TOPLUMSAL ÇÜRÜMÜŞLÜK VE AHLAKİ YOZLAŞMA

“Doğal durumdan ne kadar çok uzaklaşırsak, o ölçüde doğal zevklerimizi yitiriyoruz ya da daha çok alışkanlık bizde yeni bir doğa yaratıyor, biz de bunu o derecede ilk doğamızın yerine koyuyoruz, sonuçta hiçbirimiz bu ilk doğayı artık tanımıyoruz” diyor Emil Michel Cioran, ‘Çürümenin Kitabı’nda. “Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir” diyor Ludwig Wittgenstein.
TOPLUMSAL ÇÜRÜMÜŞLÜK VE AHLAKİ YOZLAŞMA
Şükrü ÖZHAN
Şükrü ÖZHAN
Eklenme Tarihi : 12.04.2024
Okunma Sayısı : 107

TOPLUMSAL ÇÜRÜMÜŞLÜK VE AHLAKİ YOZLAŞMA 

 

“Doğal durumdan ne kadar çok uzaklaşırsak, o ölçüde doğal zevklerimizi yitiriyoruz ya da daha çok alışkanlık bizde yeni bir doğa yaratıyor, biz de bunu o derecede ilk doğamızın yerine koyuyoruz, sonuçta hiçbirimiz bu ilk doğayı artık tanımıyoruz” diyor Emil Michel Cioran, ‘Çürümenin Kitabı’nda.

 

“Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir” diyor Ludwig Wittgenstein.

 

Çok değil bundan çeyrek asır önce insanlar daha dürüst ve erdemliydi. Ne süte hile karıştırılırdı, ne duygulara kirlilik! ... İnsanlar doğrunun yanında dururdu. Adalet ve hukuk tam olmasa da işlerdi. Siyasi liderler ekranlara çıkar dobra dobra tartışırdı. Yazılı ve görsel medya daha onurluydu. İnanç kurumlarının işleyişi daha insaniydi. Ülkenin ordusuna ve güvenlik kurumuna tam olmasa da güven vardı.

Bir taraftan darbeler, bir taraftan emperyalist projelere "boyun eğme" çürümeyi hızlandırdı!..

Etik, ahlak, adalet, anlam, değer gibi kavramlar toplumun genelinde değerli iken, artık bu kavramların toplumda bir şey ifade etmemeye başlaması toplumsal çürümenin en önemli göstergesidir.

Ve sorun çözücülerin bunları sorun olarak görmemeleri çürümenin ileri düzeyde olduğunun kanıtıdır.

Bir toplum kendi konfor alanının bozulmaması için ahlakı seçmiyorsa, etik ile hareket etmiyorsa çürümüştür.

Bu kadar büyük bir çürüme karşısında 

Sanki bitkisel hayata girmiş gibi ölü taklidi yapıyorsa 

O toplumda 

Bu çürümeden besleniyor demektir. 

 

Geçmişte her zaman şöyle düşünmüşümdür; İnsanların ve toplumların hayatında travmalar acı veren olaylar savaş,bulaşıcı hastalıklar ,büyük depremler yaşanınca ahlak ve etik değerlere daha çok sahip çıkar.zaman şunu gösteriyorki maalesef insanlar menfaatlerinin yanında duruyor vicdanı çürüyor..

Bu çürümenin yaratmış olduğu kirli ve kolay servet edinmenin hepimizin tahmin ettiğinden çok ama çok fazla olduğu anlaşılıyor..Makyevelist siyasi değerler üzerinde girişilmek istenen ve her yolun mubah olduğu bir yol takip eden çürümüşlük almış başını gidiyor.

Kapitalizm kendine uygun bireyi yaratırken, kendisine biat eden olay ve olgulara müdahale etmeyen, siyasal iktidarı koruyan kollayan, işini yapan ve soru sormayan bireyleri yaratır. Çürümüşlüğü kabul eden, bütün olan biteni Kendi menfaatleri doğrultusunda değerlendiren yozlaşmış bir zihniyete sahip insanlar yaratır. Kapitalizim de Etik kaygı bir yana, yangına körükle gidiliyor… Sınırsız büyüme, yayılma, genişleme eğiliminin sonucu olarak, ölçüsüzlük ve yıkım kapitalizmin ‘karakteridir’… Artık ortada değer ölçüsü diye bir şey yok! Ahlaksızlık istisna değil, kural haline gelmiş bulunuyor…

Devletin ideolojik aygıtlarının temel işlevi buna uygun insan tipini yaratmaktır. Bu anlamda Bencil, kendi menfaatler doğrultusunda yönelim gösteren, otorite hayranı, itaat kültürüyle yetişmiş insanlar olduğunu unutmamak lazım. 

