Devletin üst düzey yönetim kademelerinde görev yapan makam sahiplerinin yanında-yöresinde konuşlanmış bir yığın insan var.
Bunları, kadro ve görev cetvellerinde resmi ünvanı ve pozisyonu olan veya olmayan, daimi veya geçici görevli, gerekli sayıda veya gereksiz, somut bir iş yapan veya yapmayan; makam sahiplerinin odalarının çevresindeki odalarda veya bir yere gidiş gelişlerinde sürekli yanlarında görürsünüz.
Özel kalem, özel kalemin özel kalemi, özel kalemin özel kaleminin sekreteri
Danışman, danışmanın sekreteri, danışmanın sekreterinin asistanı…
Makam koruma ekibinin başkanı, koruma ekibinin başkanının koruması, koruma ekibinde gerekenden fazla sayıda koruma…
Evrak ve çanta taşıyıcılar, malzemeciler, keşif elemanları…
Kurum binasına giriş-çıkışlarda karşılama ve uğurlama yapanlar, önden koşanlar, arkadan koşuşturanlar, teşrifatçılar, mihmandarlar…
Lavabo çıkışında peşkir getirenler, sağlık tesisi ziyaretinde ayağa galoş giydirenler, yağmurda güneşte şemsiye tutanlar…
Bakanların, valilerin, belediye başkanlarının bindikleri asansörün kapısını tutanlar, gidecekleri katın düğmesine basanlar…
Makam sahibi ayağa kalktığında geriye uzattığı kollarına giydirmek üzere paltosunu tutanlar, kimi zaman ayakkabısının çözülen bağlarını bağlayanlar…
Bakan, arabasından inmeden önce kapısını açan adamlar…
Bakanın arabasının kapısını açan adamın kapısını açan adamlar…
Açılan kapıları kapatan adamlar…
Kurum binası ve havaalanı terminal binası girişlerinde gerekli-gereksiz kapıları tutup başkalarının giriş ve çıkışını engelleyenler, geleni gideni bekletenler…
Devlet ve yönetim sistemimizin işleyişi içinde çeşitli düzeydeki güç ve otorite merkezlerinin çevresinde oluşan bu tür görev halkaları, bunların bünyesindeki hiyerarşik katmanlaşma ve tantanalı süreçler giderek daha fazla göze batmaya başladı.
Makam sahiplerinin binalarından çıkışlarında ve bir yere intikallerinde, curcuna ve debdebe ile oluşturdukları grup ve konvoylarda yer alanların ne kadarının gerçekte gerekli görevlilerden, ne kadarının “yancılardan” veya “ilgisiz ve etkisiz elemanlardan” oluştuğunu anlamak güç bir mesele…
Geçmişte tek bir sekreterden başka yakın görevlisi olmayan müsteşar yardımcılarının yürüttüğü görevleri yapan bakan yardımcılarına kadar, pek çok üst hiyerarşik kademenin çevresi bu tür gruplar ve ekiplerle dolmuş durumda…
Bütün bu birimler, pozisyonlar ve görevliler hangi kurum veya makamlar için hangi düzeye kadar gerekli, hangi düzeyden sonra gereksiz? Gerçekten somut ve kaçınılmaz bir işlevi mi yerine getiriyorlar, yoksa başlı başına kurgulanmış bir “güç ve itibar mizanseninin sahne dekorundan ve figürlerinden” mi ibaretler?
Koruma ekipleri, gerçekten ne ölçüde mevcut risk potansiyeline endeksli ve tehdit algısını bertaraf etmeye yönelik veya ne ölçüde yapay bir güç veya itibar algısını pekiştirme amaçlı olarak görevlendiriliyorlar?
Kralların, devlet başkanlarının ve kısmen önemli uluslararası misyon liderlerinin çevrelerinde belirli oranda sembolik görev ve temsil kademelerinin bulunması, güç ve prestij araçlarının kullanılması doğaldır.
Bu noktada, iki temel kritere dayanılması esastır: işlevsel gereklilik ve temsil görevi…Ancak hassas bir denge ile kurgulanması ve işletilmesi gereken bu yapı; birim çeşitliliği, görevli sayısı ve kullanılan araçlar itibariyle belirli bir ölçeği aşar ve sınırsız büyüme eğilimine girerse, abartılı bir hiyerarşik prestij üretme ve tatmin aracına dönüştürülmüş olur ve uluslararası mahfillerde de hoş karşılanmaz. Kaldı ki ülke içinde devlet yetkililerince sergilenen bu tür abartılı güç seremonilerinin hiç bir şekilde uluslararası düzlemdeki gibi bir temsil niteliği ve işlevsel gerekliliği yoktur.
Çevrelerinde herkesin dikkatini çekecek düzeyde hareketlenme ve farkındalık oluşturma gayreti gösterilen bu zevat, gerçekten kendilerine dair bu denli azamet ve güç algısı oluşturulmasını gerektirecek kadar ağır ve önemli şahsiyetler mi?
Bu tür mizansen ve gösterilerin içinde yer alanların taşıdıkları ve farkettirmek istedikleri iki temel işlev ve mesaj var:
-Çevresinde bulundukları ve seremoninin odağındaki makam sahibinin ne kadar “ulu bir şahsiyet” olduğunu vurgulamak ve tescil etmek,
-Güç ve otorite sahibinin yakın çevresinde bulunmanın sağladığı avantajdan yararlanarak, sergilenen gösteri vesilesiyle işleyiş sürecinde rol üstlendikleri otorite potansiyeli ve kudretinden kendileri adına “türev güç ve prestij”üretmek…
Yukarıdan aşağıya kademe kademe inen, “türev güç üretme mekanizması…”
Hazır “tavşanın suyu” varsa, “tavşanın suyunun suyu” neden olmasın?
