Dönüsümlü Ötekilestirme ve Çikis Yolu

Devlet aygitina egemen olan aktörler hem siyaseti, medyayi ve toplumsal kesimleri etkiliyor hem de güvenlik-yargi bürokrasisi araciligiyla hedef kitlelere yönelik...
Dönüsümlü Ötekilestirme ve Çikis Yolu
Adnan BOYNUKARA
Adnan BOYNUKARA
Eklenme Tarihi : 26.05.2022
Okunma Sayısı : 618

Devlet aygitina egemen olan aktörler hem siyaseti, medyayi ve toplumsal kesimleri etkiliyor hem de güvenlik-yargi bürokrasisi araciligiyla hedef kitlelere yönelik projelerin hayata geçirilmesini sagliyor. Saglikli bir çikis yolu gelistirilemeyince ve toplumsal irade sergilenemeyince ötekilestirme dönüsümlü bir hal aliyor. Neredeyse toplumun tüm kesimleri, düzenli araliklarla bu cendereden geçiyor.

“Kendini izah etmek zorunda olmadigin yer yurdundur…”

Siyaset çesitlenip hareketlendikçe, tek bir cümle kurmadan ve sadece karsitlik üzerinden umut dagitmaya çalisan aktörler çogaliyor. Toplumsal kesimler ise var olan olumsuz durumdan kurtulmak adina hem hafizayi tazelemekten hem de sorunlar üzerine kafa yormaktan özenle kaçiniyor. Bu da var olan temel sorunlara çözüm bulmayi engelliyor. Bu anlamiyla, üzerinde durulmasi gereken konulardan birisi de ötekilestirme ve hedef alma. Öyle ki, saglikli bir çikis yolu gelistirilemeyince ve toplumsal irade sergilenemeyince ötekilestirme dönüsümlü bir hal aliyor. Neredeyse toplumun tüm kesimleri, düzenli araliklarla bu cendereden geçiyor.

Ötekilestirme/Ayrimcilik

Öncelikle bir noktanin altini çizmekte yarar var. Ötekilestirmenin ve ayrimciligin sadece azinliklar üzerinden yürütülmesi, bizi yanlis sonuçlara götürür. Çünkü azinliklar, kurulustan itibaren, yönetici ‘akil’ tarafindan ‘dogal öteki’ olarak kabul edilmis, risk analizinin farkli bir kategorisinde degerlendirilmis ve uygulanan politikalarin sonucunda sayilari oldukça azalmis. Yasadigimiz cografyanin parçasi olan bu insanlari, tarihin farkli dönemlerinde yasanmis olaylar üzerinden hedefe koyup magdur etmenin yasal, hukuki, ahlaki ve insani zemini yok. Bu gerçege ve sayilari oldukça azalmis olmasina ragmen toplumsal bilinçaltina yerlesmis olan kimi gerekçeler üzerine oturtulan ayrimciligin sik sik disa vurulmaya devam ettigi de açik. ‘Asli unsur’ olarak kabul edilen vatandaslara bakildiginda, durumun çok farkli olmadigi görülür. Kimi toplumsal kesimlerin, tehdit kavrami içinde degerlendirildigi biliniyor. Hatta, geçmis yillarda siklikla kullanilan ‘iç tehdit’ kavrami, ‘asli unsur’ olarak kabul edilen kesimleri hedefliyor. Dolayisiyla; ötekilestirme ve ayrimcilik, bu ülke vatandaslarinin hem ortak sorunu hem de mücadele etmeleri gereken ortak bir problem.

Ötekilestirme Dinamigi Nasil Isliyor?

Ötekilestirmeyi; genel olarak devletin temel kodlari, siyasal tercihleri ve toplumsal kesimlere bakisi üzerinden okumak gerekir. Devletin ilgili birimlerinde, bu konulara iliskin yazili bir metnin oldugunu düsünmüyorum. Ancak genel bir çerçevenin belirlendigi ve içinin yönetim süreçlerindeki aktörler tarafindan dolduruldugu söylenebilir. Bu anlamiyla, bürokrasi (özellikle güvenlik bürokrasisi) tarafindan aktarilan bir gelenekten bahsedilebilir. Bu gelenek, zaman zaman küresel siyasal iklimden ve iktidar partilerinin görüslerinden etkileniyor. Ancak bunlar köklü degisiklikler degil, sadece küçük nüanslar. Yani olan biten, büyük oranda kurulus sürecinde çerçevesi çizilmis devletin temel kodlari üzerinden belirleniyor. Dolayisiyla su veya bu sekilde belirlenen alanlardan birinin içinde degerlendirilen veya bunlara takilan toplumsal kesimler, nasiplerine düseni aliyor.

