Dinin Geçmisle Olan Iliskisinin Nasilligi Üzerine

Ilk dönem Müslüman neslin belki en büyük bahtiyarligi yasadiklari toplumda Mekke’de...
Dinin Geçmisle Olan Iliskisinin Nasilligi Üzerine
Enes TARIM
Enes TARIM
Eklenme Tarihi : 5.04.2021
Okunma Sayısı : 930

Ilk dönem Müslüman neslin belki en büyük bahtiyarligi yasadiklari toplumda Mekke’de gözleri önünde yasananlar beraberinde Allah’tan inen bir vahiy ve o vahyi açiklayan bir Nebi olmasi idi.

Biz biliyoruz ki Allah resulü o günkü Arap toplumunun Islam’a muhalif olmayan birtakim gelenek ve örflerini degistirmeden uygulamaya devam etti.

Biz bugün geçmis örfün Islam’a mugayir olmayan kisimlarinin büyük oranda degismedigini, aynen muhafaza edildigini biliyoruz.

Allah Resulü hâlihazirdaki örf Islam’a uygun ise çogu zaman devamini emrediyordu.

Ancak sonraki kusaklarda neyin gelenek neyin din oldugu karisti ve gelenegin din gibi kesin çizgilerle sunulmasi sorunu ortaya çikti.

Bu noktadan sonra problem neyin “din” neyin ” gelenek” oldugunun anlasilamaz hale gelmesidir.

Kiyafetten tuvalet adabina, yatis seklinden gündelik hayatin her yönüne ait davranislarin din kabulü ile mutlaklastirilmasi; örfün ilahi olanla karismasi sorununu gündeme getirdi.

Arap toplumuna ait örflerin vahiy sanilma sorunu böyle basladi…

***

Nebinin davranislarinin bazilari geleneksel olsa da o güne ait çözüm önerileri idi.

Herhangi bir ihtilaf yoktu ve Hz. Peygamber o toplumun tartisilmaz lideri, mutlak otoritesi idi.

Öyle ki,  onun sagliginda genis ölçüde sünnetin kaydina ihtiyaç ta duyulmadi.

O Kur'an'in yazimina son derece önem vermesine ragmen sünnet ve hadislerinin yazilmasini tesvik etmedi.

Kur' an disinda yazdirdiklari sinirli sayida seylerdi ve irtihalinden sonra ortaya yeni problemler, ihtilaflar çikti.

Bu problemler sonucu din ve gelenegi yorumlayis farkliliklari firkalari, mezhepleri, kamplasmalari ortaya çikaracakti.

Islam dünyasi genisliyor, sahabe sayisi azaliyor, dini önderlik zayifliyordu.

Ve “hangi yol onun yolunun devamidir” cümlesi artik tartismaya açik idi...

***

Biz biliyoruz ki Allah resulu nübüvvet sürecinde degisen ve gelisen bir yol izledi.

Toplumun yararli uygulamalarini muhafaza ederken degisimi ihmal etmedi. 

Vefati sonrasi Islam düsüncesi uzunca bir süre duraganlasmis olsa da; Allah’in kitabinin sapasaglam duruyor olusu, her asirda tevhid merkezli okumalarin devamini/vukufiyetini sagladi.

Ancak bu noktada toplum geneli belli bir gelenek anlayisinda uzlasamadi; mezhep, tarikat, firka, parti, okul, cemaat benzerlerinin farkli okuyus anlayis ve uygulamalari bir kaos iklimi dogurdu.

Su an Islam dünyasinda pratik olarak yasanan bir ölçüde budur.

Bugün artik mezhepler ve ekoller kendi içlerinde bile uzlasmaz ayriliklar içerisinde kisir tartismalarla didisip durmakta.

Batili oryantalistlerin Islam tarihine ve özellikle de hadis tarihine iliskin süpheci açiklamalari tenkitçiligi yayginlastirdi.

Akil, adalet, bilim, insan haklari, özgürlük, esitlik gibi temel referans kavramlari, birakin halki, Müslüman entelektüeller arasinda bile uzlasi yerine ihtilaf kaynagina dönüstü.

