ULUS DEVLET PARADİGMASI VE KÜRD SORUNUNDA KALICI ÇÖZÜM

Kırk yıldan fazla süren çatışma ve güvensizlik ortamı ile yoğun şiddet içerikli bir tarzla kendini ifade eden PKK yapılanması sembolik adımlarla da olsa silahsızlanmada somut bir aşamaya, kritik bir sürece girdi.Kürd sorunu ile ilgili özellikle son çeyrek asırda mühim oranda matbuat oluştu.
ULUS DEVLET PARADİGMASI VE KÜRD SORUNUNDA KALICI ÇÖZÜM
.Dr.Yunus ÇOLAKOGLU
.Dr.Yunus ÇOLAKOGLU
Eklenme Tarihi : 11.12.2025
Okunma Sayısı : 10

ULUS DEVLET PARADİGMASI VE KÜRD SORUNUNDA KALICI ÇÖZÜM

Kırk yıldan fazla süren çatışma ve güvensizlik ortamı ile yoğun şiddet içerikli bir tarzla kendini ifade eden PKK yapılanması sembolik adımlarla da olsa silahsızlanmadasomut bir aşamaya, kritik bir sürece girdi.Kürd sorunu ile ilgili özellikle son çeyrek asırda mühim oranda matbuat oluştu. Meseleye sığ bir açıdan bakıp sorunları güvenlik ve kriminal zeminde okuyan kesimler açısından sorun sadece güvenlik açığı ve sosyal mağduriyetler yumağı idi. Gelinennoktada toplumun ezici kesiminde bir çözüm beklentisi olmakla beraber ,yaşanan travmaların oluşturduğu yakın ve uzak hafızayı silmek yaşanan acıları bir çırpıda yoksaymak meseleyi hafife almak olur.20. Yüzyılda Ulus, seküler devlet yapılanmasının pratik bir sonucu olarak dindar mütedeyyin kimlikler ile devletin kurucu unsurlarından olmalarına rağmen kürdler kimlik ve kültürel bir baskı iklimi yaşadılar. Askerî darbeler ile daha da tahkim edilen resmi ideoloji, uyguladığı yöntemler ile70 li yıllardan sonra var olan istismar zemini daha da güçlendirdi.Diyarbakır cezaevi bililinen en bariz örnektir.Sol,seküler silahlı kürd milliyetçiliğinin ,kurucularının da defaaten yazılı ve sözlü ikrarı ile teyyid ettikleri gibi ,Kemalizm bazı yönleriyle taklid edildi. Kürd Kemalizmi Güneydoğuda cebren taban bulup yer yer kitlesel boyutlara ulaştı .Seküler şiddet eksenli mücadele tarzı, Marksist ve Leninist bir jargondan beslenmesine rağmen,DHKPC ve diğer sol silahlı örgütler gibi liberal ,kapitalistAvrupa’dan koşulsuz destek aldı.Avrupada etkili bir diaspora oluştu...PKK da ayrım yapmadan kendi siyasi çizgisini red eden ve özellikle meseleye İslami bir çözüm perspektifinden bakan kişi ve kurumlara yönelikitibarsızlaştırma, öldürme, adam kaçırma,işkence ve katliamlara varan yöntemler uyguladı. Bu şiddet terör sarmalı bir kaç yıl öncesine kadar devam etti. Özellikle son 23 yılda inkar ve asimilasyon politikası red edilip meselenin bir güvenlik ve iktisadi ,sosyal mağduriyet sorunu tanımlamasından çıkarılıp, devrim niteliğinde adımlar atılmasına rağmen şiddet ve terör eylemleri zirve noktaya tırmandırıldı. 6-8 Ekim olayları öncesi ve söz konusu tarihlerde sergilenen ve şehirlerde gasp,talan,yıkım ve en zalimane yöntemlerle sergilenen cinayetleri toplumun hafızasından kısa sürede silmek zor.Bu konudaki kaygılar, samimi uyarılar ağır ve tazyif,tahkir cümleleri ile engellenmemeli. Daha önce yaşananlar İhtiyatlı bir iyimserlik sergilenmesini zorunlu kılıyor. Aynı makus sonun yaşanmaması için dikkat edildiği de görülüyor.

