Ümmet Mi, Ulus Mu, Yoksa Gerçek Mi?

Sevdigim bir arkadasim, Ahzab Suresi ( 33 /5. Ve 6.) ayetlerinden yola çikarak:...
Ümmet Mi, Ulus Mu, Yoksa Gerçek Mi?
Emin YÜCETAŞ
Emin YÜCETAŞ
Eklenme Tarihi : 5.06.2022
Okunma Sayısı : 698

Sevdigim bir arkadasim, Ahzab Suresi ( 33 /5. Ve 6.) ayetlerinden yola çikarak:

“Kur’an, Islam toplumunu insa ederken bile, kimlik insasinda ve hukuki münasebetlerde, akrabalik(kan) bagini esas aldigini” ifade etmis, “ benzer durumu Hz Musa ve Hz Muhammed’in, toplumlari için temsilci seçimlerinde de gördügünü ve her kabileden kendilerinden birer temsilci seçmelerini önerdigini” ifade etmis ve arkasindan da,” Bu da bize, Islam’in her zaman olguyu kurguya tercih ettigini göstermektedir. O halde Ümmet mi Ulus mu yoksa gerçek mi?” diye bir soru yöneltmis...

Bendeniz de kendisine:

Konuyu Tövbe 9/23. Ve 24. Ayetleriyle birlikte degerlendirmesini önermistim. Çünkü tek bir ayetten yola çikarak ya da kendi kafamiza göre (kastettigimiz sekilde) hüküm çikarmanin Kur’an’in ruhu ile bagdasmadigini,  bu yaklasimin ilmi ve Islami olmadigini ifade etmistim. O, tekrar bana cevaben: “O halde konuyu hikmetli(!) bir tefsir yaparak açiklamami istemisti.

Bu yazi yukaridaki fikir alisverisinin bir açiklamasidir:

Olgu nedir? Kurgu nedir? Tam manasi ile ne kast ettiginizi  ancak soru’nun sahibi olarak siz bilirsiniz. Anladigim kadariyla, bu ayetleri baz alarak olmasi gerekenin, “kendi irkini, kabilesini ön planda tutmak” oldugunun vurgusunu yapmaktasiniz. Oysa bu iki ayeti bir üstteki 4.ayetle birlikte ele aldigimizda olayin açiklamasi su olmalidir:

Bu ayetler SOY KÜTÜGÜNÜN KARISIKLIGINI ortadan kaldirmak, hukuki açidan ve mahremiyet bakimindan öz evlat gibi davranmanin yanlisligina dikkat çekmek içindir. Özellikle Peygamberimizin evlatligi Zeyd ile ilgili olan münasebetlerinden hareketle, nesep konusuna ve dolayisiyla da miras ve benzeri hukukî müeyyideler konusuna sinir koymak için gelen ayetlerdir.

Ayetlerden çikarilacak anlam; Kisinin, iki dinli olamayacagi gibi. Kisinin hanimina “Anam gibisin” demekle,  yani zihar yapmakla, haniminin, onun anasi olamayacagini ve kendisine haram olamayacagini misal veriyor. Hemen gelen 5. Ayette de Evlatlik alinanlarin “Gerçek Baba” olamayacaklari vurgulaniyor.

6. ayette de Akraba olanlarin miras ve hukuki konularda(miras,nesep,diyet... gibi)  mü’minlerden ve muhacirlerden daha yakin haklara sahip olduklarini bildirmektedir.(Bu ayetle, Hicret’in ilk yillarindaki Ensar ile Muhacirler arasindaki din kardesi ile bagli olan mirasçi olunma durumu kalkmis, Bu ancak “VASIYET” hükmüne baglanmistir.)

Aile fertlerinin birbirlerine, diger Müslümanlara nispetle bagliliklarinin, hukukî yönüne isaret etmektedir.  Örnegin, Miras, nafaka, diyet gibi konular, Hukukî açidan “Hak ve Borç Yükümlülügü”  öncelikle akrabalar arasinda olmaktadir...

