Savaş ve barış

İsrail tarafından kamplara, tel örgüler ve duvarlar arasına sıkıştırılan, insanlık onuru ve özgürlükleri hiçe sayılan Filistin halkı yeni bir öfke patlamasıyla bu duvarları yıkmaya, aşmaya çalıştı.
Savaş ve barış
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 14.10.2023
Okunma Sayısı : 704

Savaş ve barış

İsrail tarafından kamplara, tel örgüler ve duvarlar arasına sıkıştırılan, insanlık onuru ve özgürlükleri hiçe sayılan Filistin halkı yeni bir öfke patlamasıyla bu duvarları yıkmaya, aşmaya çalıştı.

Ama Yahudi soykırımının lanetini taşımakta olan Batı dünyasının koşulsuz desteğini haiz İsrail, bir kere daha tüm insanlık değerlerini hiçe sayarak yarattığı vahşetle bu azmi durdurmak ve susturmak istemekte.

Yıllardır tıkanan barış ve nihai çözüm umudundan geriye kalan hep aynı sahne.

Öldürülen siviller ve çocuklar, yaralananlar ve sakat kalanlar, yıkılan okullar ve hastaneler, işlemez hale getirilen altyapı hizmetleri, sarsılan umutlar ve kaybedilen insanlık değerleri… 

Sadece orada mı? Yıllardır savaşların sürdüğü Afganistan, Kürdistan, Suriye, Kafkasya… Bir türlü sonu gelmeyen çatışmalar.

Umutla çıkılan her yolun köreltildiği, insani gayelerin idealistlerin ellerinden çalınarak yozlaştırıldığı veya hiçe sayıldığı, savaş baronlarının ve iktidar odaklarının satranç alanına dönüştürüldüğü bir coğrafya.

Barışla, müzakerelerle, uzlaşıyla, kısacası bir türlü denen(e)meyen çatışma çözümü yollarıyla bitirilemeyen savaşların kazananı kim?

Elbette savaş baronları, eli kanlı iktidarlar, örgütler.

Kaldı ki bu, ister gasp edilen hakkını elde etmek isterse kendini savunmak gibi meşru bir amaçla, bir mecburiyete binaen olsun, savaşmanın da asla ihlal edilemeyecek, görmezlikten gelinemeyecek kuralları, ilkeleri vardır.

Sivillere saldırılmaması, ölülere ve esirlere kötü muamele edilmemesi, ibadethanelerin, hastane ve meskenlerin hedef alınmaması, savaş dışı unsurların tahrip edilmemesi gibi.

Aksi halde uğruna savaşılan tüm kutsal değerler ve amaçlar ayaklar altında çiğnenmiş olacaktır.

Tüm yaşanılanlara rağmen insanlığın bu konularda pek de mesafe alamadığı da ortada.

İsrail tarafından kamplara, tel örgüler ve duvarlar arasına sıkıştırılan, insanlık onuru ve özgürlükleri hiçe sayılan Filistin halkı yeni bir öfke patlamasıyla bu duvarları yıkmaya, aşmaya çalıştı.

Ama Yahudi soykırımının lanetini taşımakta olan Batı dünyasının koşulsuz desteğini haiz İsrail, bir kere daha tüm insanlık değerlerini hiçe sayarak yarattığı vahşetle bu azmi durdurmak ve susturmak istemekte.

Yıllardır tıkanan barış ve nihai çözüm umudundan geriye kalan hep aynı sahne.

Öldürülen siviller ve çocuklar, yaralananlar ve sakat kalanlar, yıkılan okullar ve hastaneler, işlemez hale getirilen altyapı hizmetleri, sarsılan umutlar ve kaybedilen insanlık değerleri… 

Sadece orada mı? Yıllardır savaşların sürdüğü Afganistan, Kürdistan, Suriye, Kafkasya… Bir türlü sonu gelmeyen çatışmalar.

Umutla çıkılan her yolun köreltildiği, insani gayelerin idealistlerin ellerinden çalınarak yozlaştırıldığı veya hiçe sayıldığı, savaş baronlarının ve iktidar odaklarının satranç alanına dönüştürüldüğü bir coğrafya.

