Insani Kendi Olmaktan Çikartan Bir Çagin Içindeyiz

Prof. Saran: ‘Insani Kendi Olmaktan Çikartan Bir Çagin Içindeyiz’...
Insani Kendi Olmaktan Çikartan Bir Çagin Içindeyiz
Prof. Dr. Ulvi SARAN (Malatya Eski Valisi)
Prof. Dr. Ulvi SARAN (Malatya Eski Valisi)
Eklenme Tarihi : 18.02.2021
Okunma Sayısı : 1262

Insanlar, toplumlar ve devletler “son birkaç yilda üretilen bilgi ve veri miktarinin, insanlik tarihinin baslangicindan bu yana üretilen tüm bilgi birikiminden daha fazla oldugu” bir dünyaya nasil adapte olacak? Türkiye, bu meydan okumaya cevap verebilecek mi? Eski Kamu Düzeni ve Güvenligi Müstesari, Kamu Arastirmalari Vakfi Baskani Prof. Dr. Ulvi Saran’a sorduk.

Dünyamiz, bilgi ve iletisim teknolojilerinin getirdigi degisimle hizli ve kusatici bir sekilde dijital çaga geçiyor. Bu dönüsüm nedeniyle devlet organizasyonlari, finansal kurumlar, kamu düzeni, egitim ve bir dizi alan reForma ya da regülasyona tâbi tutuluyor.

Bu süreçten Türkiye’nin nasil etkilendigini ve adaptasyon için neler yaptigini anlamak için, bilgi ve iletisim teknolojilerini çok yakindan takip eden, degisim trendlerini gözlemleyen Kamu Arastirmalari Vakfi’nin baskani, Prof. Dr. Ulvi Saran ile bir söylesi gerçeklestirdik.

Devlette Kamu Düzeni ve Güvenligi Müstesarligi da yapmis deneyimli bir bürokrat olan Saran’la Türkiye’nin reForm adimlarini, yeni anayasa tartismalarini, dijital araçlarin ve aktörlerin olusturdugu degisimin beraberinde getirdigi hak ihlallerini, memleketin özgürlük-güvenlik dengesini ve sosyal medyanin ürettigi Formlari da konustuk.

Bize önce bürokratlik serüveniniz, akademik çalisma alanlariniz ve kisisel ilgi alanlariniza dair bir Ulvi Saran profili çizseniz?

Bilgisayarin en çok zorlandigi sey, “ne var ne yok” sorusuymus derler. Kendisine bu soru sorulunca cevap veremeyip dagilirmis. Kisinin kendisini anlatmasi zor bir sey tabii. Biyografik bir bilgi olarak anlatmak gerekirse sayet, bir memur çocuguyum. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni 1980’de bitirdim. Önce DPT’de çalistim. Samsun-Kavak, Rize-Kalkandere ve Kars-Arpaçay’da kaymakamlik yaptim. Sonra Amerika’da yurtdisi görevim oldu. Vali yardimciligi, mülkiye müfettisligi görevlerinde bulundum. Doktorami 2001 yilinda tamamladim. Pittsburgh Üniversitesi’nde doktora sonrasi çalismalarda bulundum. 4 yil Saglik Bakanligi müstesar yardimciligi yaptim. 2009 yilinda Malatya valiligine atandim. 2012-2014 arasi Kamu Düzeni ve Güvenligi Müstesarligi görevini üstlendim. 2014’te kendi istegimle bu görevimden ayrildim. Halen kamu görevimin yani sira, 1995’te kurucusu oldugum Kamu Arastirmalari Vakfi’nin baskanligini da yürütmekteyim. Tüm akademik çalismalarimi, kamu yönetimi ve siyaset bilimi üzerine yaptim. Simdilerde Medipol Üniversitesi’nde uluslararasi iliskiler ve güvenlik politikalari üzerine dersler de vermekteyim.  

Yapay zekâ uygulamalari, robot ve otomasyon sistemleri, sanal ve arttirilmis gerçeklik teknolojileri, bulut bilisim, nesnelerin interneti, sosyal medya araçlari gibi pek çok teknolojik sistem hayatimizi kusatmis durumda. Insanlik tarihi açisindan bakildiginda, bu nasil bir asama? Bizi nasil bir gelecek bekliyor? Bu çagi adlandirmak gerekse siz ona ne ad verirdiniz?

