KALEM VE KELÂM GAZZE’DEKİ KATLİAMI DURDURUR MU?

Şarkul Avsat yazarı Gassan Şerbil, 25 Ağustos 2025 tarihli makalesinde geçmişte Eritre’de şehit olduğu, açlıktan ölen dört yaşındaki bir çocuğun cenazesini ve kucağında yavrusunu defnetmek için sıra bekleyen babayı, o dönemde Eritre’de yaşananları anlattıktan sonra sözü Gazze’ye getiriyor ve diyor ki: “GAZZE’DE MEZAR BİR SOMUN EKMEKTEN DAHA YAKIN. GAZZE’DE MEZAR ANAVATANDAN DAHA YAKIN.”
KALEM VE KELÂM GAZZE’DEKİ KATLİAMI DURDURUR MU?
Süleyaman ARSLANTAS
Süleyaman ARSLANTAS
Eklenme Tarihi : 12.09.2025
Okunma Sayısı : 17

KALEM VE KELÂM GAZZE’DEKİ KATLİAMI DURDURUR MU?

Şarkul Avsat yazarı Gassan Şerbil, 25 Ağustos 2025 tarihli makalesinde geçmişte Eritre’de şehit olduğu, açlıktan ölen dört yaşındaki bir çocuğun cenazesini ve kucağında yavrusunu defnetmek için sıra bekleyen babayı, o dönemde Eritre’de yaşananları anlattıktan sonra sözü Gazze’ye getiriyor ve diyor ki:

“GAZZE’DE MEZAR BİR SOMUN EKMEKTEN DAHA YAKIN. GAZZE’DE MEZAR ANAVATANDAN DAHA YAKIN.”

Yazarın anlattıkları bana, tahminen 14-15 yaşlarında bir Gazze’li çocuğa bir gazetecinin sorduğu soruyu ve çocuğun cevabını hatırlattı. Gazeteci soruyor:

— “Büyüyünce ne olacaksın?”

Çocuk cevap veriyor:

— “Biz büyümeyiz, biz şehit oluruz.”

Biz, İslâm dünyası ve tüm dünya, dünden ders almadığımız için zulüm, soykırım ve katliam sıradanlaştı ya da rakamlara dönüştü. Cezayir’den, Tunus’tan, Eritre’den, Vietnam’dan ve Ruanda’da 1994’te katledilen sekiz yüz bin insandan ders almadık. Keza sekiz yıl süren İran-Irak savaşında hayatını kaybeden 1 milyon 450 bin insanımızın kaybından da etkilenmedik. 1991 Körfez Harekâtı sonrası ve 2003 Irak işgalinin ardından açlıktan, gıdasızlıktan ölen on binlerce bebeğin yanında bir milyon insan kaybını da unuttuk. Suriye’de Baas rejiminin tatbikçisi Esed yönetiminde sadece 15 Mart 2011 ile 8 Aralık 2024 arasında bir milyonun üzerinde insan kimyasal silahlar ve varil bombalarının altında can verdi. Buna Tedmur, Sednaya ve diğer cezaevlerindeki katliamları da eklerseniz bilmem bu rakam nereye varır. Ne var ki biz, “Bana değmeyen yılan bin yaşasın.” sözüne adeta iman etmiş gibiyiz.

Benim kuşağım, Filistin’e, Asmara’ya, Filipinler’de Moro İslâmî Kurtuluş Cephesi bünyesinde İslâmî mücadele veren Filipinli Müslümanlara dua eden ve adeta onlarla birlikte cihad ediyormuşçasına duygu ve düşünce dolu bir kuşaktı. Yalnızca bu saydıklarıma mı? Hayır. Vietnam’da Amerikan işgali ve katliamları sonucu can veren Vietnamlılara da ağıtlar yaktık. Heyhat! Bugün maalesef yaşayan ölülerimizden bu feryadı da duymuyoruz. Peki, ne yapıyoruz? En genelde Ankara’da, İstanbul’da, Konya’da ve diğer şehirlerde İsrail’i telin mitingi yapıyoruz. Miting meydanlarında attığımız sloganlar ve mitinge katılanların sayıları ile avunuyoruz. Sonra da sorumluluğumuz bitmişçesine evimize dönüyor, çayımızı çorbamızı içiyor, varsa çocuklarımızı ve torunlarımızı kucaklıyor, ardından da mışıl mışıl uykuya dalıyoruz.

