Geçmis Anilarimizdan (1)

?Geçmis anilarimizdan, gelecek ise ümitlerimizden olusur.?
Geçmis Anilarimizdan (1)
Hasan ALICI
Hasan ALICI
Eklenme Tarihi : 2.02.2021
Okunma Sayısı : 2344

 

“Geçmis anilarimizdan,
gelecek ise ümitlerimizden olusur.”

 “Zaman mi? Degil zaman/

Akan zaman degil mesafelerdir(….)

Biz, yeni bir hayatin acemileriyiz/

Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor/

Siirimiz, askimiz yeniden/

Son kötü günleri yasiyoruz belki/

Ilk güzel günleri de yasariz belki/

Kekre bir sey var bu havada/

Geçmisle gelecek arasinda/

 Aciyla sevinç arasinda/

Öfkeyle bagis arasinda(…..)/

Biz kirildik, daha da kiriliriz

 Kimse dokunamaz, bizim suçsuzlugumuza…”

Cemal Süreyya

 

Dini radyoculugun revaçta oldugu, hatta pek çok dini radyo, özel yayinciligin yasal olarak düzenlemesini bile beklemeden “yer kapmak” amaciyla yayinlarina basladigi bir dönemde, bizler de arkadaslarimizla kendi ilimizde bir radyo kurmaya karar verdik. En iyi aletleri aldik. En iyi yeri tuttuk. Ve radyoyu kurduk. Nasil programlar yapacagimiza tartisarak o gün karar verdik. Yönetimini belirledik, sunucular içinde birçok isim belirledik, onlari dinledikten sonra kimlerin sunucu olacagina karar verdik. Radyo, yayin hayatina basladi. Çok tutuldu, çok sevildi, çok ragbet gördü. Gelen dönütler, çok faydali oldugu yönündeydi. Ancak yeni programlara ihtiyaç vardi. Birkaç program devreye girdi. Bizler, ileride nasil programlar yapabilirizi, konusmaya basladik. En son kurulumuzda söyle bir karar aldik: Buradaki arkadaslar düsünsün, bir program ismi önersin. Zaten buradaki arkadaslar, birçok program yapiyorlardi, yeni program önerileri de vardi. Ben de “NOSTALJI” diye bir program önerdim. Kurula detaylarini anlattim. Bunu sen yazacaksin, sunucu arkadaslarimizdan biri de sunacak denildi -bu dönemdeki bizim arkadaslar bilir, ne önerirsen üstüne kalir- bu da bizde kaldi.

Nostalji, eskiye özlemden baska ne olabilir ki. Nostalji, insan hafizasinda saglam bir kaynak. Nostalji, insanlara öz güven saglayan, çevreleriyle sosyal iliskiyi daha iyi düzenleyen bir sey.

Önerdigim program, yani Nostalji, simdiki bayram kutlamalarini anlatip ahh ah eski bayramlar bir baskaydi demek. Yeni apartmanlari (mahalle) anlatip, su an belli yastaki arkadaslarin yasadigi mahalle kültürünün özlemini duymak. Yeni komsuluklari anlatip yine bir ah çektirerek eski komsuluklar nerede kaldi dedirtmek. Yeni dügünleri anlatip eskiden dügünlerde neler neler yapilirdi demek. Bugünün misafir agirlamalarini anlatip eskiden evdeki telasin ta sabah ile baslayip aksama dek sürdügünü ve daha neler neler yapilirdi demek…

Üniversitede iken birlikte okudugum bir arkadasim, bundan üç dört sene önce Malatya’da bana misafir oldu. Özellikle Malatya’yi, arkadaslari ve bizleri görmek için yolu uzatip geldi.  Yatsi namazi sonrasinda da memleketine dönecekti. Malatyali olup kendisinin de tanidigi arkadaslardan iki kisi daha çagirdim, geldiler. Arkadaslarla birlikte Malatya’yi gezdik, dolastik. Arkadaslarimizin bulundugu mekânlarda çay içtik. Aksam yemegine oturduk. Arkadasa söyle bir baktim, yüzünde bir burukluk var. Sordum, bunun nedenini. Abi, ben Malatya’yi farkli hayal etmistim, dedi. Nasil, dedim. Malatya’daki arkadaslar bana daha önce bir heyecan, bir azim, bir gayret, bir görsel sunmustu. Simdi onun iki katini düsünmüstüm. Nasil, dedim.