  Yine aynı şekilde askeri vesayetin bitirilmesi ve sivil iradenin devlet mekanizmasında tek belirleyici konumda olması ile birlikte ezber bozan cesur ve kararlı adımlaratıldığı, taşın altına elle değil vde ile girildiği gerçeği inkar edilemez. Buna rağmen, etnik milliyetçi Kürdsiyasetinde legal unsurların İnisiyatif almakta hala ürkek ve isteksiz oldukları bağımsız bir irade sergileyemedikleri ,silahlı unsurlardan aksi yönde gelen mesajlarla nasıl pozisyon alıp geri adım artıklarını hatırda tutmak gerekiyor. Son iki yıllık süreçte mesaj taşımak dışındayeterince İnisiyatif alınmamış olması da göz önünde bulundurulmalıdır.

  Bu noktaya nasıl geldiğimizi hatırlatmakta tekrar fayda var Suriye de 2011 ve 2012 deki halk hareketlerinin başlaması ile birlikte İŞİD ile mücadele bahanesi ile demografik yapının üçte ikisinin Arap olduğu bölge,Kürdler arasında da azınlık olan, en son PYD/SDG olarak isimlendirilen örgüte müzahir yapıya, egemen güçlerce peşkeş çekildi. Örgütün Suriye yapılanması kendisi gibi düşünmeyen kürd guruplarına suikastlar, tehditler,infazlar,techirler uygulayarak Batı/ABD desteği ile saha gerçekleri ile uyuşmayan bir alan hâkimiyetine ulaştı. Busanal güç zehirlenmesi söz konusu önceki sürecin akamete uğramasında en önemli etkendir. Bu risk bu gün de İsrailetkisi ile hala mevcuttur. Bu süreçte istihbarat örgütlerinin dizaynı ile Suriye’deki kazanımını korumak için ve de Türkiye’de İHA ve SİHA teknolojileri ile gerçekleştirilen operasyonların etkisi ile hareket alanı daralan örgütün silahlı unsurları Suriye’ye yönlendirildi. Yine istihbarat servislerinin yönlendirmesi ile terör şehirlere yönlendirilip hendek olaylarıyla Türkiye nin Suriye’ye uzanması ve müdahalesi engellenmeye çalışıldı.Türkiyenin yaptığı harekatlar ile kontrol edilen alanın coğrafi bütünlüğü parçalansa da Nispeten başarılı da olundu. Bu gün gelinen noktada atılacak adımlar ve çözümler kalıcı olacak ise bu hafızanın korunarak hareket edilmesi herkesin yararınadır. Unutulmaması gereken diğer bir konu da Türkiye içinde örgütün silah bırakması elbette çok önemli olmakla birlikle, sahada yaşananlarında da bu kararın alınmasını da etkili olduğu gerçeğidir. Çünkü Örgüt Türkiyede militan devşirmekte zorlandı ve son dört beşyılda bir kaç hadise hariç eylem yapamaz halegeldi.Süriyede tasfiye edilmeyen ve merkezi hükumetebireysel olarak entegre olmayan bir örgüt varlığı bu süreci tehlikeli bir mecraya sokar. Örgütü sürecin kazananı yapar.İsrail’in istediği de budur.

