TRUMP'IN BAE'DE AL ALAYA DANSI İLE KARŞILANMASI
Trump'un BAE ziyaretinde körfez ülkelerinin genellikle kız çocuklarının, gece hayatında ise profesyonel kadın dansçıların daha farklı icra ettiği geleneksel dansı "Al Ayyala" ile karşılanması tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çok dikkat çekti ve çoğunlukla da eleştirildi.
Bu dans bölgede saç dansı anlamına gelen "raks şa'ar" ya da "natra" adlarıyla da biliniyor. Önemli isimlerin karşılanmasında, düğünlerde, festivallerde, sevinçli haberlerde yapılan bu dans İslam öncesi zamanlara, Asurlara kadar uzanan bir geçmişe sahip.
Bedevi kültürüne ait olan bu dans aslında ellerine hançerler alan kadınların erkeklerini savaşa, düşmanı öldürüp başlarını kesip getirmelerine teşvik eden bir dans. Geleneksel Arap kültüründe ve özellikle de şiirinde kadının güzelliği çoğu zaman at ile kıyaslanır. Saçlarının atın yelesi gibi olması, boynunun Arap atının boynu gibi ince ve zarif olması, gözlerinin, kirpiklerinin belinin inceliği ve diğer birçok husus hep ata öykünerek şiirlere konu edilir. Bu durum özellikle cahiliye dönemi Arap şiirinde öne çıkar. Bedevilerin dünyasında çölde hayat diğer kabilelerle yapılan savaşların kazanılarak ganimet elde edilmesine dayalı olduğu için erkeklerin savaşa cesaretlendirilmeleri, ata iyi binmeleri, iyi kılıç kullanmaları ve düşmana cesurca saldırmaları da yine bu şiirlerle ve danslarla anlatılır, kabile motive edilir. Bu dansın erkeklerin yaptığı versiyonu da kılıçlarla, tüfeklerle ve sopalarla vs yapılır.
Durumun tarihi ve geleneksel arka planı bu şekilde. Bu dans 23 Nisan ve benzeri bir uluslararası bayramda, festivalde her ülkenin kendi geleneksel danslarını sergilediği bir ortamda yapılsaydı kuşkusuz farklı algılanırdı.
Ancak burada olduğu gibi sergilenmesi doğru karşılanmadı. Her şeyden önce görülen şey kadının "üstün erkeklere" bir meta, bir meze gibi servis edilmiş olması algısının ortaya çıkması. Bu durum, ortadoğu toplumlarında kadının yerinin, konumunun ve kadına bakış açısının sorgulanmasını da beraberinde getiriyor. Bu dansta beni en çok rahatsız eden şey zamanı ve bağlamı. Cahiliye anlayışının İslam'ın gelişiyle son bulmadığının, bunun zihni bir bakış olduğunun göstergesi oldu bağlamı, yeri ve zamanıyla bu dans. Fakat dediğim gibi yeni bir şey değil. Ta ülkenin kuruluş videolarında bile görülebilen bir Bedevi geleneği.
Bu geleneksel dans vesilesiyle gördüğüm çok ilginç bir diğer husus ise Arap ve Ortadoğu dünyasının Türkiye'de hiç tanınmadığı, çok yüzeysel ve genel geçer bilgi ve önyargılarla bir takım fikirlere sahip olunduğu. Sıradan insan için bu durum kabul edilebilir bir şey tabi ama kendine gazeteci, haberci, programcı diyen kişilerin şaşkınlığı, far görmüş tavşana dönen halleri ve yorumları bu bölge hakkında paçalardan akan bir cehaletin de ibretlik örneği oldu.
Diğer taraftan Trump'ın bu dansla karşılanması bölgede BAE ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği muhafazakâr İslami kurallarının zayıflatılması ve kamusal alanlarda olan baskınlığının sona erdirilmesi politikasının da bir çıktısı. Özellikle S.Arabistan ülkede selefi ve muhafazakâr İslamın yerini daha geleneksel motiflerle öne çıkan bir din anlayışına bırakmasına yönelik ciddi ve etkili girişimlerde bulunuyor.
Jennifer Lopez, Iggy Azalea gibi şarkıcıların konserleri, ülkenin özellikle kuzeyinde uluslararası turizme yönelk çok büyük yatırımların hız kazanması, Vision 2030 hedefleri Suudi Arabistan'ın büyük bir dönüşüm içinde olduğunun somut göstergeleri.
İlginç olan bir husus, hem BAE'de hem de Suudi Arabistan'da görüştüğüm gençlerin ülkelerinin bu dönüşümlerine büyük destek vermeleri ve bu değişimlerden çok mutlu olmaları.
Bu durum Ortadoğu'da 1995 sonrası doğan kuşakların başta Arap ülkelerinde olmak üzere İslami değerlerden hızla uzaklaştıklarını, kendilerini batı kültürü ve batı yaşam biçimine daha yakın hissettiklerinin toplumsal bir kanıtı. Filistin ve Gazze konusunda Körfez halklarının umarsızlığı ve batı toplumları bu kadar tepki gösterirken onların bu tepkisizliği sadece otoriter rejimlerin baskıcı tutumları ile açıklanabilecek bir durumun daha ötesinde.