Her reklam, her imaj, her vizyon, her ödül iktidarın ideoljik aygıtlarını onama süreciyle iç içedir. Kapitalizme uygun kültür endüstrisinin varlığı özgür bireyin kendini ifade etme alanlarının yok edilmesiyle birliktedir.

Sanayi toplumu, buna uygun gelişen bürokrasi, akademiler, teknik gelişim ve otoriter devlet yapısı bireyim kendini var eden alanların yeniden inşasıdır.

“Çürümenin kitabı” ismi hayli dikkatimi çekti.

Öyle ya, çürümeyen ne vardı hayatımızda; dinler, ideolojiler, fikirler, düşünceler, kültürler, ahlak, davranışlar bizim hayatımızı sarmalayan, kuşatan her ne varsa; bizi korusun, geliştirsin, rahat ettirsin dediğimiz, her ne varsa maddi yahut manevi hepsi çürümeye maruz kalıyordu.

 

Toplumda sosyal çürüme var..

Hiç kimsenin bir birinden farkı yok aslında... Baştan ayağa bir çürüme istisnalar hariç...

İçten bir çürüme ahlaki yozlaşma söz konusu sokaklar güvenli değil çünkü Türk insanı artık bu vaziyette psikolojik sıkıntılı birçok kişiyle beraber yaşamak mecburiyetindedir. Bunlar bazen öğretmen bazen sabahları günaydın dediğimiz komşu, köylü, çiftçi, öğrenci, memur, esnaf, iş adamı, spor, medya, Doc. Prof. siyasetçi ve cemaat tarikat olabiliyor.

Hayatta bu kadar yanlış giden neydi? Asalet ahlak değerlerine ne oldu? Bir zamanlar insan daha basit, daha mütevazı idi.

 

Kutsal kitabımızın ayetlerinin meallerinden şöyle çıkarım yapmaktayım. 

"Kendisine verilen özgür irade ile insan; yücelerin en yücesi olabileceği gibi, en düşük ahlâkî seviyeye inebilecek, sorumsuzluğun ve tutarsızlığın dibine vurabilecek, hayvanların bile yapmadığı vahşilik, her türlü ahlaksızlık ve fenalıklarla hem kendi cinsine hem de diğer varlıklara karşı zihnini ve cismini kötüye kullanmak suretiyle bayağılaşarak aşağıların en aşağısı bir mahlûka dönüşecek tıynette bir varlıktır."

Çürümenin derinleştiği, ahlaki yozlaşmanın kurumsallaştığı, vurdumduymazlığın arttığı bir ülkede bireyler önce toplum olma vasfını kaybederler. Çürüme ve yozlaşma toplumu bölüp parçalar. Gelecek umudunu yok eder.

 

İnsanlarda ve toplumlarda daha çok koşullara uyma eğilimi daha yüksektir. Koşulları değiştirme eğilimi daha azdır. Toplumların büyük yığınağı her zaman çan eğrisinin göbeğinde durur. Bu göbek parçalanmasın diye mücadele eder. Özgürleşmeyi ve siyasal mücadeleyi kanıksamamış toplumlarda merkez doku kolay kolay parçalamazlar.

 

Kitle iletişim araçlarının tahakkümü, iktidarın ideolojisinin genel kabulü üzerinden şekillenir. Bu alanlarda var olmak sadece iktidarı olumlamak değil, oto sansürün kökleşmesini sağlar.

 

Sınır tanımayan bir yozlaşma ve çürümenin marifet sayıldığı günümüzde, zordur, ama yine de en büyük erdemdir bunca pislik içinde temiz kalmak, etrafı saran onlarca yalanların, ihanetlerin ortasında dimdik durarak, kötülüklere cesaretle meydan okumak...

 ŞÜKRÜ ÖZHAN

    08.04.2024

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!