Evcil Hayvana Artan İlgiyi İktidar İlişkileri Bağlamında Düşünmek

Birbirlerine selam vermekten dahi imtina ettikleri bir ortamda insanlar sokaktaki bir kedi veya köpeği görünce onunla ilgileniyor, konuşmaya çalışıyor, evini paylaşıyor ve hatta onu ailenin bir ferdi kabul edebiliyor. İnsanın hayvana karşı ilgi ve alakasının artması kendi içerisinde irdelendiğinde, neden sonuç ilişkisi bağlamında farklı yargılara ulaşılabilir.
Evcil Hayvana Artan İlgiyi İktidar İlişkileri Bağlamında Düşünmek
Prof.Dr.Gökhan TUNCEL
Prof.Dr.Gökhan TUNCEL
Eklenme Tarihi : 25.09.2023
Okunma Sayısı : 327

Evcil Hayvana Artan İlgiyi İktidar İlişkileri Bağlamında Düşünmek

İnsanın hemcinsiyle ilişkisi oldum olası sorunludur. Bu sorun insanlar arasındaki iletişimsizlik, anlayışsızlık, yok saymak, aşağılamak, işkence, kötü muamele, savaş, terör, gibi durumlarda kendisini açıkça belli etmektedir. Ancak bu sorun insanın doğa ve özellikle de hayvanlarlilişkisindeki değişimden de anlaşılabilmektedir. 

İletişim araçlarında müthiş gelişmelerin olduğu, bu araçların kullanımının olabildiğince yaygınlaştığı ve dolayısıyla zaman ve mekâna dair birçok düşüncenin geçerliğini yitirdiği bu dönemde, insanlar arasında öne çıkan sorunlardan birisi iletişimsizliktir. İletişim kurma gereği dahi duymadığı hemcinsine yönelik düşünce, duygu ve davranışındaki olumsuzluk her şeyden önce insanın kendine olan saygısını yitirmesine neden olm, toplumsal ilişkilerin devamını sağlayan özün kaynağı olan kutsalı, geleneği ve aklı işlevsiz kılmıştır. 

Birbirlerine selam vermekten dahi imtina ettikleri bir ortamda insanlar sokaktaki bir kedi veya köpeği görünce onunla ilgileniyorkonuşmaya çalışıyor, evini paylaşıyor ve hatta onu ailenin bir ferdi kabul edebiliyor. İnsanın hayvana karşı ilgi ve alakasının artması kendi içerisinde irdelendiğinde, neden sonuç ilişkisi bağlamında farklı yargılara ulaşılabilir. Evcil hayvan sahibi olan insan sayısının artması, insanın hayatında evcil hayvanın daha fazla yer bulması, insanlar arasındaki ilişkiden bağımsız düşünülecek bir durum değildir. Kaldı ki çevremizde, sahiplendiği hayvanıyla dikkat çekmek isteyen veya hemcinsiyle iletişimini                                                               hayvan üzerinden kurmaya çalışan çok sayıda insan bulunduğu da gözlerden kaçmamaktadır.  

Küreselleşme insanlar arasındaki yüz yüze ilişkinin etkisini azaltırken yeni ve yoğun ilişki biçiminin farklı bir Formda üretilmesine zemin hazırlamıştır. Piyasa ve siyaset kurumu insanlar arasındaki ilişki biçimini kendi amaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi başarmıştır. Özellikle piyasa kadın ve çocuk üzerinden kurguladığı toplumsal ilişkilere evcil hayvanı da dâhil ederek etki alanını genişletmeyi başarmıştır. Piyasanın insanın hemcinsleriyle ilişkisini ve evcil hayvana ilgisini kendi amaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmede önemli bir paya sahip olmasına karşın, bu yazıda iktidar ilişkileri bağlamında insanın evcil hayvana olan ilgisine odaklanılacaktır. Çünkü insanın evcil hayvana ilgisindeki artışın daha iyi anlaşılması için konunun iktidar ilişkileri bağlamında değerlendirmesi gerekmektedir. İnsanın hayvana olan ilgisindeki artışı sadece sevgi, merhamet ve fedakârlığa bağlamak doğru değildir. İnsanın toplumsal bir varlık olduğu yargısı, bir taraftan bireyselleşme veya bencilleşme süreciyle diğer taraftan doğaya ve özellikle evcil hayvana yönelen ilgi üzerinden yeniden sınanmaktadır. 

Geçmişten günümüze insanın büyük bir değişim yaşadığı savunulsa da bu doğru değildir. İnsanın dış dünyada kullandığı sembol, simge ve araçlarda büyük değişimler yaşansa da insanın sahip olduğu birçok özellik değişmemiştir. Önem verdiği ve öncelediği birçok şey aslında çok da değişmemiştir. İnsan hemen her zaman ilgi görmek/göstermek, muhatap almak/ alınmak, sevmek/ sevilmek, beğenmek/beğenilmek, dokunmak/dokunulmak ister. Çevresel koşulları asli belirleyici unsur kabul eden yaklaşımlar insanın bu özelliklere sahip olmasını toplumsal ilişkilere bağlı kılsa da ontolojik yönden insanın bu özelliklerden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. 

