Hakikat Nerede

Kimileri için içerisinde bulunduğumuz durum bir tür demokrasi krizi ve hatta çıkmazıdır. Toplumun neredeyse birbirine denk bir biçimde ikiye bölünmesinin yarattığı bu kısır döngü, giderek bir krize dönüşür ve bunun sonu da çoğu kez diktatoryal bir müdahaleye rızayla biter. Oysa Türkiye için bir demokrasiden söz etmek bile güç
Hakikat Nerede
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 4.04.2025
Okunma Sayısı : 137

Hakikat Nerede

Kimileri için içerisinde bulunduğumuz durum bir tür demokrasi krizi ve hatta çıkmazıdır. Toplumun neredeyse birbirine denk bir biçimde ikiye bölünmesinin yarattığı bu kısır döngü, giderek bir krize dönüşür ve bunun sonu da çoğu kez diktatoryal bir müdahaleye rızayla biter. Oysa Türkiye için bir demokrasiden söz etmek bile güç. Zira demokrasi sadece seçimli bir yönetim biçiminden ibaret değil. Daha çok toplumsal sorunların müzakerelerle çözümü ve siyasetin tepeden değil de tabandan itibaren örgütlendiği bir toplumsal katılımdır ki Türkiye ve benzeri ülkeler bunu hiç deneyebilmiş değil. Sürdüredurdukları bu kısır döngü ise demokratik esasın eksiltildiği bir biçimden, sadece modern diktatörlerin oyunundan ibarettir.

Aklın, vicdanın ve adalet duygusunun yerine sembollerin çatıştığı bir savaşımda iktidar tüm araçları muhalefeti suçlayıp baskılamakta kullanırken, karşı tarafın da buna karşı ileri sürdüğü en önemli slogan, meseleyi ulusal savaşım çizgisine çeken bir Mustafa Kemal’e asker olmaktan öteye gidememekte. Ki bunun, İstiklal Mücadelesinin akabinde alınan ve bu kez iç düşmanlara karşı bir ulusal savaşım kararı stratejisiyle, toplumu modernleştirme iddiasının biçimsel bir cumhuriyetçi yönelim ekseninde, günümüzün iktidarının saflarında topladığı kitleye karşı nasıl bir savaşıma dönüştürüldüğü de unutulmuş değil. Bunun yarattığı bir rövanşizmin memleketi getirdiği çıkmazın hakkaniyet, adalet, müzakere, hukuk ve vicdandan uzaklığı ise ortada.  

Buradan çıkışın her şeyden önce bu denklemin çözümsüzlüğünden çıkmak anlamına geleceğine ise henüz karar verilebilmiş değil. Elbette gerek her iki taraf içerisinde gerekse bu taraflara karşı mesafelenmiş kesimlerce bu çıkmazın körlüğü nicedir bilinmekte. Ama bilginin bir malumattan öteye gidemediği ve bir bilince dönüştürülemediği bu tür siyasal konFormizm ya da güdü, siyaseti ancak bir tepkime düzeyinde anlayıp kabul edebilmekte. Gerçi Carl Schmitt’ten beri bir tür faşist dalga siyasetin anlamını bu biçime de indirgemişti ama Türkiye’deki tutum kendisini söylemsel düzeyde de olsa bu gibi kuramsal bakışlara yükseltme ihtiyacını bile duymamakta. Bir taraf Abdülhamid’in payitahtında, öbür taraf ise Mustafa Kemal’in ordusunda teatrelleştirdikleri bir hayal dünyasında yaşamaktalar.

Buna dair eleştirel düşünsel analizler de yapılmadı değil. Ama okuryazarlığı bir taraftar kümesine asker olmaktan öteye gitmeyen güruhların Mehmet Âkif’i, Kemal Tahir’i, Nurettin Topçu’yu, Cemil Meriç’i, İdris Küçükömer’i, Baykan Sezer’i, Stefanos Yerasimos’u, Fikret Başkaya’yı… okumalarını, okusalar da anlamalarını beklemenin en trajik hikayesi son otuz yıl içerisinde yaşadıklarımız. Bu yaşantılar ise verili bilinç zafiyeti nedeniyle bir türlü bir toplumsal ve siyasal deneyime dönüşemeyip, buharlaşıp kaybolmakta.

