Müslümanlarin Kime Düsman Olmasi Gerektigini Siyonizm Belirliyor

Uluslararasi iliskilerdeki bütün denklemler degisirken, dünyadaki gelismeleri "algi operasyonlari? ve "küresel güçler? penceresinden degerlendiren Dr. Mücahit Gültekin, açiklamada bulundu...
Müslümanlarin Kime Düsman Olmasi Gerektigini Siyonizm Belirliyor
Mücahit GÜLTEKIN
Mücahit GÜLTEKIN
Eklenme Tarihi : 1.12.2022
Okunma Sayısı : 785

Uluslararasi iliskilerdeki bütün denklemler degisirken, dünyadaki gelismeleri “algi operasyonlari” ve “küresel güçler” penceresinden degerlendiren Dr. Mücahit Gültekin, açiklamada bulundu. 

Iran’da ahlâk polisinin basörtüsü kurallarina uymadigi için gözaltina aldigi 22 yasindaki Mahsa Amini, gözalti sirasinda fenalasmis ve hastaneye kaldirilmisti. Amini, geçirdigi kalp krizi nedeniyle hayatini kaybetmisti. Mahsa Amini’nin vefatinin ardindan Iran’da protesto gösterileri düzenlenirken yasanan olaylar ciddi boyutlara ulasmisti. Amini’nin 17 Eylül’de memleketi Sakkiz kentindeki cenaze töreni sonrasinda baslayan gösteriler, ülkenin birçok kentine yayildi. Söz konusu olaylarin ardindan açiklamada bulunan Iran lideri Ayetullah Ali Hamaney, Amini’nin ölümünün “aci bir hadise” oldugunu belirtirken protestolarin planlanmis oldugunu ve “siradan Iranlilar” tarafindan düzenlenmedigini dile getirdi. Hamaney, “Bu isyanlar ve güvenlik sorunu meydana getirme ABD ve Siyonist Israil rejiminin bir projesidir. Onlardan maas alan ve yurtdisindaki bazi Iranli hainler onlara yardim ettiler” ifadelerini kullandi. Iran’daki olaylar yaklasik bir ayi askin bir süredir devam ederken uluslararasi arenada birtakim algi operasyonlarina basvuruldugu da görülüyor. Son olarak BBC’nin “Iran’da binlerce kisinin idamina karar verildi” haberinin yalan oldugu ortaya çikti. Afyon Kocatepe Üniversitesi Ögretim Üyesi ve Millî Gazete yazari Dr. Mücahit Gültekin ile uluslararasi iliskilerdeki bütün denklemler degisirken, dünyadaki gelismeleri “algi operasyonlari” ve “küresel güçler” penceresinden degerlendirdik.

Bugüne kadar Islam cografyasina yönelik gerçeklestirilen Bati kaynakli her operasyonda algi ve imaj çalismalari yapildigina sahit olduk. Bu baglamda Iran’daki olaylarin bugüne kadarki sürecini nasil degerlendiriyorsunuz?

