Türkiye İslamcılığının Muhafazakârlaşma Eğilimi Üzerine

Si­ma Qi­an, mi­lat­tan 100 yıl ka­dar ön­ce ya­şa­mış bil­ge bir va­ka­nü­vis.
Türkiye İslamcılığının Muhafazakârlaşma Eğilimi Üzerine
Enes TARIM
Enes TARIM
Eklenme Tarihi : 6.02.2024
Okunma Sayısı : 102

Türkiye İslamcılığının

Muhafazakârlaşma Eğilimi Üzerine

Si­ma Qi­an, mi­lat­tan 100 yıl ka­dar ön­ce ya­şa­mış bil­ge bir va­ka­nü­vis.

Bin­ler­ce yıl­lık Çin ta­ri­hin­den çı­kar­dı­ğı te­mel gö­rü­şü şu: “Bir top­lum­sal sis­te­min (krallık, dev­let, vb.) yük­se­li­şi­ne yol açan amil­ler, dü­şü­şü­nü de ha­zır­lar. Ta­rih, dü­ze­ne da­ir ku­ral ve tanzimlerin yo­ru­mu­dur. Ana tan­zim mo­de­li, ha­ne­dan­la­rın yük­se­liş ve dü­şü­şü­dür. Her dev­let bir er­dem­le yük­se­lir; ay­nı er­de­min içi­nin bo­şal­ma­sıy­la da çö­ker. Tu­haf ama, devle­tin yük­se­li­şi­ni ha­zır­la­yan er­dem, za­man­la çö­kü­şü te­tik­le­yen bir ha­ta­ya dö­nü­şür. Sa­mi­mi­yet münafıklığa, tak­va hu­ra­fe­ye, in­ce­lik zorbalığa… Her ha­ne­dan mu­az­zam ma­ri­fet ve er­dem sahibi bil­ge bir hü­küm­dar­la baş­lar, ber­bat ve yoz bir muktedirle son bu­lur…”

***

Türkiyeli Müslümanlar uzun süre gayrı İslami sayıp direndikleri devlete kısa bir süre önce boyun eğerek teslim oldular.

Oysa cumhuriyetin ilk yıllarlından itibaren mütemadiyen muhalif bir tavır sergilemişlerdi.

Yeni devletin kurucu ilkelerinin batıcı kodlar içermesini inançlarına bir uyumsuzluk/tehdit görüp dayatılan muharref dinsel normlar karşısında tedirgin davranıp uzak durmuşlardı.

Ve gördük ki; içerisinde olduğumuz bu yüzyılın son çeyreğinde muhafazakâr refleksler geliştirerek reddettikleri sistemin önemli aktörlerinden biri oldular.

Yıllarca cadde ve sokaklarda tekbir getirerip “şeriat isteriz” sloganları atıp İslami bir devrimden başkasına razı olmayacaklarını haykırmış olsalar da… Sonunda, yeşil renkli tevhid bayraklarını ütüleyip katlayıp rafa kaldırarak yerine partili bayrak ve flamalarını sallayıp seçim alanlarında boy göstermeye başladılar…

Bu durum Türkiye İslamcığının yıllardır verdiği mücadele ve gayretin bir sonucu olarak amaca bir eriş yani vuslatı mı ifade ediyordu yoksa bir yoldan çıkış, bir sapış, bir muhafazakarlaşma eğilimi miydiydi?

Ne dersiniz?

***

Muhafazakarlık, insanın akıl, bilgi ve birikim bakımından sınırlılığına inanıp, toplumun tarihten gelen birikimleri olan aile, gelenek ve din gibi değerleri temel alan, radikal değişimleri reddederek ılımlı ve tedrici değişimi savunan bir fikir geleneği, bir siyasi ideolojiyi ifade eder.

“Özellikle son iki yüzyıl içerisinde dünyayı dönüştürme iddiasında olan ideolojilerin insanlığı içerisine sürükledikleri felaketler insan tasavvurunda bir muhafazakar zemin oluşturdu. Tarihten, gelenekten, dinden bağımsız hayatı anlayabilmenin mümkün olamayacağı, ideolojilerin toplumu dönüştüremeyeceği kanaatini pekiştirdi.Tersine, insan mükemmel olmayan ve hiçbir zaman da olamayacak bir varlıktı ve ancak bu kurum ve değerlerle desteklendiği zaman güçlü olabilirdi… ( Bekir Berat Özipek)”

Muhafazakarlık, günümüzde liberalizm ve sosyalizmle birlikte, özellikle Batı dünyasına damgasını vuran üç büyük siyasi doktrinden biridir ve her ülkede farklı renkler alır.

Ve aslında muhafazakârlığın bir kutsal kitabı yok.

Çünkü her ülkenin ahlaki/dini değerleri az da olsa farklı.

Öyle de olsa, süreklilik arz eden bir ahlakî düzen her daim vardır.

