Politikacı, göçmen ve şair

Şehirlerimizin kimliksizliğe doğru sürüklendiği bir gidişat, kimilerince neoliberalizmin saldırgan küreselciliğine yorulabilir.
Politikacı, göçmen ve şair
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 16.09.2023
Okunma Sayısı : 988

Politikacı, göçmen ve şair

Şehirlerimizin kimliksizliğe doğru sürüklendiği bir gidişat, kimilerince neoliberalizmin saldırgan küreselciliğine yorulabilir.

Doğrudur. Belki çok da farkına varmadığımız, varsak da umursamadığımız bir mekanikleşme ve yapaylık, akıllı şehirler palavrasının aldatıcılığıyla ruhlarımızı işgal etmekte.

Ruhlarımız derken, şehri, yani mekânı, dahası bir mekânda yaşadığına dair bilinci olmayanın ruhu olur mu? 

Bu yüzden midir bilemem ama son sıralarda Hacı Bayram Veli'nin ölümsüz dizelerini yâd edip durmaktayım:

Ben bir ulu şara vardım
Ol şarı yapılır buldum
Ben dahi orda yapıldım
Taşla toprak arasında.


Ahlakın halk/inşa ol(un)makla bu ilgisi, bizim, şahsiyetimizin şehirle, mekânla ilgisini de belirginleştirmekte.

Ne var ki şimdilerde hiçbirimiz kendimizi bir mekânla, şehirle, o şehrin ahlakıyla ahlaklanacak ölçüde özdeşleştirmekte değiliz. Böyle bir sorumluluk duygumuz olmadığı gibi bir aidiyet bağımız da yok.

Mekân, artık bize hayat ve hatta ruh kazandıran bir yer olmaktan ziyade, yollar, satıhlar, parseller ve oralara konuşlandırılan yerleşkelerden, belki biraz da manzaradan ve fiyattan ibaret.  

Çünkü mekânı oluşturan geleneksel kıymetlerimiz; komşular, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, çarşılar, bizi biz yapan ahlaki ustalar giderek önem ve değerlerini kaybettiler ve geride savunmasız, kimliksiz, mekânsız imkânlar bıraktılar.

Şimdilerde herkes o imkânları nasıl sahipleneceklerini konuşmakta ve şehir ancak o ölçekte bir anlam ifade etmekte.Politikacı için şehir bir oy, yatırım, nüfus, yapı ve suç yoğunlaşması; oranın vadettiği imkânlar, cazibe, üleşim ve işbirlikleri de başlıca ilgi alanı.

Şehir ne kadar büyürse, değişirse ve cazibe yaratırsa, politikacının orayı pazarlama imkânı da o denli artacaktır.Ama oradaki her değişim, nüfusun da değişimine, yeniden yapılandırılmasına ve dolayısıyla da şehrin kimliksizleşmesine yol açar.

Bir zamanlar şehri koruyan surlar, sözgelimi İstanbul ya da Diyarbakır'ın surları, şimdilerde tarihsel birer kalıntıdan ibaret.

Surları kadar kültürel sınırlarını da kaybeden şehir sürekli yeni banliyöler icat ederek genişlemekte ve albenili isimlerle adlandırdığı bu eşbiçimli yerleşkeleri şehre eklemekte.

Su havzaları, tarım alanları, ormanlar, kuşların göç yolları, fay hatları; üzerlerine çekilen yapay çizgiler ve dökülen betonlarla hırslı tacirler elinde birer parsele dönüşmekte ve sitelere çevrilmekte.

Sitelerin yerli veya yabancı göçmenleri, bu yapay yerleşkelerde ruhsuz nüfuslar haline getirilirken, şehrin ruhu kadar mekânı da bu saldırgan aceleciliğin elinde berhava edilmekte.

Dolayısıyla bu şehre varan hiç kimse Hacı Bayram Veli gibi taşla toprak arasında inşa olunamayacak, yapılanamayacaktır. H

em bilmekteyiz ki oradaki taş ile toprak, şehrin ruhudur, kavramlar ve şahsiyetlerdir, dil ve estetiktir; ve bunlar, seni kavrayarak yeniden yapılandıracak, ahlaklandıracaktır.

Şimdilerde ise süreç tam da bunun aksi bir yönde, değersizleşme ve yozlaşma yönünde işlemekte.

Dolayısıyla günümüzün şehri, geçmişin kozmopolit nitelikteki evrenselşehrini, yani âleme örnek olacak bir şehir kültürünü ya da ruhunu yayacak bir anlamı ifade etmemekte.

Daha en baştan, belli bir yakınlaşma ve komşuluk hissiyatı yerine ortama yayılan yabancılaşma güdüleriyle aynı yerleşkeye rastgelenler, burada, bir mekân duygusundan yoksunlukları nedeniyle iskân olunamamakta, sükûnete ve selamete kavuşamamakta; bir selamı olsun birbirlerinden esirgemektedirler.

