Hekimler de Aglar

Çeyrek asra yaklasan meslek yolculugumun ilk yillari idi. Hastanenin en genç hekimi olarak çalistigim, simdilerde büyüksehir olan sehrimin tek devlet hastanesinde,...
Hekimler de Aglar
.Dr.Yunus ÇOLAKOGLU
.Dr.Yunus ÇOLAKOGLU
Eklenme Tarihi : 26.01.2023
Okunma Sayısı : 791

Çeyrek asra yaklasan meslek yolculugumun ilk yillari idi. Hastanenin en genç hekimi olarak çalistigim, simdilerde büyüksehir olan sehrimin tek devlet hastanesinde, Otuzlu yillarda Alman mühendisler tarafindan yapilan, sonra bir lokomotife eklenen vagonlar misali yillar içerisinde serpistirilen özensiz yapilarda günde bin bes yüz-iki bin hastaya iki pratisyen hekimden biri olarak sifa olmak saadetinde katki sunmaya çalistigim günlerden birinde, zemherinin sehri titrettigi Ocak sonunda, bir gece vakti yasandi her sey…

Iki insanin,  bir baba ve oglunun hikâyesi.

Iri kiyim cüssesiyle ile kötülüge yeltenecek bilumum, sayilari bence bu kadar enflasyona maruz kalmayan, hemen tüm acil servis çalisanlarinin tanidigi sosyopat ve psikopat zevata mukabil caydirici olsun diye mi? Acil serviste görevlendirildigini bilmedigim Polis Davut’un telsizinden gelen ön bilgi bizi teyakkuza geçirmisti.

Miyokard enfarktüs ön tanili otuz yedi yasindaki hasta içindi bu teyakkuz. EKG, Defibrilatör cihazi,  Kardiyoloji uzmanina haber verme rutinleri sonrasi acil servis kapisindan, peruklu bir bayan hemsirenin tuttugu ambu cihazi ile hastanin solunumunu desteklerken,  digeri hekim olan genç bir meslektasimin stetoskop ile hastanin gögsünü dinlemeye   çalistigi bir görüntü ile karsilasmak   bizi hemen acil müdahale odasina yönlendirmisti. Solunum destegi, damaryolu, kardiyak masaj, bir türlü alinamayan kalp atimlari… Sonra bir ümitle defaten kullanilan defibrilatör cihazi ve yaklasik bir saat süren, kan ter içerisinden geçerek hayata tutunma çabasi karsiliksiz kaldi maalesef.

Atletik bir bedene sahip,  olasi risk faktörlerini tasimayan, bilinen bir hastaligi olmayan hastanin, miyokard enfarktüsü geçirmesinin bizde olusturdugu saskinlik. Rutin bir güne baslayan,  saglikli genç bir insaninin, bir kaç saatte son bulan hayat yolculugu tüm ekibi ziyadesi ile üzmüs disarida müdahaleyi bekleyen onlarca hastanin merakli bakislari arasinda bir insan ömrünü tüketmisti ve  yeni  bir hayata yöneliyordu.

Bir hekimin,  meslek hayatinda asla kurmak istemeyecegi izdirap dolu cümlelerinden sonra acil servisteki umut ve merak dolu bekleyis,  yerini feryat ve figan seslerine birakmisti. Ölüm elbette siradanlastirilamaz. Hiç kimsenin bu mutlak sonu yeknesak bir ritüele çevirmesi tasvip edilemez. Öyle degil midir? ki Yüce Peygamber (S.A.S) hicret ettigi sehirde kendisine inanmayan bir Yahudi sehir sakininin  naasi omuzlarda tasinirken oturdugu yerden hemen ayaga  kalkarak saygi göstermis, çagi asan bir mesaj birakmistir. Kusu ölen bir çocugun dimaginda olusan travmayi hafifletmek için bizzat ziyaretine gitmemis midir?