Içinde yasadigimiz degisim sürecinin ve bizi kusatan degisim dinamiklerinin etkilemedigi bir alan kalmadi. Tüm insanlar bu sürecin etkisi altinda. Degisim çaginin önemli iki boyutu var. Birisi hiz, öbürü de kusaticilik.  Bu kusatmanin ve hizin etkisi altinda kalmamak mümkün degil.

Batida 18. ve 19. yy’dan itibaren ortaya çikan sosyo-ekonomik gelismeleri ve teknolojik süreçleri, bunlarin dogurdugu modern toplumu yani sanayi toplumunu epeyce gecikme ile yakaladik. Önce postmodern dönemin isaretleri gözüktü. Daha sonra teknolojide ve iletisim alaninda yasanan gelismeler, insanlarin zihniyet yapisini, düsünce biçimlerini, örgütsel yapilari ve insanlar arasindaki iliskileri degistirdi.

1980’den sonra Türkiye’de Özal ile birlikte degisim ve disa açilmanin baslamasiyla bunlarin belirgin bir biçimde hizlandigini  gördük. Türkiye bu süreçte çok yönlü bir degisim sürecine girdi ve gelisen sartlara uyum saglamaya çalisti. Rahmetli Özal’in öne sürdügü tesebbüs hürriyeti, ifade hürriyeti, düsünce ve inanç hürriyetiyle birlikte, Türkiye önündeki bariyerleri kaldirmaya yönelik hamleler gerçeklestirdi. Düsüncede, sosyal ve ekonomik alanlarda serbestlesme (liberallesme) hareketi olarak tanimladigimiz bu dönem, tüm dünyada da geçerli olan bir degisimin Türkiye’ye yansimasiydi. Uzunca bir süreden beri kati devlet doktrinine, iç fikri ve siyasi dogmalara dayali yönetim standartlariyla sürdürülmeye çalisilan ulus devleti kutsamis bu model, gelisen ve bütünlesen dünyaya uymuyordu. Içe kapaniklik, Türkiye’nin önünü açmada ciddi bir engeldi. 80 sonrasi, baslangiçta ekonomideki kisitlayici uygulamalarin kaldirilmasi ve ihracatin arttirilmasina yönelik iktisadi hamlelerle kendini gösteren bu yeni model; düsünce, inanç ve tesebbüs hürriyeti alanindaki engellerin kaldirilmasiyla kapsamini genisletti. 1990’lardan sonra bu degisimin, iktisadi bunalimlar, koalisyon dönemleri, siyasal çalkantilar ve özellikle 28 Subat süreciyle önemli ölçüde kesintiye ugradigini görüyoruz. Böylece 2000’li yillara kadar geldik. 

2000’li yillarla birlikte, teknolojik degisim inanilmaz derecede hizlandi. Bilgi ve veri kaynaklari, insanlik tarihinin baslangicindan itibaren süregelen ivmesiyle karsilastirilamayacak hiz ve ölçülerde büyüdü, kapsami genisledi ve çesitlendi. Öyle ki, son birkaç yilda üretilen bilgi ve veri miktarinin, insanlik tarihinin baslangicindan bu yana üretilen tüm bilgi birikiminden daha fazla oldugu ifade ediliyor.

Teknolojik degisim; insan zihnini, toplum düzenini, düsünce hayatini, ekonomik ve kültürel yapiyi, devlet düzenlerini, kamu yönetimini, medyayi, sivil toplum alanini kisacasi tüm alanlari etkiliyor ve dönüstürüyor. Dolayisiyla degisimi yasanan bir gerçeklik olarak kabul etmek zorundasiniz. Nostaljik ya da duygusal tepkilerle karsi koymak bir sey kazandirmiyor. Küresellesme olgusu da böyle bir olgu. Kabul etseniz de etmeseniz de, sonuçta böylesine kusatici ve sekillendirici bir sürecin etkisi altinda konum almak, kendinizi yeniden tanimlamak ve bir durus belirlemek zorundasiniz. Yasanan degisimi tanimlamakta ve sinirlarini belirmekte zorlaniyorsunuz. Çünkü kosullar, parametreler, hatta paradigmalar on yillarla degil; aylarla, belki haftalarla degisiyor. Bu degisimden sadece insanlar, sirketler, sosyal yasam ve üretim biçimleri degil, yönetim yapilari ve devlet organizasyonlari da nasibini aliyor. Geçmis yüzyilin zihniyetiyle bir devleti ya da bir sirketi idare etmek artik mümkün degil. Degisime ayak uydurmak, yeni gereklere göre tavir almak artik bir zorunluluk. Aksi takdirde oyun disi kalirsiniz.