Üstelik buraya yerleşenlerin göçmenliği, göç yollarını işgal ettikleri kuşların bilinci kadar bile bir mekân bilincini haiz değil.

Hürmet, paylaşma, yurtlanma ve aidiyet duygularından yoksun bir yerleşme, markalara ve rakamlara ve ancak bunlarla ifade olunan bir itibara tutkun bir cehalet, kendi geleceğine dair hiçbir manevi kaygıyı taşımamakta.

Şair ise bu parçalanmışlığa baktıkça feryat etse de onun da dili giderek daha bir örselenmekte, yoksullaşmakta ve yabancılaşmakta, direnci ve isyanı zaafa uğramakta, yaratıcı bir oluşumun ahlaki inceliklerinden yoksunlaştığı için anlamsızlaşan kelimeleriyle bu tuhaf şehir ahalisi karşısında bir şiir çığıracak sığasını giderek yitirmektedir.

Mekânsızdır çünkü ve şiir ancak bir mekânın diliyle, terennümüyle, kendiliğindenliğiyle seslenebilir.

Distopikleşmiş şehir, nişlerden, heterotopyalardan, hususileşmiş ve şaire bir sığınak olan mekânlardan da yoksunlaşmaktadır ve çığırından çıkmakta olan bu şehirde şair yalnız ve çatısızdır.

Mekânın ruhunu, yurdunu ararken karşılaştığı hep aynı manzara, aynı işgal araçları ve biçimleri, aynı hoyratlıktır.

Ona mümtaz bir tepesinden bakabileceği aziz İstanbul'un yerinde şimdilerde selfi çekimlerinden fırlamış reklam nesneleri ve tıpkı hoyrat turistlerin ellerinden fırlayan simitleri kapmaya çalışan martılar gibi birer görsel imgeye dönüşmüş karton ve plastik siluetler yer almaktadır.

Yazının  orijinali için bakınız:https://www.indyturk.com/node/660426

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 Gazze, Rojava ve Zeytin Ağacı2 Türkiye ve İsrail3 Gazze ve Dost Bildiklerin Sessizliği4 NEOFAŞİZM5 Başka Türlü Yapmak6 Yozlaşma ve Çöküş7 Silahları Yakmak8 İsyan Bile Değil9 Küresel Savaş ve Stratejik Akıl10 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması11 İLK MÜSLÜMANLAR12 İSLAMCILIK ÜZERİNE13 Barış ve Şükran14 Düşündürücü Bir Veda15 Hakikat Nerede16 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir17 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete18 Öcalan’ın Çağrısı19 SÖZÜ SAVAŞA BENZER20 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK21 Egemen bakışın açmazı22 Ezilenlerin çelişkisi23 Sömürgecilik24 Eleştirel özgürlük ve ahlak25 Gösteri Toplumu26 Göçmenler, köylüler ve madenler27 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar28 Taha Abdurrahman29 Sörfçü ve göçebe30 Dayanışma ve kapitalistleşme31 Doğru soruları soramamak32 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü33 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik34 Siyasal ahlak35 Fırtına öncesi sessizlik36 Her Dem Yeni Doğarız37 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi38 Adalet ve Hakkaniyete Dair39 Yollar ve tarihsicilik40 İhtişam ve sefalet41 İbrahim ve Odysseus42 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi43 VİCDAN MAHKEMESİ44 Yaşama Sevinci45 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü46 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti47 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)48 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)49 Dilde yurtlanmak (1)50 Fair Play51 Neden52 Siyasal ihtiras53 FİLİSTİN VE HAC54 Sömürgecilik ve maduniyet55 Osmanlı ve cumhuriyet56 KURU OTLAR VE TAŞRA57 Sınırlarda dolaşmak58 İSRAİL59 Gazze'de dile gelen60 Filistin direnişi ve Hamas61 Yeni sömürgecilik62 Savaş ve barış63 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger64 Gandi ve şiddet dışı direniş65 Politikacı, göçmen ve şair66 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik67 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche68 Dini Anarşizim69 Jean Paul Sartre ve özgürlük70 Madunun dili, öfkesidir71 Göçebe tutum72 İttihatçılık ve demokrasi73 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka74 Yollara çıkma vakti75 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa76 Islam ve çagdaslik gerilimi77 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar78 ORUÇLA GELEN79 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset80 Sessizlik ve Bagis81 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)82 Paylasma ve Körlük83 Sedat Yenigün Üzerine84 Bayram85 Sorunsallikta Yasamak86 Cahillik87 Bulgur ve Adalet88 Din, Politika ve Felsefe89 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya90 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!