Cografyalar arasi hayat sartlari ve yasamsal farkliliklar beraberinde bilim ve teknoloji alanindaki gelismeler, geçmisle aramizda ciddi yasamsal degisiklerin ortaya çikisini ve Hz. Peygamberin geleneksel hayat tarzinin çogu sekli pratiklerini sürdürmeyi neredeyse imkânsiz hale getirdi.

Bu da sonuçta teorik olarak yapilmasi gerektigini düsünmekle beraber Nebevi sünneti hayata aktaramama gibi bir ikileme neden oldu.

O halde din ile gelenegi birbirinden ayirmak, din zanni ile 15 asir önceki Arap gelenegini din sanmamak için Hz. Peygamber'in davranislarini Kurana takdim etmemiz elzemdir.

Müslümanlar geleneklerini kayitsiz sartsiz otorite kabul edemezler.

Kuran, Arap müsriklerini bununla suçluyordu zaten.

Hz. Peygamber'in uygulamalarini, hangi sifatla (yani bir nebi olarak mi yoksa bir idareci olarak mi) yaptigini anlarsak ne kadar baglayici oldugunu da anlayabiliriz.

Onun din alani disinda kalan söz ve uygulamalari sartlarin ve zamanin farklilasmasi ile degisime ugrayan, mutlak olmayan, uygulamalardir.

Defi hacetten sonra temizlik yapilmasini emreden Hz. Peygamber içme suyunun bile zor bulunabildigi bir cografyada insanlari sikintiya sokmamak için temizligin taslarla yapilmasini önermekte idi.

Burada esas olarak istenilen sey defi hacet sonrasi temizlik idi; yoksa temizlikte tas kullanilmasi degildi.

Artik günümüzde kapi önünde durup selamla izin isteme, kapi ziline; tasla taharetlenme tuvalet kagidi ve suya; esek, at veya deve üzerinde yapilan seyahat, araba veya uçaga; ok aticiligi yerini silah ve füze kullanimina; binicilik araba kullanimina; cihat için hazirlanan "besili atlar" da yerini askeri araç ve gereçlere birakti.

O halde çogu hususu aslinda pratik anlamda hayatin içerisinde uyguluyor; sekilden çok uygulamalarin bugünkü sartlarda ifade ettigi anlami dikkate aliyoruz zaten.

***

Hz. Peygamber devlet baskani ve toplumu islah eden bir idareci sifati ile hakkinda vahiy olan konularda degisiklige giderken ve uygularken hakkinda vahiy olmayan konularda da hali hazirdaki örf ü, gelenegi uyguluyordu.

Dolayisiyla geçmisten gelen bazi uygulamalar “tüm zamanlar için baglayici degildir” seklindeki bir yaklasimi tercih ederek gelenegi dinden ayristirmanin ilk adimini atmaliyiz.

Toplumlarin kendi yerel gelenek ve örflerinin dinin temel ilkeleriyle çelismedigi sürece azami ölçüde hassasiyet göstererek kabulü de bu alanda atilmasi gereken ikinci önemli adim olmali.

Ve bu anlamda gelenegi yeniden okumak, din ile gelenegi ayristirmak, toplumlara gelenegi din olarak dayatmamak elzemdir.

Tabii gelenegi de din disilikla suçlayarak yok sayici mülahazalarla, okumamak kaydi ile…

Selam ve dua ile…

 

