Ashabi Kibir

Cahiliye kelimesi Araplarin Islam öncesi inanç, tutum ve davranislarini tanimlamak için kullaniliyor olsa da; o aslinda sadece geçmiste kalmis bir zamanin adi ve özelligi degil, bilakis bir zihniyetin adidir...
Ashabi Kibir
Enes TARIM
Enes TARIM
Eklenme Tarihi : 6.01.2021
Okunma Sayısı : 1583

Cahiliye kelimesi Araplarin Islam öncesi inanç, tutum ve davranislarini tanimlamak için kullaniliyor olsa da; o aslinda sadece geçmiste kalmis bir zamanin adi ve özelligi degil, bilakis bir zihniyetin adidir.
Çünkü o, tarihsel bir tanimlama degil, sifattir.
Ve o her zaman her yüzyilda hem bireysel hem de toplumsal anlamda tevhidi olmayan hayat tarzlarini, yasam sekillerini tanimlar.
O, “Islam öncesi” diye de tercüme edilemez; çünkü daha çok simdiyi anlatir.
Ve her daim hortlamaya hazir bir tehlike olarak zihinlerde gizliden gizliye varligini sürdürür.
Ta ki mümbit bir ortam buluncaya dek…
***
Cahiliyenin güç kaynaklarindan biri de kibirdir.
Türkçede büyüklenmek ve böbürlenmek kelimeleriyle ifade edilirken günlük hayatta daha çok, “egosu sisirilmis, refah ve zenginlikle simartilmis fors sahipleri” anlaminda kullanilir.
Iman etmeyenlerin genel bir hasletidir ve Kuran-i tanimlama buna “teref” der. Yani refah ve bolluk içinde yasayip; servet ve zenginlikle büyüklenerek simaranlar...
Yani içimizdeki rahatlik ve konfordan simarmis fors sahipleri...
***
Kuranin en büyük mucizesi süphesiz kullandigi edebi dildir. 
Adeta bir sanat eseri misali yapmis oldugu anlatimlarla siirimsi tasvirlerde bulunur, ögütler verir, nasihat eder, yaraticiya kulluga çagirir, cahiliyeden ve sirkten uzak durulmasini salik verir.
Insanlarin bulunduklari toplumlarda diger insanlarla nasil iliskiler gelistireceklerinden ahlaki münasebetlere; örf adet ve idari tasarruflardaki ölçüden hak ve adaletin ne olduguna ve bir toplumsal düzenin insasinda hukuksal düzenlemelerin nasilligina kadar hükümler vaz eder.
Bunu yaparken de mensuplarinin oturusundan kalkisina, yürüyüsüne, konusma tonuna kadar her seyi ince ince isleyerek muvahhit bir nesil insasi amaci güder.
Iste Kuran nazil oldugunda müsrikleri en derinden yaralayan yönü siirsel anlatimi ve cümle kurgulari idi.
Bu edebi sanatsal içerige hayret duyuyor, itiraz edemiyor, elestiremiyor sadece yalanliyor ve “Bu olsa olsa bir büyüdür, Muhammed bunu cinlerden, seytanlardan almistir…” diyebiliyorlardi.
Ve onlar o dönem Arap dilinin zenginligi ile ögünüp içlerinden sairler çikariyorken, Kuran onlardan itirazlarina karsilik bir benzerini yazabilme meydan okuyusunu yapiyor, çaresiz birakiyordu.
***
Kuran cahiliyenin ana omurgalarindan kibir konusunu islerken bunun nasilligini Lokman(as) üzerinden bizlere anlatir.
Bizler Lokman’in ne zaman ve nerede yasadigini ya da ne ile istigal ettigini bilmiyoruz.
Sadece Rabbimizin ona deger verdigini ve örnek bir sahsiyet olarak bahsettigini biliyoruz.
Kitabin kimin nereli nasil oldugu ile degil hayata yön veren degerlerle ilgilendigini bildigimiz gibi...
***
Lokman kissasinda geçen en ilginç kelimelerden birisi “Sar” kelimesi.
Arapça metinlerde çesitli anlamlara gelse de, Kuranda bu kelime develerle ilgili bir hastaliga isaret etmek için kullanilmakta.
