Her Dem Yeni Doğarız

Soren Kierkegaard'ın Korku ve Titreme'de, Tevrat'a (İşaya, Bab 26) atıfla zikrettiği, "çabalamayan ancak yel doğurur, çabalayan ise kendi babasını bile doğurur" sözü, toplumlar kadar insanların da kendi hayatlarını, kendiliklerini oluşturma çabalarına işaret eder.
Her Dem Yeni Doğarız
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 6.06.2024
Okunma Sayısı : 418

Her dem yeni doğarız

Soren Kierkegaard'ın Korku ve Titreme'de, Tevrat'a (İşaya, Bab 26) atıfla zikrettiği, "çabalamayan ancak yel doğurur, çabalayan ise kendi babasını bile doğurur" sözü, toplumlar kadar insanların da kendi hayatlarını, kendiliklerini oluşturma çabalarına işaret eder.

 Babasını doğurma tabiri bir kinayedir elbette. Bu, kişiliğin oluşumunun babaya rağmen ve hatta ona karşı -onu mecazen de olsa öldürerek- gerçekleştiğini varsayan Freud'un aksine, kişinin babasıyla hesaplaşsa da onu aşan bir yolla gerçekleştiğine dair bir telmihtir.

 

Geçmişin bile yeniden üretildiği bir süreç içerisinde kişi, kendiliğini kendi özediminde bulurken, bunu olumsuz bir tutumla kişisel tarihi ve kişiselliğini doğrudan babayı ya da selefini inkâr (ret veya tepki) gibi salt bir olumsuzlama tavrıyla değil, onları aşan bir olumluluk üzerinden üreterek, tarihi ve kendisini yenileyerek yapar. 

Kendini yeniden inşaya dair her edim, kendisiyle birlikte kişisel tarihini de yeniler. Sadece geleceğini değil geçmişini, sadece kendisini değil toplumu ve tarihi de değiştirir.

Geleceğe doğru atılan her adım geçmişi de oraya doğru sürükler. Yolculuğuna dair adımını attığı her sapak, tarihe yeni güzergahlar açarken, öte yandan ise tarihsel mecralardan birisine, o mecrayı da değiştiren bir müdahale ile dahil olur.

Âdem beşeri insan kılarken, İbrahimi, Musevi, İsevi ve Muhammedi bakışlar, verili insan, günah, özgürlük ve sorumluluk kavramlarını oldukça farklı bir biçimde ama o başlangıçla irtibatını da koruyarak yeniden inşa eder.

Kierkegaard'ın atıfta bulunduğu İbrahim, insan yerine bir hayvanı kurban kılarak sadece bir sapmayı düzeltmez; insanla tabiat arasında bir mesafe de açar.

Kimileri buradan atom bombasına gidecek bir pervasızlık, tabiatı nesneleştiren bir bakışı inşa ederken, diğer bir bakış ise insanın da bu tabiatın bir parçası oluşunu unutmayan sorumlu bir güzergâhı diri tutar.

Babayı öldürmek kadar doğurmak da bir metafor elbette. Kast edilen insanın kendisini inşası, yeni bir şahsiyetle dünyaya getirmesi ve bu edimle dünyayı yenileyerek kendisini özgürleştirmesi.

Ama öldürme tavrı çatışmacı, doğurma ise barışçı bir üslubu niteler. Nihai anlamdaki özgürleşme ise kendisine yürüyeceği ve kendi çabasına özgü ve hatta bu çabanın bir sonucu olan bir yol açmaktır

Bu doğrultudaki her edim, kendi beşeriliğini insanlaştırır ki bu yaratıcı girişim (halk) yeni bir ahlakın da ortaya konmasıdır.

Yunus Emre'nin deyişiyle: Her dem yeni doğarız / Bizden kim usanası.

Etrafı usandırmamak, bu girişimle yenilediği etraftan da kendisini usandırmamaktır. Kendisini yenilemek etrafını da yenilemektir, etraf bunun farkına varmasa da. 

Bu tip yenileme çabalarının anlatıldığı hikâyeler, otobiyografiler de var. Mekke'ye Giden Yol, Tarihe Tanıklığım, Waldo Sen Neden Burada Değilsin gibi.

Ki El Greco'ya Mektuplar ve Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum da bir insanın hayatla boğuşması ve kendini inşa etmesi açısından adeta başucu kitaplarıdır.

Zira insan hayatı içerisinde birçok fırtınaya yakalanabilir. Önemli olan ise yakalanılan fırtınalar değil, bizim oradan nasıl çıkabildiğimiz ve bu maceradan ne çıkarabildiğimizdir.

Yersiz Yurtsuz'luğun acısını iliklerine kadar duyan Edward Said de kitaplarda yurtlanan bir entelektüeldir.