YORUMLAR
Hikmet bir
7.4.2021 00:39

Sn. Tarim, "Dinin Geçmisle Olan Iliskisinin Nasilligi Üzerine" yazdiginiz makaleniz birçok konuyu içermekte, bunlarin içinde katildigim ve katilmadigim hususlar olmakla beraber farkli bir bakis açisi deyip geçilebilir. Benim takildigim husus ise yazinizda alintiladigim "Hz. Peygamber devlet baskani" ifadesidir. Bununla ilgili olarak ben Kuran'da bir ayet bulmus degilim. Bazi ayetlerin tefsirinde parantez içinde veya direk olarak "devlet baskani" ifadelerine yer veriliyor. Islamcilar tarafindan bu kadar yaygin kullanilan "devlet baskani" ifadesi ile ilgili bir ayetin oldugunu bilmiyorum. Diger tarafta, Peygamberin hayatinda böyle bir ünvani kullanlandigina dair herhangi bir emareye rastlamiyoruz. Peygamberin emin sifati ile vahiyden önce ve vahiyden sonra da kendisine inanmayan farkli inanca mensup insanlar tarafindan da kendisine saygi gösteriliyordu ve birarada yasiyorlardi. Peygamber ve kendisine tabi islamcilarla beraber Kuran kaynakli ozel hukuklarini yasiyorlardi. Tarisel olarak da peygamberin yasadigi donemde, büyük, küçük ve hatta imparatorluklar ile ilgili bilgiler varken peygamber için hiç "devlet baskani" ifadesi kullanilmiyor. Peygamberin kendi hayati boyunca bu konuda yaptigi bir ayet yorumunda veya diger insanlarla iliskisinde "devlet baskani" ifadesinin kullanildigina dair bir bilgi verirseniz memnun olurum. Insaallah bulur ve bilgi verirsiniz. Bekleyenlerden olacagim. Tesekkürler. Klaviyem ingilizceye ayarli oldugundan bazi harflerin yaziminda sikinti yasiyorum. Kusura bakmayin.