Zikrettiğim isimler ise tam da bu buharlaşmaya karşı bir bilinç oluşturma çabasının yorgun savaşçıları. Doğu ile Batı arasındaki o ara alanın tarihsel yazgısına dair yazdıkları, bizi tam da bu çıkmazdan uzak tutmaya dair bir bilince ulaştırmaya çalışıyor. Zira çatışmalar bir Doğu ve Batı kavgası etrafında sürdürülürken, ortalıkta buna dair bir bilinç tortusundan emare de gözükmüyor. Gözükmüyor çünkü çatışmalar bir bilince dönüşmek yerine bir öfke patlamasının tekrarı düzeyinde kalıyor. Hiçbir tekrar tam anlamıyla aynı olmasa da, çatışmalar tarihsel bir varoluşun deneyimlendiği bir kültür içerisinde sürdürülmediğinden, toplum buna dair bir bilincin üretilemediği bu boğuşmanın çıkmazından bir türlü kurtulamıyor.

Kültürler ve kuşaklar arası bir iletişimsizliğin ortamında, küresel bir dünyanın daha da baskıladığı, çekip çevirmeye çalıştığı bir coğrafyada yaşayan kuşaklar, daha başlarına ne geldiğini anlamaksızın ömürlerini tüketmekteler. Okumaların el feneri, bizi bu çıkmazların yol haritasını aydınlatmamızı sağlayacak bir ışık. Bunu umursamayanların kibri, cehaleti ya da hırsı ise öteden beri gelen bir kör dövüşünün gereçleri. Oysa iktidar alanlarının ve kamplaşmaların bile mekâna kazındığı bir coğrafyada yaşamak, bize hiç de böylesine bir sorumsuzca davranış içerisinde bulunma lüksü vermiyor.

Daha dikkatli, daha bilinçli ve daha sorumlu olmalı değil miyiz? Bu kör dövüşünün yazgısallaştırdığı bir tuzağa düşmek yerine, o ara alanı genişletmeyi ve itidale, müzakereye ve istişareye dayanan ihtimalleri hiç yorulmaksızın yeniden denemeli değil miyiz? Siyasal bir mücadeleyi bile ancak bir kavganın heyecanına kapılarak sürdüren bu duygusallığı yenebilecek bir cesarete ve uyanıklığa sahip olmalı değil miyiz?

Ne var ki, büyük ölçüde Batının üzerimizdeki baskısı sonucu geliştirilen reaktif bir etkilenme, bir direnç olarak yerelliği inşa ederken, bu yerellik ise kendisini, iktidar alanını adeta bir yurt savunması saplantısıyla ötekileştirdiği bir iç düşmanlar varsayımına dayandırmakta. Oysa bu ötekiler, demokratik ülkelerde demokrasilerin olmazsa olmazı sayılan siyasal parametrelerden ibaret. Bu düşmanlığın cepheleştirdiği toplumsal kesimler ise siyaseti ister istemez bir savaş olarak benimsiyor ve kendi cephelerini de ancak bu düzlemde oluşturuyor. Bu düşmanca parçalanmanın şizofrenisi ise siyasal tavrın ahlakilikten daha öne çıktığı bir perFormatiflikle maskeleniyor.

Böylesine bir tutumla parçalanan sosyoloji, yüz yıl öncesinde başlayan derin bir yarılmanın yarattığı hınçla, aynı zamanda demokratik bir imkân olan farklı bir bakışa, üçüncü yol gibi bir ihtimale, bir tür arâfta oluşa imkân vermemekte. Başka bir iklimde bir tür demokratik imkâna dönüşecek karşıtlıklar, birbirlerini tüketen tepkimeler olmaktan öteye gidememekte. Tüm ihtimallere el konmuş, farklı bakışlar en baştan lanetlenmiştir.

Bu karmaşayı Saraçhane’de de görmek mümkündü.  Doğal olarak kendilerini egemenin ve adaletsizliğin karşısında bulan gençliğin öfkesi orada başka türden bir baskıcılığın nefesini de omuzlarında hissettiğinde, kendisine dayatılmaya çalışılan bu çekişmeci üsluba oldukça doğal bir biçimde tepki vermekten de geri durmadı.  Ne birisine asker yazılmaktı muradı ne de ötekinin zulmüne ortak olmak.  Zulümsüz bir dünyanın mümkünlüğüne teşne o kirlenmemiş masumiyetiyle sadece adaletsizliğe ve baskıya tepkisini ortaya koymaktı muradı ama sonrasına dair bir tutuma da sahip değildi.

