ORUÇLA GELEN

Daglar ile taslar ile Çigirayim Mevlâm seni? Yunus Emre
ORUÇLA GELEN
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 2.04.2023
Okunma Sayısı : 985

ORUÇLA GELEN

Daglar ile taslar ile
Çigirayim Mevlâm seni…

Yunus Emre


Günümüzün hizi belki, belki de hayatin her daim süregiden ayarticiligi sürüklemekte ve tâbi kilmakta bizi de artik olaganlasmis akiciligina.

Öyle ki birazcik o akisin disina çikmak, geç kalmak ya da kenara çekilmek, bir seyleri kaybetmeye dair tuhaf bir korkuya, bir iç burkulmasina yol açmakta.

Kaybedecegimiz nedir; o olagan akisa tâbiligin aliskanligi disinda? 

Bu sürüklenmenin icbari, sadece bir aliskanliga, bir yasama tarzina boyun egmenin ötesinde, bizzat hayatin asli yönüymüs gibi bize ne vaat etmekte; nasil bir kurtulus? 

Oysa asil bu kaba aliskanlik degil midir bizi hayatin sahiciliginden, hakikatten koparan?

Deprem bu olaganligi, bu asude akisi sarsti, temeldeki o çirilçiplakligi, aczi bir kez daha hatirlatti.

Tabi bizi acze düsüren aymazligimiz, hazirliksizligimiz, umursamazligimizla, bir Japon'u hayatin anlamsizligi, yeknesakligi, heyecandan ve sürprizlerden yoksunlugu karsisinda bunalima düsüren ayni hissiyat degil.

Hayat salt teknik bir ugras ve bir doygunluk meselesi degil çünkü ve ne de bizler akilli birer makineden ibaretiz.  

Beri yandan tabiatin asla ihmale gelmeyen sel, deprem, firtina, kuraklik gibi döngüleri var. Toplumun ve siyasetin de krizleri.

Bu gerçeklikler temeldeki hakikati degistirmese de, imtihanlarimiz farkli ve kiyaslanabilirlikten epeyce uzakta.

Ramazan ve tabi oruç da bu olaganligi sekteye ugratan baska bir olagandisilik.

Günün ve gecenin adeta tersine döndügü o yön degistiren akis, bizi hayatin farkli yönleriyle yüzlestirmekte ve aslinda ne kadar unutkan oldugumuzu bir kez daha hatirlatmakta.

Tipki firtinadan önceki o ani dinginlik gibi her seyin nasil da yavasladigini ve tersine bir akisa tâbi kilindigini sezinlerken, tuhaf bir endiseyle de yalnizlasmaktayiz.

Yalniz degil miyiz aslinda? Bizi büsbütün yapayalniz kilmayacak o dostluklarimiz nerede? 

Bir kere daha animsiyoruz geçen yillari. Kimlerin gittigini ve kimlerin kaldigini. Hayallerimizi ve düs kirikliklarimizi. 


Zaman zaman eski fotograflara bakarken kapildigimiz o izlenim gibi, eski dostluklar ya da siirler gibi bir esinti, çekip çikarmakta hayatin yeknesakligindan.

Sahi, ne yapmaktayiz? 

Nerede o kadri bilinmeyenler ve nerede o gençlik tutkulari?

Bir sabah hiç yoktan bir sebeple alip basimizi gittigimiz o delismenlik, fütursuzluk.

 Ayagimizi yerden kesen iklimiyle, sevecen bakislariyla karsilandigimiz dostluklar; yabanligi yakin kilan karsilasmalarin o tuhaf büyüsüyle, içimizi ferahlatan sözcüklerle süregiden muhabbetler.

Simdi yeniden baslamali mi hayatin asliligini sorgulamaya, yeniden yoklamali mi kapilari ve çikis yollari aramali mi?

Nerede o heyecanlar ki günümüz gençliginin yoksun oldugu baska bir dünya mümkün heyecanini kiskirtan bir kasirga gibi döndürmekteydi basimizi.

