Kitabi Farkli Okuma Çabalari

?Günümüzde toplum geneli nasil ki ünlü sarkicilar ve müzik topluluklarina olaganüstü bir ilgi gösteriyorsa tipki Araplar da sairlerin yaninda toplanir, onlardan siir ve kaside dinleyebilmek için can atarlardi...
Kitabi Farkli Okuma Çabalari
Enes TARIM
Enes TARIM
Eklenme Tarihi : 20.01.2021
Okunma Sayısı : 1024

“Günümüzde toplum geneli nasil ki ünlü sarkicilar ve müzik topluluklarina olaganüstü bir ilgi gösteriyorsa tipki Araplar da sairlerin yaninda toplanir, onlardan siir ve kaside dinleyebilmek için can atarlardi. O dönemde sairler erisilmez bir yere sahipti. Bir kabilede ünlü bir sair ortaya çikti mi diger kabilelerden heyetler gelir, o sairi tebrik ederler; sonra o kabile gösteriler düzenleyerek hayvanlar keser ve herkese yemek yedirirdi. Kabile kadinlari da çikar türlü sarki nagmeleri arasinda raks ederlerdi. Çünkü sair, siiri ve diliyle kabilesini öylesine savunurdu ki, bunu kilici ve süngüsüyle bir savasçi o ölçüde basaramazdi.

Nitekim sair olaylara da damgasini vurur; diger kabile sairlerinden gelen söz saldirilarina o karsilik verirdi. Bir sair alt tabakadan isimsiz bir insani överek sanini yüceltir veya üst tabakadan taninmis bir insani yererek toplum nezdinde degerini düsürebilir ve toplumun o insanlara karsi bakis açilarini degistirebilirdi.

Ayni zamanda Araplara göre sair, bir insanin bilemeyecegi her seyi bilen ve bilinmeyen âlemler hakkinda bilgi sahibi olan kisi idi. O bunu da kisisel yetenekleri sayesinde degil, tabiatüstü varliklar olan cinlerle iliski kurarak alirdi. Dolayisiyla siir sadece sanatsal bir etkinlik degil, ayni zamanda cinlerle kurulan iliskiden kaynaklanan bir ilimdi. Bu yüzden Mekkeliler Rasullaha sair ve mecnun (cinlenmis) demislerdi.

Ancak Kur'an, bu durumu siddetle reddeder. Hz. Muhammed'in sözü, ne bir sairin sözüdür ne de bir kâhinin (Hakka 41,42). O'nun söyledikleri ancak Allah tarafindan gönderilen bir vahiydir (Necm 3). Ve sairlere ancak azginlar uyar ve o sairler her vadide (sözcüklerin ve hayallerin pesinde) saskin dolasirlar(Suara 223,224).

Kur'an bu ifadelerle Hz. Muhammed'i bu sairler sinifinin disinda tutmak istemis, onun peygamberlik ve risaletle görevlendirildigini açikça beyan etmis ve onun rastgele söz söyleyen, kelimeler ve hayaller arasinda dolasan sairlerin yaptigini yapmayan bir insan oldugunu belirtmek istemistir…” (Izzet Derveze, Kurana göre Hz Muhammedin Hayati)

***

Yüce Yaratici yüzyillar boyu her topluma kendi içlerinden ve dillerinden elçiler göndererek uyardi dogru yolu gösterdi. Bu uyari istisnasiz tüm toplumlarda onlarin hali hazirda konustuklari dil üzerindendi. Aksi olamazdi zira bir anlama ve algilama gerçeklesemezdi.

Arap toplumuna da içlerinden bir resulle onlarin dil kurallari ve dünya tasavvurlari çerçevesinde bir kitap gönderdi.

Bu mesaj yerel olmakla beraber ayni zamanda tüm insanlik için bir rehber mahiyetindeydi. Dolayisiyla indigi ortamin kültürel baglamini dikkate almadan yapilacak okumalar çogu zaman yanlis anlamalara sebep olabilirdi.

Ilk nesil nebi içlerinde oldugundan onu anlama noktasinda bir problem yasamadi. Anlayamadiklari seyleri sorup ondan cevap bulmaya çalistilar.

Ancak onun vefatini müteakip Kitabin anlasilmasinda birtakim problemler ortaya çikti. Özellikle Arap dilinin zaman içerisindeki degisimi ve beraberinde yeni nesillerin, Arap olmayan halklarin topluma karisimi gibi etkenler onu anlamayi sonraki nesiller için biraz zorlastirdi. Öyle ki Arap olanlarin büyük kismi, sonralari özel bir egitim almaksizin Kitabin bir kisminin muradini anlayamaz hale gelmisti…

***

Rabbimiz kelami insana ait bir dil vasitasiyla beser seviyesinde indirmistir ve bunun nasil gerçeklestigini söyle zikreder:

“Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasindan konusur. Yahut ta bir elçi gönderir de izniyle ona diledigini vahyeder…” (Sura 51)

Ayet vahyetme sürecinin her elçi için bu üç sekilde oldugunu söylerken vahyin muhatabi öncelikle o cografyadaki insanlar ve sonrasinda tüm insanliktir.