O yüzden sabit bir ideoloji değildir ve muhafazakar bakış açısı her toplumda değişiklik gösterir.

Ancak dünyanın her yerindeki muhafazakarlar ortak bir paydada buluşur ki bu, klasik muhafazakarlıktır.

Genel kanaat, insanların bir arada huzur içinde yaşamalarını sağlayan şeyin gelenek olmasıdır.

Toplumlar uzun toplumsal tecrübelerin sonucunda yüzyıllar süren denemelerin, tasavvurların ve fedakarlıkların sonucunda oluşmuştur.

Bir toplumun devamlılığı sekteye uğramamalı, taşlar bir çırpıda yerinden oynatılmamalıdır.

İnsanlık ancak kendilerinden önce yaşamış kişilerin kazanımları, atalarından tevarüs ettikleri gelenekler sayesinde daha da ileriyi görebilirler.

İhtiyat önemlidir ve ani reFormlar tehlikelidir…

***

Klasik tüm muhafakar düşüncelerde ve toplumlarda hangi dini gelenekten gelinirse gelinsin yaygın kanaat, toplumu oluşturan değer ve kurumların en başında ailenin gelmesidir.

Aile ne kadar sağlam olursa, toplum da o kadar sağlıklı olacaktır.

Bu asli değerlerin ikinci unsuru ise dindir.

Beraberinde toplumun geçmişten devraldığı diğer tüm kültürel değer ve semboller önemlidir.

Bireyin içinde yer aldığı sağlam bir kale nitelğindeki bütün bu kurumlar, muhafazakar düşünceye göre insanı koruyan bir sığınaktır.

***

Muhakkak muhafazakarlık hakkında ileri sürülen düşünceler bir değer ifade etmekte.

Aile önemlidir, gelenek te, din de…

Geçmişin kazanımlarının deneyimlerinin ehemmiyeti inkar edilemez.

Tüm toplumların kendilerinden önceki nesillerin faydalı deneyimlerini almak ve kullanmak önceliği vardır.

Ancak sözkonusu olan müslümanlar ise onlar atalardan tevarüs eden her şeyi alamazlar, almamalıdırlar.

Çünkü onların temel ölçüleri Allahın hükümleridir ve ona ters gelen her inanç, her gelenek, her kültür müslümanlar için kırmızı çizgidir.

Allah resulu Mekke’de bir nebi olarak İslam toplumunu pratize ederken geçmiş müşrik toplumdan kalan geleneklerin bir kısmını ayıklamış bir kısmını devam ettirmekte bir sakınca görmemişti.

Şüphesiz bunu yaparken o, içerisinde yer aldığı Mekke toplumunun alışkanlıklarının, kültürünün Allah’ın dinine uymayan kısımlarını men etmiş, uyan kısımları ise devam ettirmekte bir sakınca görmemişti.

Çünkü tevhidi dinlerin en temel ilkesi şirk dinlerinden kırıntılar ihtiva eden kokuşmuş gelenek ve ananelerin batıl sayılıp sadece ve sadece Allahın rızası doğrultusunda inkılabi bir düzen kurulması önceliğidir.

Tevhidi dinlerin ülküsü, hangi gelenekten hangi kültürden gelirse gelsin atalar dininin batıl hükümlerini reddetme üzerinedir.

Elçiler, Adem’den itibaren geldikleri tüm toplumlarda vahye ters düşen tüm inanç, düşünce ve uygulamaları hepten reddetmiş, uzlaşmaz bir tavır takınmış, hurafe kalıntılarını toplumun hafızasından silmek için mücadele ortaya koymuşlardır.

Çünkü dinin temel hedefi her iyinin yanında yer almak, kötülüğe karşı da mücadele ederek münkeri reddederek üzerinedir.

O halde bunu gerçekleştirmeye yönelik her örf her gelenek her kültür batıldır, münkerdir, yok hükmündedir.

Allah resulü de Mekke de öyle yaptı ve iyiyi muhafaza etmek yönünde hareket etti.

Kitabın en temel mesajı da mesajı da geçmiş kurulu düzenlerin batıl geleneklerine itaatsizlik üzerinedir.

Kuran  müşrik ataların izledikleri yolun takibinde müminleri dikkatli olmaya çağırır.

Atalardan tevarüs eden batıl gelenek ve kültürler nebinin red listesindedir:

“ Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun.” denildiği zaman: “(Hayır,) bilakis biz, babalarımızı üzerine bulduğumuz (ve alıştığımız âdetlerimize) uyarız.” derler. Babaları hiçbir şey akletmemiş ve doğru yolu bulamamış olsalar bile mi (onların yoluna uyacaklar)” (Bakara, 170)

“Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Resûl’e gelin.” denildiği zaman: “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter.” derler. Onların babaları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar bile (babalarının yoluna mı uyacaklar)”(Maide, 104)

“Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan bizleri uzaklaştırmak ve yeryüzünde büyüklük/otorite siz ikinizin olsun diye mi bize geldin? Biz, ikinize de inanmayız.” demişlerdi…” (Yunus, 78)

Hülasa Kuran müteaddit defalar; “Onlara katiyen meyletme, uyma, itaat etme” gibi İslam öncesi Mekke toplumunun  gayri islami içeriklerlerini reddetme üzerine nazil olmuştur.