Bu durumda sizin bu çaga iliskin adlandirmaniz…

Aslinda Zygmunt Bauman’in da vurguladigi gibi, bu çaga, insani kendi olmaktan çikaran, kendiligiyle, ya da kendine özgü yapisi ve kimligiyle var olmakta zorlandigi bir çag diyebiliriz. Kendisine meydan okuyan faktörlere karsi var olmaya çalistigi ve sonuçta kendisinden uzaklastigi bir çag. Çünkü tüm bilinçli ve dirençli karsi koymalara ragmen, karsilasilan degistirici ve dönüstürücü gücün etkisiyle sonuçta insanin özünü temsil eden hasletler zedeleniyor ve zayifliyor.

O zaman bu döneme insansiz çag mi demek daha uygun?

Insansiz çag ya da insanin daha edilgen, ikincil düzeye geçtigi bir çag diyebiliriz.

Gündelik hayatimizi kusatan ve sinirlandiran o kadar zorlayici faktör var ki… Burada hayati soru sudur? Bu teknolojik süreçler ve araçlar hayatimizi kolaylastirirken, ruhumuz ve benligimizle kendimiz olarak var olmamizi ve yasamamizi sagliyor mu, yoksa özümüzde var olan beseri ve ruhani zenginligimizden, korunmasi ve yasatilmasi gereken temel degerlerimizden bizi uzaklastiriyor mu? Bu, büyük bir tartismaya kapi aralayan bir sorudur.

Bana göre uzaklastiriyor. Çünkü hayatimizi ve hedeflerimize ulasmamizi kolaylastiracagini düsündügümüz bu araçlar, aslinda bize yeni bir düsünce biçimi, yeni bir hayat tarzi, davranis ve eylemlerimizi her yönüyle kusatan ve biçimlendiren karmasik bir yasam programi sunuyor.

Sadece hayatinizi ve hedeflerinizi kolaylastirici bir araç oldugunu düsündügünüz bu mekanizma, kisa sürede zihninizi ve gündelik hayatinizi dolduruyor ve siz ona tamamen teslim oluyorsunuz. Sonuçta, insan kendi gelistirdigi ve devreye soktugu bu araçsal mekanizmayi, düsünce yapisini ve hayatini sekillendiren düzenleyici bir mekanizmaya dönüstürüyor ve kendisi de onun isleyis sürecinin bir parçasi haline geliyor. O yasam biçimi ve teknolojik iliski agi içinde kendisine biçilen rolü oynamaya basliyor. Bu rolü üstlenerek bize dayatilan, tarzlari, modelleri, iliski biçimlerini benimsemek ve sürdürmek zorunda kaliyoruz. Bilgisayarlar, akilli telefonlar, dijital araç ve uygulamalar, sosyal aglar, online alisveris kanallari, eglence platFormlari… Tüm bunlar maddi kriterler ve göstergeler itibariyle konforumuzu artiriyor olsalar da, ayni zamanda tüm zihnimizi ve yasamimizi kusatan, zamanimizi dolduran ve davranislarimizi biçimlendiren araçlar olarak, bizleri ‘bilgi toplumu’nun kurgusunu tamamlayan bir parçaya ya da nesneye dönüstürüyor. Egemen olan bizmisiz gibi görünüyor, ama ürettigimiz dijital sistem ve araçlar bizi egemenligi altina aliyor. Bu yanilsamaya kapilmamak ve karsi koyabilmek için, güçlü bir irade, zinde bir bilinç ve genis entelektüel donanim gerekiyor.

Simdi küresel degisim dinamikleri temelinde ortaya çikan bilgi ve iletisim teknolojilerinin ve dijital araçlarin getirdigi yeni sosyokültürel ve siyasal olgulara, yapilara ve sistemlere deginelim. Bunlar felsefeden toplum bilimlerine, siyaset biliminden kamu yönetimine birçok alani ilgilendiren kültürel kaliplar, sosyal yasam biçimleri, düsünce sistemleri ve yönetim modelleri olarak karsimiza çikiyor. Tüm bu siraladigimiz alanlar, degisim sürecinden inanilmaz derecede etkileniyor. Siyasal yapilar ve hükümet modelleri, örgütlenme biçimleri ve yönetim sistemleri, üretim ve pazarlama organizasyonlari, egitim, sosyal medya, eglence dünyasi… Tüm bunlar, yeni anlayis ve yaklasimlarin, eskisinden çok farkli pratiklerin ortaya çiktigi alanlar.

