Eleştirel özgürlük ve ahlak

Olumlu bir eleştirinin temel işlevi ve sorumluluğu, öncelikle zemini kötülüğün işgalinden temizlemek, ruhları arındırmak, sözcükleri onarmak, aklı sağaltmak ve ardından ise yenilenen bu kavramları dolaşıma sokmaktır.
Eleştirel özgürlük ve ahlak
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 13.10.2024
Okunma Sayısı : 643

Eleştirel özgürlük ve ahlak

Olumlu bir eleştirinin temel işlevi ve sorumluluğu, öncelikle zemini kötülüğün işgalinden temizlemek, ruhları arındırmak, sözcükleri onarmak, aklı sağaltmak ve ardından ise yenilenen bu kavramları dolaşıma sokmaktır.

Kimi de var ki bu eleştirel sorumluluktan koparak ve ama ilkelerinden uzaklaşmış bir eleştirinin adeta bir kavramlar çöplüğüne dönüştürdüğü o zeminde kalarak, akbabalar gibi orada çöplenmeye çalışır.

Kelimeleri didikleyerek ve çürüterek ortaya yaydığı o nihilist kokuşmuşluk, bir aydının yarıda kalan, yitirdiği cesaretinin acınası anısı olarak, sorumluluğunu yitirmiş bir özgürlüktür.

Esasına bakılırsa bu, özgürlüğünü istismar eden bir serbestiyeti özgürlüğün yerine ikame etmek, daha fazlasına götüremediği bir savaşımdan geriye çekilmektir.

Alt edilmeye çalışılan kölece bir ahlakın özgürlük ahlakının yerini aldığı bu nokta, bir aydının savaşımında yenilgiye uğradığı ve alt etmeye çalıştığı nihilizme teslim olduğu noktadır. 

Etkin ve yaratıcı olan ahlakı, Nietzsche de, Hegel'i andırır bir biçimde efendi ahlakı olarak tanımlarken, cari örfe, akla veya dini inanışlara dair hiçbir sorgulamaya girişmeksizin tâbi olan edilgin ahlakı ise köle ahlakı olarak adlandırır.

Bir kahramanlıktan ve olumluluktan söz edilecekse şayet, o da bu kölece koşullara karşı savaşmak ve bunu aşabilmektir.

Beri yandan Nietzsche, bunu tarihsici bir sürecin hikâyesi olarak da görmez; tam aksine, her nerede ve hangi şartlarda olursa olsun insanın kendisini gerçekleştirmesinin, bir insan olmanın zorunlu şartı olarak görür.

Dolayısıyla bu, salt başkası tarafından kabullenilmenin ve tarihi bu minvalde ilerletmenin yazgısal bir öyküsü olmaktan öte, bir insan olarak kendisini gerçekleştirmenin trajik gerçekliğidir. 


Köle ahlakı ise böylesi bir yetiye sahip olmadığı kertede, ahlaki değerleri küçümseyerek, nihilist ve sinik bir tutumla bunları aşağı doğru çeker.

Oysa bu, insanın kendisini doğal akışa, hazlara, çıkara, güdülere, baskılara, sıradanlığa bırakmasıdır.

Kelimenin tam anlamıyla ahlak ise bu tür bir kendini bırakışa karşı insaniliği gerçekleştirmeye doğru bir mücadele hattıdır; kötülüğe karşı iyiliğin savunulması ve hayata geçirilmesidir.

Sinik ve korkak kölelerin hınç ahlakına karşı asalete ve cesarete dayanan özgürce bir ahlaktır.

Temel niteliği yaratıcılık olan özgürlük, kendini hakikate adamak iken, kölelerin sinizmi bu ahlakı çürüterek ortadan kaldırmaktan başka bir stratejiye sahip değildir.

Bu yaygın tutuma karşı Nietzsche, "ahmakların ve görünüş'ün aksine, bir ahlak karşıtı olarak geleneksel ahlaka veya sürü ahlakına, daha sert yükümlülükler ve daha yüce görevlerin adına karşı çıktığını ısrarla belirtir." 1

Klişelerden kaçınmak için cari olan ahlak kavramına karşı etik'i kavramlaştırsa da her ahlakçı gibi Nietzsche de önce mevcut ahlakı sıkı bir eleştiriden geçirerek ve hatta reddederek ardından kendi ahlakını inşa eder.

Eleştirilerinin sertliği çoğu kez sıradan bir yıkıcı olarak algılanmasına yol açar ama aslında bu her ahlakçının bilindik tavrıdır.

Temel sorunu Hıristiyanlık ve nihilizmdir.

Gerçekliği kefarete ulaştırma, yani onu hem Hristiyanlıktan hem de nihilizmden kurtarma yetisi, kefarete ulaştıran insanın gerçeklik hakkında sahip olduğu üstün ve kapsamlı bilgiden kaynaklanır. 2


İradeyi (güç istencini) düşüncesinin özüne yerleştirmesi bile onun temelde bir ahlakçı olduğuna işaret eder.