Ona göre entelektüel, "gemisi battıktan sonra karada değil, kara ile birlikte yaşamasını öğrenen birine benzer; amacı küçük adasını sömürgeleştirmek olan Robinson Crusoe olmak değil, olağanüstü şeyle yaşadığı duygusunu hiç kaybetmeyen ve bir bedavacı, fatih ya da yağmacı değil de her zaman bir gezgin, geçici bir misafir olan Marko Polo'dur." 1

Muhammed Esed de olanla yetinmeyen, hep yeni güzergâhlar arayan bir gezgin ve kitapta yurtlanan biri.

Önceleri Tevrat'ta ardından ise Kuran'da. Öyle ki oldukça önemli bir meal de yazar.

Merak ettiği ise Kuran gibi bir hazineye sahip oldukları halde Müslümanların içerisinde bulundukları, kitaptan dahası düşünmekten uzaklıklarıdır.

Bunun sebebini sorduğu Ezher'in rektörü olan Şeyh Meraği, avludaki öğrencileri göstererek, şöyle der:

Şu allâmeleri görüyor musunuz, bunlar sokaklarda yazılı kâğıt türünden ne bulurlarsa yiyip yuttukları söylenen Hindistan'daki o kutsal ineklere benzer. Yüzyıllarca önce yazılmış kitapları sayfa sayfa yalayıp yutarlar ama özümleyemezler. Kendileri asla düşünmezler; sadece okur ve tekrar ederler; bu ise kuşaktan kuşağa sürer gider… 2


Roger Garaudy de daha çocukluğunda girdiği varoluş kavgasında, kimi zaman yolunu ve cemaatini değiştirse de yönünü asla değiştirmez.

Ateizmle başlayan yolculuğu Kierkegaard, Hz. İsa ve Marx'la devam eder. Attığı son adımında ise şunları söyler:

Ben İslam'a bir elimde Kitab-ı Mukaddes, diğerinde Kapital ile geldim. 


Yeni adımlar atılsa ve yenilense de insan, geçmişinin izleğindedir bu yolculuk.

Sadece günü ve geleceğiyle değil, o geçmişle de sürekli hesaplaşmaya, arınmaya ve doğrulmaya çalışmaktadır.

Ne var ki doğrulukları kadar yanlışlarıdır da onu buraya getiren. Doğruların yol göstericiliği kadar hataların öğreticiliği de yeni güzergâhlar açmaktadır önünde.

Sorun ise hatalar işlemesinde değil, bu hatalardan ders çıkarılmamasındadır. Şayet kendi ediminden eminse kişi, hak bildiği yolda tek başına da olsa yürümelidir.

İşte bu yüzden Garaudy de Allah'a ve insana inanmanın savaşını verenlerle, kimilerinin deyişiyle "barbarlar"la birlik olup ellerini kirletme tehlikesini göze aldığı ve hayatına yön verecek hakikati aradığı için hiç kimseden özür dileme ihtiyacı hissetmez.

Hem de bilir ki her yenilenme çabası düşe kalka ilerleyecektir.

Hakikat uğruna sürdürdükleri yolculuklarında ekmeğini, hürriyetini, hayatını kaybetme riskini göze alanlar, birçok kez yeniler girişimlerini ve bir başka hayata, bir başka ahlaka yönelirler…

Bunlar doğruları arayış için olabileceği gibi, yanılgılarından rücu anlamına da gelebilir. İmtihanlarla her yüzleşildiğinde kişiliğine sahip çıkmak ise ezilmekle direnmek arasında bir kere daha seçim yapmak demektir.

Yaratıcı bir eyleme katılmak, özgürlüğünü yeniden kazanmaktır.

Ona göre Batı bir kazadır. İnsanlık ise Allah ile ahdini sürekli yenilemelidir. 

Nükleer savaş ve hatta enerji tehlikesine karşı çıkış, tabiatın sömürüsüne ve hayatın riske atılmasına da karşı koymaktır.

1982'de, İsrail'in Lübnan'ı işgali üzerine Papaz Mathiot ile birlikte Le Monde'da bir kınama yazısı yayımlar; buna karşı ise hakkında antisemitizm suçlamasıyla bir dava açılır ve Fransa'ya girişi yasaklanır.

İslam'ın Vadettikleri'ni yazdığında henüz Müslüman değildir. 1982'de Müslüman olduğunda ise nicedir didiştiği Sartre'la arasına bir mesafe koyarak, ya Sartre gibi saçmalığı seçeceğiz ya da imanı, der.

Cezayir halkının bağımsızlık mücadelesi kadar Filistin halkının Siyonizm karşısındaki direnişi ve Şah'ın olduğu kadar ABD'nin de tahakkümüne karşı bir isyan olan İran İslam Devrimi, onu insandan umut kesilmeyeceğine dair muştular.

Varlık felsefesinden eylem felsefesine yönelirken, aslında Nurettin Topçu, Maurice Blondel, Louis Massignon ve Ali Şeriati'yle birlikte sürmektedir yolculuğu.

Ama yine de yaklaşan tehlikeleri görür: İslam ya korkulu ve korkunç bir mezhep olarak kalacak ya da evrensel bir dinî uyanış olacak.

