Ezilenlerin çelişkisi

Ezilen toplumların kurtuluşları konusundaki ürkeklikleri ve kendi iç çelişkileri, egemen konFormizmin süregitmesini güvenceler ve pekiştirir. Egemen söyleme bakarsanız bunların ne ulusal kimlikleri ne de tarihleri vardır.
Ezilenlerin çelişkisi
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 13.10.2024
Okunma Sayısı : 511

Ezilenlerin çelişkisi

Ezilen toplumların kurtuluşları konusundaki ürkeklikleri ve kendi iç çelişkileri, egemen konFormizmin süregitmesini güvenceler ve pekiştirir.

Egemen söyleme bakarsanız bunların ne ulusal kimlikleri ne de tarihleri vardır.

İşin doğrusu bu tarihin kayıtları da ezenlerce tahrip edilmiş ve hatta ezenlerin tarihlerinin kaydına geçirilmiştir.

Ama bunların satır aralarında bile gerçekliğe dair izleri bulmak mümkündür.

Öyle ki Marxizm'in ATÜT tezi bile bu tarihin izlerini karıştıran bir karşı bakıştır.

Tocqueville ve Mill'i bir kenara koyalım, Marx ve Engels bile bu konuda tipik bir burjuva tarihçisi olarak davranır; oradan bakınca ne Hindistan'daki o muhteşem mücadele görülür, ne Haiti, ne Cezayir ne de Simon Bolivar. 

Aslında ise tarih, çokça iddia edildiği gibi egemenlerin değil, tam aksine ezilenlerin kurtuluş ve özgürleşme mücadelelerinin tarihidir.

Bunun en büyük şahidi, ortodoksinin budayıcı kıyımından geçmeyen heterodoks dini metinler ve yorumlardır.

Walter Benjamin'in deyişiyle de, tarihsel bilginin öznesi mücadele eden, ezilen sınıfın kendisidir. 

Devrimci bir cemaatin ihtimaline karşı tetikte duran egemenlerin tarihi dramatik ve yeknesak iken, ezilenlerin tarihi birçoğu tamamına erdirilemeyen isyanların dillendirildiği trajik hikâyelerdir.

Yaratıcı ve farklı bakışlar da doğal olarak buradan türer. Ne var ki tarihi kayda geçirenler (dolayısıyla da korunmuş kayıtlar) genellikle egemenlerin vakanüvisleri olduğu için, bunlara dair ipuçlarına ancak sözlü anlatılara müracaatla ya da yapısökümcü metin okumalarıyla ulaşılabilir. 

Oysa tarihin itici gücü, bu tarihi kendilerinde duraksatmaya çalışan egemenlerin tutumlarına karşı ezilenlerin statükoyu yerinden eden isyanlarıdır.

Ancak ezilenlerin çelişkisi de, kendilerindeki bu kurtarıcı yönü görmeden, her yıkımın ardından bir kurtarıcı beklentisine girmeleridir.

Onları bu karmaşadan kurtaranlar ise çoğu kez onlardaki gizil gücün farkına varan ama bir kurtarıcı olmaktan ziyade bir yoldaş olarak onları harekete geçirenlerdir.

Ama bunlar da süreç içerisinde ikonik figürler olmaktan kurtulamayacaklardır.

Tolstoy'a göre, bütün mutlu aileler birbirlerine benzerken, her mutsuz ailenin öyküsü ise kendine özgüdür.

İşte bunun gibi, bütün ezilenlerin kendilerine özgü bir kurtuluş mücadelesi varken, bütün ezenlerin hikâyeleri ortak bir tarihte dillendirilir.

Ezilenleri farklılaştıran içerisinde bulundukları çıkmazdan kurtulma çabalarının kendine özgü yalnızlığıdır.

Bu yalnızlığın aşılması ise hiç de kolay değildir. Ve hatta bu kurtuluş bile ezilenin perFormansı kadar ezenlerin kendi aralarındaki çelişkilere de dayanır. 

Elbette ki ezilenlerin bu halini mazur gösterecek birçok sebep var ama temel sorun onları zaafa düşüren ve bir bakıma varoluşsal sayılabilecek koşullar değil, kendilerini ezenlere bağlayan göbek bağını kesmedeki cesaretsizlik, kararsızlık ve hatta kaypaklıktır.

Öyle ki çoğu kere yeğlenen, bu handikapları aşmak yerine ezenlerle işbirliği ve hatta onlara boyun eğmektir. 

Bu karakteristiğin en bariz misali kendilerini firavunlardan kurtarmaya çalışan İsrailoğullarının Musa'ya karşı takındıkları tutumdur ve Kur'an birçok kıssada buna dair oldukça çarpıcı örnekler verir.

Bunların içerisinde bulundukları durumdan hoşnutlukları, özgürleşme korkuları ve hatta buna karşı tepkileri oldukça karakteristik anlatılardır. 