(Öyle mi acaba yoksa bizler mi uzagiz günümüzün gençliginden ve heyecanlarindan?)


Disarida tuhaf bir sessizlik var. Insanin içini acitacak denli bir yoksunluk. Bizi selamete çikaracak yanlarimizsa ne kadar da nahif.

Etrafimiza yigilmis o kendimize özgü ihtisam ve itibar aslinda birer varsayimdan, zandan öte ne? Her sey umutlanislardan, sürüklenislerden ibaret degil mi? 

Kelimelerimiz bile yenilmekte bu akisa. Kendi sözlerimiz karsisinda bile yabancilastigimiz bir dünya bize nasil bir siginak olabilir?

Iste o anlik duraklayista, o istisnai sükûn aninda durmus yaziyorum bunlari. Çekip alarak içimdeki sancilari ve koparak o ezici gerçekligin icbarindan.

Bana karsi olan ne ve ben neyin karsisindayim? Hangi cennet beni çagirmakta ve hangi cehenneme karsi savasmaktayim? 

Sarsilan ne ayaklarimin altinda; toprak mi, toplum mu yoksa daha derin, tüm bu yüzeysel sarsintilarin bastirdigi bir çiglik mi var duymazliktan gelmeye çalistigim?


Yenik düsme korkusu belki bizi köseye sikistiran. Oysa ne var elimizde avucumuzda sonsuza degin tutabilecegimiz? Çekip alinacagimiz bu dünyadan geriye kalacak olan ne?

Kimisi ona bile yorar kafasini. Görkemli bir cenaze töreni mesela ya da bir mezar düsler; kalkip da ziyaret edebilecekmis gibi.

Hem etse ne olacak? Bunlar hakikatle uyumlu beklentiler mi, sahici kalitlar mi? Kim ve nasil animsar seni? Nasil bir umut bahsettin ve neler söyledin hakikate dair?

Ve ne kadar yakin kildin kendini hakikate? Yerini yurdunu bile kaybetmeyi göze alabildin mi?

Oysa bir anlik sarsinti yüzlestirmekte bizi olaganligin siradanligiyla. Ezberlerinden uzaklasan yüzümüz, bizi bile korkutmakta bu anlik göze çarpmada.

Neyiz sahi? Kimiz? Kim olmaya özenli ya da neden kurtulmanin endisesindeyiz? 

Yoksa tüm gailemiz korkuyla sarildigimiz bu siradanliga gömülüp kaybolmak mi?

Sahi, hakikat nedir ki? Bizi olagan yüzlesmelerin disina çikarabilecek olan o cesaret kalbimizin sinirliliklarini asabilecek mi?

Kendi durdugumuz yeri sarsabilecek olan bir bakis yenilenmesi ki gündelik kaygilarin disina çikarabilsin bizi.

Su meshur deyisle dünyaya firlatilmis ya da hayata maruz kalmis varligimizda, usul usul insa ettigimiz bu benlikte sahici payimiz ne kadar?

Ali Seriati'nin deyimiyle dünyamizin o dört zindanini ne kadar sorgulayabildik ve kendimize ragmen gelisen bir duruma karsi ne kadar vaziyet alabildik?

Kaldi ki farkina varabildik mi bunun, ayarticiliklardan basimizi kaldirarak. Söz oyunlarina girip çikabilmekle beyhudelesmis bir hayatin vasatligini ne denli asabildik?

Hayatla girisilmesi gereken o derin hesaplasmanin kiyiciligiyla yüzlesmemek için sigindigimiz korunaklar içerisindeki bir bakis ne denli sahici olabilir ki?


Bir kere daha düsünmeli üzerinde olup bitenlerin, hem de düsmelerden önce ve yitirmeyi göze alarak aslinda sana ait olmayan seyleri, seylesmisligini.

Varligin baskisindan kurtularak çikmali yeni güne ve olaganligin akisindan siyrilarak; yoksa kendini yeni bir akisa kaptirarak degil.