Çünkü bir köle, kölelik ruhuyla iktidara gelirse ancak yeni bir kölelik düzeni kurar. Kendini eğitemeyenler başkalarını da eğitemezler.

İnsan Allah'a ya kölece bir boyun eğişle, ya çıkarcı bir arzuyla veya sevgiyle yönelir. Her yönelim biçimi ise ortaya farklı bir din, ahlak ve insan çıkarır.

Nikos Kazancakis de tıpkı onun gibi düşünsel yolculuğunu, kazmasını hep daha derine vurarak sürdürür.

İnsanoğlu demeyi hak eden herkes gibi haçını omuzlar ve kendi Golgota'sına tırmanmaya başlar. Homeros, Odysseus, Sokrates, İsa, Buda, El Greco, Nietzsche, Lenin, Bergson…

Tanrı'nın tezgâhı olarak tanımladığı ipek böceği gibi o da kendi kanatlarını açabilmek için örer kozasını. 

İpek böceği kozasını örebilmek için önce yemeden kesilir, içindeki tüm sindirim organlarını atarak ve adeta teninin tüm maddîliğinden soyunarak tinsel bir varlık hâline gelir; saflaşır ve yoğunlaşır.

Kendi etrafında ördüğü o kozanın içerisinde giderek küçülen ve bir başka dünyada kanatlanan bu elsiz ayaksız, gözsüz ve kulaksız varlığın hayatındaki bilgelik, sabır ve çaba; kendi ameline, o kutsal görevine yoğunlaşma ve başka hiçbir şeyi umursamamada, biz akıllı olduğunu düşünerek çevresine kibirle bakan insanlar için nice dersler var. 

Şimdilerde ise elbet, tüm bunlar üzerinde düşünmek için hiç de vaktimiz yok. Hepimiz çok önemli şeylerle meşgulüz; sanki kâinatı her an ayakta tutmakta olan bizlermişiz gibi.

Ve sıradan bir cep telefonu karşısında hayretle açılan gözlerimiz, ipek böceğine, oldukça ilkel bir varlığa bakar gibi, ancak küçümseyici bir bakışla nazar eder.

Ve ona verdiğimiz kıymet de hiç anlayamadığımız bu çabasından dolayı değil, ancak onu öldürerek elde ettiğimiz kozasındaki ipekten ibarettir.

1.  Edward Said, Entelektüel - Sürgün, Marjinal, Yabancı, Ayrıntı Y. s. 62.
2.  Muhammed Esed, Mekke'ye Giden Yol, İnsan Y. s. 250.

Yazının orijinali için bakınız:https://www.indyturk.com/node/725076/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/her-dem-yeni-do%C4%9Far%C4%B1z

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 Silahları Yakmak2 İsyan Bile Değil3 Küresel Savaş ve Stratejik Akıl4 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması5 İLK MÜSLÜMANLAR6 İSLAMCILIK ÜZERİNE7 Barış ve Şükran8 Düşündürücü Bir Veda9 Hakikat Nerede10 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir11 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete12 Öcalan’ın Çağrısı13 SÖZÜ SAVAŞA BENZER14 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK15 Egemen bakışın açmazı16 Ezilenlerin çelişkisi17 Sömürgecilik18 Eleştirel özgürlük ve ahlak19 Gösteri Toplumu20 Göçmenler, köylüler ve madenler21 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar22 Taha Abdurrahman23 Sörfçü ve göçebe24 Dayanışma ve kapitalistleşme25 Doğru soruları soramamak26 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü27 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik28 Siyasal ahlak29 Fırtına öncesi sessizlik30 Her Dem Yeni Doğarız31 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi32 Adalet ve Hakkaniyete Dair33 Yollar ve tarihsicilik34 İhtişam ve sefalet35 İbrahim ve Odysseus36 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi37 VİCDAN MAHKEMESİ38 Yaşama Sevinci39 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü40 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti41 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)42 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)43 Dilde yurtlanmak (1)44 Fair Play45 Neden46 Siyasal ihtiras47 FİLİSTİN VE HAC48 Sömürgecilik ve maduniyet49 Osmanlı ve cumhuriyet50 KURU OTLAR VE TAŞRA51 Sınırlarda dolaşmak52 İSRAİL53 Gazze'de dile gelen54 Filistin direnişi ve Hamas55 Yeni sömürgecilik56 Savaş ve barış57 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger58 Gandi ve şiddet dışı direniş59 Politikacı, göçmen ve şair60 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik61 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche62 Dini Anarşizim63 Jean Paul Sartre ve özgürlük64 Madunun dili, öfkesidir65 Göçebe tutum66 İttihatçılık ve demokrasi67 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka68 Yollara çıkma vakti69 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa70 Islam ve çagdaslik gerilimi71 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar72 ORUÇLA GELEN73 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset74 Sessizlik ve Bagis75 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)76 Paylasma ve Körlük77 Sedat Yenigün Üzerine78 Bayram79 Sorunsallikta Yasamak80 Cahillik81 Bulgur ve Adalet82 Din, Politika ve Felsefe83 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya84 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!