Politikacı, göçmen ve şair

Şehirlerimizin kimliksizliğe doğru sürüklendiği bir gidişat, kimilerince neoliberalizmin saldırgan küreselciliğine yorulabilir.
Politikacı, göçmen ve şair
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 16.09.2023
Okunma Sayısı : 915

Politikacı, göçmen ve şair

Şehirlerimizin kimliksizliğe doğru sürüklendiği bir gidişat, kimilerince neoliberalizmin saldırgan küreselciliğine yorulabilir.

Doğrudur. Belki çok da farkına varmadığımız, varsak da umursamadığımız bir mekanikleşme ve yapaylık, akıllı şehirler palavrasının aldatıcılığıyla ruhlarımızı işgal etmekte.

Ruhlarımız derken, şehri, yani mekânı, dahası bir mekânda yaşadığına dair bilinci olmayanın ruhu olur mu? 

Bu yüzden midir bilemem ama son sıralarda Hacı Bayram Veli'nin ölümsüz dizelerini yâd edip durmaktayım:

Ben bir ulu şara vardım
Ol şarı yapılır buldum
Ben dahi orda yapıldım
Taşla toprak arasında.


Ahlakın halk/inşa ol(un)makla bu ilgisi, bizim, şahsiyetimizin şehirle, mekânla ilgisini de belirginleştirmekte.

Ne var ki şimdilerde hiçbirimiz kendimizi bir mekânla, şehirle, o şehrin ahlakıyla ahlaklanacak ölçüde özdeşleştirmekte değiliz. Böyle bir sorumluluk duygumuz olmadığı gibi bir aidiyet bağımız da yok.

Mekân, artık bize hayat ve hatta ruh kazandıran bir yer olmaktan ziyade, yollar, satıhlar, parseller ve oralara konuşlandırılan yerleşkelerden, belki biraz da manzaradan ve fiyattan ibaret.  

Çünkü mekânı oluşturan geleneksel kıymetlerimiz; komşular, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, çarşılar, bizi biz yapan ahlaki ustalar giderek önem ve değerlerini kaybettiler ve geride savunmasız, kimliksiz, mekânsız imkânlar bıraktılar.

Şimdilerde herkes o imkânları nasıl sahipleneceklerini konuşmakta ve şehir ancak o ölçekte bir anlam ifade etmekte.Politikacı için şehir bir oy, yatırım, nüfus, yapı ve suç yoğunlaşması; oranın vadettiği imkânlar, cazibe, üleşim ve işbirlikleri de başlıca ilgi alanı.

Şehir ne kadar büyürse, değişirse ve cazibe yaratırsa, politikacının orayı pazarlama imkânı da o denli artacaktır.Ama oradaki her değişim, nüfusun da değişimine, yeniden yapılandırılmasına ve dolayısıyla da şehrin kimliksizleşmesine yol açar.

Bir zamanlar şehri koruyan surlar, sözgelimi İstanbul ya da Diyarbakır'ın surları, şimdilerde tarihsel birer kalıntıdan ibaret.

Surları kadar kültürel sınırlarını da kaybeden şehir sürekli yeni banliyöler icat ederek genişlemekte ve albenili isimlerle adlandırdığı bu eşbiçimli yerleşkeleri şehre eklemekte.

Su havzaları, tarım alanları, ormanlar, kuşların göç yolları, fay hatları; üzerlerine çekilen yapay çizgiler ve dökülen betonlarla hırslı tacirler elinde birer parsele dönüşmekte ve sitelere çevrilmekte.

Sitelerin yerli veya yabancı göçmenleri, bu yapay yerleşkelerde ruhsuz nüfuslar haline getirilirken, şehrin ruhu kadar mekânı da bu saldırgan aceleciliğin elinde berhava edilmekte.

Dolayısıyla bu şehre varan hiç kimse Hacı Bayram Veli gibi taşla toprak arasında inşa olunamayacak, yapılanamayacaktır. H

em bilmekteyiz ki oradaki taş ile toprak, şehrin ruhudur, kavramlar ve şahsiyetlerdir, dil ve estetiktir; ve bunlar, seni kavrayarak yeniden yapılandıracak, ahlaklandıracaktır.

Şimdilerde ise süreç tam da bunun aksi bir yönde, değersizleşme ve yozlaşma yönünde işlemekte.

Dolayısıyla günümüzün şehri, geçmişin kozmopolit nitelikteki evrenselşehrini, yani âleme örnek olacak bir şehir kültürünü ya da ruhunu yayacak bir anlamı ifade etmemekte.