Barışla, müzakerelerle, uzlaşıyla, kısacası bir türlü denen(e)meyen çatışma çözümü yollarıyla bitirilemeyen savaşların kazananı kim?

Elbette savaş baronları, eli kanlı iktidarlar, örgütler.

Kaldı ki bu, ister gasp edilen hakkını elde etmek isterse kendini savunmak gibi meşru bir amaçla, bir mecburiyete binaen olsun, savaşmanın da asla ihlal edilemeyecek, görmezlikten gelinemeyecek kuralları, ilkeleri vardır.

Sivillere saldırılmaması, ölülere ve esirlere kötü muamele edilmemesi, ibadethanelerin, hastane ve meskenlerin hedef alınmaması, savaş dışı unsurların tahrip edilmemesi gibi.

Aksi halde uğruna savaşılan tüm kutsal değerler ve amaçlar ayaklar altında çiğnenmiş olacaktır.

Tüm yaşanılanlara rağmen insanlığın bu konularda pek de mesafe alamadığı da ortada.

Bilmeliyiz ki her zaman farklı bir yol, olumlu bir ihtimal, barışçı bir çözüm mümkündür.

Ve yine bilmeliyiz ki insan, kanlar dökücülüğe meyyaldir.

Dolayısıyla da savaşa giden yolları ustalıkla tıkamamız, bıkmadan usanmadan diğer çareleri denememiz gerekmektedir. 

Gazze hapishanesinde boğulmakta olan bir halkın öfkesini, tepkisini, patlamasını anlamak mümkün elbette.

Ama bunlar anlık boşalmaların, öfkenin ötesine gitmeli. Zekâ sadece silahların denklemine indirgenmemeli.

Öfkeyi dindiren silahlar olabilir belki ama hayatı kuran, silahlar değildir.

Üstelik bu, yani salt silahlara indirgenmiş bir savaşım, sadece İsrail'in elini güçlendirmekte ve vahşetini artırmakta.

Zalimlerle, sömürgeciyle mücadele ise uzun solukludur, onlarca yılı alabilir.

1917'de ve hatta 1948'de, 50 yıllık, 100 yıllık ihtimaller üzerinde durulmuş muydu? 

Şimdi de yeni kuşakların yetiştirilmesi, geleceğin inşası için farklı stratejiler üzerinde düşünülmekte midir? 

Filistinlilerle Yahudiler bilinen en eski dönemlerden beri savaşmaktalar.

Persler ile Avrupalıların savaşları da uzun yüzyıllar sürdü ve sonra Perslerin yerini Türkler alsa da Doğu-Batı savaşı sürüp gitti.

Oysa Anadolu'yu da içine alan Afro-Avrasya kıstağı bir çatışma yeri olmaktan çok bir karşılaşma ve kavuşma yeridir.

Burası nübüvvet havzası olarak insanlığın temel değerlerinin üretildiği ve öğretildiği bir coğrafya.

Düşmanlığın değil de dostluğun çoğaltılması gereken bir havza.

Ama bu coğrafya arâfta olmanın bile olumlu anlamını, yani bir yüksek bakışın, irfanın üretildiği yer olma anlamını giderek yitirmekte. 

Öyle ki etnik ve diktatoryal siyasetlerle zehirlenen bölge halkları, asli sebeplerini çoktan yitirmiş savaşımlar içinde boğulmakta ve bir türlü demokratik yönetimlere geçememekteler.

İşin daha da vahimi, bölgedeki birçok egemenin, cari iktidar yapılarının hayatı cehenneme çevirdiği tahakkümlerini ayakta tutabilmek için, sömürücü güçler ve silah tüccarlarıyla işbirliği içerisinde olması.

Kaldı ki çözümsüzleştirilen bu savaşların sebepleri ne denli kıymetlidir sorusu üzerinde de yeniden tefekkür etmek, daha insani çareler üzerinde düşünmek gerekmez mi?  