Dedi abi, ben Malatya’ya yirmi üç yirmi dört sene önce gelmistim. Siz kitap kulübünde duruyordunuz; ayrica sizin bir pasajda kitap eviniz, çay ocaginiz bir de onlarin çok yakininda yine karanlik bir pasajda gençlerin oturdugu çay ocagi vardi, dedi. Devam etti. Kitabevinin tam karsisina oturmustuk, sonra yanimiza kitabevinden çikan zarif uzun boylu, kadife pantolonlu, üzerinde haki bir mont giymis sakalli, gözünde numarali iri bir gözlük, yüzünde sicak bir gülümseme olan bir agabey yanimiza oturdu. Sen bizlere çay söyledin ve bizleri tanistirdin. Tanistirdiktan sonra, sen konusmadin hep o sordu sorulari, ben cevap verdim. Arada sen yetistin imdadima. Sonra ben bir soru sordum. Onun o soruya verdigi cevap beni çok ilgilendirmiyordu sanki; ben onun içtenligine, samimiyetine, jest ve mimiklerine el kol hareketlerine senfonisine dalip gitmistim. Bir anda senin birer çay daha alir miyiz, sesinle irkildim kendime geldim. Olur abi, diye onayladim. Sonra siz ikiniz konusmaya basladiniz. Benim gözüm karsidaki kitabevine takildi. Kitabevi ari gibi çalisiyor, diye içimden geçirdim. Genç, yasli, ihtiyar, delikanlinin biri girip digeri çikiyordu. Içimden ‘masallah’ demeyi unutmadim tabi.  Daldim, bizim oralardaki kitabeviyle kiyas etmeye çalistim, bir yere oturtturamadim; olsun bir gün bizimki de böyle olur, biz yeniyiz daha, dedim; kendimi teselli ettim. Yine senin gür sesin. Kalkalim mi? Kalkalim abi, dedim; kalktik.

Bogaziçi Çay Evi

Kalktik, on on bes adim ötede çay ocagina geldik. Orada bes alti arkadas bir daire yapmis oturuyordu. Selam verdik, onlardan uzun sakalli bizden epeyce büyük bir agabeyimiz buyurun oturun, dedi. Birer tabure aldik, sizin deyiminizle halkayi genislettik. Önce uzun sakalli agabeyden baslayarak oradakilerini tanitacaktin ki, sadece bu abimize albay derler, digerleri de kendilerini tanitsin, dedin. Tanistik, hos bes ettikten sonra. Albaya takildi gözüm. Albay da uzun sakalli. Sakallarini sanki her seyden kiskaniyor gibi elini hiç sakalindan çekmiyordu. Sakalini öyle bir askla, öyle bir hevesle sivazliyordu ki, bir yazarin dedigi gibi “dünyaya önce sakalin geldigini, sonrada onu oksasin” diye albayin yaratildigini düsünmemek elde degildi. Ilk tanismada bile insan, kendisini sanki çok eski dostmus gibi hissediyor. Albay da bana döndü, sorular sordu. Geldigim ildeki arkadaslari sordu. Bir çok ortak tanidik çikti. Gidersen selam söyle, dedi; birer bardak çay içtikten sonra kalktik.

