YENİ SURİYE VE BATI SOLUNUN ÇARPIKLIĞI

Suriye’de 18 Mart 2011’de başlayan halk ayaklanmasının genel olarak Avrupa ve Amerikan solunu temsil eden farklı akımlar ve kesimlerle pek şansı yaver gitmedi. Burada “şans” kelimesinin seçilmesi, kasıtlı bir dil çabasından başka bir şey değildir. Bir halkın özgürlük, haysiyet ve haklar için despotluğa karşı ayaklanmasının halkların devrim, özgürlük ve kendi kaderini tayin etme haklarının yanında olduklarını iddia eden güçlerin desteğini alması gerektiği düşünüldüğünde bu kelimenin seçimi tabiri caizse sebeplerin mantık dışı yaklaşımlara bağlanmasına imkân tanımaktadır.
YENİ SURİYE VE BATI SOLUNUN ÇARPIKLIĞI
ALINTI HABER
ALINTI HABER
Eklenme Tarihi : 14.06.2025
Okunma Sayısı : 3

YENİ SURİYE VE BATI SOLUNUN ÇARPIKLIĞI

Subhi HADIDI

 

Suriye’de 18 Mart 2011’de başlayan halk ayaklanmasının genel olarak Avrupa ve Amerikan solunu temsil eden farklı akımlar ve kesimlerle pek şansı yaver gitmedi. Burada “şans” kelimesinin seçilmesi, kasıtlı bir dil çabasından başka bir şey değildir. Bir halkın özgürlük, haysiyet ve haklar için despotluğa karşı ayaklanmasının halkların devrim, özgürlük ve kendi kaderini tayin etme haklarının yanında olduklarını iddia eden güçlerin desteğini alması gerektiği düşünüldüğünde bu kelimenin seçimi tabiri caizse sebeplerin mantık dışı yaklaşımlara bağlanmasına imkân tanımaktadır. Bu akımların Suriye halk ayaklanmasını desteklemekten geri durmasının ve tam tersine “küresel emperyalizm ve “Arap gericiliği” ile suçlama eğilimine girmelerinin otomatikman kendilerini İran ve Rus işgalcilerinin ve yolun sonunda Beşşar Esed rejiminin arkasında saf tutmaya yöneltmesi, hassaten üzücüdür ve en basit mantığa aykırıdır.

 

Taşıdığı Troçkist bagajı ve Blanguist tarzı anarşist isyanıyla Pakistanlı-İngiliz solcu yazar Tarık Ali’nin değişimi, bunun en parlak örneklerinden biriydi ve bugün de öyle: Mayıs 2012’de 34’ü kadın, 49’u çocuk 108 kişinin öldüğü Hula katliamından Suriye silahlı muhalefetini sorumlu tutmuştu Ali bir Rus televizyonuna yaptığı açıklamada. Sonrasında rejimin hatalı olduğunu kabul ederek bir başka değerlendirmeye geçti. Oğul Esed’in “Düzeltici Hareket” rejimi çökünce 13 yıl sonra Ali her iki değerlendirmeden de geri adım attı ve şu sonuca vardı: “Rejimin kimyasal silah kullanıp kullanmadığını bilmiyoruz.”

 

Suriye rejiminin düşmesinin akabinde danışman yayın kurulu üyesi olarak uzun süredir ilişkili olduğu İngiliz New Left Review (NLR) dergisinin yayımladığı “Şam Yolları” başlığını taşıyan ilk makalesine Ali, şu vurguyla başlıyor: “Az bir yozlaşmış yandaş dışında hiç kimse despotun gidişine gözyaşı dökmeyecektir. Ancak bugün Suriye’de yaşadıklarımızın korkunç bir yenilgi olduğu şüphesiz. Arap dünyasının küçük minyatür 1967 yenilgisi bu; Esed Moskova’da bir mülteci ve onun Baas aygıtı NATO’nun doğu komutanı Recep Tayyip Erdoğan’la antlaşma yaptı ve ülkeyi bir tepside teslim ettiler.”

 

 “Hiç şüphe olmamalı” şeklindeki ifade, kategorik iddialı bir tonla yapılması bir yana komik bir klişedir. Zira bu ifade her daim Marksizm’e ve dolayısıyla tarihsel materyalist argümanın genelleme ve mutlakiyetçilik üzerindeki üstünlüğüne inandığını iddia eden bir zihniyetten çıkmaktadı “Yandaş” olmayan ve Esed’in Moskova’ya kaçmasına sevinen sıradan bir Suriye vatandaşı Tarık Ali’ye şöyle cevap verebilir: Siz eğitimli okul çocukları, bu ifade Esed için kamufle edilmiş bir gözyaşı değil mi? Suriye’nin 54 yıllık katliam, despot, yolsuzluk, yağma, özgürlüklerin ihlali, bağımlılık, mezhepsel ve bölgesel ayrımcılık rejiminin defterini dürmesi “büyük yenilgi” öyle mi? Peki Ali’ye göre bu yenilgide kim mağlup oldu? Sadece Suriye halkı değil, tüm Arap dünyası mı? Ali’nin iddia ettiği gibi 8 Aralık 2024 Amerikan emperyalizminin bir eseriyse, nasıl oluyor da Biden’den sonra Trump’ın Washington’u Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması konusunda hâlâ isteksiz?