Mesela, egitim düzenini ele alalim.  Içinde yasadigimiz pandemi döneminde egitim yöntem ve uygulamalarinin ugradigi esasli degisim, teknolojinin ne kadar belirleyici ve dönüstürücü oldugunu açik bir biçimde ortaya koyuyor. Pandeminin zorunlu kildigi uzaktan egitim uygulamasi, bu alandaki yerlesik kaliplarin sorgulanmasini da beraberinde getirdi. Hatta pandemi sonrasi, yeni döneme geçildiginde, yüz yüze egitimin ortadan kalkacagi tartismalari bile yapiliyor. Insanlar, yerlesik ofis düzenlerinde bir arada geleneksel araçlarla çalismaktan, evlerinden veya uzaktan mobil araçlarla çalismaya yöneldiler. Mekâna bagimli çalisma düzeninin, pek çok noktada is verimliligini etkilemedigi görülmeye basladi. Toplantilari internet üzerinden, evimizden veya bulundugumuz yerden sanal uygulama platFormlarina katilarak yapabiliyoruz. Kisaca, mekândan, ofisten ve kurumsal altyapidan bagimsiz bir çalisma ve iliski düzeni ortaya çikiyor.

Üretimde yaygin ve niteliksiz isgücünün agirligini azaltacak ve uzaktan kontrolü mümkün kilacak otomasyon sistemlerine ilgi ve yönelis artti. Elektronik ticaret ve sanal magazacilik hizla geleneksel perakende magazaciliginin yerini almaya basladi. Amazon ve Alibaba gibi küresel elektronik ticaret sirketleri basta olmak üzere, dünyanin hemen her ülkesinde internet üzerinden bilgisayara bagli çalisan alisveris siteleri hizli bir büyüme egilimine girdiler. Buna bagli olarak kargo ve lojistik sektörünün önemi ve faaliyet hacmi artmaya basladi.

Internetin ve dijital teknolojilerin sosyal ve ekonomik hayata ve ticari faaliyetlere yaygin bir biçimde girmesiyle birlikte, gerek kamuda, gerek özel sektörde hizmet sunuculariyla hizmet alicilari arasindaki iliskinin niteligi ve biçiminde esasli degisim ve dönüsümler yasanmaya, devrim niteliginde yeni yöntemler, modeller ve araçlar devreye girmeye basladi. Bu alanda yerlesik yapi ve modelleri sarsan yeni hizmet üretim ve sunum modelinin temelini blok zincirleri (blockchain) teknolojisi olusturuyor. Bir merkeze bagli olmadan islem yapmaya izin veren ve hizmetin taraflarinin birbirlerini dogrulamalarina imkân saglayan blockchain teknolojisi; gerek kamu kesiminde gerek özel kesimde hizmet sunucularini ve alicilarini dogrudan bulusturarak devasa araci kurumlari devreden çikarmaya, ekonomi ve ticaretin dayandigi finansman ve bankacilik kurumlarini islevsizlestirmeye aday görünüyor. Öte yandan blockchain teknolojisi tabanli olarak gelistirilen ve küresel finansman portföyünde hacmi giderek artan kripto paralarin, dijital ödeme araçlari olarak çok uzak olmayan bir gelecekte para ve kredi kartlarinin yerini almasi bekleniyor. 

Kâgit para itibari bir belge olarak, gerçek deger tasiyan metal paranin yerini aldiginda nasil büyük bir saskinlik uyandirmissa; günümüzde de gözle görünmeyen, elle tutulmayan, ancak sanal olarak tanimlanabilen kripto paranin, banknot ve kredi kartlarinin yerini alacagi öngörüsü de o kadar saskinlikla karsilaniyor. Altin veya gümüs sikke gibi degerli metallerden metal paralara, metal paralardan kâgit paraya (banknota), kagit paradan plastik kredi kartlarina, kredi kartlarindan da kripto paraya geçisle birlikte gerçeklesen süreç, gerçekten sanala dogru olan degisim çizgisini çok açik bir biçimde ortaya koyuyor.

Blockchain teknolojisiyle birlikte kurumsal yapilarin devreden çikmaya baslayacagina dair öngörü, geleneksel devlet kurumlarini da kapsiyor. Mekâna bagli olarak aldigimiz pek çok hizmeti epeyce bir süredir e-devlet portali üzerinden alabiliyor olmamiz, geleneksel yapi ve araçlarin adim adim devreden çikmaya basladiginin ve çok geçmeden siranin kurumsal yapilara geleceginin bir isareti.