Öyle ki develer bu hastaliga tutuldugunda, boyunlari yukariya kalkik, dik bir sekilde baslarini çevirmeden bir yürüyüsle yürürdü.
Lokman(as) ogluna ögüt verirken, onun böyle davranmayip, konusurken yüzünü insanlara alaka ile çevirmesini ve onlara karsi asla kibirlenmemesini nasihat eder:  “Kibirlenerek boynunu bir yana büküp insanlardan öte çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme…” (Lokman 18).
O, ogluna yürüyüsünün nasil olmasi gerektigi hususunda ögütlerde bulunur: “Yürüyüsünde dogal ol…”(Lokman 19)
Bu yürüyüs, her türlü yapmaciliktan uzak, tabii bir yürüyüstür.
Ne bir gurur ve kibir gösterisi içinde, ne de acizlik yahut tevazu gösterisi içinde yürünecektir.
Çünkü kibir ve kendini begenme, bütün iyilikleri yok eden büyük bir afettir. Nitekim Seytan kibri sebebiyle kâfir olmamis midir?
Bu sebeple, Rabbimiz Kuran’da mütekebbirleri sevmedigini müteaddit yerlerde belirtmis; Nebi(as) de söyle buyurmustur: “Kalbinde zerre agirliginca kibir bulunan kimse Cennet’e giremez…”
Lokman’in ogluna olan ögütlerinin bir digeri ise insanlarla konusurken sesini lüzumundan fazla yükseltmemesi ile ilgilidir: “Sesini de alçalt! Çünkü seslerin en çirkini süphesiz merkeplerin sesidir…” (Lokman 19).
Süphesiz bu, lüzumsuz yere yüksek ses tonuyla konusmanin çirkinligini ortaya koyan ve zihinlerde yer edecek, hiç unutulmayacak olan nefis bir benzetmedir. Su halde insan, bu kötü duruma düsmemek için konusurken ses tonuna dikkat etmeli ve sanki bir sagira sesleniyor gibi sesini çok fazla yükseltmemelidir…
***
Rabbimiz Lokman’i överek takdir edip Kitabinda onun nasihatlarina yer verirken buna karsilik olumsuz kisiliklerden biri olarak ta Karun’u anlatir: “Karun Musa’nin kavmindendi. Kavmine karsi böbürlenerek onlara zulmetmisti. Biz ona öyle hazineler vermistik ki, anahtarlarini güçlü kuvvetli bir topluluk zor tasirdi. Onun kibirlendigini gören kavmi kendisine söyle demisti: “Simarma! Allah simaranlari sevmez! Allah’in sana verdigi bu servetle ahiret yurdunu kazanmaya çalis. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah sana nasil iyilik ettiyse, sen de baskalarina iyilik et. Yeryüzünde fesat çikarmaya çalisma. Allah fesatçilari sevmez.”
Karun: “Ben o serveti kendi bilgimle kazandim”, dedi. Karun bilmiyor mu ki, Allah daha önceki zamanlarda kendinden daha güçlü, taraftari daha fazla nice nesilleri helak etti. Günahkârlardan günahlari sorulmaz bile. Bir gün Karun bütün debdebesiyle kavminin karsisina çikti. Dünya hayatini arzulayanlar: “Karun’a verilen keske bize de verilseydi! Dogrusu o çok sansli adam”, dediler. Bilenler ise: “Yaziklar olsun size! Iman edip iyi isler yapanlara Allah’in verecegi sevap daha degerlidir. Bu mükâfata ise ancak sabredenler kavusur” dediler. Sonunda biz onu da, sarayini da yerin dibine geçirdik. Allah’a karsi ona yardim edecek bir kimse bulunamadi. Kendisi de kendini savunup kurtaracak durumda degildi.” (Kasas 76-81)
Karun kissasi Rabbinin verdigi nimetlerle kibirlenen, kendini begenip böbürlenenler için sayisiz derslerle dolu.