Güç temerküzünün zirvesine yakın olmak, hangi pozisyonda olursa olsun uygun bir noktasında konumlanan kişilere; hayli verimli ve ödüllendirici bir çalışma ortamı, halkın gözünde erişilmez ve imrenilen bir itibar kaynağından bedava nemalanma fırsatı sunuyor. Bu neden kaçırılsın?
Bu zincirleme güç üretme silsilesi ve aşağıya doğru alabildiğine çoğaltılabilecek hiyerarşik kademelenme, 4 temel olguyu ortaya koyuyor:
-Amaçlarından kopmuş, uzaklaşmış ve işlevini kaybetmiş bir organizasyonel yapı…
-Değerden çok öneme, gerçeklerden çok illüzyona, cevherden çok dış görünüşe, zarafet ve hakkaniyetten çok kaba güce dayalı toplumsal norm ve değerler üzerinde yeşeren “otoriter siyaset kültürü,”
-Ehliyet ve liyakat ilkelerinden uzak; sisteme yaranma ve yamanma ile eklemlenmiş, hiyerarşinin her kademesindeki “güce aç,” özgüven eksikliği ve yetersizlik duygusu taşıyan insanlar,
-Otorite düzenine tapınmayı ilke edinen, kaba ve yüzeysel güç gösterilerini, gücün görünür araç ve sembollerini kutsayan ve her fırsatta bunlardan kendine pay çıkartma eğiliminde olan bir toplum kitlesi…
İşlevsel olmaktan çok gösterişe, rasyonel ihtiyaçtan çok “sembolik temsile” dayalı ve
ilk bakışta belirli hizmetleri yerine getiriyor göründükleri halde, aslında merkezdeki güç santralinden kendilerine mikro “güç trafoları” kuran ve resmi görev fonksiyonlarının dışında her yönüyle yarayışlı nüfuz alanları oluşturmayı amaç edinen yöneticilerin bu davranışları ne yazık ki uluslararası kamuoyunda ülkemize yönelik “azgelişmişlik” algısını pekiştiriyor ve Türkiye’nin geri ülkeler kategorisinden kurtulamamasına yol açıyor.
Bu yapılanmaların temel işlevi, görünürlük sağlamaktır. Sahip olunan pozisyonun asli sorumluluğu geri planda kalır. Ön plana çıkan ise, ünvanın sağladığı itibar, makam odası, protokoldeki yer, tahsis edilen statü ve prestij araçları, makam arabaları, koruma ve hizmet ekipleri ve bunların çevrede oluşturdukları “etkileyici kişi” algısıdır.
Bu sistemde güç; somut işlevlerden, görev gereklerini yerine getirmekten ve gerçek hizmetten değil, sahte davranışlar ve yüzeysel tekniklerle oluşturulan “izlenimden” türetilir.
Gösteri ve protokol düzeninde etki, icraattan değil temsilden kaynaklanır. Oysa gerçek güç, karizma gösterileri, fiyakalı pozlar ve artistik davranışlarla değil, “ortaya çıkardığı elle tutulur sonuçlarla” kendisini kanıtlar. İşlevsel ve etkili bir pozisyonun, görünürlük gösterilerine, törensel atraksiyonlara ya da medya vitrinlerine ihtiyacı yoktur. Onun meşruiyeti, sahip olduğu çözüm kapasitesiyle, ortaya koyduğu hizmet çıktılarıyla ve oluşturduğu kalıcı etkilerle doğrulanır.
Bu tür yapılarda statü ve pozisyon, şahsi prestij üretimi için araçsallaşır. Kamu görevi, toplumun çıkarı için değil, yöneticinin şahsi imajının inşası ve cilalanması için yürütülür hale gelir. Havalı ünvanlar taşımanın, resmî konvoylarda lüks araçlarla seyahat etmenin, en üst siyasi ve idari otorite ile aynı karede yer almanın ya da bir yöneticinin “destek elemanı” olmanın sağladığı sosyal avantajlar; “yetkinlikten” değil “yakınlıktan” devşirilen bir prestij alanı oluşturur. Bu prestij alanı, bundan yararlananın özel ilişkilerinden iş dünyasındaki etki kapasitesine kadar, birçok mecrada “en sıkı düğümleri çözmesini sağlayacak derecede” güç üretir.
Devletteki yönetim kademelerinin sembolik araç ve gösterilerden “güç devşirme yanılsamasından” ve bu tür bir anomalinin doğurduğu patolojik büyüklük takıntısından kurtarılması; işleyiş düzenlerinin rasyonel biçimde ve liyakat esasına dayalı olarak yeniden düzenlenmesi temel ve ahlaki bir sorumluluktur.
Not: Bu yazi 26.04.2025 tarihinde Malatya Eski Valisi Prof. Dr. Ulvi SARAN’in sahsi facebook sayfasindan alinti yapilarak yayinlanmaktadir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz. Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.
Yazının orjinali için bakınız:https://www.karar.com/yazarlar/ulvi-saran/bakan-arabasinin-kapisini-acan-adamin-kapisini-acan-adam-1603667