Teknolojik degisim ve dijital dönüsümle birlikte geleneksel eglence araçlari ve sinemalar da büyük bir sarsinti geçiriyor. Netflix, Amazon Prime benzeri dijital eglence ve medya platFormlari, evlerden birçok seçenek arasindan istenen filmi seçerek izleme firsatini veriyor. Tipki bunun gibi, isitsel yayin yapan küresel müzik platFormlari üzerinden, akilli telefonlarla yüzlerce müzik parçasina ulasilabiliyor.

Hayatimizi bu tür yaygin araçlarla ve her yönüyle kusatan dijital dönüsümün, zihin yapimizi, algi dünyamizi ve davranis biçimlerimizi etkilememesi elbette düsünülemez.

Buradan sizin geçmisteki Kamu Düzeni ve Güvenligi Müstesarligi deneyiminize ve akademik çalisma alaniniz olan kamu yönetimiyle ilgili kisma geçelim. Bu degisim dalgasi devlet aygitinin isleyisini nasil degistirecek?

Yönetim anlayisinda, 20. yüzyilin son çeyregine, 80’lere kadar klasik merkeziyetçi hiyerarsik yapi ile kendisini gösteren bir örgütlenme modeliyle karsi karsiyaydik. Bu model, genis ölçekli kitle üretim biçimlerine karsilik geliyordu.

Bu modelin siyasi anlamdaki yansimasi ise disa kapali, milli sinirlar içinde, kati merkeziyetçilige dayali ulus devlet modeliydi. Içe dönük, degisime kapali, sanayi dönemi zihniyetine ve standart biçim ve normlara bagli yapilariyla kendilerini gösteren 20. yüzyil idari ve siyasi örgütleme modelleri, sözünü ettigimiz postmodern degisim süreci dinamiklerinin ve bilgi toplumunun ortaya çikisiyla birlikte dönüsüme ugradi. Sonunda biz yeni bir evrene, yeni bir zihniyet yapisina ve yönetim iklimine geçmis olduk.

Peki bu, genel olarak yönetim anlayisi ve örgütlenmesinde ve devlet düzeninde nasil bir etki meydana getirecekti? Merkeziyetçi, hiyerarsik ve kati yönetim modelleri yerini giderek daha esnek ve daha basit organizasyon yapilarina dogru terk etmeye basladi. Geçmis yüzyillarda, geleneksel bürokratik örgütlenme ve dik bir hiyerarsik yapi ile ifade ettigimiz yönetim sistemleri, günümüzde daha esnek, daha yatay organizasyonlara dogru evrilmeye basladi. Sonuçta geçmisteki bürokratik örgütlenme ve isleyis düzeninin dayandigi kati ilkeler ve kurallarin yerini, disa açik, rekabete ve degisim ortaminin ihtiyaçlarina cevap verebilecek esnek normlarin almasi gerektigi ortaya çikti. Daha dogrusu modern dönemin zihniyetiyle sekillenen standart davranis kaliplari; küresel dinamiklerin ve teknolojideki hizli degisimin getirdigi yasam biçimleri ve iliski düzenleriyle uyusmuyor. Mutlaka esnekligi, yerelligi, yerindeligi, farklilasmayi dikkate almayi gerektiriyor. Bu, felsefede, sanatta, mimaride, sosyal yasamda, ekonomik ve ticari faaliyetlerde de böyle…    

Bu çizgi dogrultusunda, devlet düzenlerinde ve ulus devlet yapisinda da ciddi degisimler gündeme geldi. Geçmis yüzyilin normlarina göre olusan devlet örgütlerinin, teknolojideki ilerlemelerin bilgi çaginin getirdigi kosullara göre yeniden yapilandirilmalari geregi ortaya çikti. Uluslararasi düzende, geleneksel egemenlik alanlari ve bunlara dayali güç dengeleri hâlâ varliklarini sürdürüyor. Lakin devletler, degisen toplumsal taleplere ve yeni teknolojideki yeniliklere göre kendilerini degistirmek zorundadirlar. Türkiye’de e-devlete geçis süreciyle kendini gösteren dönüsüm, bu tür bir degisim talebinin sonucudur. Insanlarin teknolojideki gelismeleri takip ettikleri ve günlük ihtiyaçlarini dijital sistem ve araçlarla karsiladiklari bir yerde, 19. veya 20. yüzyilin zihniyeti, sistemi ve araçlariyla varligini sürdürmeye çalismak kabul edilemez. Burada da esnek olmak, yeni ihtiyaçlara cevap vermek, bilgi teknolojilerini kullanmak ve yeni bilgi kanallarini açmak zorundasiniz. Günümüzde özellikle sosyal medya, devletin sorgulanmazligini ve kapali bir kutu olarak varligini sürdürmesini imkânsiz hale getirdi. Hiç kimse hesap sorulmaz, tartisilmaz bir sekilde kamu otoritesini kullanma sansina sahip degil artik.