Zaman zaman yatağıma uzandığımda şehit Ömer b. Abdülaziz’in şu sözlerini hatırlarım. Ömer b. Abdülaziz 37 yaşında halife oldu, 39,5 yaşında şehit edildi. Şehadetinden sonra Müslümanlar hanımını ziyarete giderler ve derler ki:

— “Merhum halife nasıl birisiydi ki, 2,5 yıllık hilafeti döneminde muazzam bir tecdidi gerçekleştirdi?”

Hanımı onlara, “O, ne sizden fazla namaz kılardı ne de fazla oruç tutardı. Fakat o, devlet işlerini bitirmeden yatmazdı.” dedi.

Ve bir defasında devlet işlerini bitirdikten sonra yatağa geldi. Bir süre sonra yatakta kuşlar gibi çırpınarak hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Ben de kendisine, “Ya Emîrü’l-Mü’minin! Ne oldu, niçin ağlıyorsun?” dedim. Bana, “Fırat’ın kenarında bir oğlak boğulsa Allah onun hesabını benden sorar. Hz. Muhammed Mustafa (as) ise o oğlak sahibinin lehine, benimse aleyhime şahitlik eder. Ben nasıl ağlamayayım?” dedi.

Ben de diyorum ki: Gazze’de, Filistin’de, Doğu Türkistan’da ve diğer yerlerde yapılan katliamların, açlıktan ölenlerin hesabını Allah yalnızca Netanyahu ve benzerlerinden mi soracak? Ben bu konuda masum muyum? Yarın Allah’ın huzuruna vardığımda bu kalem ve kelâmım beni kurtaracak mı? Doğrusu hayır. Vallahi, Gazze’de şehit olanlar benden daha şanslıdır. Onların Allah’ın huzuruna çıkacak yüzleri var.

Haberlerde neredeyse her gün, “İsrail bugün şu kadar Gazzeliyi, Filistinliyi katletti.” haberlerini duyuyor, dinliyoruz. Ve bu haberleri artık normal bir vakıa gibi karşılıyoruz. Sözde halkı Müslüman olan ülke temsilcileri çeşitli toplantılar yapıyor, sonuç bildirileri yayınlıyor, “Bu kan yerde kalmayacak.” diyorlar ama Netanyahu kâfiri yoluna devam ediyor. Söylemlerin hiçbirisi akan kanı durdurmuyor. Galiba İslâm âlemine hükmedenler Allah’tan değil de Amerika’dan korkuyor. Oysa Allah, korkulmaya yegâne layık olandır. Hatırlayınız, Allah Kur’an’da: “Onların yüreklerine Allah’tan daha çok korku salan sizlersiniz.” (Haşr, 13) buyuruyor. Oysa bugün karşı karşıya olduğumuz durumda, kâfirler, münafıklar, Siyonistler bizim yüreklerimize Allah’tan daha çok korku salmaktalar!

Sorum şu: İslâm İşbirliği Teşkilâtı başta olmak üzere, halkı Müslüman olan ülkelerin temsilcileri çeşitli vesilelerle bir araya geldiklerinde, öncelikle İsrail ile ‘Abraham Anlaşması’ yapan BAE, Ürdün ve Bahreyn gibi ülkelere bu anlaşmaları iptal edin diyemezler mi? Ve yine Mısır’a, Refah kapısının açılması için baskı yapamazlar mı? Ya da Türkiye, Mısır, İran, BAE, Katar, Suudi Arabistan ve İspanya gibi ülkeler, çeşitli ihtiyaç maddeleri ile yüklenmiş gemilerle Ariş Limanı’na çıkartma yapamazlar mı?

İran Şahı devrilmezden önce Amerika’dan yaklaşık 100 milyar dolarlık çeşitli silah almıştı. Bu silahlardan hâlen İran’ın envanterinde olanlar da var, F-14’ler gibi. Keza BAE, Suudi Arabistan, Katar son yıllarda Amerika başta olmak üzere muhtelif ülkelerden ciddi ölçüde silah alımı yaptılar. Ey Arap dünyası ve yönetenleri, bu silahları ne yapacaksınız? Bugün Gazze’de, Filistin’de soykırım yapılırken bu silahları niçin kullanmıyorsunuz? Yoksa her zaman olduğu gibi saltanatlarınıza yan bakan halkınıza karşı mı kullanacaksınız? Doğru, Mekke Katliamı’nı unutmadık. İsrail korkusundan Refah sınır kapısını açamayan darbeci Sisi’nin binlerce Mısırlı Müslümanı katletmesini de unutmadık.