Ötekilestirme ve hedefe koyma süreçlerinde rol alan aktörleri; devlet aygitina egemen olanlar, kamunun uygulama mekanizmalarinda yer alanlar, medya unsurlari ve kendini devletin yanina ‘konumlandiran’ toplumsal kesimler seklinde tasnif etmek mümkün. Devlet aygitina egemen olan aktörler hem siyaseti, medyayi ve toplumsal kesimleri etkiliyor hem de güvenlik-yargi bürokrasisi araciligiyla hedef kitlelere yönelik projelerin hayata geçirilmesini sagliyor. Ötekilestirilecek ve hedefe konulacak bireyler/toplumsal kesimler, yogunluklu olarak, ana/yasalarda tanimlanan haklardan mahrum birakiliyor ve özgürlükleri kisitlaniyor. Toplumdan kaynakli ötekilestirme ise devlet aygitina egemen olanlarin hedefe koydugu ve vatandasin da kendisinden farkli gördügünü degersiz görme, hakaret etme, öfkenin/nefretin odagina koyma ve ‘düsman’ olarak konumlandirmasi seklinde ortaya çikiyor.

Ötekilestirme ve Toplumsal Kesimler

Ötekilestirmeye iliskin süreçler analiz edildiginde, hedef kitleyi iki kategoride degerlendirmek mümkün. Her kosulda, her siyasal iklimde ötekilestirilenler ve iktidarlarin sahip oldugu siyasal düsünceye göre, süreli olarak, hedef tahtasindan çikarilanlar. Aslinda farkli iki kategori gibi görünse de aralarinda fazla bir fark yok. Çünkü ötekilestirilen kesimlerin büyük çogunlugu, ortak kesisim kümesi içinde yer aliyor. Bu nedenle dönemsel degisimleri köklü degisimler olarak okumak dogru olmaz. Buna, hedef kitle içinde yer alan kimi unsurlarin, iktidar üzerinden devlet ile kurmus oldugu iliski sonucu ortaya çikmis geçici bir durum olarak bakmak lazim. Bu insanlar farkinda olmasa, hatta meydana gelen küçük siyasal degisikliklerden dolayi kendilerini ‘devletin sahibi’ gibi görseler dahi, ortaya çikan yeni pozisyon, genel tabloyu veya sonucu degistirmeyen arizi bir durumdur. Arizi durumlar ise kisa süre içinde aslina döner.

Durumun vahameti ve süreklilik arz eden hali nedeniyle, ötekilestirmenin hedefi olan toplumsal kesimleri ayri ayri degerlendirmek, bizi dogru sonuçlara ve çözüme götürmez. Bu tarz bir degerlendirme, var olan siyasal iklimden, mevcut siyasi pozisyonlardan, bilinç altinda yer etmis düsünceden etkilenir ve bizi yanlis sonuçlara götürür. Esas olan, küçük degisiklikleri arizi bir durum olarak görmektir. Bu çerçevede, geçmisten bugüne kadar var olan dile baktigimizda, Kürtler ‘bölücülük’, dindarlar ‘irtica’, Aleviler ‘rafizî/kizilbas’, örgütlü sol ‘anarsist’, örgütlü sag ‘asiri milliyetçi/yikici’ ve gayrimüslimler ‘gavur’ kavramlari kullanilarak hedefe konulmuslardi. Bu dili revize etmek anlaminda, kimi küçük degisimler yasanmis olsa dahi baskin karakterin devam ettigi, bazen açik, bazen gizli bu kavramsallastirmalarin kullanildigi açik. Boyutlari degisse de süreklilik arz eden bu durum, sorunun ne denli köklü, çözümün ne denli zor ve o derece önemli oldugunu ortaya koyuyor.

Bu noktada iki kesimin durumunun biraz daha agir oldugu açik. Çünkü bu iki kesim, gayrimüslimler ve Kürtler, kendilerinin disinda gelisen olaylardan da çok etkileniyorlar. Son yillarda yasal mevzuatta yasanan olumlu degisikliklere ragmen, uygulama süreçlerinin sorunlu oldugu açik. Gayrimüslimler için ‘mütekabiliyet’ ve ‘diaspora’ etkisi, Kürtler için ise PKK’nin yürüttügü terör faaliyetlerinin olusturdugu etki sonucunda ortaya çikan ve PKK ile tüm Kürtleri özdeslestiren tutumlar. Bu konudaki genellestirme o denli güçlü ki, insanlar dogduklari sehirler üzerinden dahi hedefe konuluyor. Insani ortamlarda bu iki toplumsal kesime karsi kullanilan olumlu ifadelere, güzel anilara ragmen, kitlenin küçük olaylar üzerinden sergiledigi saldirgan tutumdan, bilinçaltindaki düsüncelerinin ne deneli sert ve sorunlu oldugu görülebilir. Bu noktada, siyasetin kullandigi genellestirici ifadelerin de toplumsal kesimlerin kavram setini belirledigini ve dillerine sirayet ettigini akilda tutmak lazim.

