Gürültülü bir sessizlik

Alman siyasetçiler Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşa ilişkin net sözler buldu. Olaf Scholz, 2022 sonbaharında New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, Almanya'nın "insan haklarına her yerde ve her zaman saygı duyma ve savunma görevi" olduğunu açıkladı.
Gürültülü bir sessizlik
ALINTI HABER
ALINTI HABER
Eklenme Tarihi : 7.01.2024
Okunma Sayısı : 122

Gürültülü bir sessizlik

Alman siyasetçiler Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşa ilişkin net sözler buldu. Olaf Scholz, 2022 sonbaharında New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, Almanya'nın "insan haklarına her yerde ve her zaman saygı duyma ve savunma görevi" olduğunu açıkladı. Ülkesinin Uluslararası Ceza Mahkemesini ve BM İnsan Hakları Konseyini "tüm gücüyle" destekleyeceğinin sözünü verdi. Ve: Şansölye başka bir yerde de, açlığın bir daha asla silah olarak kullanılmaması gerektiğini söyledi. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Ekim 2022'de Strazburg'daki Avrupa Parlamentosu öncesinde "Erkeklerin, kadınların ve çocukların su, elektrik ve ısınmadan mahrum bırakılmasını amaçlayan sivil altyapıya yönelik hedefli saldırılar apaçık terör eylemidir" dedi ve bunların savaş suçu“ olduğunu beyan etti. Dışişleri Bakanı Baerbock da Şubat 2023'te Cenevre'deki BM İnsan Hakları Konseyi önünde bu savaşta mağdur olan çocuklarla ilgili olarak şunları söyledi: “Onların isimlerini duyurmalı ve haklarını savunmalıyız. Faillerin isimlerini de vermemiz lazım."

Öte yandan, İsrail'in Gazze'deki savaşı yürütme biçimine gelince, Alman politikacılar üç aydır söyleyecek söz bulamıyorlar. Rusya'ya karşı bir terör saldırısı olmaması ve Ukrayna‘nınegemen bir devlet olması gibi tüm farklılıklara rağmen Gazze'de sivil halk toplu olarak cezalandırılıyor ve sivil altyapı yok ediliyor, orantısız sayıda çocuk öldürülüyor ve açlık silah olarak kullanılıyor. Bunların hepsi savaş suçudur. Ancak, Alman siyaseti bunlar karşısında suskun kaldı. Almanya bunu yaparak değerlerine ihanet ediyor, kendisini güvenilmez hale getiriyor ve dünyanın geri kalanına yabancılaşıyor.

Scholz, yılbaşı konuşmasında çok dramatik olmasına rağmen Gazze'deki duruma tek kelimeyle olsun değinmedi. Gazze Şeridi'ndeki 2,3 milyon insanın yüzde 85'i son üç ay içinde kendi yerleşim bölgeleri içinde yerlerinden edildi ve güneyde koruma arıyor; bunların yarısı reşit bile değil. BM, bir milyondan fazla insanın açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyarıyor. BM Genel Sekreteri António Guterres, Noel'den kısa bir süre önce X haber servisinde dünyanın en aç beş halkından dördünün Gazze'de yaşadığını yazdı. Küresel sağlık analisti ve Guardian köşe yazarı Devi Sridhar, Gazze halkının dörtte birinin yiyecek, temiz su ve tıbbi bakım eksikliği nedeniyle bir yıl içinde açlık ve hastalıktan ölebileceği konusunda uyarıyor. İnsan hakları örgütleri Oxfam ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail'i açlığı bir savaş silahı olarak kullanmakla suçluyor.