Açık ifade edeyim, buradaki halk Hamas, İslami Cihad ve benzeri yapılara son derece mesafeli. Herhangi bir aidiyetleri, kurulmuş herhangi bir duygusal bağları yok. 1970'lerin, 80'lerin hatta 90'ların ideolojiler etrafında kenetlenip mobilize olan halk kitleleri yok. O jenerasyonlar öldü ya da zaman bellerini büktü, ateşleri söndü. Bu zamanın nesilleri ise "kendini biricik ve çok değerli" hisseden, "kendini gerçekleştirme", sosyal medya aracılığı ile "bireysel zevk ve tatmin odaklı egoların" herkesi kendisine dev aynasında gösteren bir yanılsamanın esirleri. Bu apolitik kalabalıkların en önemli beklentisi daha çok konfor ve daha çok özgürlük.
Bu ruhu farkeden Körfez rejimleri kendi monarşik yapılarını pergelin sabit ayağı kılan bir temkinli pozisyon içerisinde toplumun biriken bu enerjisini, dalga dalga artan bu beklentilerini karşılayacak adımları birer birer atıyor. Arap dünyasında bu durum yalnızca Körfez bölgesi ile sınırlı değil. Mısır'da da genç nesiller de durum böyle, Ürdün ve Lübnan'da da durum böyle.
Kitaplarını okumaktan büyük keyif aldığım ve çok da aydınlandığım İngiliz Marksist yazar Eric Hobsbawm'ın kısa 20.Yüzyıl tarihi olarak kaleme aldığı ve 1914-1991 yılları arasını irdelediği The Age of Extremes / Aşırılıklar Çağı müthiş bir eserdir. Sanırım içinde yaşamakta olduğumuz 21.Yüzyıl'da The Age of Digital TransFormations / Sayısal Dönüşümler Çağı olacak.
Bu durum kültürel değerlerin İslami olmayan referanslarla ifade biçimlerini de beraberinde getiriyor tıpkı bu danslı karşılamada olduğu gibi. Özelde BAE'nin büyük patron ABD karşısındaki itaatkar, gönüllü pasif edilgenliğinin simgesi olarak görebileceğimiz bu seremoni genelde tüm bölgenin ABD karşısındaki çaresizliğinin de bir ifadesi bana göre. Tüm liderler Trump ile görüşebilmenin, ağız kulaklarda sırıtık "dostluk"(!) fotoğrafları verebilmenin azim ve hayalinde. Çünkü o bir modern Roma emparyali, bir Roma imparatoru. Bölge ülkeleri de Roma'nın kendi içinde görece özerk kolonileri, liderleri de bölge / koloni valileri.
Durum budur. Güç, kendine öykündürür ve özendirir. Zamanında Müslümanlar da İran, İspanya ve Portekiz topraklarına ellerinde bir asa, bir kitap ile çıksalardı çoktan bir köşede öldürülmüş olur, tarihe de meczuplar olarak geçerlerdi. Fakat kılıç, yani zor oyunu bozar. İlk önce sevilmez, nefret edilir sizden. Fakat iki, üç kuşak sonra kanıksanır, sevilmeye ve dilinizle, dininizle, giyiminizle, yeme içmenizle, alfabenizle, müziğinizle, mimarinizle, hasılı kültürünüzle taklit edilmeye başlanırsınız. Bu böyledir, her zaman böyle olmuştur.
Bir zamanlar İngiltere'de, Kiev'de, Amalfi'de, Sevilla'da, Sicilya'da Müslümanların alfabesi ve diliyle madeni paralar basılıyor, bilim dili olarak Latince ile birlikte Arapça öğreniliyor, Dortmund'dan Paris'e İslami kıyafetler öykünülen bir üst kültür olarak benimseniyordu. Timur ile Yıldırım Beyazıd konulu onlarca opera yazılmış, Kanuni Sultan Süleyman için de nice operalar yazılıp oynanmıştı. Güç bitti, düzen de değişti. Şimdi tam tersi zamanların ruhunun en pik yaptığı dönemlerdeyiz.
Gelinen bu noktanın nedenleri ayrı bir konu. Mesele sadece fakirlik, ekonomik sorunlar değil. Örneğin BAE, Suudi Arabistan hiç de fakir toplumlar değil. Müslümanların rol modeli kalmadı. Sanatta, edebiyatta, teknolojide, uluslararası ilişkilerde, politikada öykünecekleri, hayranlık duyabilecekleri isimleri yok. Ürettikleri sofistike bir değer, bir marka yok. Bir instagram, X, Tiktok, Facebook, savaş uçağı, hayatı dönüştüren ya da kolaylaştıran hiçbir şey ortaya koyamıyorlar. İletişimin bu kadar dijitalleştiği, bir sosyal medya akımının sınır tanımadan bir gün içerisinde tüm dünyaya yayıldığı bir dünyada o dijital ortamı domine edenler kültürel öykünmeleri de domine eder, dönüştürür, kendine benzetir. Bunu yapamayanlar da edilgen birer potansiyel hedef haline gelir. İşte olan biten, yaşanan budur.