Sömürgeciliğin neredeyse tüm yeryüzünü işgal altına aldığı geçen yüzyılda da buna dair oldukça çarpıcı hikâyeler yaşandı.

Sömürge halklarının içerisinde bulundukları kölelik halinden çıkmaya çağrıldıkları bu yüzyıl içerisindeki en büyük zorluk, ezilenlerin bu çağrıya icabet etmek için gerekli cesaret ve umuttan yoksunluklarıdır.

Bu mücadeleye öncülük eden Emir Abdülkadir, Frantz Fanon, Aime Cesaire, Sultan Galiyev, Ömer Muhtar, Mahatma Gandi, Abdulgaffar Han, Martin Luther King, Malcolm X gibi önderlerin karşılaştığı en büyük zorluk, ezenlerin zulmünden ve baskısından ziyade ezilenlerin sessizliği ve hatta bu öncülere karşı düşmanlığıdır.

Öyle ki onları ikna etmek egemenleri ikna etmekten daha zor olmuştur demek bile bir abartı sayılmaz.

Sorunun özü Nietzsche'nin de vurguladığı şu reaktif/tepkin/hınçlı tutumdan kaynaklanır.

İçerisinde bulunulan bu kör ve çekinik karamsarlık hali, Kur'an'ın tanımladığı o insani karakteristik, yani aşağıların aşağısı olma hali gibi bir durumdur.

Bu durumdan çıkış her şeyden önce içerisine gömülünen bu umutsuzluk ve yılgınlıktan, olumlu bir karakteristiğe geçiştir ki kurtarıcı öncülerin aşmakta güçlük çektikleri kritik eşik tam da bu noktadır.

Günümüzde de, her ne kadar yeryüzü büyük ölçüde sömürge halinden kurtulsa da, küresel egemenlerin yarattığı zorbalığın madunları olan kesimler, hâlâ bu ruh halini atlatabilmiş değil.

Buna dair temel çelişkilerden birisi, kurtuluş mücadelesini silahlı bir mücadeleye zorlayan ve son tahlilde madunların umudunu silah tacirlerine bağlayan bir çelişkidir.

Zira bu durumda ezilen kesimler bir biçimde yine ezenlere, onların ürettiği savaş araçlarına ve bu araçların mecbur kıldığı mücadele yöntemlerine bağımlı ve muhtaç hale gelmektedir. 

Özgürleşmek belki de öncelikle özgürleşme aracı olarak dayatılan bu tip şiddeti körükleyen ve büyüten yanıltıcı araçlardan ve umutlardan kurtulmak anlamına gelmekte; özgürlüğün araçsal değil de özsel bir kazanım oluşunun anlaşılamaması, bağımsızlaşsalar da özgürleşemeyen bir uluslar topluluğu garabetine yol açmaktadır.

Bir başka çelişki ise ezilenlerin bağımsızlık mücadelesi yolunda birbirlerinin ayağına ve hatta sırtına bastıkları ahlaksızca yolları bir tür strateji olarak görmelerinden kaynaklanır ki bu da sömürgecinin ezilenin yoluna döşediği mayınlardan birisidir. 

Sözgelimi bölgemizdeki ulusallaşamayan iki mustazaf halkın, Kürtler ve Filistinlilerin özgürleşme mücadelelerinde ortaya çıkan garip bir ruh hali, stratejik olduğu kadar psikolojik olarak da bu tip sorunlu çelişkilerin ortaya çıkmasına dair ilginç bir örnek.

Her iki kesimin muhataplarının ve mücadelelerinin doğrudan birbiriyle ilgisi olmamasına karşı birbirinin ayağına basmaya dair bu tuhaf tutum, meselenin özünü kavrayamayan bazı kesimlerince dillendirilmekte.

Öyle ki bu kesimler, ezenlere karşı işbirliği yapmak veya en azından birbirini desteklemek yerine, ötekinin ayağına çelme takmayı bir tür stratejik üstünlük olarak görmekte. 

Bilindiği gibi Batı dünyası yüzlerce yıl sömürdüğü dünya halklarına karşı borçlarını, kendi iç faşizminin yenilgiye uğratılması akabinde, sömürgecilik sonrasında boşalttığı Filistin topraklarında kurduğu İsrail'e bir tür diyet olarak ödemektedir.

Küresel egemenlerce her tür silahla donatılan ve bu nedenle yenilmezlik payesine ulaşan, küresel egemenliğin bölgedeki avatarı olan İsrail, etrafında yarattığı dehşetle bir yandan öfke yaratırken, kimilerince de hayranlıkla anılmakta.

Kürt kesimine mensup kimileri de bu ayrıcalıktan pay almak için Filistin mücadelesine destek vermektense İsrail'in yanında durmayı stratejik bir avantaj olarak görürken, kimi Filistinliler de Kürtlere destek vermek yerine onları ezenlerle işbirliği yapmayı veya en azından iyi ilişkiler içerisinde olmayı çıkarlarına daha uygun görmekteler.