Ve sözlerine sirayet eden, aklini karistiran su beylik laflari siyirip atmali dilinden ve hatta susmali bir süre, itikâfa çekilen münzeviler gibi.

Belki de sadece susarak dinlemeli dostlarin yüzündeki seslenisleri. O simdiye degin sözlerine ve hatta imgesine kapilmaktan farkina varilamayan bakislarindaki derinlige dikkat kesilmeli ya da yüzünde giderek artan o zamanin izlerine. 


Oruç susmaktir aslinda, susarak konusmanin bir yolu. Açligin bizi nelere yakin kilacaginin imkâni.

Mecbur kaldigin degil de kendini icbar ettigin el çekmelerin, yoksunlasmanin yarattigi bir sükût.

Ama beklenmedik bir altüst olus sarstiginda hayati, bir çiglik ansizin kestiginde sözümüzü veya hiç ummadigimiz bir parlama aydinlattiginda yolumuzu, günümüzü karartan bir telas ya da gecemizi aydinlatan o bagis, hatirlatir bir kere daha aslinda nerede ve kim oldugumuzu.

Etrafimizi kusatan sehrin, tüm direncimizi yenerek bizi de kendi sürüklenisinde sivilastiran o akiskanligin yanlisligini ve oradaki yalnizligimizi ve hakikate muhtaçligimizi…

Makalenin orjinali için bakiniz:

https://www.indyturk.com/node/620631/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/oru%C3%A7la-gelen

Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 Silahları Yakmak2 İsyan Bile Değil3 Küresel Savaş ve Stratejik Akıl4 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması5 İLK MÜSLÜMANLAR6 İSLAMCILIK ÜZERİNE7 Barış ve Şükran8 Düşündürücü Bir Veda9 Hakikat Nerede10 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir11 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete12 Öcalan’ın Çağrısı13 SÖZÜ SAVAŞA BENZER14 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK15 Egemen bakışın açmazı16 Ezilenlerin çelişkisi17 Sömürgecilik18 Eleştirel özgürlük ve ahlak19 Gösteri Toplumu20 Göçmenler, köylüler ve madenler21 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar22 Taha Abdurrahman23 Sörfçü ve göçebe24 Dayanışma ve kapitalistleşme25 Doğru soruları soramamak26 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü27 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik28 Siyasal ahlak29 Fırtına öncesi sessizlik30 Her Dem Yeni Doğarız31 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi32 Adalet ve Hakkaniyete Dair33 Yollar ve tarihsicilik34 İhtişam ve sefalet35 İbrahim ve Odysseus36 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi37 VİCDAN MAHKEMESİ38 Yaşama Sevinci39 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü40 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti41 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)42 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)43 Dilde yurtlanmak (1)44 Fair Play45 Neden46 Siyasal ihtiras47 FİLİSTİN VE HAC48 Sömürgecilik ve maduniyet49 Osmanlı ve cumhuriyet50 KURU OTLAR VE TAŞRA51 Sınırlarda dolaşmak52 İSRAİL53 Gazze'de dile gelen54 Filistin direnişi ve Hamas55 Yeni sömürgecilik56 Savaş ve barış57 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger58 Gandi ve şiddet dışı direniş59 Politikacı, göçmen ve şair60 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik61 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche62 Dini Anarşizim63 Jean Paul Sartre ve özgürlük64 Madunun dili, öfkesidir65 Göçebe tutum66 İttihatçılık ve demokrasi67 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka68 Yollara çıkma vakti69 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa70 Islam ve çagdaslik gerilimi71 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar72 ORUÇLA GELEN73 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset74 Sessizlik ve Bagis75 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)76 Paylasma ve Körlük77 Sedat Yenigün Üzerine78 Bayram79 Sorunsallikta Yasamak80 Cahillik81 Bulgur ve Adalet82 Din, Politika ve Felsefe83 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya84 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!