Bogaziçi Çay Evi

Yine bu pasajdan çiktik. Sol çaprazinda sagdan los isikli bir pasaja girdik, aman dikkat et dedin, görünmeyebilir bir basamak oldugunu söyledin. Hemen karsimizda fiskiyesi fiskiyeye benzemeyen içinde gazoz kasalarinin oldugu küçük bir havuz. Kapi açik. Kapinin yaninda ki camda acili ayran bulunur yazisi. Içeri girdik, bayagi kalabalikti. Içerde kulagi rahatsiz etmeyen sanki bir ugultu vardi. Herkes öbek öbek oturmus, anladigim kadariyla bir seyler konusuyordu. Ancak dikkatimi su çekti: Buradaki oturanlarin neredeyse hepsi genç insanlardi. Ancak ihtiyar bir amca, oturdugu masaya bizi davet etti. Baktim masaya onunla birlikte iki ihtiyar amca, bir de genç biri vardi. Oraya geçtik, oturduk. Masadakilerini tanittin: Bu Osman Amca, Genç Osman derler kendisine, bu Muhammed dayimiz, bu Mehmet amcamiz dedikten sonra bunlar bizim ‘Muvahhit Ihtiyar Delikanlilarimizdir’, sormak istedigin sorulari, bunlara soracaksin, dedin. Diger arkadasi da tanittin. Yine çay istendi. Çayi getiren her halinden belli olan sakalli, kirmizi tenli, etine dolgun, sevecen, güler yüzlü, sakaci bir arkadasti. Çaylar geldi, sonradan tanittigin arkadas çayciya takildi; hosaflari nerede bunlarin diye, çayci arkadasta sicak bir tebessüm gönderdi. Baska zaman senin çayina kaysi kor getiririm. Sonradan ögrendim; oradakiler takilirmis, bize hosaf çay diye, o da bardagin içine bir kaysi kor getirirmis. Bir soru sordum, amcalara; verdikleri cevaplari dinlerken agzim açik kaldi, sadece bakiyorum. Kur’an’in su süresinin su ayetinde, su tefsirin besinci cildinin su sayfa su paragrafinda söyle demektedir. O kadar yumusak, o kadar samimi, o kadar içten anlatiyorlar ki, heyecandan içim içime sigmiyordu. Bizim oralarda böyle yasli amcalar bulmak ya da onlarla karsilasmak çok mu çok zor diye içimden geçirirken birinin selamiyla irkildim. Egildi, senin kulagina bir seyler söyledi. Sen de bana döndün, kalkalim mi dedin, kalktik.

Tekrar kitap kulübüne geldik. Senin masanin oradaki sandalyeye oturmami söyledin. Ben, sandalyeye oturdum. Sen, karsi tarafta ayakta kitaplara bakan agabeyin yanina gittin. Onunla konusmaya basladin. Bir ona baktim, bir de sana; çok mu çok ciddi bir durusun vardi.  Sonra döndüm, o agabeye baktim, bastan ayaga bir süzdüm. Yüzü genis, sert duruslu, sakali kisa, saçlari düzgün taranmis, agir desenli bir takim elbise üzerine düzgün ve tam oturmus, ayakkabilari gicir gicir boyali. Bu kim olabilir, diye düsünmeden edemedim. Çünkü bu camiada takim elbiseli, sakalli birini ilk kez görmüstüm.  Ben kafamda al-ver yaparken yine senin tok sesinle kendime geldim. Kafami kaldirdim, tek sensin. Buyur abi, dedim. Gel dedin, gittik, kitap kulübünün o güzelim balkonuna çiktik, o agabeye selam verdik,  bulundugu masaya oturduk. Beni uzun uzun tanistirdin; ancak o agabeyi tanistirirken kisaca, hocam dedin. Hal hatirdan sonra o agabeyde digerleri gibi bana sorular sordu. Ancak öyle sorular soruyordu ki, çalismadigim yerlerden geliyor, desem abartmam inanin. Ama hocanin karizmatik yüz hatlari, babacan ve iyimser tavri, hitabetinin çok düzgün olusu sanki beni motive ediyor ve anlamama yardimci oluyordu. Bir sehirde bir Müslümanin neler yapmasi gerektigini, oradaki bu dertle dertlenen arkadaslarla bir ve beraber omuz omuza nasil yürümesi gerektigini Asr-i Saadetteki örneklerle bir bir açikliyordu. Konusma bayagi uzun sürmüstü. Hoca kalkti, bana döndü; elimi sikarken, sizlerden, arkadaslarinizdan çok sey bekliyoruz, bizlere düsen bir sey olursa yapmaya haziriz, dedi ve ayrildi. Akabinde sana sordum, abi hoca kimdir, dedim; sen, matematik hocasi dedin! Abi, dilim tutuldu, konusmadim, dedim. Sen de bana, matematik hocasi diyorum, sen matematigi hafife aliyorsun galiba, dedin. Sonra da matematik, düsünme sanatidir; hatta tabiatta matematiksel bir düzen vardir, elbette sorularda, konusmada buna göre olacak, dedin. Ama ben anlatilanlari kafamda unutmamak için bir yerlere oturtmaya çalisirken, sana da, ben anladim abi dedim.