Bu ayetlerden yola çikarak önceligi iman etmede degil de yakinlikta, akrabalikta kabilecilikte aramak isabetsizliktir, yanlis yorum getirmektir.

Öncelik “DINDE KARDESLIK” ilkesidir.

Hucurat 49/ 10. Ayetinde:

“ Mü’minler, ancak kardestirler.” Ifadesi; müminlerin,  birbirinin derdine ortak olarak; kötülük yapmalarina ve batila meyletmelerine engel olarak; hayirda yardimlasarak, Selamlasarak, ziyaretleserek, hediyeleserek, birbirini koruyarak, Allah yolunda yürüyerek, Islam düsmanlarina karsi birlik olarak kardes olduklarini açiklamaktadir.

Aralarindaki üstünlük, ancak takva ile ve Allah’in emirlerine uygun yasamakla mümkündür. Bunun disinda kan baglari ve beseri tedbir ve usullerin hiçbiri, dinin getirdigi bu kardesligi tesis edemez. Bundan dolayi sirkten kaçinmis olan müminler, Islam’in amelle ilgili sartlarini tam yerine getirmeseler bile, Kur’an’in ifadesi geregi iman yönünden kardes olduklarini bilmeli ve Kelime-i Tevhid davasinda birlesmelidirler.

Kendi soyunu, kabilesini, irkini ön planda tutmak, ona öncelik vermek, “Hukukun kabul ettigi çerçeve disinda” ona ayrica bir özellik kazandirmaz. Ama eger ayni zamanda dinde de kardesi ise o zaman liyakat, emanet, ehliyet... gibi noktalardan -gerekli sartlari tasiyorsa- tercih hakki kullanilmasina  itiraz edilmez..

Kimse soyundan, kabilesinden dolayi kinanamaz. Kinanilacak sey, “IRKÇILIK” yapmaktir. Oysa Allah, bizden daima adaletle muamele etmemizi ister. Nisa suresinin 4/58. Ayetinde:

“Allah size, mutlaka emanetleri Ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasinda hükmettiginiz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” buyurmaktadir. Ayni surenin 135. Ayetinde de;  Allah  kendi aleyhimize, ana baba ve akrabalarimizin aleyhine de olsa, Adil olmamizi ve Allah için sahitlik etmemizi emretmektedir.

Islam toplumunun insasinda kavmiyetçilik ya da akrabalik ön planda olsaydi, Hz Muhammed (sav)e ve O’na iman edenlere, akrabalari tarafindan iskenceler, eziyetler edilmezdi. Inananlar yillarca abluka altinda tutulmazlardi. Boykota maruz kalmazlardi. Müslümanlar Habesistan’a ya da Medine’ye hicrete mecbur birakilmazlardi...

Kur’an-i Kerim’de kisinin kendi akrabasi ile ilgili ayetlerini inceledigimizde ortaya su tablo çikiyor:

Akrabalara iyilik etmemiz onlara maddi yardimlarda bulunmamizi Allah (c.c.) Bakara Suresinin, 83,177ve 215. Ayetlerinde detaylariyla bizlere sunmaktadir. Akrabalik baglarinin pekistirilmesiyle ilgili ise Nisa Suresinin 1.ayetinde açiklama getirmistir. Bu ayetle Akrabalik baglarinin kesilmemesini emretmektedir.

Akrabalar arasinda olusacak hukuki ve toplumsal sorumluluklarina riayet edilmesini ise (Ra’d13/21) de beyan etmistir.

Akrabalarin Ihtiyaçlarinin giderilmesi, dünyevi yardimlasmada akrabaya sahip çikilmasini (Nahl11/9, Isra 17/26,  Nur24/22, Rum30/38) ayetlerinde görmekteyiz.

Ayrica akrabalik baglarini parçalayanlarin, Allah’in rahmetinden mahrum birakilacaklarini da Allah (c.c.), (Muhammed 47 / 22-23)de ifade etmektedir...