Bu durum devlet yönetiminde seffafligi da getiriyor…

Evet, yönetim seffaflikla sürdürülmek zorunda. Tüm kamu otoritelerinin, hizmetleri yerine getirirken sosyal medya araçlarinin gözetimi ve denetimi altinda olduklarini dikkate almalari gerekiyor. Dolayisiyla devletin degisimi çok önemli bir baslik haline gelmekte. Devletin örgütlenme yapisinda, isleyis düzeninde ve yürüttügü tüm faaliyetlerde bu degisimin izlerini görmek mümkün.

Fütürologlar gelecek zamanlarda merkezi devlet organizasyonunun ve bürokratik yapilarin önemini kaybedecegini, bunun yerine yatay organizasyonlarin, yerel yönetimlerin ve özerk yapilarin öne çikacagini ifade ediyorlardi. Gerçekten bu süreci simdi yasiyoruz.

Devletin minimal devlet olmasi gerektigi, özgürlükçü düsünürler ya da liberal teorisyenler tarafindan her zaman söylenegeldi zaten. Devletin daha az görünen, daha az müdahale eden, daha az alanla ilgilenen bir yapiya sahip olmasi gerektigi, öteden beri dillendiriliyor. Ama günümüzde bunun da ötesinde, teknolojinin hayati, üretimi, ekonomiyi ve is dünyasinin her alanini kusatmasi dolayisiyla, güç dagiliminin devletten çok piyasa dinamiklerinin eline geçmis olmasi nedeniyle de degismek zorunda artik… 19. ve 20. yüzyilda bir ülkenin en önemli prestij araçlari nelerdi? Güçlü bir kamu otoritesine ve ulusu her yönüyle denetleyecek kontrol araçlarina sahip olmakti. Ordu, merkeziyetçi bürokratik yapi, güvenlik örgütü, etkili bir denetim sistemi, iyi korunan sinirlar, gümrük duvarlari vb. Gücün kontrolü ve agirligi bunlara verilmisti. Günümüzde bu giderek üretici dinamiklere dogru kaymaya basladi. Bir ülkenin en önemli güç unsurlari, artik devletin merkezi yapisi ve devlet kurumlari degil; daha çok sirketler, piyasalari belirleyen ve yöneten mekanizmalar, yenilik ve teknoloji gelistiren kurumlar, bilim merkezleri, sosyal medya araçlari… Bunlar artik devletten çok daha fazla alani kontrol eder duruma geldiler. Daha çok kaynak kullanir ve daha çok deger üretir duruma geldiler.

Mesela amazon.com’un yillik cirosu, Türkiye’nin GSMH’den çok daha fazla. Sirket devletine örnek olabilir sanirim.

Geçmiste uluslararasi ticaretin hacmi bu kadar büyük degildi. Bütünlesik bir dünyadan, küresel bir ekonomiden söz edemiyorduk. Küresellesme ile birlikte, üretim, ticaret, pazarlama, kültürel etkilesim vs. muazzam ölçülerde büyüdü. Kamu otoritelerinin, devletlerin ve siyasi olusumlarin her ne kadar temsili mahiyette agirliklari devam ediyorsa da, güç pastasindaki paylari düsmeye basladi. Dünya ekonomisiyle entegre olmussaniz, küresel rekabete ayak uydurabilmek için, genis finansal kaynaklara, güçlü markalara, çok fazla sayida yenilikçi, teknolojik ve yüksek katma degerli ürünler üreten firmalara sahip olmalisiniz.

Not Bu yazi 16.02.2021 tarihinde serbestiyet.com sitesinden alintilanmistir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz.

https://serbestiyet.com/haberler/prof-saran-insani-kendi-olmaktan-cikartan-bir-cagin-icindeyiz-52125/

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!