Modern hirslarimizi bitmez tükenmez arzularimizi dizginleyen tek gerçeklik ölüm degil midir? Belki de bu mutlak sonumuzun ayak bagi olarak, her an hatirlayip duraksamamak için mezarliklari sehirlerin disina tasimadi mi asrimiz ricali. Iyilik düsüncemiz ve bu ugrudaki cabamiz ölümlü dünyanin bize bir tavsiyesi degil midir?  

Evet her ölüm bir mesaj içerir. Ölümü ve hayati yaradan, hangimizin daha iyi ameller isledigini ortaya koymayi murat etmistir. Vakit elbette ki tefekkür ve tedebbur saati degildi. Ancak beynimde, o ana dair ertelenmis duygular yer edinmisti.

Toparlandik mecburen. Sonrasinda kaç hastaya baktik? Bilmiyorum. Esiyle kavga edip acili arsinlayanlar, on yil suren bel agrisi için gece gece yarisi ziyaretimize gelenler, incir kabugunu doldurmayan mevzular nedeniyle boks maçi yapanlar, eglence mekanlarinda icra olunan mafya hesaplasmalari neticesi kesici-atesli silahli yaralanmalar ile getirilip, kalan hesabi hastanede kapatmaya çalisanlar.

Nihayet sabah ezanina dogru rahat bir nefes almaya baslamistik. Yorgunluk deruni bir sesle icra edilen sabah ezani ile karisinca biraz soluklanmaya baslamis, bitkin bedenimiz bir hayli yipranan kidemli kanepede istirahat imkâni bulmustu.

Acil servisin hemen üstünde Kadin Dogum servisinin Dogumhane bölümünden odaya ulasan yenidogan sesleri ise artik dikkat çekmeyen olgunlasmis anlar olarak zihnimizde yer edinmisti. Asagida ölüm yukarida hayat. Zaten insanlik hayat ve ölüm tarihi degil midir? Çalistigimiz binanin alt   katinda hüzün,   üst katin da umut ve sevinç birlikte tecelli ediyordu. Elbette hayata baslayanlar ölümle ayrilanlardan daha çoktu. O gün de öyle oldu muhtemelen.

Derken odanin kapisi çalindi.

-Buyur dedik ikimiz birden meslektasimla.

-Hayirli sabahlar dedi. Hüzünlü bir ses tonu ile dogumhanenin kidemli ebesi.

Hayirli sabahlar dedim.

Arkadasim ise,

-Günaydin dedi .

Kapiya yönelmis yorgun bakislari ile.

-Bu gece dedi ebe hanim. Biraz durakladi. Kelimeler bogazinda dügümlendi. Sonra devam etti.

-Miyokard infarktüsü nedeniyle vefat eden 37 yasindaki hastanizin simdi bir erkek çocugu dogdu.

Duydugumuz aglama sesi vefat eden hastanin, erkek çocugunun sesiydi. Her gün sahit oldugumuz rutin bir durum, bu sefer, içinde yakici bir dram ve tarifi zor bir aci barindiriyordu.

Bir an binanin enkazinda hissettim kendimi. Sanki zaman durdu. Yaklasik bir dakika suren,  o izdirapli sessizligi bozan tek ses, hemen üst katta aglamaya devam eden bebegin sesi idi. Dogan tüm bebekler kendisi için aglarken duydugumuz çiglik daha fazla bir anlam barindiriyordu. Duyulan ses hayatin ve ölümün ilani gibiydi.

Belki bir dakika, odadaki üç kisi, derin bir suskunluga gümüldük.

Agladigimi hatirliyorum.

Önce hekim arkadasima, sonra dogumu gerçeklestiren ebe hanima baktim. Onlar da agliyordu.

Not: Bu yazi 23.01.2023 tarihinde muhalifyazarlar.com sitesinden alintilanmistir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz.

https://www.muhalifyazarlar.com/2023/01/22/hekimler-de-aglar/

Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!