Ötekilestirmenin Sebebi

Çözümü konusabilmemiz için ötekilestirmenin sebeplerine bakmamiz gerekir. Buna iliskin dilin ve tutumun temel sebebini ve vatandas ile devletin taraf oldugu sorunlarin nedenini 3 Ocak 2022’de Perspektif’te yayimlanan, “Sonumuz Endülüs Gibi Olmasin Psikolojisinden Kurtulmak” yazisinda izah etmeye çalismistim. Endülüs korkusu, derin bir refleks olarak, hem I. Dünya Savasi hem II. Dünya Savasi hem de sonrasinda devletin yönetme reflekslerinde ve kadrolarinda etkili, belirleyici oldu. Savas kosullarinda ortaya çikan korumaci refleksleri anlamak mümkün olabilir. Sonuçta ülkeyi parçalamaya, devleti yikmaya yönelik bir savas var. Sorun bu savasa katilan, ülkesini ve devletini korumaya çalisan toplumun/halklarin, savas sonrasinda hedefe konulmasi. Savasin olmadigi atmosferde riskler gözden geçirilmiyor ve var olan refleksler devletin derin bilinçaltini yönetmeyi sürdürüyorsa sorun var demektir.

Bu bilinçaltina iliskin somutlasmis örnekleri, mübadele uygulamasi, varlik vergisi, zorunlu iskân, 6-7 Eylül olaylari, 1980 öncesi ‘Komünizmle mücadele konsepti’, 12 Eylül darbesi araciligiyla hayata geçirilen kiyim, 1990’li yillarda ortaya çikan hukuksuz/kayit disi uygulamalar, ‘seriat geliyor’ endisesi üzerinden yapilan post-modern darbe, siyaseti kontrol etmeye yönelik e-muhtira, yargi eliyle isleme konulan ‘367 krizi’, yarginin araçsallastirilmasi üzerinden yürütülen FETÖ operasyonlari seklinde ortaya koymak mümkün. Devlete egemen olan kimi aktörler tarafindan biçimlendirilen bu operasyonlarin genel kitle tarafindan içsellestirildigi ve ‘öteki’ diye konumlandirilan kesimlere farkli siddet türleri olarak yansidigi söylenebilir. Temel mesele, devlet ile vatandas arasindaki sorunlarin çözülememesi ve güvenlik-özgürlük denkleminin güvenlik lehine isletilmesi.

Ne Yapmali?

Aslinda cevap basit; ‘iç tehdit’ ifadesinin tedavülden kalkmis olmasini yeterli görmeyip somut olarak devletin gündeminden çikarmak, vatandas ile devlet arasindaki güven sorununu asmak, vatandas ile devletin taraf oldugu sorunlari çözmek, suçun sahsiligi ilkesini en kapsamli biçimiyle hayata geçirmek, “bazen yasin yaninda kuru da yanar” sözü yerine suçlu ile suçsuzu net olarak ayiran hukuk mekanizmasini isletmek, siddet içermeyen siyasal sorunlarda mevzuati vatandas lehine yorumlayan bir felsefeyi egemen kilmak gibi birçok somut adim sayilabilir. Devletin temel sorumlulugu, vatandaslari öncelemek ve vatandaslarin sorunlarini çözmeye odaklanmak, buna aykiri davrananlari kamu isleyisinin disina çikarmaktir. Ifade ettiklerimiz, herkesin rahatlikla dile getirebilecegi öneriler. Buna ragmen sorun çözülemiyorsa farkli noktalara bakmak gerekir.

Çözüm konusunu zorlastiran en temel neden, ötekilestirmenin dönemsel olarak hayata geçirilmesi, her seferinde farkli bir kesimin hedefe konulmasi ve bunlar arasinda var olan siyasal gerginliklerin ortak irade gelistirilmesini sinirlamasidir. Toplumsal kesimler arasi siyasal, ideolojik, dini ve mezhepsel farkliliklar keskin oldugu için ötekilestirmelere iliskin tutumlar degisiyor. Birçok kesim, ‘ötekinin’ hedefe konulmasindan ve magdur edilmesinden ‘hosnut’ oluyor. Yani, kendine ‘rakip’ olarak gördügüne yapilanlarla ilgili olarak “evet bunlar da hak etmisti” seklinde bir tutum takiniyor. Halbuki asil olan, genellestirmeci yaklasimlara karsi çikmak, haksiz yere ötekilestirilenlerin yaninda yer almak ve devletin hukuk içinde kalmasini talep etmek.