Bakıldığı yere bağlı olarak ise kimi zaman bir devrimci kimi de bir muhafazakâr olarak görülebilecektir. 

Cari ahlaka karşı saldırıları ise gerçekte çıkarcı, salt kendisini düşünen, hınca veya intikama dayanan veya güç ve haz peşinde olan ahlaki bencillikleredir.  

Kölelerin yıkıcılığı kadar varsılların duyarsızlığı da karşı koyduğu iki temel karakteristiktir.

İnsanlığın giderek bu cari tutumlara tâbi bireyler haline ge(tiri)ldiğini ve özgürlüğünü yitirdiğini söyleyen Nietzsche'ye göre "bilgiçlik ve kritikçilik" felsefenin yerini aldığından, bu da insanda düşünme ve özgürlük kaybına yol açmaktadır.

Felsefenin kanunu'nu yaşamın içindeki edimlerle fiiliyata geçirme çabasından vazgeçilmiştir. Onun yerine, âlimler halka sergilemek için, bir zamanlar görkem dolu günler yaşadığı halde şimdi soyu tükenmiş durumdaki felsefi öğretilerin iyi muhafaza edilmiş mumyalarının içini doldurma ve bunları süsleme görevini üstlenmekte; eleştirmenler ise yaratıcının geçmişine yoğunlaşarak eserin kendisini gözden kaçırmaktadırlar. 3

 

'Tüm erdemlerin en az rastlananı', aynı zamanda hem ahlaki hem de entelektüel bir erdem olan adalet, hakikat arzusuna hükmeder. 4


Oysa modernler açısından önde tutulan nesnellik ve hatta sayısallıktır.

Bu ise insanı, onun haysiyeti kadar özgürlüğünü ve hakikat arayışını hiçe sayan bir tutumdur ve bakışları varoluştan oluşa kaydırır.

Sokratik sorgulama, Platoncu idealizm ve Aristocu rasyonalizme karşı, insanı kendini bilmeye götürecek bir ilkedir.

Her ne kadar "sorgulanmamış bir hayatın yaşanmaya değmeyeceği"ne kail olsa da gidimli bir akıl yürütmeyi varoluşsal bir hayata egemen kılmaya çalıştığı için, Sokrates'i de eleştirir ve hakikate yakın olanın felsefeden ziyade sanat (tragedya ve Dionysoscu eğilim) oluşunu savunur.

Ahlaka yönelik eleştirileri ise varoluşun ahlaki yorumunu yapabilmek içindir. 

Güç istenci, istencin akıldan daha temel olduğunu ima eder. Bilgi zihin tarafından keşfedilmez, istenç tarafından dünyaya dayatılır veya yansıtılır. Değişmez, sabit bir düzen olmadığına göre, yorum her zaman için sadece gücün ifadesidir. Özgün hiçbir şey yoksa ve sadece metin varsa, bilgi de yoktur; sadece yorum vardır. Metni kendi arzularımıza uyacak şekilde kurarız, çünkü başka türlü yapamayız.

Kitaplara gelince, yorum her zaman yorumlayanın değerler hiyerarşisinin silinmez izini taşıdığından, yazarın amacını araştırmanın bir anlamı yoktur. Tüm okumalar bir yazma ve tüm yorumlar kaçınılmaz olarak değer yüklü olduğu için okur metni kendi değirmeninde öğütmekte sonuna kadar haklıdır. 5

 
Oysa şimdiye değin insanın olguya ve bilmeye tâbi olduğu söylendi durdu.

Onun nasıl da önü alınamaz olan bir yorumcu olduğu, dur durak bilmeyen üretken ve yaratıcı tahayyülüyle rüyalarında bile sürekli icat ettiği öyküleriyle hayatı hep yeniden yorumladığı gözden kaçırıldı.

Bilim bile aslında hayatın yorumlarından bir yorumdur. Şayet bir kötülük var ise bu bizim tâbi olduğumuz yorumun kötülüğündendir.

O halde daha sahici rüyalar görmeli ve hayatın akışını tahayyüllerimizle değiştirmeliyiz.

Bakışımızın sağladığı sığa ile hayat bambaşka bir hale de gelebilir. Bilimsel yasalar ve estetik tutumumuz kadar ahlaki anlayışımız da kökten değişebilir.

Dünyanın efendileri yerinden edilerek iktidar olumlu bir yaratıcılığın hizmetine girebilir. 

Çok geniş bir anlamda (insan istencinden bağımsız dışarlıklı bir ahlak düzeninin reddedilmesi olarak) yorumlanan tanrının ölümü düşüncesi, Nietzsche'nin düşüncesinin temelini oluşturduğu halde, Nietzsche, tanrıya bağlanan şeylerin (hakikat, bilgelik, tin, istenç, hak, erdem, adalet, doğa, sıradüzen, asalet, felsefe) vazgeçilmez gölgesine mütemadiyen sığınır.