Öncelikle meselenin esasini iyi kavramamiz ve Iran’a yönelik hem silahli hem de psikolojik savasin yeni olmadigini unutmamamiz gerekiyor. Basini ABD’nin çektigi bu savas 11 Subat 1979’dan bu yana görünen ve görünmeyen yüzleriyle devam ediyor. Ancak ABD’nin Iran halkina karsi düsmanligi 1979’dan sonra baslamamistir. ABD Ortadogu’daki ilk darbesini 1953’te Iran’da gerçeklestirmis, Musaddik’i devirmisti. Musaddik, ABD’ye düsman filan degildi. Sadece petrolü millilestirmek istemisti. Hatta ABD Baskani’na mektup yaziyor, Ingiltere’ye karsi ABD’den koruma istiyordu. Ancak ABD, “Ajax operasyonu” denilen bir girisimle, seçilmis basbakan Musaddik’i devirdi. Aslinda ilk girisim basarisiz olunca Sah ülkeden kaçmisti. Ikinci girisim basarili olunca ABD, Sah’i tahtina yeniden oturttu. Bakiniz ABD’nin ve Bati’nin o dönem Sah’la bir sorunu yoktu, Iran’la bir sorunu yoktu. Üstelik Sah’in totaliter rejiminin destekçisi de onlardi. 1950’li yillarin ortalarinda ABD’li General Schwarzkopf’un egitmenliginde tarihin en kanli istihbarat birimlerinden biri olan SAVAK kuruldu ve Sah Riza Pehlevi, 1979’a kadar ülkeye adeta kan kusturdu. 5 Haziran 1963’te yaklasik 15 bin kisiyi katletti. Bu katliam, Ayetullah Humeyni’nin Sah tarafindan tutuklanmasi üzerine baslayan gösterilerin sonucunda gerçeklesmisti. Peki Ayetullah Humeyni niçin tutuklanmisti? SAVAK âlimlerden 3 konuda konusmamasini, bunlarin disinda istedigi her konuda konusmasinin serbest oldugunu söylüyor. Diyor ki, birincisi Sah’in aleyhinde konusmayin, ikincisi Israil aleyhinde konusmayin, üçüncüsü de Islam tehlikededir demeyin. Bunun üzerine Imam Humeyni, 4 Haziran 1963’te bir konusma yapiyor. Bu konusma bir dönüm noktasidir. Orada diyor ki, “Bizim bütün meselemiz zaten bu üç konudan ibarettir. Israil sizin ticaretinizi, ziraatinizi, servetinizi gasbetmek istiyor, Israil Kur’an’i ve Müslümanlari ortadan kaldirmak istiyor” diyerek Sah’i, Israil’in gaye ve entrikalarinin takipçisi olmakla itham ediyor. Bu konusmadan sonra tutuklaniyor ve ertesi gün de sözünü ettigim katliamlar basliyor. Lütfen dikkat edin, bu konusma 1963’te yapiliyor. Burada asil hedef Israil’dir. Ortada Islam inkilâbindan eser yok. Bilakis Sah’in demir yumrugu bütün ülkeye iniyor. Yani Israil’le mücadele hareketin temelini olusturuyordu. Bu hareket 1979’da basarili olunca ABD elçiligi ülkeden kovuldu. Israil elçiliginin bulundugu bina devrimden sonra Filistin Kurtulus Örgütü’ne verildi ve Israil’in varligi reddedildi.  Israil’e karsi mücadele eden Müslümanlara destek verildi. Meselenin özü budur. Iran’in asil suçu budur. Israil’in varligini ve ABD’nin patronlugunu kabul etmemesidir. 43 yildan beri arzulanan sey de ABD’nin efendiligini kabul edecek bir rejimin yeniden Iran’da tesis edilmesidir. Bu amaca ulasmak için savas, terör, ambargo, suikast, tefrika, kültürel ifsad gibi kamuoyunun bildigi ve bilmedigi her yol denenmistir.

“AMINI ILE ILGILI IDDIALARIN GEÇERSIZ OLDUGU KANITLANMASINA RAGMEN PROPAGANDA DEVAM ETTI”

 Bu son olaylar da bu denemelerden biridir. Simdi bu olayin gelisim sürecine bakalim. Baslangiç noktasi çok önemlidir. Baslangiç noktasi Mahsa Amini ismindeki genç bir kizin vefati. Bu olayi inceledigimizde algi yönetimi ve manipülasyon sürecinde “gerçeklere yaslanmak” dedigimiz bir kuralin isletildigini görüyoruz. Gerçege yaslanmak, yalanin bir gerçegin içinden üretilmesi anlamini tasir. O yüzden çok etkilidir. Bu kural bize sunu söylüyor: “Olmayan bir seyi söyleme, var olan bir seyi süpheli hale getir ve yönünü degistir!” Iran’daki olaylar tam da bu sekilde baslatildi ve isletildi. Vefatindan birkaç gün sonra uluslararasi medya tarafindan görülmemis bir sekilde Amini’nin polis tarafindan “gözaltinda siddet gördügü” ve “öldürüldügü” iddiasi ortaya atiliyor. Amini’nin öldügü dogruydu ama siddet gördügü ve öldürüldügü yalandi. O kadar büyük bir kampanyadan bahsediyoruz ki, bazi arastirmalar Amini’nin vefatindan sonraki birkaç gün içinde 80 milyon tweet atildigini gösteriyor. Bunun Twitter tarihinde bir rekor oldugu, en popüler hashtag’lerden bile 10 kat daha fazla etkilesim aldigi belirtiliyor. Kampanyaya siyasiler, sanatçilar, STK’lar, aydinlar vs. pek çok kesimden kisi katiliyor. Daha sonra Mahsa Amini’nin vefatiyla ilgili saglik kurumlarinin kayitlari, kamera görüntüleri yayinlanmasina ve iddialarin geçersiz oldugu kanitlanmasina ragmen bu propaganda devam etti. Geçenlerde yapilan bir arastirma, 25 gün içinde 5 medya kurulusunun toplam 17 bin 312 yalan haber yaptigini ortaya koydu.