Şairin zikrettiği gibi çağımıza ve insanlığımıza yaraşan, daha insani ve vakur çözümler aranmalı değil mi?

"Giderek makuliyetini yitiren bu çatışma halleri daha ne zamana kadar sürecek, coğrafyayı paylaşmanın başka bir yolu yok mu?" soruları üzerinde yeniden durulmalı değil mi?

Afganistan daha ne zamana kadar örgütler arasında el değiştirecek?

Kafkasya halkları arasındaki husumet ne zaman durulacak?

Yemen ne zaman o kadim değerlerine ve barışa kavuşacak?

Kürdistan ne zaman savaşla anılır olmaktan çıkacak?

Müslümanlar, asıl erdemin barışçıl yolların geliştirilmesi ve Kur'an'ın nihai amacının bunu öğretmek olduğunu; coğrafyayı, yönetimi, insanlığın olumlu değerlerini paylaşmayı ne zaman kavrayacaklar? 

Kaldı ki bunları insanlığa öğreten de bizler değil miydik?

Afro-Avrasya kıstağını medenileştiren, Kudüs'e barışı götüren, Endülüs'e umranı taşıyan ve benimseten kimlerdi?

Oysa tarih olarak bizlere öğretilen çoğuleyin insanlığın bu barışçıl yönleri değil de savaşlar ve savaşçılar olmakta.

Bilim insanlarımızın, şairlerimizin, düşünürlerimizin, ahlakçılarımızın yerine daha çok savaşçıların ismi anılmakta, daha çok onlara kıymet verilmekte.

Gündüz Vassaf, "Tembel barış çalışkan savaş" başlıklı yazısında, savaşın yok edebilmek için var gücüyle çalıştığını söylüyor:

Bilim adamları yeni silahlar geliştirir, kurmaylar her zamankinden güçlü ve kurnaz savaş planları. Psikologlara düşmanı yıldırma, kamuoyunu kandırma görevi verilir. İşçiler emeklerini savaş için seferber eder. Sanatkârlar cephede moral verir, askerleri güldürür, eğlendirir.


Hatta birçok bilimsel buluş ve dahası siyasal strateji bile savaş süreçlerinde geliştirilir.

Adorno da tarihin en kıyametsi savaşına son veren atom bombasının ardından, "evrensel tarih vahşetten insanlığa doğru değil, sapandan megaton bombasına doğru ilerlemekte" dememiş miydi?

Kısacası savaş toplumsal bir seferberliğe, kendini korumanın yegâne yolu olarak karşı tarafı yok etmeye, yani hayvanlığın en temel içgüdülerine çağırırken, barış sadece karşı çıkar, üstelik bu çekingen, umutsuz, korkak ve ürkek bir karşı çıkıştır.

Çünkü cesur, hırslı, çalışkan, üretken ve ihtiraslı olanlar hep karşı tarafta, savaş cephesindedir.

Adeta akıldışı bir içgüdü tarafından ele geçirilerek topyekûn bir harbe amade olunmuş; bir insan olunduğu, aklın olumlu kullanılma yolları unutulmuştur.

Savaş baronları daha ortalıkta hiçbir şey yokken işbaşına geçmişler, iktidar odakları vaziyetlerini almışlar, kirli işbirlikleri ve pazarlıklar çoktan başlamıştır.

Bahaneler çoktur elbette ve bunların üzerinde aklıselimle durulmaz bile.

Öyle ki yirminci yüzyılın en önemli bağımsızlık mücadelesine vermiş olan Gandi'nin silahsız direniş yolları küçümsenirken, Tolstoy'un sivil itaatsizliğine gülünüp geçilir.

Barışçıl çabaların meşakkatli öyküleri yerine savaşların kanlı ve trajik sahneleri filmlerin ve edebiyatın konusu olur. 

Kuşkusuz bütün toplumların kendisini savunma hakkı kutsal ve vazgeçilmezdir. Kötülüğe direnmek ve iyiliğin savunulması en temel insanlık ödevimiz ve sorumluluğumuzdur.

