Ilk dönem Müslüman neslin belki en büyük bahtiyarligi yasadiklari toplumda Mekke’de gözleri önünde yasananlar beraberinde Allah’tan inen bir vahiy ve o vahyi açiklayan bir Nebi olmasi idi.
Biz biliyoruz ki Allah resulü o günkü Arap toplumunun Islam’a muhalif olmayan birtakim gelenek ve örflerini degistirmeden uygulamaya devam etti.
Biz bugün geçmis örfün Islam’a mugayir olmayan kisimlarinin büyük oranda degismedigini, aynen muhafaza edildigini biliyoruz.
Allah Resulü hâlihazirdaki örf Islam’a uygun ise çogu zaman devamini emrediyordu.
Ancak sonraki kusaklarda neyin gelenek neyin din oldugu karisti ve gelenegin din gibi kesin çizgilerle sunulmasi sorunu ortaya çikti.
Bu noktadan sonra problem neyin “din” neyin ” gelenek” oldugunun anlasilamaz hale gelmesidir.
Kiyafetten tuvalet adabina, yatis seklinden gündelik hayatin her yönüne ait davranislarin din kabulü ile mutlaklastirilmasi; örfün ilahi olanla karismasi sorununu gündeme getirdi.
Arap toplumuna ait örflerin vahiy sanilma sorunu böyle basladi…
***
Nebinin davranislarinin bazilari geleneksel olsa da o güne ait çözüm önerileri idi.
Herhangi bir ihtilaf yoktu ve Hz. Peygamber o toplumun tartisilmaz lideri, mutlak otoritesi idi.
Öyle ki, onun sagliginda genis ölçüde sünnetin kaydina ihtiyaç ta duyulmadi.
O Kur'an'in yazimina son derece önem vermesine ragmen sünnet ve hadislerinin yazilmasini tesvik etmedi.
Kur' an disinda yazdirdiklari sinirli sayida seylerdi ve irtihalinden sonra ortaya yeni problemler, ihtilaflar çikti.
Bu problemler sonucu din ve gelenegi yorumlayis farkliliklari firkalari, mezhepleri, kamplasmalari ortaya çikaracakti.
Islam dünyasi genisliyor, sahabe sayisi azaliyor, dini önderlik zayifliyordu.
Ve “hangi yol onun yolunun devamidir” cümlesi artik tartismaya açik idi...
***
Biz biliyoruz ki Allah resulu nübüvvet sürecinde degisen ve gelisen bir yol izledi.
Toplumun yararli uygulamalarini muhafaza ederken degisimi ihmal etmedi.
Vefati sonrasi Islam düsüncesi uzunca bir süre duraganlasmis olsa da; Allah’in kitabinin sapasaglam duruyor olusu, her asirda tevhid merkezli okumalarin devamini/vukufiyetini sagladi.
Ancak bu noktada toplum geneli belli bir gelenek anlayisinda uzlasamadi; mezhep, tarikat, firka, parti, okul, cemaat benzerlerinin farkli okuyus anlayis ve uygulamalari bir kaos iklimi dogurdu.
Su an Islam dünyasinda pratik olarak yasanan bir ölçüde budur.
Bugün artik mezhepler ve ekoller kendi içlerinde bile uzlasmaz ayriliklar içerisinde kisir tartismalarla didisip durmakta.
Batili oryantalistlerin Islam tarihine ve özellikle de hadis tarihine iliskin süpheci açiklamalari tenkitçiligi yayginlastirdi.
Akil, adalet, bilim, insan haklari, özgürlük, esitlik gibi temel referans kavramlari, birakin halki, Müslüman entelektüeller arasinda bile uzlasi yerine ihtilaf kaynagina dönüstü.
Cografyalar arasi hayat sartlari ve yasamsal farkliliklar beraberinde bilim ve teknoloji alanindaki gelismeler, geçmisle aramizda ciddi yasamsal degisiklerin ortaya çikisini ve Hz. Peygamberin geleneksel hayat tarzinin çogu sekli pratiklerini sürdürmeyi neredeyse imkânsiz hale getirdi.
Bu da sonuçta teorik olarak yapilmasi gerektigini düsünmekle beraber Nebevi sünneti hayata aktaramama gibi bir ikileme neden oldu.
O halde din ile gelenegi birbirinden ayirmak, din zanni ile 15 asir önceki Arap gelenegini din sanmamak için Hz. Peygamber'in davranislarini Kurana takdim etmemiz elzemdir.
Müslümanlar geleneklerini kayitsiz sartsiz otorite kabul edemezler.