“ABD’DE SADECE 2015’TE POLIS TARAFINDAN 48 SIYAHI KADIN ÖLDÜRÜLDÜ”

Bakin söylenen sey suydu: Iran’da kadinlar baski altinda! Kadin haklari çigneniyor! Ben iki yil önce Millî Gazete’de “Kadina Yönelik Siddet Kimin Umurunda?” baslikli bir yazi yazmistim. Orada Uluslararasi Af Örgütü’nün bir raporundan bahsetmistim. Raporda Finlandiya’da yaklasik her yil 50 bin kadinin tecavüze ugradigi söyleniyordu. Danimarka’da ise bu sayi 24 bin. Peki bize “kadin haklari” adina örnek gösterilen ülkeler hangileri? Evet, bu ülkeler. Düsünebiliyor musunuz, bu ülkelerden fonlananlar Mahsa Amini vakasini kullanarak “kadina özgürlük” istiyor. Onlarin nasil bir özgürlük istediklerini biliyoruz. Onlar sadece kadini degil, kadin-erkek, çocuk-çocuk herkesi küresel sermayenin kölesi yapmak istiyor. Mahsa Emini, onlarin zerre kadar umurunda degil. Aslinda hiçbirimiz onlarin umurunda degiliz. Bakiniz ABD’de sadece 2015 yilinda polis tarafindan 48 siyahi kadin vurularak öldürüldü. Mahsa Amini’nin ismini bütün dünyaya birkaç haftada ezberlettiler. Peki bu 48 kadindan bir tanesinin ismini bilen var mi? ABD’de rejim degisikligi isteyen var mi? Israil’de her gün çocuklar, anne-babalar öldürülüyor. Üstelik bu onlarca yillardir devam ediyor. Su “kadin haklari” savunucularinin Israillilerin geçtigimiz Mayis ayinda vurdugu Sirin Ebu Akile için toplandiklarini, kampanya düzenlediklerini gördünüz mü? 

“KLASIK BIR ABD-INGILTERE-ISRAIL SENARYOSUYLA KARSI KARSIYAYIZ”

Özetle klasik bir ABD-Ingiltere-Israil senaryosuyla karsi karsiyayiz. Mahsa Amini’nin vefati “tetikleme” için kullanildi. Sonra etnik duyarliliklar gibi baska bölünme hatlari devreye sokulup gösterileri “genisletmeye” çalistilar. Eger bu basarili olabilseydi “derinlestirme” yani gösterilerin kalici, organizeli ve liderligi olan sürdürülebilir bir hale getirilmesi istenmisti. Sonrasinda tabii ki “dönüstürme” yani Israil’in varligi için tehdit olmayan bir dönüsüm amaçlaniyordu. Ama tetikleme asamasindan sonra takildilar. Genis bir katilim saglayamadilar. Istedikleri olmayinca bu sefer yakip yikmaya, terör estirmeye basladilar. Onlarca kisiyi öldürdüler. Tabii ki, bunlari uluslararasi medya duyurmuyor. Bu arada geçen gün televizyonlara “Iran uzmani” olarak çikartilan bir kisi, katildigi bir programda, mescitlerin yakilmasini “onurlu sabotaj” olarak tanimladi. Düsünebiliyor musunuz, bu kisi “uzman” sifatiyla söylüyor bunu! Teröre, camileri yakmaya, sivilleri öldürmeye “onur” ismini veriyorlar.

Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.

Not: Bu yazi 24.11.2022 tarihinde kudusgunu.com sitesinden alinti yapilarak yayinlanmaktadir. Yazinin orijinali için asagidaki linke tiklayabilirsiniz.

https://kudusgunu.com/d/37770/mucahit-gultekin-muslumanlarin-kime-dusman-olmasi-gerektigini-siyonizm-belirliyor

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!