Ama bunları yaparken haddini aşmak, olumlu değerleri tahrip etmek, ortalığı bir yangın yerine çevirmek, bizi başlangıçtaki hayırhah amaçlarımızdan, hakkaniyetten uzaklaştırarak zulme yakınlaştırır.

Bir insan olarak onurumuzu, özgürlüğümüzü ve adaleti savunmak elbette ki en temel yükümlülüğümüz.

Ama bu gibi olumlu değerler birtakım kötücül pazarlıklara, kirli oyunlara, savaş baronları ve iktidar seçkinlerinin karanlık stratejilerine araçsallaştırılamaz.

Bu yollarla elde edilen bir kazanım, ancak insanlığın ve erdemin kaybıyla mümkün olan Faustian bir kazanımdır.  

Böyle bir kazanımdansa sabır ve tahammül yolunu tutmak, sivil itaatsizliğe dair stratejiler geliştirmek, barışçıl çözüm yolları aramak, insanlık onuru açısından çok daha kıymetlidir.

Şurası unutulmamalıdır ki amaç düşmanın ya da kötünün değil, düşmanlığın ve kötülüğün tasfiyesidir.

Bu temel ilkeleri unutan her savaş ise, başlangıç şartları ve hedefi ne olursa olsun, insanlığın ve erdemin kaybıyla sonuçlanır.

Yazının ORJİNALİ için bakınız:https://www.indyturk.com/node/666856/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/sava%C5%9F-ve-bar%C4%B1%C5%9F

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 Yozlaşma ve Çöküş2 Silahları Yakmak3 İsyan Bile Değil4 Küresel Savaş ve Stratejik Akıl5 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması6 İLK MÜSLÜMANLAR7 İSLAMCILIK ÜZERİNE8 Barış ve Şükran9 Düşündürücü Bir Veda10 Hakikat Nerede11 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir12 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete13 Öcalan’ın Çağrısı14 SÖZÜ SAVAŞA BENZER15 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK16 Egemen bakışın açmazı17 Ezilenlerin çelişkisi18 Sömürgecilik19 Eleştirel özgürlük ve ahlak20 Gösteri Toplumu21 Göçmenler, köylüler ve madenler22 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar23 Taha Abdurrahman24 Sörfçü ve göçebe25 Dayanışma ve kapitalistleşme26 Doğru soruları soramamak27 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü28 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik29 Siyasal ahlak30 Fırtına öncesi sessizlik31 Her Dem Yeni Doğarız32 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi33 Adalet ve Hakkaniyete Dair34 Yollar ve tarihsicilik35 İhtişam ve sefalet36 İbrahim ve Odysseus37 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi38 VİCDAN MAHKEMESİ39 Yaşama Sevinci40 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü41 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti42 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)43 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)44 Dilde yurtlanmak (1)45 Fair Play46 Neden47 Siyasal ihtiras48 FİLİSTİN VE HAC49 Sömürgecilik ve maduniyet50 Osmanlı ve cumhuriyet51 KURU OTLAR VE TAŞRA52 Sınırlarda dolaşmak53 İSRAİL54 Gazze'de dile gelen55 Filistin direnişi ve Hamas56 Yeni sömürgecilik57 Savaş ve barış58 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger59 Gandi ve şiddet dışı direniş60 Politikacı, göçmen ve şair61 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik62 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche63 Dini Anarşizim64 Jean Paul Sartre ve özgürlük65 Madunun dili, öfkesidir66 Göçebe tutum67 İttihatçılık ve demokrasi68 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka69 Yollara çıkma vakti70 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa71 Islam ve çagdaslik gerilimi72 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar73 ORUÇLA GELEN74 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset75 Sessizlik ve Bagis76 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)77 Paylasma ve Körlük78 Sedat Yenigün Üzerine79 Bayram80 Sorunsallikta Yasamak81 Cahillik82 Bulgur ve Adalet83 Din, Politika ve Felsefe84 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya85 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!