Değildi ama bunu devletlûlarına havale etmek gibi bir niyeti de yoktu. Oysa bildiğimiz gibi devletlûların kadroları ve programları hazırdır ve birinin yerine hemencecik ötekini geçirmekte ustadırlar. Sorunun karmaşası da burada yatmakta. Evet, haksızlığa karşı çıkmak ve adaleti aramak ama bunu birinin adına veya ardına takılarak yapmamak. Birinin elinden koparılan zalimliği bir ötekine teslim etmemek.

Tam da burada ise geleneksel bir iktidar kavgasının parametreleri girmekte devreye ve haksızlığa karşı koymanın safiyeti bu noktada hakikatle bağlarını kaybetmekte. Zira daha en başında, sokağa çıktığı anda henüz böylesi bir hakikat endişesine sahip olmadığı gibi, hakikatin nerede olduğuna dair bir fikre de sahip değildir. Sadece insiyaki bir biçimde haksızlığa ve adaletsizliğe tepkisini ortaya koymak istemektedir. Oysaki meselenin düğüm noktası tam da burasıdır. Zira bu tür bir hakikatten yoksunluk, biriken tüm safiyetin enerjisinin bir başkasının sermayesi haline getirilmesinden başka bir anlam ifade etmeyecektir.

Hakikatin neredeliği sorusu, masumiyetin kaybedilebileceği bir endişeye yol açsa da, yürüyebileceğimiz yolun belirginleştirilmesinin olmazsa olmazıdır. Siyaset profesyonellerinin ellerinde kadükleşmiş olan bir savaş mekanizmasının iptali, ancak yeni ve farklı bir bakışın ortaya konulmasıyla mümkündür. Aksi ise tıpkı Arap Baharında ve Gezide olduğu gibi, birikmiş muhalif enerjinin verili çatışma süreci içerisinde heder edildiği bir sükûtla sonuçlanacaktır.

Yazının orjinali için bakınız:https://farklibakis.net/yazarlar/umit-aktas-yazdi-hakikat-nerede/

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması2 İLK MÜSLÜMANLAR3 İSLAMCILIK ÜZERİNE4 Barış ve Şükran5 Düşündürücü Bir Veda6 Hakikat Nerede7 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir8 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete9 Öcalan’ın Çağrısı10 SÖZÜ SAVAŞA BENZER11 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK12 Egemen bakışın açmazı13 Ezilenlerin çelişkisi14 Sömürgecilik15 Eleştirel özgürlük ve ahlak16 Gösteri Toplumu17 Göçmenler, köylüler ve madenler18 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar19 Taha Abdurrahman20 Sörfçü ve göçebe21 Dayanışma ve kapitalistleşme22 Doğru soruları soramamak23 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü24 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik25 Siyasal ahlak26 Fırtına öncesi sessizlik27 Her Dem Yeni Doğarız28 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi29 Adalet ve Hakkaniyete Dair30 Yollar ve tarihsicilik31 İhtişam ve sefalet32 İbrahim ve Odysseus33 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi34 VİCDAN MAHKEMESİ35 Yaşama Sevinci36 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü37 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti38 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)39 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)40 Dilde yurtlanmak (1)41 Fair Play42 Neden43 Siyasal ihtiras44 FİLİSTİN VE HAC45 Sömürgecilik ve maduniyet46 Osmanlı ve cumhuriyet47 KURU OTLAR VE TAŞRA48 Sınırlarda dolaşmak49 İSRAİL50 Gazze'de dile gelen51 Filistin direnişi ve Hamas52 Yeni sömürgecilik53 Savaş ve barış54 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger55 Gandi ve şiddet dışı direniş56 Politikacı, göçmen ve şair57 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik58 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche59 Dini Anarşizim60 Jean Paul Sartre ve özgürlük61 Madunun dili, öfkesidir62 Göçebe tutum63 İttihatçılık ve demokrasi64 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka65 Yollara çıkma vakti66 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa67 Islam ve çagdaslik gerilimi68 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar69 ORUÇLA GELEN70 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset71 Sessizlik ve Bagis72 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)73 Paylasma ve Körlük74 Sedat Yenigün Üzerine75 Bayram76 Sorunsallikta Yasamak77 Cahillik78 Bulgur ve Adalet79 Din, Politika ve Felsefe80 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya81 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!