin saglam esaslara oturmasinda göklerde ve yerde olan biten üzerinde kafa yormak (Al-i Imran,191) tefekkür temelli  bir zikirdir.         

“Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller vardir. Bizzat kendi varliklarinizda da böyle deliller vardir. Hâlâ görmeyecek misiniz?” (Zariyat,20-21) ayetinde kisinin çevresi ve kendisi üzerinde detayli tefekkürü onu zikre sahip kilabilmektedir.        

Konuyu toparlayacak olursak, ZIKIR ile uyumlu olacak her türlü kalbi (akli, sudursal vb)  çabanin zaten misalleri ile ( bkz, En’am,38- Kehf,45- Ankebut ,43) uyumlu bir pratik ortaya konmus olacaktir. Her sey bu kadar açikça zikr ölçeginde tanimlanmisken bunun disinda “Peygamberlere gizlice veya kimi Kur’an disi yöntemlerle ögretilmis baska zikirlerin varligini öncelemek” , bu tür gizli ve gizemli zikirlerin de peygamber tarafindan adeta bir “sirli yolla” bazi sahabelere geçtigini, bir silsile dâhilinde bu gizemli yol ve yöntemlerle ve seçilmis gizemli donatilarla kiyamete kadar sürecegini ifade etmenin en basta ZIKIR ile yani elimizdeki “Mushaf” ile çelisecegini ve hatta bir tür “zikri  inkâr” potansiyelli sapma oldugunu bilmek gerekmektedir. Sahabenin peygamberden gördükleri Allah’in ayetlerinin beyan edilmis hallerinden bazilari iken daha  gizemli zikir arayislari sapma isareti olarak algilanmazsa sapma açisi kiyamete kadar da açilmaya devam edebilecektir. Oysa kiyamete kadar insan, ibadet baglaminda, tipki cinlerin sorumluluklari gibi, Allah’a ibadet etme disinda bir maksatla yaratilmadiginin bilinciyle amellerini ZIKRE göre yapmaya gayret edecektir. (Zariyat,56) Her nereye dönerse Allah’in veçhi ile karsilasacak olmasi (Bakara,115) yönleri dogu veya bati diye sinirlamamak gibi Allah’in yüzü ile yüzlesme sembolünde her firsati zikre çevirme ve zikri de uyumda tutmaya örnek olarak verilebilir. Her zikrin Allah’a dönük bir yüzü, maksadi zaten vardir.  Bu zikri sayilara, ritüellere indirgemek de anlami daraltmaktadir.          

Bir baska hususta da dikkatli olmak gerekmektedir: Zikirle meleklerin seviyesine çikma söylemi. Melekler ve insan ayri kategorinin muhataplaridir ve yeryüzünde insan söz konusu olunca elçiler de insandan seçilmis, seçilen insan de “ilim sahipligi “  oraninda    Melekler ve Alimler  olarak  Allah’in tek ilah olusunda sahitler mertebesinde esitlenmislerdir.(Al-i Imran,18) . Insan ilmi oraninda ZIKR’in        ayetlerini beyan edecek ve çabalari ile zikrini arttirip çesitlendirebilecektir. Su halde ritüeller ve sayilar üzerinden insanin meleklestirilmesi çabalari da farkli bir anlam daralmasi saglamaktadir. Enfüste ve afakta bulunan ayetlerin    anlasilarak beyan edilmesi de bir süreç olarak geliserek devam edecek, insanin afaktaki zikri de yine Kur’an ile uyumlu kalacaktir. Kaldi ki bu zikrin kalitesi zikir sahibinin Allah Teala tarafindan sevilmesini de kendiliginden getirecektir ki bu da farkli bir mutmainlik sebebidir.  Allah, zikir olarak, ihsan edenleri (Bakara,195),   tövbe edenleri (Bakara,222) ,ahdine sadik kalanlari, takva sahiplerini ,    sabredenleri, kendisine güvenip tevekkül edenleri (Âl-i Imrân, 76, 146, 159) ,  kendi ugrunda cihat edenleri (Saf ,4) sevdigini belirtmektedir. Ayrica böylesine zikir sahiplerinin diger insanlar tarafindan sevilmesini (vüdd) de mümkün kilmaktadir.(Meryem,96)        

Yukarida da deginildigi gibi insanin zikri, ibadetler üst basligi altinda ZIKIR ile mutlak ilintilidir.           

“ Biz bu KITABI sana hak ile gönderdik, öyle ise sen de dini yalniz O’na halis kilarak Allah’a ibadet et.” (Zümer,2)           

Insanin için , ibadetlerinin ZIKIR ile yani KUR’AN ile bagi, insan  zikrinin KUR’AN’A uyumlu olmasi ile dinin yalnizca Allah’a ait kilinmasi ile iliskisi artik belli olmustur. Hesap günü de ZIKIR üzerinden bir sorgulanma gündeme gelecektir.         

“Resul dedi ki /diyecek ki : "Ey Rabbim! Kavmim bu KUR'AN'I terk edilmis biraktilar." (Furkan,30)          

“Allah’in kitabini okuyup ona uyanlar, namazi hakkiyla ifa edenler ve kendilerine nasip ettigimiz imkânlardan, gizli ve asikâr olarak hayir yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar. Çünkü Allah onlara mükâfatlarini tam tamina verecek, üstelik lütfundan onlara fazlasini da ihsan edecektir. Zira o gafurdur, sekûr’dur.” (Fâtir,29-30, 34; Sûrâ, 23; Tegâbûn, 17)           

Allah, insanin yaptigi  her seyden haberdardir (Neml,88) .Bütün isler nihai hüküm için Allah’a götürülecek (Fatir,4). Hesap günü, ZIKRE uyumlu davranip zikredip etmedikleri ortaya çikacaktir.       

Simdi hali hazirda hayat devam ediyor,  eger halis bir sekilde ibadet ahlakiyla zikredilirse, sükredilirse  Allah’in nimetleri artacak, nankörlükte de azab kaçinilmaz olacaktir. (Ibrahim,7) 

Selam ve Dua ile….

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!