Kinin  (hıncın) dini (hakikati) geçmesi anlamına gelen bu tutum, aslına bakılırsa kendi durduğu zeminin de altını oymak anlamına gelir.

Özünde ezilmişliğin o paradoksal ruh halini yansıtan bu çelişkili tutuma karşı doğru tutum, Mazlumder'in motto'su olan şu özlü sözde özetlenmekte: Kim olursa olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yana. 

Öyle ki bu tutum içerisindeyken, belki yanında olmaya çalıştığınız mazlum size karşı kendisine zulmedenle işbirliği yapacaktır.

Veya karşısına çıktığınız zalim size karşı en büyük desteği zulmettiği kesimlerden görecektir.

İşte o zaman ise zalimler için yaşasın cehennem demekten başka çaremiz yok.

Ama yine de en doğru tutum, Rabbim onları bağışla, çünkü bilmiyorlar diyerek nebevi bir duayı esas almaktır.

Elbetteki muhatabının cehaletini giderme ve onu uyarma çabasını asla ihmal etmeksizin. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YAZARA AİT BÜTÜN YAZILAR
1 Gazze, Rojava ve Zeytin Ağacı2 Türkiye ve İsrail3 Gazze ve Dost Bildiklerin Sessizliği4 NEOFAŞİZM5 Başka Türlü Yapmak6 Yozlaşma ve Çöküş7 Silahları Yakmak8 İsyan Bile Değil9 Küresel Savaş ve Stratejik Akıl10 Meal/Çeviri Çabaları ve Anlamanın Askıya Alınması11 İLK MÜSLÜMANLAR12 İSLAMCILIK ÜZERİNE13 Barış ve Şükran14 Düşündürücü Bir Veda15 Hakikat Nerede16 Savaş Siyasete Dahil(mi)dir17 Demokratik Konfederalizmden Demokratik Siyasete18 Öcalan’ın Çağrısı19 SÖZÜ SAVAŞA BENZER20 GAZZE VE SURİYE: BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK21 Egemen bakışın açmazı22 Ezilenlerin çelişkisi23 Sömürgecilik24 Eleştirel özgürlük ve ahlak25 Gösteri Toplumu26 Göçmenler, köylüler ve madenler27 Trajik bir mesele olarak Filistin ve soytarılar28 Taha Abdurrahman29 Sörfçü ve göçebe30 Dayanışma ve kapitalistleşme31 Doğru soruları soramamak32 Göçmenler, kitleler ve linç kültürü33 Filistin direnişi ve sivil itaatsizlik34 Siyasal ahlak35 Fırtına öncesi sessizlik36 Her Dem Yeni Doğarız37 Nükleer silahlanma ve güç zehirlenmesi38 Adalet ve Hakkaniyete Dair39 Yollar ve tarihsicilik40 İhtişam ve sefalet41 İbrahim ve Odysseus42 Yoksullaşma tepkisi, Gazze öfkesi43 VİCDAN MAHKEMESİ44 Yaşama Sevinci45 Heterotopik bir mücadele alanı olarak başörtüsü46 Adaletin dağıtımı, dağıtımın adaleti47 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (2)48 Humeyni, devrim ve velayet-i fakihlik meselesi (1)49 Dilde yurtlanmak (1)50 Fair Play51 Neden52 Siyasal ihtiras53 FİLİSTİN VE HAC54 Sömürgecilik ve maduniyet55 Osmanlı ve cumhuriyet56 KURU OTLAR VE TAŞRA57 Sınırlarda dolaşmak58 İSRAİL59 Gazze'de dile gelen60 Filistin direnişi ve Hamas61 Yeni sömürgecilik62 Savaş ve barış63 Aykırı bir muhafazakâr: Heidegger64 Gandi ve şiddet dışı direniş65 Politikacı, göçmen ve şair66 Nietzsche, Tolstoy ve iyilik67 Trajedinin felsefesi: Dostoyevski ve Nietzsche68 Dini Anarşizim69 Jean Paul Sartre ve özgürlük70 Madunun dili, öfkesidir71 Göçebe tutum72 İttihatçılık ve demokrasi73 Boyun eğmeyen hayalperest: Franz Kafka74 Yollara çıkma vakti75 Müslümanlar, ahlak ve Avrupa76 Islam ve çagdaslik gerilimi77 Islamciligin sagcilasmasi ve ayrilan yollar78 ORUÇLA GELEN79 Pastorallik Fikri ve Raiyetten Insaniyete Dogru Siyaset80 Sessizlik ve Bagis81 Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)82 Paylasma ve Körlük83 Sedat Yenigün Üzerine84 Bayram85 Sorunsallikta Yasamak86 Cahillik87 Bulgur ve Adalet88 Din, Politika ve Felsefe89 20. Yüzyilin Paradigmasi ve Aliya90 Kamusallasma Sikintisi
YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!