    Silah ve terör toplumun tümünü acıtan ,herkesiyaralayan ve telafisi olmayan kayıplara yol açtığından terk edilmesi herkesin umutlanması ve memnuniyetledesteklemesi gereken bir süreçtir.Atılan adımların kalıcı olması ve de istismara uygun zeminlerin ortadan kaldırılması için bir zihniyet devrimine de ihtiyaç olduğu gün gibi ortadadır. Büyük bir imparatorluk geçmişi olan, bir arada yaşama pratiğini farklı dinlere mensup toplumlar arasında dahi asırlarca icra eden bir geçmişi yok saymak ,bu günün sorunlarına çözüm bulmayı zorlaştır. Pür  etnisite üzerinden kurgulanan  dar ulusal bakış açıları coğrafyamızı sahih bir şekilde okumamızı zorlaştırıyor.Tarihte ve günümüzde sadece etnik şoven bir ulusalcılık üzerinden düzen kurmak isteyenler ancak kendilerine yetecek dar ve kapalı bir sistem oluşturabilirler. Örnek vermek gerekirse etnisitenin ve ulusculuğun sınırlarına hapsolanlar ancak ,Letonya, Hırvatistan yada Sırbistan  cesametinde bir çekim merkezi oluştururlar. Bu gün bölge sorunlarına bu tarz devletlerin çözüm önermesi, yakın ve uzak coğrafyada yaşanan insanlık dramlarına söylem aşamasında dahi tepki vermeleri, sivil toplum örgütleri ile sahada aktif rol almaları söz konusu değil.Myanmar,Filistin ve Sudan gibi ülkelerde yaşanan hadiseler etnik ve kabile tarzı yapılanmış bu devletçiklerin doğal olarak gündeminde değil maalesefOrta Asya Türki cumhuriyetlerinin bahsedilen meselelerde ne düşündüğünü kim biliyor? ,kim merak ediyor? Yanıbaşımızdaki mevta Baas diktatörlükleri etnik-ulus devlet pratiğinin kanlı ve başarısız örnekleri oldular.  Maalesef İslam ümmetinin başına bela edilen sayıları bir hayli fazla olan kabiledevletçiklerinin hangi medeniyet vizyonları toplumları bir arda tutmaya yetiyor. Emperyalistlerin zorla kabul ettirdikleri en uygun çözüm  modeli yakın zamanda bu anlamda balkanlarda Bosna-Hersek, coğrafyamızda da Lübnan örneğidir. Etnik , dini ve mezhebi aidiyetler üzerinden taksim edilen devlet erki ,kulağa hoş gelse de pratikte hiç bir sorunu çözememektedir. .İsrail işgal ve soykırımlarına sözde ordusu olan “ devlet “, bir kurşundahi sıkamamaktadır. Bırakın şehirleri mahallelerin dahi etnik mezhebi aidiyetlere göre bölündüğü idari taksimlerkarar alma ve ortak hareket etmede siyasal bir paralizihali ve zihinsel ayrışma oluşturuyor.Sonrasında Mikro sınırlar çiziliyor.Bağdatın,Beyrutun şii/ Sünni mahallesigibi...

   Adaleti esas almayan ,doğuştan gelen hak ve hukuku temel sözleşme metni olarak kabul etmeyen dar bir etnisiteye vurgu yapan, bize ait tarihsel yönetim pratiklerini yok sayan yaklaşımların bölgemizde kalıcı olması ve çözümü tahkim etmesi zordur.Balkanlar,Lübnan,Kudüs gibi çok dilli ,dinli,kültürlü, mezhepli bir coğrafyayı beş asır idare eden bir tasavvur, zihniyet ve yönetim pratiği ulus devletparadigmasının getirdiği bir demans haliyle yok sayılamaz.  Medeniyet ve gönül coğrafyalarımız tabiri Kuzey Kıbrıs ve Batı Trakya ile sınırlandırılamaz .Kürdsorunu meseleyi bilen ,bölgede uzun süre ikamet edip farklı kesimlerle iletişim halinde olan ,sağduyulu herkesin tasdik ettiği gibi salt güvenlik ve terör meselesi değildir.Meselenin çözümü Sınırlarımıza dayanan Siyonizm tehdidinin getirdiği bir zorunluluk olduğu gibisadece pragmatik ve stratejik yaklaşımlara da hapsedilemez.Çözüm,bize ait bir çözüm, hak ,hukuk veevrensel İslam kardeşliğinin bir gereğidir. Silah sahiplerini meselenin  tek muhatabı ,çözüm merci gören yaklaşım sığ ve adil olmayan bir yöntemdir. Geniş halk kesimleri ileyapılan istişareler daha önce sergilenen yanlışa düşülmediğini gösteriyor. Nihai sulh ve sükunet için kalıcı çözüm adresi, toplumlar İslami aidiyetlerinden, toplumsalmühendislik uygulamaları ile hayli uzaklaştırılmış olsa dauzağımızda değil. Adaleti esas alan evrensel islam kardeşliği hala tek çıkış noktamızdır. İslam’ın evrenseltoplum, kavim, adalet,merhamet tanımlamaları emperyalistlerin nifak politikalarına rağmen tek adrestir.Etnik milliyetciliğin Osmanlı sonrası balkanları kan gölüne çevirdiğini bizat yaşayan Merhum Aliya İzetbegoviçin deyimiyle kabilenin ve ulusun dar sınırlarından kurtulmadan Müslümanca düşünmek zordurBatı karşısında Yenilmişlik psikolojısı ve ezilmişlik komleksi ile çözümü İslami perspektiften okumamanın yararı yok.Hiç bir uluscu/ ırkçı yaklaşım ve düşünce yekdiğerinden daha makul,üstün değildir. Bu hakikat birçok engelleyici unsur tarafından yeterince dile getirilemiyorsa bu da meselenin çözümünde durduğumuz yerin eksik ve sağlam olmadığını gösteriyor.