Ancak, yillardir özenle sürdürülen iklim nedeniyle bu tutumu sergilemek o kadar zor ki, görüs açiklamak isteyenler öncelikle kendilerini izah etmek zorunda hissediyorlar. Onlarca yardimci cümleden sonra, görüslerini açiklayabiliyorlar. “Benim ailem Türk ve Müslüman ama bu gayrimüslim kitleye yapilan da biraz fazla galiba”, “Biz dindariz ama Alevilere yapilan da hos degil”, “Ben gerici ve dindar degilim ama dindarlara yapilani kabul etmek de zor”, “Bilirsiniz bizim aile Türk milliyetçisi ama tüm Kürtlerin PKK ile özdeslestirilmesine de karsiyim”… Bu örnekler kolaylikla çogaltilabilir. Bunlarin hepsi, kendini izah etmeye iliskin yardimci cümleler. Önce ne oldugunu açiklamak zorunda hissetmek, sonra düsüncesini ifade etmek. Bu bile ötekilestirmenin ne denli sorunlu bir hegemonya olusturdugunu gösteriyor.

Ortaya Çikan Ötekilestirme Türleri

“Ne yapmali” sorusuna iliskin önerilerde bulunurken, üç ayri ötekilestirme tarzinin oldugu akilda tutulmali. Ilki; kurucu bir ideoloji olarak ötekilestirme. Kurulus yillari kosullarinda çerçevesi tanimlanan dar kimlik algisi disinda kalan herkes, öteki ve tehdit parantezinde ve bu halen devam ediyor. Kurulus süreci ve felsefesiyle ilgili oldugu için çözümü orada yapilacak degisiklikler üzerinden analiz etmek lazim.

Ikincisi; bir siyaset olarak ötekilestirme. Menfi, negatif kimlik siyasetiyle hem içeriye dogru kapanma hem de toplumun zehirlenmesinin zemini olusturuldu. Bu tarz, proaktif bir gelecek siyaseti degil, kurgulanmis ontolojik siyasete yönelmeyi öngörüyor. Bu anlayisin ufku geçmistedir. Büyük oranda gerçeklikten uzak ve çarpitilmis bir geçmis. Bunun için siyasi partilerin söylemlerine bakmak ve oralarda zihnî bir degisimi zorlamak lazim. Buna en iyi örnek olarak, kurucu felsefenin yani sira kimi partilerin laiklik üzerinden dindarlari ötekilestirmesi ve seküler bir siyasi kimlik insa etmeleri gösterilebilir. Ayni sekilde, PKK terör örgütü üzerinden Kürtlerin ötekilestirilmesi ve buna karsi milliyetçi bir siyasal kimlik insa etmeleri sayilabilir.

Üçüncüsü ise siyasetsizlik olarak ötekilestirme. Çözüm içermeyen, korkutmaya dayali, sahicilikten uzak bir dil. Bunun en iyi örnegi siginmacilar üzerinden politika yapan siyasetçilerdir. Iki ötekilestirme tarzi da siyaseti ‘kisirlastirir’. Siyasal ‘öteki’ ortadan kalktiginda veya dönüstügünde, bunlarin söyleyecek bir seyi kalmaz ve bu anlayislara teslim olanlar, pozitif bir ajanda gelistiremezler.

Kisacasi; olaganüstü kosullarda yapilan risk analizlerini, aradan geçen 100 yila ragmen, gözden geçirmeden ve oldugu haliyle sürdürmek büyük bir sorun. Bunun anlami, ortaya çikan tüm tecrübeye ve birikime ragmen genç ‘ergen’ gibi davranmakta israr etmektir. Bir yandan farkliliklarina ragmen dogal tutumlar sergileyen millet çogunlugu, öte yanda ergen tavirlardan kurtulamayan yönetici kadro ve onlarin yörüngesindekiler. Halbuki bu ‘tecrübeye’ yakisan, akliselimi devreye koymak ve yasaklarin, ötekilestirici tutumlarin tehdit katsayisini artiracagini, özgürlügün ise hayati normallestirecegini görmek. Hak taleplerine karsi duyarli olmanin bir lütuf degil, devletin bekasi ve düzenin korunmasi için zorunluluk oldugunu anlamak. Ama akliselim olmayinca üretilen çözüm, ‘iç tehdit’ kavramini farkli Formlarda sürdürmek ve bunun dogal sonucu olan ötekilestirme düzeneginin devam etmesini saglamak veya buna göz yummak oluyor. Böyle olunca, bugün baskasini ‘ögüten’ düzenegin, dün oldugu gibi, yarin kendisini ‘ögütecegini’ görmek de mümkün olmuyor.

Not: Bu yazi 24.05.2022 tarihinde https://www.perspektif.online/ sitesinden alintilanmistir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz.

https://www.perspektif.online/donusumlu-otekilestirme-ve-cikis-yolu/

(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!