Filistin resmi rakamlarına göre şimdiden 22.000'den fazla insan İsrail bombalarının kurbanı oldu ve bunların üçte ikisinden fazlasının kadın ve çocuk olduğu söyleniyor. Gerçek sayının daha yüksek olması muhtemel, çünkü enkazların altında daha binlerce kişi gömülü olabilir. Bazıları ağır olmak üzere on binlerce kişi yaralı durumda ve yalnızca bin çocuğun bir veya ikibacağını kaybettiği söyleniyor. Dünya Sağlık Örgütüne göre Gazze Şeridi'ndeki 36 hastaneden en fazla 13'ü hizmet verebilir durumda, kuzeyde ise hiç bir hastane kalmadı. Çok sayıda kurban arasında rekor sayıda doktor, gazeteci, BM çalışanının yanı sıra aydınlar ve sanatçılar da yer alıyor. Adli Mimarlık (Forensic Architecture) araştırma ekibi İsrail'i Gazze'deki tıbbi altyapıya karşı sistematik bir kampanya yürütmekle suçluyor. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), "bu kadar kısa bir süre içinde modern bir savaş veya çatışmada öldürülen en fazla sayıda gazeteciden" söz ediyor. New York'taki Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), "İsrail ordusunun gazetecilere ve ailelerine yönelik bariz bir saldırı sistematiğinden özellikle endişe duyduğunu" söyledi.

Amerikan ajansı Associated Press (AP), İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşının yakın tarihteki en ölümcül ve en yıkıcı savaşlardan biri olduğunu bildirdi. Buna göre, üç aydan kısa bir süre içinde İsrail ordusu, 2012 ile 2016 arasındaki dört yıl içinde Suriye'nin Halep kentindeki Esad ordusundan, Ukrayna'nın Mariupol kentindeki Rusya ordusundan veya Musul ve Rakka‘da IŞİD'e karşı yürütülen üç yıllık harekâtında ABD liderliğindeki koalisyondan daha fazla yıkıma neden oldu. AP bu bilgiyi, savaş hasarının haritalanması alanında tanınmış ve bu amaçla uydu verilerini değerlendiren iki uzman bilim insanı Corey Scher ve Jamon Van Den Hoek'in çalışmalarına dayandırıyor. ABD'li yayın kuruluşu CNN, İsrail ordusunun Gazze'ye attığı bombaların neredeyse yarısının "aptal" olarak adlandırılan, pek çok sivilin ölümüne yol açan, hedefi belli olmayan bombalar olduğunu bildirdi. New York Times, İsrail ordusunun bu "aptal" 2000 poundluk bombalardan bazılarını, mülteci kampları da dahil olmak üzere daha önce siviller için sözde güvenli bölge ilan ettiği bölgelere attığını bildirdi.

Önde gelen Alman medyasında bu tür araştırmaları bulamazsınız. Buradaki insanlar Gazze'deki savaştan çok Greta ve Masha Gessen'e öfkelenmekle meşgul. Çünkü bu ülkede pek çok gazeteci kendisini öncelikle devlet aklının koruyucusu olarak görüyor. Almanya'nın İsrail'le ittifakını sorgulamaktan ziyade muhalifleri kınamakla ilgileniyorlar. Okuyucularını bilgilendirmek yerine misyon icra ediyorlar. Dördüncü güç olma sıfatını kaybettiler. Almanya'daki pek çok insanın şu anda Gazze'de olup bitenlerden byüzden haberi yok. Ya da zaten bilmek istemiyorlar. Çünkü kendi kendilerine güzelleme yapmaya alışıklar.

Eğer savaşın amacı Hamas'ı ve gerçekten sadece Hamas'ı ezmekse, İsrail ordusu neden kuzey Gazze'yi neredeyse yaşanmaz hale getirdi? Neden devlet başkanı dahil İsrailli politikacılar Gazze'de teröristlerle sivilleri ayırmanın mümkün olmadığından dem vuruyorlar? Neden bazı bakanlar açıkça Filistinlilerin Gazze'den sürülmesinden ve orada Yahudi yerleşimlerinin yeniden inşa edilmesinden bahsediyor? Neden İsrail başbakanı Hamas'a karşı mücadelede Beni İsrail’e defalarca savaş açan ve ceza olarak da toptan yok edilen İncil'deki Amalika halkıanlatısına atıfta bulunuyor?