Körfez Arapları kültürel aidiyetlerini İslam öncesi dönemlerine atıflar yaparak öne çıkarmaya başladılar. Bunun aynısını Türkler de Osmanlı sonrası Cumhuriyeti kurduktan hemen sonra yaptılar. Anadolu ve geçmiş ile olan bağlarını İslamlık öncesi "Pro-Türkler, Sümerler, Etiler, Etrüksler" gibi kavramlarla temellendirme tercihini öne çıkardılar. Sümerbank, Eti Maden, Antakya ve İskenderun'a "Hatay" denmesinin altındaki yaklaşım bu teoriden besleniyordu. İşte BAE - Suud düzleminde yaşananlar da biraz bunun gibi okunabilir.
Müslümanların söylem metodlarını gözden geçirmekte çok geç kaldıklarını düşünüyorum. Asık suratlı, sürekli bağıran, doğaüstü olaylar, menkıbeler, gizemli kıssalar ile dolu bir din anlatısının kabul göreceğini düşünmüyorum. Hz.Muhammedﷺ "Müjdeleyin nefret ettirmeyin, kolaylaştırın zorlaştırmayın" diyen, affı, merhameti, hilm ve tebessümü seçen kişiliği hayatın her alanında, her durumda örnek alınacak en değerli örnek bana göre. Fakat bugün hemen her yerde olan onun bu sözünün tam tersi şeyler. Müjdelemiyor, nefret ettiriyorlar, kolaylaştırmıyor zorlaştırıyorlar. Dini konularda konuşan uzmanların insan psikolojisi ile ilgili de düşünceli ve hassas olmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu kaba, kibirli, ben bilirimci, olmaz dediği herhangi bir şeyin nasıl olması gerektiğine ilişkin çözüm sunmayan tutumların karşılık bulmadığını hep birlikte görüyoruz. Türkiye'deki din anlatımının, dini konularda öne çıkan isimlerin, grupların söylemleri ile insanların deist ya da ateist olmalarını da çok yadırgamıyorum.
İster Ortadoğu diyelim, ister Yakındoğu, ön Asya diyelim sonuçta coğrafi olarak parçası olduğumuz bir dünya burası. Dilimizden müziğe bu coğrafyaya aidiz. Batılı olmak için yalvarılsa da batı ile durum doğan çocuğun kendisinden olmadığını iddia eden babaya açılan dava gibi. Sen ne kadar istersen iste onlardan değilsin, olamazsın. Uzaktan eziklikte seversin, onlardan da uzaktan acıma ve şaşkınlık duyguları ile karışık bir gülücük ve aferin alırsın hepsi o. Bu Suud için de, BAE için de ve tüm bölge ülkeleri için de olan yegane gerçek. Gösterilen hedef ve rotalarda onların istediği zaman ve koşullarda ilerlersen bir "good boy" bir ""well done" alırsın işte o kadar.
Kendisi olamayan başkası da olamaz.
V'esselam
NOT:Merak edenler için:
Bedevi geleneği olan Şa’ar / Saç dansı belirttiğim gibi kadınların erkekleri savaşa teşvik ettiği, genellikle de ellerinde hançerlerle yaptıkları bir savaş ritüeliydi. Savaştan korkan ya da düşmandan kaçanlar bir daha kabile de kendilerine yer bulamaz, kadınlar tarafından da aşağılanır, korkak damgası yerdi.
Gregory Ebu’l Farac tarihinde anlatıldığına göre:
Abbasi Halifeliği döneminde, sanırım Mutasım zamanı olsa gerek, bir bedevi kabile isyan ederek Abbasi askerlerine saldırıya geçmişti. Bedevi kadınlar Abbasi askerlerinin kelleleri ile oynayıp dans etmek istediklerini söyleyerek yolcu etmiş kabilenin erkeklerini. Ancak yaşanan savaşı Abbasiler kazanınca kadınlara kendi elleriyle hazırladıkları çuval içerisinde kocalarının kellelerini göndermişler. Çuvalların kendilerine ait olduğunu gören bedevi kadınlar önce sevinmiş ancak çuvallar açılınca sevinçleri yasa dönüşmüş. İşte bu dans Bedevi Arap kültüründe halen yaşayan o dans.
Yazının orjinali için bakınız:https://x.com/kayamerthasan_/status/1923146043216019895?s=52&t=3_ElTsFdhX7HMF8pzZ5jGw
Merak edenler için dans:https://x.com/kayamerthasan_/status/1923166715975700635?s=52&t=3_ElTsFdhX7HMF8pzZ5jGw
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.