Kuran, Arap müsriklerini bununla suçluyordu zaten.
Hz. Peygamber'in uygulamalarini, hangi sifatla (yani bir nebi olarak mi yoksa bir idareci olarak mi) yaptigini anlarsak ne kadar baglayici oldugunu da anlayabiliriz.
Onun din alani disinda kalan söz ve uygulamalari sartlarin ve zamanin farklilasmasi ile degisime ugrayan, mutlak olmayan, uygulamalardir.
Defi hacetten sonra temizlik yapilmasini emreden Hz. Peygamber içme suyunun bile zor bulunabildigi bir cografyada insanlari sikintiya sokmamak için temizligin taslarla yapilmasini önermekte idi.
Burada esas olarak istenilen sey defi hacet sonrasi temizlik idi; yoksa temizlikte tas kullanilmasi degildi.
Artik günümüzde kapi önünde durup selamla izin isteme, kapi ziline; tasla taharetlenme tuvalet kagidi ve suya; esek, at veya deve üzerinde yapilan seyahat, araba veya uçaga; ok aticiligi yerini silah ve füze kullanimina; binicilik araba kullanimina; cihat için hazirlanan "besili atlar" da yerini askeri araç ve gereçlere birakti.
O halde çogu hususu aslinda pratik anlamda hayatin içerisinde uyguluyor; sekilden çok uygulamalarin bugünkü sartlarda ifade ettigi anlami dikkate aliyoruz zaten.
***
Hz. Peygamber devlet baskani ve toplumu islah eden bir idareci sifati ile hakkinda vahiy olan konularda degisiklige giderken ve uygularken hakkinda vahiy olmayan konularda da hali hazirdaki örf ü, gelenegi uyguluyordu.
Dolayisiyla geçmisten gelen bazi uygulamalar “tüm zamanlar için baglayici degildir” seklindeki bir yaklasimi tercih ederek gelenegi dinden ayristirmanin ilk adimini atmaliyiz.
Toplumlarin kendi yerel gelenek ve örflerinin dinin temel ilkeleriyle çelismedigi sürece azami ölçüde hassasiyet göstererek kabulü de bu alanda atilmasi gereken ikinci önemli adim olmali.
Ve bu anlamda gelenegi yeniden okumak, din ile gelenegi ayristirmak, toplumlara gelenegi din olarak dayatmamak elzemdir.
Tabii gelenegi de din disilikla suçlayarak yok sayici mülahazalarla, okumamak kaydi ile…
Selam ve dua ile…
Hikmet bir
Sn. Tarim, "Dinin Geçmisle Olan Iliskisinin Nasilligi Üzerine" yazdiginiz makaleniz birçok konuyu içermekte, bunlarin içinde katildigim ve katilmadigim hususlar olmakla beraber farkli bir bakis açisi deyip geçilebilir. Benim takildigim husus ise yazinizda alintiladigim "Hz. Peygamber devlet baskani" ifadesidir. Bununla ilgili olarak ben Kuran'da bir ayet bulmus degilim. Bazi ayetlerin tefsirinde parantez içinde veya direk olarak "devlet baskani" ifadelerine yer veriliyor. Islamcilar tarafindan bu kadar yaygin kullanilan "devlet baskani" ifadesi ile ilgili bir ayetin oldugunu bilmiyorum. Diger tarafta, Peygamberin hayatinda böyle bir ünvani kullanlandigina dair herhangi bir emareye rastlamiyoruz. Peygamberin emin sifati ile vahiyden önce ve vahiyden sonra da kendisine inanmayan farkli inanca mensup insanlar tarafindan da kendisine saygi gösteriliyordu ve birarada yasiyorlardi. Peygamber ve kendisine tabi islamcilarla beraber Kuran kaynakli ozel hukuklarini yasiyorlardi. Tarisel olarak da peygamberin yasadigi donemde, büyük, küçük ve hatta imparatorluklar ile ilgili bilgiler varken peygamber için hiç "devlet baskani" ifadesi kullanilmiyor. Peygamberin kendi hayati boyunca bu konuda yaptigi bir ayet yorumunda veya diger insanlarla iliskisinde "devlet baskani" ifadesinin kullanildigina dair bir bilgi verirseniz memnun olurum. Insaallah bulur ve bilgi verirsiniz. Bekleyenlerden olacagim. Tesekkürler. Klaviyem ingilizceye ayarli oldugundan bazi harflerin yaziminda sikinti yasiyorum. Kusura bakmayin.