 

Aslında Tarık Ali’nin söylemek istediği düşünce şu: ABD emperyalizminin “Esed’in devrilmesine” müdahil olması, yeni bir tür “boşluk” yaratmaya çalışmaktır. Amaç ise, Suriye’nin silahtan arındırılması ve Heyet Tahrir Şam’ı (HTŞ) kullanarak Türkiye ve ABD’ye bu boşluğu doldurma imkânı verilmesidir. Ali dolayısıyla Esed’in “Düzeltici Hareket”inin mirasının biçim ve içerik açısından çöküşünü de reddetmektedir. Ali’ye karşı 1960’lı yıllarda İngiltere’de öğrenci gösterilerine katılarak ve çürümüş yığınları teşhir ederek kazandığı zihinsel saygınlığı muhafaza edenlerin, bu sefil, topal ve ezik denklemi benimseyen bir zihne acıma hakları yok mudur? Sadece oğul Esed’in 14 yıllık iktidarı boyunca değil, baba Esed’in de 30 yıllık iktidarı boyunca da Esed ailesi, küresel emperyalizme ve işgal devletine karşı hangi silahı kullandı? Peki, buna karşın Esed ailesi Suriye’de halk iradesini kırmak için kaç öldürücü, kimyasal ve ilkel varil bombası silahı kullandı? Hangi Marksist, Suriye halkının fedakârlıklarını, on binlerce kurbanı, milyonlarca yerinden edilmiş insanı, genelleştirilmiş sistemli yıkımı ve ülkenin beş ayrı işgale teslim edilmesini dikkate almak yerine beceriksiz ve basit bir komplo teorisini yeğler?

 

Ne ilginçtir ki Ali’nin hafızası, Pakistanlı İngiliz Troçkistinin (Ali) 57 yıl önce tanıştığı Yusuf Zuayyin gibi Suriyeli Baasçı ile Zuayyin’i deviren Kasım 1970 darbesinin başı baba Esed, Nureddin el-Etasi ve Salah Cedid gibi isimleri ayırt edecek kadar keskin görünmüyor. Ali, “aydınlanmış” ve “radikal” Suriye Baası’nın bölgedeki “muhafazakâr milliyetçilikle” mücadelede Suriye’yi “Ortadoğu’nun Küba’sına” dönüştürmeyi amaçladığını iddia etmek için tüm bu isimleri birleştirdi. Bu tarz skandal karşılaştırmalar Ali’yi Irak’ta Saddam Hüseyin’i destekleyen Sünni azınlıklar ile Suriye’de Esed ailesini destekleyen Alevi azınlık arasında, azınlıklar için “tabandan gelen bir güvenlik ağı” temin etmek gibi ortak bir arka plan üzerinde paralellik kurmaya yöneltti. Burada bu “muhterem” solcunun Suriye’deki taban ağları olarak işaret ettiği şeyin göbeğinde büyüyen sadakat, yağma, yolsuzluk, suç ve uyuşturucu ağlarına vâkıf olması için hâliyle Karl Marx’ın yağma ekonomisi literatürüne başvurma ihtiyacı doğmadı.

 

En son aynı dergide yazdığı “İşgal Altındaki Topraklar” başlıklı daha uzun ikinci makalesinde Tarık Ali, Osmanlı İmparatorluğu parçalandığında İngiliz ve Fransız sömürgeciler tarafından bölgenin jeopolitik bölünmesinin sonuçlarını ve bu bölünmenin bugün Suudi Arabistan, Mısır, Libya, Suriye, İran ve Filistin-İsrail’de kendini göstermesini inceledi. Suriye’nin bu sonuçlardaki payıyla birlikte Ali hızlıca Suriye rejiminin devrilmesi sonrası aşamalara gidiyor. Ülke bugün şu üç güç arasında “resmî olmayan bir ittifaka” tanıklık ediyor: HTŞ, Türkiye destekli El-Kaide kalıntıları ve Suriyeli Kürtler (bu üçüncü güç İsrail işgal devletiyle ittifak içindeler). Evet ister inanın ister inanmayın bu muhterem Marksist, Suriyeli çocukların bile aşina olduğu sahadaki tartışılmaz gerçekleri görmezden gelmekle kalmayıp, aynı zamanda Suriye halkının rejimin defterinin dürülmesine sevinmesi ile ABD-İsrail kartelinin aynı sebepten ötürü sevinmesini aynı sepete koyan bu sakat sonuca varıyor. İşte adama acımak için bir sebep daha. Böylesine yanlış, kalın kafalı ve aptalca bir sonuç acımaktan daha fazlasını gerektiriyor.

 

Tarık Ali’ye göre bu ittifak “cehennemde kıyılmış bir evlilik”. Zira “Suriye artık egemen bir devlet değil”, “postkolonyalizm dönemi sona erdi”, ABD “işgal altındaki bu topraklarda Körfez modeli”ni dayatmak istiyor, esasen “her iki tarafın işlediği çirkinlikleri içeren iç savaş patlak verdi ve rejimin kimyasal silah kullanıp kullanmadığını bilmiyoruz.” Ali’nin vardığı sonuçların bu kadar düşük düzeyde kalması şaşırtıcı değil. Bunlar eski/yerleşik çarpıklığın tekrarından başka bir şey değil çünkü. 

 

(El-Kudsü’l-Arabî gazetesi, Paris’te yaşayan Suriyeli yazar, 19 Nisan 2025)

 

Bu Makale “ UMRAN DERGİSİ - sh-42/43 | Mayıs 2025 | sayı 369 dan alıntılanmıştır

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!