İMRALI’YA GİTMEK

Hani Sezar’ı Sezar yapan şu meşhur, Rubicon’u geçmek tanımı gibi, Türkiye tarihinin en önemli meselesi olan Kürt sorununun aşılması için artık bir gereklilik haline gelen İmralı’ya gidiş de adeta bir Rubicon’u geçiş anlamına büründü. Doğrudur, günümüz açısından Abdullah Öcalan ile görüşmek için illa da İmralı Adası’na gitmek gerekmiyor ama beri yandan bu gidiş, Kürt sorununun çözümü açısından adeta Rubicon’u geçmek anlamına geliyor.
İMRALI’YA GİTMEK
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 1.12.2025
Okunma Sayısı : 13

İMRALI’YA GİTMEK

Hani Sezar’ı Sezar yapan şu meşhur, Rubicon’u geçmek tanımı gibi, Türkiye tarihinin en önemli meselesi olan Kürt sorununun aşılması için artık bir gereklilik haline gelen İmralı’ya gidiş de adeta bir Rubicon’u geçişanlamına büründü. Doğrudur, günümüz açısından Abdullah Öcalan ile görüşmek için illa da İmralı Adası’na gitmek gerekmiyor ama beri yandan bu gidiş, Kürt sorununun çözümü açısından adeta Rubicon’u geçmekanlamına geliyor. Çünkü oraya gitmek Abdullah Öcalan’ı müebbet hapse mahkûm bir suçlu olmaktan çıkararak devasa bir siyasal sorunun muhatabı haline getiriyor. Vakıa da budur. Öcalan geçmişte devlete karşı ayaklanmış bir örgüt lideri olabilir ama günümüzde o artık siyasal bir hareketin lideri ve bu açıdan devletin çözemediği devasa bir sorunun muhatabıdır. Ki benzeri birçok gelişme diğer çatışma çözümü süreçlerinde de yaşanmış ve sözgelimi Nelson Mandela gibi birçok isim ülkelerinde iktidara dahi gelmiştir.

CHP’nin ve bu konuda onun yanında yer alan partilerin anlayamadığı veya kabullenemediği mesele ise Kürt sorununun özünde siyasal bir sorun olarak değil de bir terör/eşkıyalık sorunu olarak varsayılmasıdır. Bu yaklaşımlarıyla da meseleye Kürtleri silahlandıranın temelde siyasal haklarının meşruiyete aykırı bir biçimde ellerinden alınması veya yok sayılması olan bir zulme itiraza dayanmasını yani bir hukuksuzluk oluşunu kabullenememektedirler. Dolayısıyla da bu sorunu İmralı’ya gidip gitmemek gibi basit bir yaklaşımla geçiştirmeye çalışıp sorunsallaştırmadıkları için meseleyi terörizme indirgeyip, geldiğimiz bu noktada bile bu hareketin lideri Öcalan’ı siyasal bir sorunun muhatabı olarak görmemektedirler.

Sorunun dayandığı nokta ise bir asırdır süren bu çetrefil meseleye karışan bir yığın vakayı bir yana koyacak olursak, esası itibarıyla insan haklarına aykırı olan Anayasanın 66. maddesidir. Bu maddeye göre: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Bu tanım vatandaşlığı ırkçı bir temele dayandırmakta ve ülkedeki farklı ırkların gerçekliğini inkâr etmektedir. Anayasal bir temele dayanan bu inkâr, ister istemez bir yığın yasal soruna da yol açmakta ve bunu reddedenleri hukuka karşı bir duruma düşürmektedir. Yüz yıl öncesi ulusçuluğunun yaklaşımının izlerini taşıyan bu tanım günümüzde pratik olarak aşıldığı halde yasa korunmakta ve kendisini Kürt olarak kabullenen insanları yok saymakta, dolayısıyla da birçok haktan mahrum bıraktığı gibi buna dair bir itirazı da suç haline getirmektedir. İşte Öcalan’ı muhatap olarak kabullenmek istemeyen kesimin tartışmaya açmak istemediği husus da özünde ırkçı bir yaklaşıma dayanan bu tanımla ilgilidir.

Oysa yüz yıl içerisinde bu tür ırkçı yaklaşımlar ve dolayısıyla da buna dayanan bir ulusallık ve üniterlik kavramları da aşılmıştır. Ne var ki Kemalist tezleri tanrısal esaslar gibi görerek değiştirilemez addedenler hâlâ bu noktada direnmekte ve Öcalan’ı muhatap almanın kaçınılmaz sonuçlarına yol açmamak için bu girişime karşı çıkmaktadırlar. Oysa Kürt sorunun özü buraya dayanmaktadır ve bu konudaki çözüm, bu hukuksuzluğun ortadan kaldırılması, yani bir Kürt’ün veya farklı bir ırktan olanların etnik aidiyetlerinin kabullenilmesi, dolayısıyla da sözgelimi dillerini özgürce kullanabilmeleridir.