    Dünyanın neresinde olursa olsun bir etnik unsurunkeskinleştirilmesi, ötekileştirici dar milliyetci söylemler, şoven sloganlar üzerinden toplum ve devlet dizaynına girişilmesi , etnik olarak homojen olmayan toplumlardakarşı bir duruş ve tepki ortaya çıkarıyor. Bazı cümleleri net ve açık kurmak gerekir.Bu coğrafyanın mayası bin yıldır bellidir. Kürd - Türk sekülerizmi ve sanal önderliklerle ne kadar hedef alınıp tahrif edilirse edilsin, bu maya 1921 anayasamızda belirtildiği gibi Dini Mübini İslam’dır.Bu meselede Yetmişli yıllarda, ,yirmili yaşlardaki islamcı gençlerin,çıkardığı dergilerde  dillendirdiği bu hakikatler ve çözüm önerileri elli yıl süren marksist/ komünal arayışlar, Nasyonal sosylistçözüm ütopyaları, kan ,göz yaşı ve sonuçsuz ayrışma çapaları ve nihayetinde yıllar süren geniş okumalar sonucu bizzat örgüt lideri tarafından fa dile getirilmiştir. Bu tespit bir tezyif değil hatırlatmadır.

      Yıllardır bu meselede düşülen bir hata da yanlış örneklerdir..Bin yıl süren Türk-Kürd kardeşliği pratiği ortada iken çözüm yersiz ve uygunsuz bir benzetme ile İrlanda-İngiltere ve  İskoçya-İngiltere arasındaki sorunlar ve çözümler taklid  edilerek tanımlandı. Zira etkilenennüfus, müdahil olan -olmaya çalışan aktörler ,yitirilen on binlerce insan, coğrafya, tarihsel dinamikler ve gerekse bölgemizin dünya haritasında işgal ettiği yer göz önünde bulundurulduğunda onlarca benzemez ortadadır. Elbet de bir çok çatışma çözümü teknik anlamda araştırılıp,incelenebilir ancak çözüm bize ait olmalı. Oslosürecinin akıbeti ortadadır..

BİR ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ ŞART

     Net olmak gerekirse Sekülerizim ve etnik ulusalcılık bir arda yaşama irademizi hedef alan islam ümmetiniparçalayıp köleleştiren yaklaşımlardır. İslam dünyasında bizzat sömürgeci,emperyal güçler tarafından konumlandırılmış laik kavmiyetci- kabileci bir takım kişilikler ve sistemlerim varlığı ,geniş ümmet tasavvurumuzu ilga etmemizi öğütleyemez. İslamdünyasında ve Arap coğrafyasında kısmen de olsademokratik seçimlere ve halk onayına dayalı tercihlereimkan verildiğinde toplumların teveccühü İHVAN ve NAHDA tarzı ümmetin birliği ve dayanışmasını savunanmutedil siyasi / toplumsal hareketler olmtur.Halkların durduğu yer bellidir.Sınırların ortadan kalkma bu gün reel saha gerçekleri ile uyumlu değil elbette. Ancak yanıbaşımızda   Suriye’de istikrar ve güven ortamı oluştuğunda, Dost ve kardeş yönetimler güçlendiğinde milyarlarca dolar harcanarak tesis edilen yüksekgüvenlikli duvarlar anlamını yitirebilir. Halklar kalıcıyönetimler geçicidir.Bu sürecin başarısı ile geliştirilecekörneklik bölgeye ve belki de tüm islam dünyasına yeni bir kapı aralayabilir.Bu birlikteliği hayal sananlar,ütopya deyip itibarsızlaştıranlar ikinci dünya savaşı öncesi ve sonrası Avrupa tarihini bilmiyor demektir..

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!