Siyaset ve medya bu soruları sorabilir. Ancak Almanya'da insanlar hâlâ İsrail'in kendileriyle aynı değerleri paylaşan ve uluslararası hukuka bağlı bir devlet olduğu fikri sabitinde ısrar ediyor. İsrail'in belgelenmiş, ama hiçbir zaman cezalandırılmamış savaş suçlarıyla dolu uzun bir geçmişi var ve işgal rejimi altında yaşayan Filistinliler, İsrail vatandaşlarından farklı bir yasaya, yani askeri hukuka tabi. Bu nedenleinsan hakları çevreleri (yalnızca Uluslararası Af Örgütü değil, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve İsrailli B'Tselem Örgütü de) İsrail’de apartheid sistemi bulunduğunden bahsediyor.

Dünyanın diğer bölgelerinin İsrail'in savaş yönetimi hakkında ne kadar farklı düşündüğü, Güney Afrika'nın bu ülkeyi Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nda "soykırım" nedeniyle dava etme hamlesiyle ortaya çıkıyor. Brezilya, Kolombiya, Bolivya, Cezayir ve diğer bazı ülkelerin hükümetleri de İsrail'i soykırımla suçluyor. Güney Afrika'nın 84 sayfalık iddianamesi, Gazze Şeridi'ndeki kitlesel yıkımın ve çok sayıda ölümün kasıtlı bir stratejinin sonucu olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Doğrusu, insanın içini parçalayan bir metin.

Güney Afrika açısından bakıldığında, BM yargıçlarının hızlandırılmış bir prosedürle artık Filistinlilere yönelik şiddete son verilmesi talimatını vermesi gerekiyor. Dünyadaki beş ülkeden dördü Kasım ayında BM Genel Kurulu'nda Gazze'de acil insani ateşkes yapılması yönünde oy kullandı. Almanya, aleyhte oy kullanan veya çekimser kalan birkaç ülkeden biriydi. Avrupa devletleri farklı yönlerde oy kullandı; Avusturya ve Çek Cumhuriyeti, İsrail ve ABD'den yana; Fransa, İspanya ve Belçika ateşkesten yana. Almanya ise çekimser kaldı. Ortak bir Avrupa dış politikası harabeye dönmüş durumda. Lüksemburg'un eski dışişleri bakanı Jean Asselborn bir ay önce şu uyarıda bulunmuştu: "Tarih bunun için bizi affetmeyecek."

Avukatlar ve tarihçiler muhtemelen bunun hukuki anlamda soykırım teşkil edip etmediğine daha sonra geriye dönük olarak karar vereceklerdir. Ancak, şimdiden aşikar olan şey, Gazze savaşında sadece Hamas tarafından gerçekleştirilen 7 Ekim katliamı ve mütemadi roket saldırılarının değil, aynı zamanda İsrail ordusunun gerçekleştirdiği toplu cezalandırma ve Gazze'deki sivil nüfusu sürekli bombalamanın da büyük savaş suçları olduğudur. İsrail'i bu felaket gidişattan yalnızca müttefiki olan ülkeler vazgeçirebilir. ABD Başkanı Joe Biden bile İsrail hükümetini "ayrım gözetmeyen bombalama" yoluyla kendisini izole etmemesi konusunda uyardı. Ancak Alman hükümeti sessiz kalmaya ve böylece suç ortağı olmaya devam ediyor.

Almanlar tarihlerinden ders aldıklarına inanmak istiyorlar. Oysa dünyanın geri kalanı onlarıngürültülü sessizliğini duyuyor ve bilinçli olarak başka tarafa baktığını görüyor. Artık insan hakları konusunda konuşan Alman politikacıları kimse ciddiye almıyor. Bunun ise ölümcül sonuçları var: Kurallara dayalı bir dünya düzeni yaratma çabalarını baltalıyor ve böylecediğer devletleri de daha güçlü olanın hukukunu savunmaya teşvik ediyor.

Yazının orjinali için bakınız:https://taz.de/Zivile-Opfer-in-Gaza/!5981361/

BAKİNİZ:https://www.karar.com/dunya-haberleri/daniel-bax-alman-medyasi-gazze-icin-susarak-4-guc-vasfini-kaybediyor-1825630

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!