“Zümrüdü Anka uçar senin bakislarinda. Benim rüyalarimda birkaç deli güvercin...”
Nurullah Genç
Duruma hâkim sansak ta kendimizi aslinda hiçbir sey kontrolümüzde degil.
Ve maalesef dinin sadece tevhid özgürlük ve adaletten ibaret oldugu gerçegi artik umursamadigimiz bir fantezi.
Geldigimiz demde Islami zihinlerin, birilerinin elinde ehlilestirildigini ve belirli Formatlara sokularak nasil kullanisli hale getirildigini gördük, yasadik. Ve onca ihanet ve aldanisa ragmen, yiginlarin bagimliligi hala samimiyet/ takva adina devam ediyor.
Tüm bunlardan sonra kafamizda netlesen bir sey var ki; o da kosulsuz baglik ve itaatin “kullanisli dindarlik” anlamina geldigi ve samimi duygularla dahi olsa bilmeden Islam disi odaklara güç devsirilebilecegi gerçegi.
O halde tüm bunlardan sonra farkina varabildigimiz zihinsel acziyetimize ragmen gerçekten özgür müyüz?
Özgürlük sadece bedenlerin gezinmesi midir?
Zihinlerimiz, kalplerimiz, düsüncelerimiz, ruhlarimiz zincirlerle çepeçevre kusatilmis ve tutsak ise, yine de özgür sayilabilir miyiz?
Birileri bizi özgürlestirme adina, putlara adamissa ve özgürlük mücadelemiz bizleri kölelestiriyorsa…
Islami sandigimiz düsünce ve eylemler bizleri cennete degil de cehennemin kizgin alevlerine sürüklüyorsa; yine de özgür sayilabilir miyiz?
Neden kafamizdaki dogrular ve teslim oldugumuz gerçekler sürekli degisiyor, bilmiyoruz.
Kaybettiklerimiz karsisinda neden endise duymuyoruz?
Neden kanatlarimiz kirik, neden özgürce uçamiyoruz?
Kanatlarimizi kiranlar, uçarak uzak ellerde kartallara yem olmamamiz için mi bizi yaraladilar?
Yoksa yani baslarinda, gözleri önünde köleligimizin idamesi için mi?
***
Rivayet edilir ki, Hz Süleyman’a kuslarla konusabilme yetenegi verilmis.
Bir gün yarali bir kus Süleyman’a gelerek, kanadini bir dervisin kirdigini söyler.
Dervisi huzuruna getirten Hz Süleyman sorar: ”Bu kus senden sikâyetçi, niye bu kusun kanadini kirdin?
Dervis: ”Sultanim ben bu kusu avlamak istedim. Önce kaçmadi, yanina kadar gittim, yine kaçmadi. Bende bana teslim olacagini düsünerek üzerine atladim. Tam yakalayacakken kaçmaya çalisti, o esnada kanadi incindi” der.
Bunun üzerine Hz Süleyman kusa dönerek: ”Bak bu adam hakli. Sen niye kaçmadin? O sana sinsice yaklasmamis. Simdi kolum kanadim kirildi diye sikâyet ediyorsun.”
Kus cevap vermis: ”Efendim ben onu dervis kiyafetinde gördügüm için kaçmadim. Avci olsaydi hemen kaçardim. Dervis olmus birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah tan korkarlar diye düsündüm ve kaçmadim.”
Hz Süleyman bu savunmayi begenir ve: ”Kus hakli, hemen bu dervisin kolunu kirin!” diye emreder.
Kus o anda :”Efendim sakin böyle yapmayin!” der.
“Niçin?” diye sorar Hz Süleyman.
Kus: ”Efendim, dervisin kolunu kirarsaniz, kolu iyilesince yine ayni seyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki dervis elbisesini çikartin. Çikartin ki benim gibi kuslar bundan sonra aldanmasin!
***
Dervis kiyafetli birileri neden bizi avlamak ister?
Bir avuç etimiz, para etmeyen postumuz var bizim!
Zihnimizi, beynimizi, ruhumuzu, düsüncelerimizi özgürlestirmemize neden izin vermiyorlar?
Neden kanatlarimizi kiriyorlar biteviye?
Yine de kendimizi özgür hissediyoruz nedense.
Özgür, mutlu ve bir o kadar da saskin.
Kitabi da okuyoruz; ama ne yazik ki, okuduklarimiz bizi özgürlestirmiyor. Aksine kanatlarimizi yaralayan dervislere sarmasik misali bagliyor, sariyor, nefes almamacasina eklemliyor.
Okudugumuz ayetler bizi özgürlestirecegine, nedense dervislere kul-köle yapiyor.
Algilarimizin esiri, yilgin ve edilgeniz.
Iradelerimiz ve zihnimiz kusatilmis, düsünemiyor, akledemiyoruz.
Kalabaliklar içerisinde sessiz benliksiz ve kullanisliyiz…
Mezhep, tarikat, etnik kimlik, parti, irk, kabile…
Tümü de ruhumuzu ve benligimizi kölelikten arindirabilmemiz için birer engel degil mi?
Tümü de ayristirici birer araç degil mi?
Modern zamandaki putlarimiz!
Ugrunda ruhumuzu ve benligimizi secdelerle kölelestirdigimiz kutsallarimiz!
Batil davalar ve inançlar ugrunda savasmak, ölmek zorunda degiliz ki!
Varsin korkak desinler bize…
Çatisma ve nefret kültürlerinden arinmamiz gerekmez mi?
Suni devrimler ve sahte iktidarlar aldatmamali, dervisler yolumuzdan alikoymamali, kirik kanatlarla da olsa yola devam edebilmeliyiz.
Hem sonsuza gitmekte degil mi ki bu yol?
Sonsuz ve uzun yollar bitirilmek için degil, sadece yürümek için degil miydi?
Neden yol üzerindeki mesgalelerle, ziynetlerle oyalanip yolumuzdan geri kaliyoruz?
Yürüyüsümüzde, direnmeksizin yol üzerindeki metaa ya, altina ve mülke tapiyor, egleniyoruz…
Yollara ölü bedenler öbek öbek savrulmusken hiçbir sorun yokmus ve mutluymusuz gibi nasil yasariz?
Dervislerin arkasinda bekleserek, kisik seslerle yalnizca: “Dua edelim!” demek; Allaha, Resulüne ve tüm varolus gerçegine ihanet degil midir?
Böyle bir dönemde hiçbir sorunumuz yokmus ve özgürmüsüz gibi davranamayiz ki!
Hiçbir sey olmamis gibi yapamaz, yabanciymis gibi bilmezlikten gelemeyiz…
O halde, zihinsel ve düsünsel anlamda özgürlesebilmek için, dervislerin bizi yakalayabilecek mesafeye kadar yanimiza yaklasmalarina izin vermememiz gerekir!
Günümüz dervislerinin tümü avcidir!
Üzerlerindeki dervis elbiseleri çikarilmadan onlardan korunabilmemiz, zihnimizi arindirabilmemiz, düsüncelerimizi özgürlestirebilmemiz asla mümkün degil!
Selam ve dua ile…
M. Cihad Uluç