Nitekim TBMM bünyesinde de çeşitli vesilelerle Kürtçe konuşmalar işte bu anayasal esasa aykırı görülerek reddedilmiş ve hatta bilinmeyen bir dil olarak kayda geçilerek bu duruma karşı akıldışı bir tutum takınılmıştır. Kürtçe şarkı söylemek istediği için kendisinden en güzel Türkçe türküler dinlediğimiz Ahmet Kaya’nın ve benzeri birçok kişinin bu ülkeden kovulduğu ve ölüme/sürgüne mahkûm kılındığına da defalarca tanık olduk.

Türkiye bu ilkelliklerden ve utanç verici zorbalıklardan kurtulmalı ve çağımızın insanına has hakları ve hakkaniyeti bir an önce hayata geçirmelidir. Birçok Kürde ve diğer insanlara, ırklara ve dinlere hukuksuzca zulmedilmiştir ve bu utançtan artık kurtulunmalıdır. Ve bunu da esas olarak Kürtlerin baş edilemeyen isyanının sonucu olarak değil de kendi insanlığı, hukuku ve çağdaşlığı açısından gerçekleştirmelidir. 

Abdullah Öcalan’a gelecek olursak, o da kırk yıl öncesindeki Marxist bir örgütünün lideri olarak devlete başkaldıran kişi olmayıp bu süreçte kendisini geliştirip değiştirmiş birisidir. Geçtiğimiz yıl içerisinde buna dair birçok beyanı yayınlandı. Kürt halkını iyi tanıdığı gibi dünyadaki gelişmeleri ve değişimi de izleyen, kabul edelim ya da etmeyelim, bir siyasal hareketin lideridir. Gelmiş olduğu noktada artık demokratik konfederalizm fikrini savunmakta ve bu da yaşadığımız coğrafya açısından, bu coğrafyada varlıkları hiçe sayılan, baskı altında tutulan ve sürekli bu coğrafyayı istikrarsızlaştıran halkların ezilmesinin ve yok sayılmasının aşılması açısından siyasal bir ihtiyaçtır. Etnik bir temele dayanan ulus devletler sömürgeci ülkelerin (kapitalizmin) bir icadıdır ve bu coğrafyanın gerçekliğiyle örtüşmemektedir. Kaldı ki sömürgeci ülkeler (kapitalizm) de bu olguyu aştıkları için Avrupa Birliğini oluşturmuşlardır. Bölgemizde de yapılması gereken bu tür yok saymaları ya da ayrışmaları aşarak ve halkları birbirinden yalıtan sınırları şeffaflaştırarak bölgesel bir bütünleşmeye gitmeleridir. 

Öcalan’ı siyasal bir muhatap olarak kabullenmemek için, çözüm sürecine dair düzenlenen komisyona girdikleri halde İmralı’ya gitmeyi reddeden partiler, özellikle de CHP içerisindeki bir grubun dahil olduğu ulusalcılar, bu meselenin çözümüne dair siyasal bir tutum otaya koyamayıp, ideolojik bir tutum içerisindedirler. Hâlâ yüz yıl öncesinin ırkçı tezlerini savunan bu kesim, Ak Parti’nin siyasal stratejisine de yenik düşerek, sürdürülmekte olan barış sürecinin dışında kalmışlardır. İyi Yol grubu ise her zamanki inisiyatifsizlikleriyle yine oldukça kritik bir meselede inisiyatif almak yerine çekimser kalarak aslında hiçbir ideolojik duruşları olmadığı gibi herhangi bir siyasal stratejiye de sahip olmadıklarını ortaya koymuşlardır. Bu ise siyasal stratejiden yoksun bir siyasal bürokratlık halidir ve bu tutum da onların siyasal hayatlarına konulan bir son noktadır. Onları bu noktaya getiren de tıpkı CHP gibi, bir çözüm üretemedikleri gibi üretilmeye çalışılan çözümü de salt Ak Parti ve Öcalan tarafından yürütülen bir strateji olarak görüp, retçi bir duruş takınmalarıdır. 