Uzatmadan bir sey söyleyeyim abi, müsaaden olursa tabi ki, dedim. Bugünle simdiki arasinda epey bir degisim var. Simdi ne o günkü heyecani buldum, ne o günkü gayreti buldum, ne o günkü mücadeleyi buldum, ne de o günkü birlikte olunan dostlugu buldum. Bugünkü yerler çok katli, boyalari cilalari mükemmel, ferah, masalar, oturulan yerler degismis, Sanki Malatya, o günden sonra farklilasmis, degismis, dönüsmüs. Ama ben geçmisin sicakligini, geçmisin samimiyetini gezdirdigin yerlerde bulamadi. Geçmis, bana çok güzel duygular vermis; gelecege ümitle bakmayi ögretmisti. Vesselam

Ben, yukarida anlattigim radyo için geçmise özlemi yazarken aklima hep çocukluk ve gençligimde yasadigim,  benden önceki büyüklerimizin anlattiklari, yasadiklari ve yasantilari gelirdi. Bir gün bizim yasadiklarimizin karsima böylesine çikacagini hiç düsünmemis, aklimdan dahi geçirmemistim. O arkadasim, bana radyoya yazdigim geçmise özlemi hatirlatti. 

Velhasil “Süvariyi atinin üstünde tanimak gerek” derler ya; arkadasim, o gün, bizleri böyle tanimis, böyle görmüs. Bir toplumun degeri yasadiklariyla, mekânlariyla, birliktelikleriyle, ahlâklariyla, davranislariyla ölçülür ya. Arkadasimiz o gün bizi ölçmüs, notumuz vermis. “Bir meslegi, ustasindan ögrenmeyenin yapigi iste hayir olmaz.” Biz bu meslegi ustalarimizdan ögrenmistik. Ustalarimiz agabeylerimizdi. Tecrübeli, olgun -Allah var gece demez gündüz demez, ev bark demez, mal mülk demez- kosturan kisilerdi. Bir toplumun olusmasi, bir neslin yetismesi için, yilmadan, yorulmadan her seylerini ortaya koyarlardi. Hiçbir kinayicinin kinamasindan korkmadan, ihlasla, samimiyetle, emekse emek, gayretse gayret, çabaysa çaba, harcarlardi. Yorulmak yoktu. Ye’se düsmek yoktu. Saf bir inanisla yola devam vardi. Bu okul, çirakliktan baslayan çok usta yetistirdi. Emegi geçenlerden Allah razi olsun. Hepsine minnettariz.

Troçki, “Yaslanmak, bir insanin basina gelebilecek en beklenmedik olaydir.” der. Anladim. Hani baskasina ihtiyarladin der, kendimize ihtiyarligi hiç yakistiramayiz ya. Belki de “yolun sonu gözükmüs” biz, kafamizi kaldirip bakmayi unutmusuz.

Hasan el Basri’nin de dedigi gibi; “ömür dedigin üç gün” degil midir? Dün gelip geçmistir, yarin meçhuldür, “O halde ömür dedigin bir gündür, o da bugündür…”

“Geçmis, anilarimizdan; gelecek ise, ümitlerimizden olusur.”

Geçmise bakarak gelecegi yeniden kurgulamak, ancak var olan sorunlarimizi bugün çözmekle mümkündür.

YORUMLAR
Necmettin durur
14.2.2021 14:56

Allah uzun ömürler versin insallah Allah yar ve yardimciniz olsun insaallah kardesim

Hamit isik
4.2.2021 22:39
Eline dimagina saglik küçükken baba anne ile birlikte iken kardesler arasinda sevgi merhamet sicak diyaloklar vardir .baba ölünce elle karisan kardesler mal mülk paylasim sevdasiyla birbirine düser sen ben davasi sürüp giderken hayatin sonu gelmistir geçmis anilar devreye girer eski sevgiler yasanmisliklar hatiralar hakim.olur amama yolun sonu gelmistir.ve sahne kapanmistir yeni bir filiz sürgün vermistir asili yerin tam altindan asil olani sürdürecek olan...

nurettin kigili
4.2.2021 21:36

nasil yorum 3 kelim olacak

Yönetici :

Merhabalar, en az 3 kelime olacak. Ilginiz için tesekkür eder, iy aksamlar dileriz.

Mustafa ELDEN
3.2.2021 23:27
Geçmis i yâd etmek güzeldir

Ici
3.2.2021 08:59
Hasan abi çok güzel olmus. Kalemine saglik. Hatirat yazmani tavsiye ederim. Gelecege vesika olsun.

Abdulkadir
2.2.2021 07:34
Nostalji de bu kadar tatli olur muymus?

YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!