M. Cihad ULUÇ
6.4.2021 11:56
Yaziniz için sahsim adina tesekkür ederim, emeginiz düsüncelerinizi paylastiginiz için . Kaleminize saglik , Din ile Örfün ayristirilmasi hususunda güzel bir noktaya deginmissiniz , Örfün Islam'in içinde olmayan kisimlarinin ayiklanmasi gerektigini ifade etmissiniz , gayet hakli bir noktadasiniz hocam , fakat sunu eklemek gerekir ki , Islam bir din oldugu kadar uhrevî ibadetleri barindirdigi kadar Islam bir Yasam tarzi dir, sosyal kanunlar bütünü dür , Bunun için Islam da bir nevi Örf veya Gelenek dir diyebiliriz evet hatta demeliyiz ki , Islam da bir gelenek dir. Bu vesile ile nasil ki Bati sekulerizmi Islam'in bir takim düsünürlerin aklinda Akilcilik veya Realizm temelleri ile yer edindirerek , Insanlarin ekserisini , Arap kültürünün Islam olarak tanitilmasini elestirmeye yönlendiriyor , ayni bu hata gibi su anda da Islam'in çogu düsünürü bu Akilcilik akiminin verdigi tatli magdurluk ile , Öz elestiri adi altin da , Islam'in çogu hükmüne Arap kültürü diyor ... Iki hatanin birbirinden farki nedir ? Islamin bu günkü hükümlerinin hepsi Peygamberimizin sav tashihinden geçtikten sonra Irsad edilip topluma sunulmustur ki yazinizda buna sizde deginmis siniz , O zaman Peygberin sav tashihinden geçmis hangi hükmü begenmeyip degistirebiliriz ? O hükümleri degistirmek degil, simdiki hayat tarzinin getirdigi hususlara yönelik hüküm çikarmak ise mesele zaten kiyas ilmi ile Efnedimiz sav in dönemindeki hadiseler karsisinda verilen hükümler kullanilabiliyor , zira her ne kadar araç ve gereçler degisiyor olsada , bu araç gereçlerin amaçlari maksatlari ve kullanma usulleri degismiyor ki ! Mesela Eskiden ok vardi simdi Füze var yazmissiniz , Amenna , peki bir silah olarak ok ile Füzenin kullanim maksadi ve usulü ayni degilmidir ? Baska ne için kullanilabilir ? Araç degisik ama maksad ve usul ayni ise , Ok örnegini verdiginiz için örnek veriyorum , Ok için verilen herhangi bir hüküm onun yaptigi islemi ,maksadi yapan baska hangi araç için olursa olsun geçerli degil olur. Zira Islam'in akidesi üzerine Hükümler Araçlara degil amaçlara ve maksadlara göre verilir , bunun için Fikih denilen hadise Usulud-Din dir , yani Dinin usulü ... Ayrica Efendimizin sav hakkinda Vahiy olmayan konularda, gelenege göre hüküm veriyor demek yanlis bir Bakis açisidir ve yazinin en basindaki tutum ile de çeliskilidir hocam , zira Efnedimiz egerki bir gelenek Islam'a uymuyor ise bunu Islamdaki hali ile degistirmistir diye siz basta yazdiniz , öyle ise degistirilmemis gelenekler Islam'a uygun oldugu için degistirilmemis dir , bunun için geçmisten gelen uygulamalar tüm zamanlar için geçerli degildir fakat o uygulamalara verilen hükümler geçerlidir , o uygulamanin yerine ayni mihvalde baska uygulamalar gelsede ayni hükümler Tatbik- i Usul ve Akaid- i Kiyas ile yeni uygulamaya da uygulanir ... Zira sizin bu anlamda çözüm oalrak bahsettiginiz metod , Uygulamalari Islam'a tabi kilmaya degil , Islami uygulamara tabi kilmaya yol açar ki , zaten bunu yaptigimiz için bu halde oldugumuz çok asikar ... Örnek mi istersiniz çok basit bi örnek verelim, Islam'da bir kadinin Erkek ile basbasa kalmasi halvettir , zorunlu kalmadikça gerekmedikçe kaçinmak hükmü mü vardir ? Amenna bu gün Internet ortaminda basbasa mesajlasmakta da yeni bir usul , yeni bir araç , fakat burada da halvet in maksadi ve hikmeti gerçeklestigi için Hükmü kiyas ile bir çok Ehil bu gün Internet ortaminda da bir bayan ile bir erkegin basbasa mesajlasmalarini , görüsmelerini halvet saymistir ... Bakin yeni araç , fakat eski usul ne kadar kafi , Zira o "Eski" mis dedigimiz usuller ve Efnedimiz in hükümleri , eskimez ,onlar diri ve yasayan hükümler dir hocam ... Son olarak Zaten bir hadisenin , olayin Hadisler ile Efendimiz sav' e danisilmasi demek Kurana danisilmasi demektir , Zira Kuran'da Efendimiz sav in Hüküm verebilme vazifesinin oldugunu Allah CC bildirmis dir ... Bu tartismaya dahi açik bir nokta degildir , ha hadislerin ne kadari sahih noktasina gelir de Muhkem Hadis kitaplarindan Efnedimiz sav den sonra yazildi diyerek süphe duyar isek , bu süphe mantik olarak Kur'an'a da Dil uzatir , Zira Hadisleri kitaplastiran ayni Sahabeler , Kuran i Kerim'i de Efnedimiz in vefatindan sonra kitaplastirmis , çogunu Varaklardsn degil Hafizlarin hafizasindan toplamislar dir , Ayni Sahabeler Hadis kitaplarini da günümüze kadar ilk ornekleri ile tab etmis, O Hadislerde ki tablarda süphe var dersek , Insandir hata etmislerdir dersek , Ayni süpheyi Kuran içinde düsünmemiz gerekir ... O zamana en basta Kuranin Sahihligini tartismak gerekir ki , Bu gün M. Islamoglu nün öncülük ettigi "Akilci" bir akim meseleyi buraya tasimistir, onun aklinin ardindan gelenler de zamanla daha cüretkar tasimak tadir ... Böyle olursa yazinin en basinda "Gereksiz tartismalar" dediginiz noktaya biz gelmis oluyoruz ... Yazi güzel fakat içindeki mantik ne Akaid ilmine , Ne Fikih ilmine , Ne Kelam ilmine uymuyor kusura bakmayin elestirim için , bunlari inkar edip Akilcilik iddia edecek olursak , bu mantik kusura bakmayin Akilcilik içinde dahi akilci bir mantik olmuyor , kendi içinde Kendi elestirdigi noktada , Kendi ile çelisen bir retorik bu bakis açisi hocam ... Sahsiniza saygilarimi sunar , yazinin tashihi noktasinda bu izahati Hakikat in hatri namina yaptigimi beyan ederim ... Selametle kalin ...

YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!