Bütün bu ayetler akrabalara karsi yerine getirmesi gereken hukuki sorumluluklara dikkat çekmek içindir...

Aksine , Islami bir toplumun insasinda, hiçbir zaman akraba veya asiret, soy gibi bir kimligin insasi ön plana çikarilmamistir.

Yalnizca Islam’a davette öncelik akrabaya verilmis, kabul etmeyenlerle kan bagi disinda bir öncelik ya da tercih söz konusu olmamistir. Öncelikte temel ilke, Iman olmustur. Tercihte kabilecilik, irk, akrabalik baglari... yerini Allah’in raziligina ve dostluguna birakmistir.

“Ey iman edenler imana karsi küfrü (Islam’a karsi olmayi) sevip tercih ederlerse, babalarinizi ve kardeslerinizi bile (dost) edinmeyin. Sizden kim onlari dost edinir ve onlarin velayetleri altina girerse iste onlar zalimlerin ta kendileridir.”

“De ki: babalariniz, ogullariniz, kardesleriniz, esleriniz, kabileniz, kazandiginiz mallar, durgun gitmesinden korktugunuz bir ticaret ve hoslandiginiz evler, size Allah’tan, Resulü’nden ve O’nun yolundaki cihat’tan daha sevimli ise, artik Allah’in (azap) emri gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasiklar toplulugunu dogru yola eristirmez.”(Tevbe 9/23-24)

Mü’minler, kiyamet gününe kadar Allah’in bu emri dogrultusunda imtihan edileceklerdir.

Dolayisiyla onlar, Allah’i ve onun dost edindiklerini dost ve veli edinmisler, ama küfre, imansizliga sapan, Allah’in indirdiklerinden hoslanmayan, onun yoluna engeller koyan ve Müslümanlara karsi açik ve gizli düsmanlik yapanlar -kim olursa olsun- yakinlari da olsa onlari terk etmisler, Allah için sevmeyi ve Allah için bugz etmeyi esas almislardir.

Nuh(a.s), tufanda oglunu yitirince Allah’tan onun affini istiyor... Bunun üzerine Allah (c.c.),

“Buyuruyor ki” Ey Nuh, O senin ailenden degildir dogrusu o (nun yaptigi) iyi bir is degildir. O halde, hakkinda bilgin olmayan seyi benden isteme! Dogrusu ben, sana cahillerden olmamani ögütlerim”. der.(Hud11/46)

Ne acidir ki Islam adina ne zaman akrabalik ön plana çikarilmissa Müslümanlar o zaman büyük yara almislar...

Emevilerden baslayarak süregelen saltanat kavgalari, tarafgirligi körüklemis; liyakat ve emanet çignendikçe de Islam davasi ve Müslümanlar sürekli zarar görmüslerdir...

Bilelim ki: Islam adina is basina gelen ve fakat tarafgirlik, kavmiyetçilik, kabilecilik, saltanat ve dünyalik ugruna Emanet, Adalet, Liyakat ve Sûra ruhunu terk edenler hem Islam’a hem toplumuna zarardan öteye bir sey kazandirmamislardir.

Yazimizin bu bölümünde Ulus (yurt, vatan) ve Ümmet kavramini açiklayarak konumuzu tamamlamaya çalisalim Insallah.

“ULUS” kavrami, tarihi süreçte bir takim olusumlar sonrasinda ortaya çikiyor. Söyle ki:

Önceleri göçebe bir hayat süren kabile ve topluluklar, zamanla yerlesik hayata geçiyorlar. Yerlesik hayat, beraberinde, -engellerin ortadan kaldirilmasi ya da engelsiz bir yoldan- yurt edinmek çabasiyla elde ettikleri “fethettikleri) topraklarda yasamaya basliyorlar. Zamanla sinirlar tayin edilerek ortaya “yurt” çikiyor. Böylece “Yurt” kavrami,  o toplumun bireylerine “ Tahsis Edilmis Bölge” olarak karsimiza çikiyor...