Saydığım ve saymadığım ülkelerin envanterlerinde fevkalâde gelişmiş savaş uçakları var. Birer filo savaş uçağını Suriye, Ürdün ve Mısır’a konuşlandırsalar ne kaybederler? Hani silahların caydırıcı gücünden bahsediliyor ya, madem sıcak savaşa cesaretiniz yok, o zaman elinizdeki silah gücünü caydırıcı olarak da mı kullanamazsınız? Acaba Suriye’nin hava savunma sistemleri olsa katil İsrail elini kolunu sallayarak gün aşırı Suriye’ye hava saldırısı düzenleyebilir mi?

Allah, İsrail’den de, Amerika’dan da, her şeyden büyüktür. Yeter ki Müslümanlar, “insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet” (Kur’an 3/110) olduklarının bilincine varsınlar. Amerika’nın ya da bir başkasının vaadine kimse kanmasın. Küfür bir millettir, onlar birbirlerinin yararıdır. Uluslararası kuruluşlar da hikâye. 14 Mayıs 1948’den bu yana 242 ve 338 sayılı BM kararları başta olmak üzere nice kararlar alındı. İsrail hiçbirisini uygulamadı. Çünkü onu devlet yapan, Filistin topraklarına yerleştiren irade buna izin vermez. Kendimizi kandırmayalım.

Baksanıza, Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Tom Barrack dün Suriye için “tek devlet, tek ordu” diyordu. Bugün ise merkezi bir devlet yerine herkesin kültürünü koruyabileceği özerk ya da yarı özerk bir yapı öneriyor. Ya da “federasyon değil, onun biraz altı” bir yönetimden bahsediyor. Dün SDG için; “SDG, YPG’dir. YPG, PKK’nın bir türevidir. O nedenle YPG’ye bir devlet borcumuz yok.” demişti. İşte ABD bu. Bu ABD, Vietnam’da on binlerce kan döktükten sonra kaçtı. Irak’tan, Afganistan’dan da aynı şekilde kaçtı. Bölge ülkeleri dik durursa, yamağı olan Siyonistleri de yanına alır, bizim coğrafyamızdan da kaçar.

Amerika ve onun Ortadoğu temsilcisi İsrail aslında korkaktır. Onlar genellikle gözlerine kestirdikleri ülkeleri test ederler. Tıpkı 1969’da Mescid-i Aksa’nın yakılması ile İslâm ümmetini test ettikleri gibi. Ümmet o testte sınıfta kaldı. Ve İsrail, o yakılma olayından sonra saldırganlıkta cesaretlendi.

Bugün Gazze için barış arayanlar sadece zaman kaybediyorlar. Halkı Müslüman olan ülkeler güç birliği içerisinde artık İsrail’e karşı onların anladığı dilden konuşmak mecburiyetindedirler. Hem de çıtayı yükselterek. Ne demek iki devletli çözüm? İsrail bir kanser hücresidir, bu hücrenin hiçbir parçasına müsamaha edilmemelidir. Aksi halde metastaz yapar. Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin silah gücü İsrail’den kat kat fazladır. Sadece Azerbaycan’a rağmen Bakü-Ceyhan Boru Hattı kapatılsa bu bile İsrail’e diz çöktürür.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Dışişleri Bakanı’nın Suriye için söyledikleri de, Gazze ve Filistin için söyledikleri de fevkalade güzel, inşirah verici. Fakat bu söylemler yaraya merhem olmamaktadır. Zaman kalemin ve kelâmın bittiği zamandır. Zaman, güce karşı güç kullanma zamanıdır. Özellikle bölgenin en güçlü ülkesi olan Türkiye biraz daha gecikirse önce Güney Kıbrıs’ta ve belki sonrasında da Suriye’de İsrail ile karşı karşıya gelebilir. Yani şu an itibariyle sözün bittiği yerdeyiz.

29 Ağustos 2025

Yazının orjinali için bakınız:https://hertaraf.com/koseyazisi-suleyman-arslantas-kalem-ve-kel-m-gazze-deki-katliami-durdurur-mu-4635

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!