Bu yüzden herkesin anlayabilecegi bir dil olmasi gerekir. Yani onu o toplumdaki ortalama her insan anlamalidir. Çünkü insanlarin genelinin anlamadigi bir mesajin sorumlulugu da olmaz...

Mesajin kolay anlasilmasi ve iletisiminin saglikli gerçeklesmesi için Allah insana insanin konustugu kendi dili ile hitap etse de konusulan dilin özelliklerine fazlaca vakif olmayan kavimlerin onu anlama faaliyetleri her zaman kisitlidir.

Bu yüzden sadece meal okumak Kuran'dan istifade etmek yerine onu anlayamama ya da yanlis anlama problemlerine davetiye çikarabilir.

***

Ve Kuran bize ilahî kelam olmasi münasebetiyle hem bu dünya hem de gayb âlemiyle ilgili bilgiler verir. Özellikle dünya hayatiyla ilgili olanlari anlamada fazlaca problem yasanmazken gaybi alemle ilgili konularda farkli anlamalar olmasi muhtemeldir.

Allah, ahiret, cennet, cehennem, ölümden sonra baska bir hayatin var olup olmadigi, hesap gününün nasilligi ancak ilahî kitaplarin verdigi bilgiler sayesinde bilinir.

Bu meyanda Kuran dünyevi konulari muhkem anlasilabilir bir üslupla ifade ederken; gaybi konularda mütesabih bir dil kullanmistir.

Muhkem helal ve haramlarla ilgili iken; mütesabih ise cennet cehennem kiyamet ahiret gibi konulari içerir.

Gaybi alanda örnegin Allah'in zati ve sifatlari, melekler, cennet, cehennem gibi varliklar duyularla algilanamadigindan mecazî dil kullanmak zorunludur.

Mesela Kur'an'da “altlarindan irmaklar akan cennetlerden” veya “kaynar sularin bulundugu cehennemden” bahsedilir. Ya da Allah'in eli, Allah'in yüzü gibi ifadeleri sözlük anlamlari ile degil mecazi olarak anlamak zorunludur. Nitekim insan vücudunda bir uzvu tanimlayan el kelimesi ile “Allah’in eli” kavrami somut açiklamalarla nasil anlatilabilir ki?

Ya da “Dogu da bati da Allah'indir. Nereye yönelirseniz yönelin Allah'in vechi orasidir” ifadesinde geçen vech kelimesi gibi…

***

Mamafih Kitaptaki bazi ayetlerin/ kelimelerin birden fazla manaya gelmesi zaman içerisinde birtakim farkli yorumlamalara olanak sagladi.

Hz. Peygamber döneminde de benzer seyler olmus onun tefsiri ve yorumlamalari ile muradin ne oldugu vuzuha kavusmustu.

Örnegin Adiy b. Hatem “fecrin beyaz ipligi siyah iplikten seçilinceye kadar yiyin” ayetini zahiri manasinda anlamis, yastiginin altina biri beyaz, digeri siyah olmak üzere iki ip koymus, fecir vakti geldiginde bu ipler arasinda bir ayirim yapamamis ve durumu Hz. Peygambere arzetmis; Hz. Peygamber de bu ifadede yer alan beyaz ipligin gündüz, siyah ipligin de gece manasinda oldugunu kendisine vurgulamisti.

Dolayisi ile ayetin manasi mecaz idi.

Ancak mecazi yorum sonralari kitabin bir zahiri bir de batini oldugu anlayisina götürdü bazi kesimleri.

Özellikle mutasavviflar “Zahir avamin naslarin zahirinden anladigi manadir. Batin ise ancak veliler tarafindan bilinir” diyerek Allah resulü döneminde olmayan tevillere kapi araladi. Onlara göre ayetlerin batini manalarini bilmek sezgi ve ilhama dayanmaktaydi.

Kur'an, bütün insanlara hitap etmekte iken ve kendisinin anlasilir bir dille indirildigini söylerken ve dinleyenler anlasin üzerinde düsünsün, akillarini kullansin ve aralarindaki anlasmazliklari onunla çözümlesinler için indirildigini vurgularken onu afaki yorumlarla yorumlamak büyük kavram kargasalarina yol açti.

Öteden beri kutsal metinlerin sonsuz manalar içeren sirli ve gizemli sözlerle dolu olduguna dair bir yaklasim olagelmistir. Islam tarihinde de bu konuda öncelikle Bâtiniler, Sia ve ardindan Tasavvuf ehli bu yaklasimin en önemli takipçileri olarak akla gelmekte.

Onlara göre kitabin ince ve derin manalarini bilen; kesf, ilham, marifet, basiret, feraset, rüya gibi manevi yollari Allah’in kendisine ilim olarak verdigi özel insanlar vardi.

Allah güya seçilmis kullarina Kur'an'in gizli inceliklerini, isaretlerini, nurlarini anlamayi lütfetmisti. Iste bu yüzden onlar gaybi sirlara muttali kilinarak bir anlamda Allah resulünün ölümü ile kesilen vahyin inisini devam ettiriyorlardi.