Fiziki olarak, bir kimsenin dogup yasadigi sosyal, duygusal, ve siyasal yönden bagli oldugu toprak parçasi, bundan böyle “Vatan” olarak degerlendirilmeye baslamistir.

Zaman içerisinde, kisinin kendi vataninda yasamasi,  bazi sorumluluklari da beraberinde getirmistir:

Vatan topragina sahip çikilmasi, vatanini sevmesi, birlikte yasadigi diger insanlar ve toplumlarla toprak bütünlügünü, bayragini ve bagimsizligini korumasi, kader birligi yapmasi. Konulan yasalara birlikte uyulmasi. Ortak dil ve kültürün benimsenip yasanmasi gibi...

O toplumu temsil eden yasalarin yürürlükte oldugu yer olan Ulus kavrami, bu özellikleri içerisinde barindirir. Artik o topraklar yasayanlarin aslî vatani olmustur.

Cahiz; ( Menakib ü  Fezail’it Türk) eserinde ;vatan sevgisinin dogustan geldigi fikrine (Nisa4/ 166, ve Bakara 2/246) ayetlerinden yola çikarak, “Vatan sevgisinin, can sevgisi gibi köklü bir sevgi oldugu”nu açiklamaya çalismistir...

Kur’an-i Kerim, vatan kavramini, yurt kavrami olarak “DAR” anlaminda, hem dünyada “yasanilan yer”, hem ahirette “sonsuz alem” anlaminda kullanmistir. Ahirette kötü yurt cehennem, iyi yurt ise Cennet olarak ifade edilmistir. (örnek Ra’d13/25, 29)

ALLAH, DÜNYADA YURT EDINMEYI, YURTLARINI KÖTÜ YÖNETENLERE KARSI MÜCADELE EDIP, O YERLERI ONLARDAN ALMAYI VE O YERLERE MIRASÇI OLMAYI DA IMAN EDENLERDEN ISTEMEKTE, ONLARA TAVSIYE ETMEKTEDIR...  (Ahzab 33/27)

Vatan kavrami, Islam dünyasinda,  Bati’nin, ULUS-DEVLET fikrinin tesiriyle 19. Yüzyil baslarinda ortaya çiktigini görüyoruz.

Düsman saldirilarina ve isyanlara karsi toplumlar yasadiklari topraklarini korumak adina, yasadiklari yerler olan vatanlarini savunmayi, ön plana çikarmistir. Dolayisiyla kisilerin tehlikelere karsi, yasadiklari vatanlarini korumalari ve savunmalari, orada yasayan tüm toplum etnik kökenlerinin ortak savunma alani olmustur.

Zaman içerisinde 20. Yüzyildan itibaren ulus-devlet kavrami süper güçlerin arzulari istikametinde vatan kavramini biraz daha daraltmistir!   Öyle ki etnik kökenlerin, kendi bagimsizliklarini kazanmalari adina irkçilik körüklenmis, azinlik haklarini elde etmeleri için çesitli sebepler uydurulmus, örgütlenme yollarinin mesruiyeti gündemde tutularak, “Haklarin Savunulmasi” (!) adina her türlü hile ve yollar mesru (!) gösterilmistir. Onlardan,  ayni vatan içinde bölünerek bagimsiz devlet olusturmalari istenmistir.

Dünyayi ellerinde tutan süper güçler, kendi iktidarlarini sürdürmek için, az gelismis ülkelerde iç isyanlarla, etnik köken sorgulamalarina firsatlar aramis, silahli çatisma yollariyla terör estirerek, bagimsizlik hareketlerine (çikarlari için) destek vermislerdir.

Böylece,  asirlarca farkli etnik kökten gelenleri;  kader birligi yapmis olan ayni topragin çocuklarini birbirine düsman ederek,  istedikleri amaçlarina hizmetkâr taraftarlar icat etmisler...

Bugün. Ortadogu’da var olan iç savaslar. Kan ve gözyaslarinin sebebi iyi arastirilirsa, ortaya çikan tablo yukarida söylediklerimizi dogrulayacaktir...