Bu bağımlılığın Nietzsche'nin asla tam olarak kurtulmayı başaramadığı bir nostalji olarak kavranılabileceğini umanlar da var. Nihayetinde bu mazeret geçersiz, çünkü bu mazeret Nietzsche'nin düşünüşünü doğuran ve yönlendiren ahlaki amacı yanlış tanımlar. Nietzsche'nin düşüncesinde, perspektivizmle ilgili spekülasyonlarından, faillikle ilgili düşüncelerinden, yaratıcı istence düzdüğü övgülerden daha esas, sıradüzen ve azınlığın ayrıcalıkları hakkındaki kesin yargıdan daha asli ve tanrının ölümünden bile temel olan şey, Nietzsche'yi tanrının ölümüyle yüzleşmeye ve bu ölümün iyi yaşam için ahlaki ve siyasi önemini araştırmaya iten entelektüel vicdandır…

Nietzsche'nin cesur araştırmaları sayesinde gözlerini merakla açan bizler her şeye hazırlıklı olmalıyız: Hatta kim bilir, kutsal ve unutulmuş toprakları tekrar keşfetmeye bile. 6

Kaynaklar:

1. Peter Berkowitz, Bir Ahlak Karşıtının Etiği, Ayrıntı Y. s. 349.
2. Peter Berkowitz, age. s. 139.
3. Peter Berkowitz, age. s. 69.
4. Peter Berkowitz, age. s. 70.
5. Peter Berkowitz, age. s. 35.
6. Peter Berkowitz, age. s. 375, 376.

Yazının orjinali için bakınız:https://www.indyturk.com/node/745924/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/ele%C5%9Ftirel-%C3%B6zg%C3%BCrl%C3%BCk-ve-ahlak

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 ORTADOĞU’DA BARIŞI ARAMAK2 İMRALI’YA GİTMEK3 Küresel Statükonun Sarsılması ve Zohran Mamdani4 İki Direniş Biçimi ve Barış5 Gazze, Rojava ve Zeytin Ağacı6 Türkiye ve İsrail7 Gazze ve Dost Bildiklerin Sessizliği8 NEOFAŞİZM9 Başka Türlü Yapmak10 Yozlaşma ve Çöküş11 Silahları Yakmak12 İsyan Bile Değil13 Küresel Savaş ve Stratejik Akıl14 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması15 İLK MÜSLÜMANLAR16 İSLAMCILIK ÜZERİNE17 Barış ve Şükran18 Düşündürücü Bir Veda19 Hakikat Nerede20 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir21 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete22 Öcalan’ın Çağrısı23 SÖZÜ SAVAŞA BENZER24 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK25 Egemen bakışın açmazı26 Ezilenlerin çelişkisi27 Sömürgecilik28 Eleştirel özgürlük ve ahlak29 Gösteri Toplumu30 Göçmenler, köylüler ve madenler31 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar32 Taha Abdurrahman33 Sörfçü ve göçebe34 Dayanışma ve kapitalistleşme35 Doğru soruları soramamak36 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü37 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik38 Siyasal ahlak39 Fırtına öncesi sessizlik40 Her Dem Yeni Doğarız41 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi42 Adalet ve Hakkaniyete Dair43 Yollar ve tarihsicilik44 İhtişam ve sefalet45 İbrahim ve Odysseus46 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi47 VİCDAN MAHKEMESİ48 Yaşama Sevinci49 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü50 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti51 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)52 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)53 Dilde yurtlanmak (1)54 Fair Play55 Neden56 Siyasal ihtiras57 FİLİSTİN VE HAC58 Sömürgecilik ve maduniyet59 Osmanlı ve cumhuriyet60 KURU OTLAR VE TAŞRA61 Sınırlarda dolaşmak62 İSRAİL63 Gazze'de dile gelen64 Filistin direnişi ve Hamas65 Yeni sömürgecilik66 Savaş ve barış67 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger68 Gandi ve şiddet dışı direniş69 Politikacı, göçmen ve şair70 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik71 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche72 Dini Anarşizim73 Jean Paul Sartre ve özgürlük74 Madunun dili, öfkesidir75 Göçebe tutum76 İttihatçılık ve demokrasi77 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka78 Yollara çıkma vakti79 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa80 Islam ve çagdaslik gerilimi81 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar82 ORUÇLA GELEN83 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset84 Sessizlik ve Bagis85 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)86 Paylasma ve Körlük87 Sedat Yenigün Üzerine88 Bayram89 Sorunsallikta Yasamak90 Cahillik91 Bulgur ve Adalet92 Din, Politika ve Felsefe93 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya94 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!