Daha en baştan, belli bir yakınlaşma ve komşuluk hissiyatı yerine ortama yayılan yabancılaşma güdüleriyle aynı yerleşkeye rastgelenler, burada, bir mekân duygusundan yoksunlukları nedeniyle iskân olunamamakta, sükûnete ve selamete kavuşamamakta; bir selamı olsun birbirlerinden esirgemektedirler.

Üstelik buraya yerleşenlerin göçmenliği, göç yollarını işgal ettikleri kuşların bilinci kadar bile bir mekân bilincini haiz değil.

Hürmet, paylaşma, yurtlanma ve aidiyet duygularından yoksun bir yerleşme, markalara ve rakamlara ve ancak bunlarla ifade olunan bir itibara tutkun bir cehalet, kendi geleceğine dair hiçbir manevi kaygıyı taşımamakta.

Şair ise bu parçalanmışlığa baktıkça feryat etse de onun da dili giderek daha bir örselenmekte, yoksullaşmakta ve yabancılaşmakta, direnci ve isyanı zaafa uğramakta, yaratıcı bir oluşumun ahlaki inceliklerinden yoksunlaştığı için anlamsızlaşan kelimeleriyle bu tuhaf şehir ahalisi karşısında bir şiir çığıracak sığasını giderek yitirmektedir.

Mekânsızdır çünkü ve şiir ancak bir mekânın diliyle, terennümüyle, kendiliğindenliğiyle seslenebilir.

Distopikleşmiş şehir, nişlerden, heterotopyalardan, hususileşmiş ve şaire bir sığınak olan mekânlardan da yoksunlaşmaktadır ve çığırından çıkmakta olan bu şehirde şair yalnız ve çatısızdır.

Mekânın ruhunu, yurdunu ararken karşılaştığı hep aynı manzara, aynı işgal araçları ve biçimleri, aynı hoyratlıktır.

Ona mümtaz bir tepesinden bakabileceği aziz İstanbul'un yerinde şimdilerde selfi çekimlerinden fırlamış reklam nesneleri ve tıpkı hoyrat turistlerin ellerinden fırlayan simitleri kapmaya çalışan martılar gibi birer görsel imgeye dönüşmüş karton ve plastik siluetler yer almaktadır.

Yazının  orijinali için bakınız:https://www.indyturk.com/node/660426

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 NEOFAŞİZM2 Başka Türlü Yapmak3 Yozlaşma ve Çöküş4 Silahları Yakmak5 İsyan Bile Değil6 Küresel Savaş ve Stratejik Akıl7 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması8 İLK MÜSLÜMANLAR9 İSLAMCILIK ÜZERİNE10 Barış ve Şükran11 Düşündürücü Bir Veda12 Hakikat Nerede13 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir14 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete15 Öcalan’ın Çağrısı16 SÖZÜ SAVAŞA BENZER17 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK18 Egemen bakışın açmazı19 Ezilenlerin çelişkisi20 Sömürgecilik21 Eleştirel özgürlük ve ahlak22 Gösteri Toplumu23 Göçmenler, köylüler ve madenler24 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar25 Taha Abdurrahman26 Sörfçü ve göçebe27 Dayanışma ve kapitalistleşme28 Doğru soruları soramamak29 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü30 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik31 Siyasal ahlak32 Fırtına öncesi sessizlik33 Her Dem Yeni Doğarız34 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi35 Adalet ve Hakkaniyete Dair36 Yollar ve tarihsicilik37 İhtişam ve sefalet38 İbrahim ve Odysseus39 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi40 VİCDAN MAHKEMESİ41 Yaşama Sevinci42 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü43 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti44 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)45 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)46 Dilde yurtlanmak (1)47 Fair Play48 Neden49 Siyasal ihtiras50 FİLİSTİN VE HAC51 Sömürgecilik ve maduniyet52 Osmanlı ve cumhuriyet53 KURU OTLAR VE TAŞRA54 Sınırlarda dolaşmak55 İSRAİL56 Gazze'de dile gelen57 Filistin direnişi ve Hamas58 Yeni sömürgecilik59 Savaş ve barış60 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger61 Gandi ve şiddet dışı direniş62 Politikacı, göçmen ve şair63 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik64 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche65 Dini Anarşizim66 Jean Paul Sartre ve özgürlük67 Madunun dili, öfkesidir68 Göçebe tutum69 İttihatçılık ve demokrasi70 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka71 Yollara çıkma vakti72 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa73 Islam ve çagdaslik gerilimi74 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar75 ORUÇLA GELEN76 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset77 Sessizlik ve Bagis78 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)79 Paylasma ve Körlük80 Sedat Yenigün Üzerine81 Bayram82 Sorunsallikta Yasamak83 Cahillik84 Bulgur ve Adalet85 Din, Politika ve Felsefe86 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya87 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!