Siyaset ise kararsızlıklarla ve ideolojik ya da bürokratik korkularla sürdürülemeyecek olan bir stratejik mücadeledir. Abdullah Öcalan’ın bunca yaşanandan sonra basit bir terör suçlusuna indirgenerek muhatap alınamayacağı varsayımından yola çıkanlar, benzeri süreçlerden bihaber, dünyayı sadece Türkiye’den ve onun yüz yıl önceki tezlerinden ibaret gören bir aymazlık içerisindedirler. Oysa köprülerin altından çok sular akmış, hayat değişmiştir. Hiçbir kabul, Türkiye’de ve çevresinde yaşayan Kürtleri ve sair halkları vatandaşlık haklarından yoksunlaştıramaz ve uygulanmakta olan inkârcılığı sürdüremez. Bu hem akıl, hem insanlık hem de ahlak dışı bir zorlamadır. En doğru tutum, Türkiye’nin bu Anayasal hükmü, Kürt sorununa bile atıf yapmaksızın, çağımıza ve insanlığımıza uyarlık açısından bir an önce değiştirmesi ve buna dair sonuçları da hayata geçirmesidir. 

Unutulmasın ki Türkiye’yi bu sürece getiren de yüz bine yakın ölüme ve her iki taraf açısından da bir yığın maddi ve manevi kayıplara yol açan yüz yıllık inkâr politikasıdır. Akıllarıyla doğruları bulamayan veya kabullenemeyen toplumların kaçınılamaz hali de işte budur. Ne var ki ilericilik, çağdaşlık ve aydınlık gibi birçok vasfı ellerinden bırakmayanlar, bu oldukça basit gerçekliği içlerine sindiremedikleri için çağdaş hukukun, insan haklarının ve siyasetin olağanlığının dışına doğru sürüklenmektedirler. 

Yazının orjinali için bakınız:https://www.haberdurus.com/kose-yazilari/imraliya_gitmek-5271.html

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 İMRALI’YA GİTMEK2 Küresel Statükonun Sarsılması ve Zohran Mamdani3 İki Direniş Biçimi ve Barış4 Gazze, Rojava ve Zeytin Ağacı5 Türkiye ve İsrail6 Gazze ve Dost Bildiklerin Sessizliği7 NEOFAŞİZM8 Başka Türlü Yapmak9 Yozlaşma ve Çöküş10 Silahları Yakmak11 İsyan Bile Değil12 Küresel Savaş ve Stratejik Akıl13 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması14 İLK MÜSLÜMANLAR15 İSLAMCILIK ÜZERİNE16 Barış ve Şükran17 Düşündürücü Bir Veda18 Hakikat Nerede19 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir20 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete21 Öcalan’ın Çağrısı22 SÖZÜ SAVAŞA BENZER23 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK24 Egemen bakışın açmazı25 Ezilenlerin çelişkisi26 Sömürgecilik27 Eleştirel özgürlük ve ahlak28 Gösteri Toplumu29 Göçmenler, köylüler ve madenler30 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar31 Taha Abdurrahman32 Sörfçü ve göçebe33 Dayanışma ve kapitalistleşme34 Doğru soruları soramamak35 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü36 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik37 Siyasal ahlak38 Fırtına öncesi sessizlik39 Her Dem Yeni Doğarız40 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi41 Adalet ve Hakkaniyete Dair42 Yollar ve tarihsicilik43 İhtişam ve sefalet44 İbrahim ve Odysseus45 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi46 VİCDAN MAHKEMESİ47 Yaşama Sevinci48 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü49 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti50 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)51 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)52 Dilde yurtlanmak (1)53 Fair Play54 Neden55 Siyasal ihtiras56 FİLİSTİN VE HAC57 Sömürgecilik ve maduniyet58 Osmanlı ve cumhuriyet59 KURU OTLAR VE TAŞRA60 Sınırlarda dolaşmak61 İSRAİL62 Gazze'de dile gelen63 Filistin direnişi ve Hamas64 Yeni sömürgecilik65 Savaş ve barış66 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger67 Gandi ve şiddet dışı direniş68 Politikacı, göçmen ve şair69 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik70 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche71 Dini Anarşizim72 Jean Paul Sartre ve özgürlük73 Madunun dili, öfkesidir74 Göçebe tutum75 İttihatçılık ve demokrasi76 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka77 Yollara çıkma vakti78 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa79 Islam ve çagdaslik gerilimi80 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar81 ORUÇLA GELEN82 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset83 Sessizlik ve Bagis84 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)85 Paylasma ve Körlük86 Sedat Yenigün Üzerine87 Bayram88 Sorunsallikta Yasamak89 Cahillik90 Bulgur ve Adalet91 Din, Politika ve Felsefe92 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya93 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!