Ulema bir ömür tüketerek büyük emeklerle Kurani anlamaya çalisirken bunlar yaratici ile irtibata geçiyor, sohbet ediyor, ondan bilgiler aliyor ve bu bilgilerle Kurana denk kitaplar yazabiliyordu. Bu meyanda içlerine dogan ilham denilen vehimleri tefsirlere döküyor çogu zaman da Kurana zit saçma sapan teviller yapiyorlardi.

Öyle ki, bu seçkin kisiler yazdiklari tefsirlerin/kitaplarin mukaddimelerine bu eserin Allah tarafindan kendilerine yazdirildigini dahi yazabildiler.

Bu seçkin sufiler “Firavuna git” (Taha 24) ayetindeki Firavunun “kalp” oldugunu; “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor” (Bakara 2/67) ayetindeki inegin “nefs” anlamina geldigini, “ayakkabini çikar” (Taha 12) ayetinden kastin dünya ve ahiret oldugunu savunuyordu.

Kur'an'daki kitalla ve cihatla ilgili ayetleri nefis terbiyesi anlaminda tevil ederek Tevbe suresi 123. ayetteki “yakininizda olanlar” ifadesinden kastin “nefs” oldugu yorumu ile ayetten kastin nefisle savasilmasi gerektigi savunuyorlardi. Tabi nefis savasinin verilebilmesi için bir tarikat ve seyhe müntesip olunmasi gerektigini de ilistirerek…

“Bunlar günahlari yüzünden suda boguldular” (Nuh 25) ayetini “marifetullah denizlerinde boguldular” seklinde; Nuh'un kendi kavmi hakkinda söyledigi sözlerin yergi degil aslinda övme oldugu; firavunun iman ederek öldügü; “Allah onlarin kalplerini mühürlemistir” (Bakara 7) ayetini “Onlar Allah'tan baska bir sey tanimazlar” seklinde; yine ayni ayetteki  “kulaklari mühürlüdür ve gözlerinin üzerinde de perde vardir” ifadesini de “Onlar Allah disinda bir sey duymaz ve Ondan baskasini görmezler” seklinde ilgisiz alakasiz tevillerle tefsir ettiler.

Sonuç olarak Islam tarihinde batini yorum anlayisi büyük oranda benimsendi.

Halbuki Allah insanlara kendi dilleri ile anlasilabilir sekilde mesajini iletmis ve onlari bilgilendirmisti.   

Kendi söylemek istedigi seyleri ya da iç dünyasinin vehimlerini rüya ya da kesf adi altinda Kuran'a söyletmek aslinda çok cesaret isteyen bir davranisti…

***

O halde Allah’in bir insanla konusmasi sadece vahiy yoluyladir ve bu da ancak bir peygamber vasitasiyla olur.

Allah diger peygamberlere vahyini nasil bildirmisse Hz. Muhammed’e ( sav) de ayni sekilde bildirmistir.

Ve bu Allah'in bir Sünnetullahidir.

Kitabi sadece bir meal üzerinden okuyarak degerlendirmek çogu zaman indigi dilin, çevrenin ve zamanin sartlarini bilmedigimizden bizleri yanlis yönlendirebilecekken; kendi heva ve hevesinden rüya ilham ve kesf adi altinda batini yorumlar yapan birinin tevillerini ciddiye almak ta dinin ciddiyetini azaltacak, saçma sapan hurafelerin bugün oldugu gibi din adi altinda sunumuna zemin hazirlayacaktir.

Velhasil, her yönü ile mükemmel, yanilmayan, hatadan münezzeh olan Allah daima eksik olan ve yanilabilme ihtimali her daim yüksek olan insana yani bize kitabini eksiksiz indirmisse de bizler asirlar içerisinde onun mesajini yanlisa yorumlayabilecek ne varsa yaptik.

Kimi zaman kit akil ve ilmimizle süfli emel ve itibarimiz için yaratici ile irtibata geçtigimizi ondan ilham aldigimizi iddia ederek vehimlerimizi ona hamlettik.

Asirlar boyu bize inanan saf insanlari da buna alet ederek kitabin anlasilabilir, sade ve net ifadelerini karmasiklastirip tahrif edip durduk.

Oysa yaptigimiz sadece, kendini atese dayanikli zanneden gafillerin bir umarsizligi idi…

Selam ve dua ile…

(Not: Bu yazi ayrica eszamanli olarak,üç yerde  yayinlaniyor . Iktibas, haber durus ve hertaraf...)

 

YORUMLAR
Abdulkadir
28.1.2021 07:32
Harika bir yazi. Çogu seyin karma karisik oldugu bir zaman ve zeminde netlesririci, izah edici bir yazi. Allah razi olsun.

Bilal ÖNDER
26.1.2021 12:16
Güzel bir tespit olmus. Günümüz sorunu olan Tasavvuf tarikat cemaat vb kurumlara mensup kardeslerimizin dikkatli okumasi gerekir. Birde mealinde de okumanin gerekli olduguna inaniyorum. Çünkü anlamadan tabi olmak dogru degil.

YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!