İktidar tutkusu insanın canlı, insan ve eşya ile ilişkisinin şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir. Bu bağlamda tarih boyunca insan bir taraftan doğayı diğer taraftan kendi hemcinsi insanı tahakküm altına alma eğilimindedir. Sanayileşme, aydınlanma ve küreselleşme gibi süreçlerden beslenen bireyselleşme, insanı geleneksel ve modern tahakküm ilişkilerinden uzaklaştırmış ve özgürleştirmiş gibi bir algının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Oysa bireyselleşme insanı özgürleştiremediği gibi bireyin kendisinin tahakküm aktörüne dönüştüğü yeni iktidar ilişkilerinin inşasına kapı aralamıştır.

Modernleşme devletin belirleyiciliğinde siyasetin, küreselleşme ise sermayenin belirleyiciliğinde piyasanın birey ve toplumu tahakküm altına alan bir sistemin kurulmasını sağlamıştır. Modernleşme ve küreselleşmeden beslenen bireyselleşme, şehiryaşamının yaygınlaşmasını da arkasına almış ve evcil hayvan üzerinden insana yeni bir iktidar alanı açmıştır. Şehirde tek başına, çocuk sahibi olmadan veya az çocuklu çekirdek ailede yaşamını sürdüren insanın aileye, akrabalık ve komşuluk ilişkilerine bakışı değişmiştir.  Sevgi, merhamet ve fedakârlık üzerine inşa edilen aile alanı iktidar ilişkileri bağlamında değerlendirilmiştir. Aile eş, çocuk veya ebeveyn tahakkümünün yaşatıldığı bir iktidar alanı görülmüştür. Bu tahakkümden uzaklaşarak özgürlüğünü kazandığını iddia eden insan, evcil hayvan üzerinden kendi iktidar alanını inşa etmiştir. Şehirli insan zulme uğradığı için geleneksel tahakküm alanından kurtulmanın mutluluğunu tahakküm altına aldığı evcil hayvanıyla kutlamayı ihmal etmemiştir. 

İktidar ilişkileri bağlamında paradoksa düşen insan, hayatındaki bu paradoksu huzursuzluğa dönüştürmemenin yolunu da bulmuştur. Evcil hayvan üzerindeki tahakkümü kendi iç dünyasında ve toplumsal alanda meşrulaştırmak için aile alanın temelinde yer alan sevgi, merhamet ve fedakârlık hasletlerini kullanmıştır. İnsan evini yuva yaptığı hayvana ilgi göstermekte, muhatap almakta, dokunmakta kısaca ona olan sevgisini göstermek için yemeyip yedirmekte, içmeyip içirmekte, giymeyip giydirmektedir. İnsan fedakârlığının ve verdiği emeğinin karşılığında çok bir şey de istememekte! Sadece aile bireyi olacak hayvanın türü, cinsi, cinsiyeti, boyutu ve renginin ne olacağını kendisi belirleyecek. Ha bir de ailenin yeni üyesinin nerede ve nasıl yaşayacağına, neyi yiyip ne içeceğinene zaman dışarı çıkacağına, neslinin devam edip etmeyeceğine, edecekse nasıl ve ne zaman devam edeceğine, hangi kuaförde nasıl bir şekil alacağına ve evden ne zaman atılacağına kendisi karar verecek. Karşılığında ise evinde kendisini bekleyen, sevgisini belli eden, uslu, söz dinleyen, belirlenen sınırları aşmayan, kuralları çiğnemeyen birini beklemektedir. Oysa insan öyle mi? O insan ki nerde ne zaman ne yapacağı belli olmayan, tahakküm altında tutmak için çok çaba gerektiren bir canlı.  

Çevresel koşulların belirleyiciliğinden uzak kalabilmeyi sağlayan veya bu koşulları değiştirme yeteneği kazandıran iradesi olmasa insan gibisi yok. Sınırlarını benim çizdiğim bir hayatta nerede ne zaman ne yapacağını bildiğim bir eş, çocuk, ebeveyn, akraba veya komşu, kısacası evcil bir insan olsa, ona da hayvanıma gösterdiğim ilgi ve alakayı göstermeyenin canı çıksın. Robotlara duyulan ilgi de beni zaten doğrulamakta. Şimdi bu yazılanların iktidar ilişkisiyle ne alakası var Allah aşkına dendiğini duyar gibiyim. Sesimi duyurabilmek için kendimi animalist ilan etmem mi gerek.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!