“ÜMMET” kavramina gelince:

Vatan kavramindaki renk, dil, irk, cografi bölge... gibi unsurlarin yerine, onlarin tamamini kapsayan ve  tek önceligi,  “IMAN” olarak ele alan bir Islamî kavramdir.

ÜMMET: Yurtlari, Uluslari, Devletleri... “IMAN” semsiyesi altinda toplayan güç manasinadir.

Ümmet; peygamberin teblig ettigi dine inanan veya o dine mensup olanlarin meydana getirdigi topluluk anlaminda bir terimdir.

Ragip el Isfehanî, “Müfredat”  eserinde: “Ayni dine inanan, ayni zamanda yasayan ve ayni mekanda bulunan gibi, önemli bir unsurda toplanan gruplar”..., olarak zikreder.

Kur’an’da 64 yerde geçen “Ümmet”, yukaridaki açiklamanin disinda, hayvan ve cin topluluklarina ( Enam 6 / 38, Araf 7 / 38) ad olmus.

Özel zümre olarak,( Ali Imran 3 / 104) ifade bulmus.

Din, inanç, sistem, yol anlaminda ,( Mü’minun 23 / 52), kullanilmis,

Zaman, müddet, devir manasinda ise  ( Hud 11/8 , ve Yusuf 12 / 45) kullanilmistir.

Mu’tedil, dengeli anlaminda da ( Bakara 2 / 143, ve Ali Imran 3/110) ayetlerinde kullanilmistir.

Ümmet kavrami, bütün bu ayetlerin açiklamalari ele alindiginda,  gerek kapsami,  gerek kastettigi hususlarin, yerine getirildigi ve uyulup uygulama alanina konuldugu taktirde ne kadar güç ve güzelligi bünyesinde tasidigi  görülmüs ve görülecek olan en mükemmel sistemdir.

Bati dünyasinin, sözde bagimsizlik olarak niteledigi ama aslinda, küçük lokmalara ayirarak rahatça sömürecegi ulus-devlet, irk-devlet anlayisina karsi güç kalkanidir.

Ayri ayri dil, irk, cografi bölge düsüncesini, din birligiyle bütünlestirici bir semsiyedir.

Hiç bir gruba, irka, topluluga farkli ve üstün tutucu yaklasmayan bir sistemdir. Bünyesindeki her gruba, mesrebe, kabileye, azinliga etnik yaklasima adalet ve liyakat mesafesini koruyarak kollayan adalet kilicidir.

Halki Müslüman ülkelerin, Bati dünyasinin sömürgesinden, zulüm ve adaletsizliginden, geri kalmisligindan kurtulabilmeleri ve gerçek özgürlüklerine ulasabilmeleri ancak Ümmet Ruhuna kavusmakla mümkün olacaktir.

Halki Müslüman ülkelerin her ferdinin birinci görevi, tefrikaya düsürücü her türlü yolu kapatarak, Ümmet Ruhunu bütünlestirici yapiya tugla tasimak, ona harç olmaktir.

Bunu basarabilen toplumlar Aralarindaki ayrik otlarinin yesermesine müsaade etmeyecekleri için dünyaya yeniden nizamat vereceklerdir.

Dolayisiyla bu ruh ve bu suur irkçi ve etnik gruplarin bölünmelerinin önünü alacaktir. Böylece, Islam eksenli toplumlar sömürülmekten küçük lokmalara bölünüp yutulmaktan kurtulmus olacaklardir.

Gerçek, “Ümmet” olmakla mümkündür...

Gerisi, etnik köken üzerine kurulacak her hareket beraberinde biraz daha parçalanmaya, küçük lokmalara bölünüp sömürgeci devletlerin köleligine hizmet olacaktir... Müslümanlarin tarihi görevlerinde, üstün gelebilmeleri ve sömürülmekten kurtulmalarinin yegane yolu Ümmet ruhuna sarilmak adiyla mümkün olacaktir.

EMIN YÜCETAS

(Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.)

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!