Hazinesinin anahtarlarini, güçlü bir toplulugun zor tasiyabildigi Karun, servetine güvendigi, böbürlenip gururlandigi için servetiyle birlikte yerin dibine geçirildi. Ve bizler yüzyillardir Lokmanin nasihatlarini dinliyor, Karun’u da kibir ve simarikligi için lanetliyoruz…
***
O halde baskalarinin küçüklügü üzerinden büyük oldugunu hissetmek isteyenlerin halidir kibir.
Insanin kendisini layik oldugundan büyük görmesi, baskalarini ise kendinden küçük görerek gururlanmasidir.
Etrafimiz, servet yaptikça kendini müstagni görmüs, ilmi arttikça kibirlenmis, bir dernek/ parti ya da cemiyette üst yönetimlere geldikçe simarmis insanlarla dolu.
Kimleri mi kastediyorum?
Kibri tespit etmekte hiç zorlanmazsiniz ki?
Görürsünüz, hissedersiniz.
Size cüce diye hitap eder.
Iyiliklerinde hep riya vardir, siritir.
Tevazu gösterir ama tevazu sahibi degildir.
Aslinda tevazu göstermeye çalismak ta kibirdir.
Çünkü kendini müstagni gören, tevazu göstermeye çalisir.
Gerçek tevazu ehli, kendinde bir varlik hissetmez ki tevazu göstermeye çalissin.
Oysa insani küfre sürükleyen bir yoldur kibir.
Ve insan egosu bir canavardir, asla tatmin olmaz!
Siz onu sisirdikçe o daha fazlasini ister.
Çevresindekileri küçültüp asagiladikça, boyunlarini egdirdikçe daha çok büyüdügünü düsünür…
Aslinda, servetle ve makamla simarmis, bizleri cüce olarak gören zihniyetlerin asil var edicisi yine bizleriz.
Cücelik yapanlar ve cücelige oynayanlar, etrafimizdaki mütrefleri var etmekte; onlarin kendilerini her seyden ve herkesten müstagni görmelerini saglamakta. Onlarsa, Rablerinin kendilerine imtihan olarak verdigi nimetler ve makamlarla simarmakta; dünya hayatinin isiltili, cezbedici güzellikleriyle hemhal olarak, altlarinda bulunanlari birer tebaa gibi algilamaktalar.
Agizlarindan: “Ömer’in adaleti” cümlelerini düsürmemekte, yeryüzünün derebeyleri, avam kamarasinin lortlari gibi etrafimizda salinip durmaktalar.
Unutmayalim; kibir ashabini var eden de, onlari degerli kilan da bizleriz.
Onlar tamamen bizim eserimiz, dayanaklari bizleriz…
Onlar, yani etrafimizda kasinti ile gezinen, ellerindeki nimetlerin bir imtihan vesilesi oldugunu bilmeyen, dünyaya tapinan simarik kibir sahipleri Allah katinda Ashabi Kehf’in köpegi kadar dahi degerlerinin olmadigini anlayacaklar bir gün.
Kitaplari soldan verildiginde sasirip bakakalacaklar.
Kendilerini sisirip alkislayan cüceler de kaybolacak etraflarindan.
Veyl olsun bize diyecekler, biz gerçekten de kaybedenlerdenmisiz…
Veyl olsun ashabi terefe!
Veyl olsun refah ve zenginlikle simartilmis fors sahiplerine…
Selam ve dua ile…

YORUMLAR
Eyüp Polat
11.1.2021 17:28
Enes kardes tarihsel süreci ve Kur'an'in ana ruhunu anlatma bakimindan çok güzel ve verimli bir çalisma olmus emeklerinize saglik umariz daha verimli çalismalara imza atarsiniz selam ve dua ile

Irfnck
6.1.2021 23:16

Kalemi keskin yüregi yufka kardesim. Hayirli olsun..

Hüseyin Gündüz
6.1.2021 19:54

Ne güzel yorumlamissin. Elinize agziniza saglik. Daha nice yazilara...

Mehmet Ali
6.1.2021 17:44

Kaleminize saglik. Çok önemli tespitler yapmissiniz. Tesekkür ederim.

Sükrü Özhan
6.1.2021 16:11

Enes hocam tebrik ederim harika bir yazi olmus. Derginizin basarili olmasi dilegiyle selam ve sevgiler ..

YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!