Allah’ın kitabı mütemadiyen: “Ey Peygamber! Allah’ın emirlerine uygun yaşama konusunda sebat et, kafirlere ve münafıklara itaat etme…” (Ahzab, 1) der.

Hz peygamber Mekke müşrik düzeninin gerek ailevi gerek dini gerekse geleneksel tüm tevhid karşıtı içeriklerine itiraz etmiş, ayaklanmış, sesini yükseltmiştir…

O gün yapılan mücadele önemli ve değerlidir.

Ve bugün de bizim için yol gösterici modeldir.

Elçileri takip etme iddiasında olanlar şirk düzenlerini çağrıştıran hiçbir alışkanlığı hiç bir geleneği muhafaza edemez, yanında yer alamaz, hayatlarına tatbik edemezler…

***

Her toplumda muhafazakar kesimler çoğunluğu oluşturur.

Ancak genel olarak örgütsüz olmaları yüzünden kurulu düzene bağımlıdırlar her daim…

Ve maalesef bu muhafazakar sessiz yığınların itaat güdüsü münkerin gücünü oluşturur.

Yoksa genel olarak insanlar iyidirler iyiliğe meyyaldirler çünkü fıtraten iyi olarak doğarlar.

Ancak yaşam içerisinde iyi olanlar çoğu kez yaşadıkları toplumun kültüründen birinci derecede etkilenir, mevcut değerleri benimser, statüyü korumak adına muhafazakârlaşırlar…

Bu atalar dinine meyil, her dönem kurulu düzenleri kutsamaya, gayrı İslami sistemleri muhafazaya zorlar onları.

Serveti ve gücü elinde tutanların yanında durmak isterler hep…

Ve her kötü ile mücadeleyi emreden kitabın bağlıları, güce meylettiklerinde yaşadıkları her yüzyılda hep aynı perFormansı sergilerler.

Güçlü yöneticilerin kuluğuna soyunur, reaya olmayı ölümüne benimserler…

Çoğu kez şeriat zannı ile saltanatla da yönetilseler, demokratik yönetim iddiası ile elitlerin krallıklarında da yaşasalar her koşul ve şartta kendilerini dinin muhafazakarı görürler.

Tarikat ve tekkelerde de yaşasalar, gelenek adına gücü kutsar, şizofren şeyhlere bağlanır ve onun sultası altında ömrünü hizmete adayarak tüketir dururlar.

Gayrı islami düzenleri kutsar, devletin ototritesinin sarsılmaması için patalojik bir tutku ile mücadele ederler.

Çünkü geleneği muhafaza etmektir onların dindarlıktan anladığı; yani atalar dinini ilanihaye sürdürmek…

Ve devlete itaat etmek Allah’a itaattir onların gözünde…

Bunu kanıtlayabilmek için ayetlerden deliller de getirirler.

İktidar kutsaldır; kral ululemrdir; “yanlış/hata/günah” işlemekten münezzehtir.

Her yaptığında bir “hikmet” vardır…

***

İsrailoğulları firavunun zulmünden Musa’ nın asası ile Kızıldeniz’i yarıp geçerek kurtulduğunda ve rahatladığında ilk icraatları; Samiriye bir put yaptırarak tekrar eski şirk dinlerine dönüp buzağıya ibadet etmeleri idi.

Yani muhafazakarlaşarak, eski alışkanlıklarına, inançlarına, geleneklerine dönmekti.

Biz Müslümanlar şu halimizle, onlara ne kadar da benziyoruz…

O halde bir toplumda inananlar eğer gayrı İslami sistemlerde yaşıyorken egemen sınıfla ve serveti elinde bulunduranlarla, iktidarda yer alanlarla iyi geçiniyor ve müttefiklik ediyorlarsa bilsinler ki bu bir bozulma, ifsat olma belirtisidir.

Bir muhafazakarlaşma eğilimidir…

Ve bir toplumda dindarlar, cemaatler, dinsel oluşumlar, iktidarın yanında yer alarak yaşanan adaletsizlikleri görmüyor, sessiz kalıyor, eleştirmiyor, muktedirleri destekleyerek haksızlıkları zemmetmiyor; bilakis yanında yer alıyorlarsa muhafazakârlaşmışlar demektir…

Selam ve dua ile…

Yazının orijinali için bakınız:https://www.iktibascizgisi.com/?p=62626

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!