BATAKLIK

İnsanoğlu bir bataklığa dönüşmüş dünyada hayatta kalmaya çalışıyor. Bu cümle çevremizdeki birçok kişiden duyduğumuz klişe artık. Bataklık kötü kokular, pis hastalıklar ve iğrenç sinek türleri üretiyor her geçen gün.
BATAKLIK
Dr. Murat AYHAN
Dr. Murat AYHAN
Eklenme Tarihi : 12.04.2024
Okunma Sayısı : 284

BATAKLIK

İnsanoğlu bir bataklığa dönüşmüş dünyada hayatta kalmaya çalışıyor. Bu cümle çevremizdeki birçok kişiden duyduğumuz klişe artık. Bataklık kötü kokular, pis hastalıklar ve iğrenç sinek türleri üretiyor her geçen gün. Bataklıktan türeyen sinekler milyonlarca canlıya musallat olmuş durumda insan, hayvan ve bitki türlerine değil aynı zamanda göremediğimiz mikro organizmalar da tehdit altında. Doğal işleyişini kaybetmiş mikro organizmalar artık hava, su, toprak ve hatta ateşin işleyişine bile sirayet etmiş durumda. Çürümüş bir dünyada artık çürükçül mikro organizmalar mahiyetini yitirmiş işlerini yapamamaktadırlar. Niye yapsınlar ki bataklığın sahipleri büyük İnsanyuslar(Kendini İnsan ötesi gören hisseden anlamımda kullanılmakta) kendilerine taş çıkartacak bir şekilde işlerini yapmakta. Çürükçül organizmalar utanma ve hayâ duygularına sahipler; kimseye görünmeden çürüme olayını gerçekleştirirken, bataklığın sahibi büyük İnsanyuslar göstere göstere haya etmeden utanmadan her nesneyi çürütmeyi başarmakta hatta arsızca bunlar niye çürüdü diye bizlere hesap sormaktadır. Bataklık ve sahipleri insanyuslar, Tanrıyı kıyamete zorlarken bizler ne yapacağız? Endonozyanın yaptığı gibi: başkentleri Cakarta her yıl 5 cm daha bataklığa gömülürken şehrin yerini değiştirip başka bir mekâna Şehri taşıma kararı aldılar. Biz de öylemi yapacağız? Eski şehrin bataklığa usul usul gömülmesini yeni konforlu şehrimizde oturarak izleyeceğiz taki; yeni şehir bir bataklığa dönene kadar. 

Tercihlerimiz ve sunduğumuz çözümler aslında zihin dünyamızında bataklığa döndüğünü gösteriyor. Kullandım eskidi yenisini al eskiyi at köşeye eşya ile münasebetimizde bu düzeyde tamamen israf etmeye yönelik. Artık her şeye kullan at mantığı ile yaklaşıyoruz. Siyasetimiz, dostluğumuz, günlük rutinlerimiz, kültürel ilişkilerimiz ve maalesef son olarak değerlerimiz de kullanıp bir köşe fırlatıp devasa bataklığı besleyen canavaralar olduk. Peki! Hep olumsuzluklardan bahsedip çürümeye çanak mı tutacağız çözüm sunmayacağız mı? Aslında grift görülen tüm problemlerin çözümü basit. Yaşanabilir bir dünya mümkün fiziki ve psikolojik iyi oluşta gizli bu. Yapay zeka çağında: Fiziki iyi oluş çevrenin estetik ve doğal iyi oluşu ile, psikolojik iyi oluş ise ruhun güzellemesi ve özüne dönmesi ile mümkün. Doğal olana yönelmek çevreye ekeceğimiz her ağaç, fazladan tüketmeyeceğimiz her eşya, kullanmayacağımız her kimyasal, verimli kullanacağımız her damla su aslında kullandığımız ve tükettiğimiz her materyalin sonun olduğu bilinci ile bakmak ve gelecek için doğaya nefes aldıracak her adım bataklığı kurutacaktır. Ruhsal olarak çözümde yüce yaratıcının bizzat kendisi bildiriyor yaptığın kötülüğü giderecek bir iyilik ve kötülükten içten pişmanlık vicdanın ruhu temizleme seansları tefekkür. Rabbimizin buyurduğu gibi siz bana bir adım gelin ben size on, siz yürüyerek gelin ben koşarak yeter ki; biz adım atalım doğayı ve çevreyi güzelleştirmek için elimizden geleni yapalım. O bizim ona verdiğimiz güzelliklerden kat ve kat fazlasını bize verecek. Tabi seçim bizim hunharca kullanıp bataklığı mı büyüteceğiz yoksa küçük minik katkılarla doğayı destekleyip israftan kaçınıp eşyanın tabiatına aykırı davranmandan hayatımızı idame ettireceğiz. Kısacası ürettiğimiz güzellikler tükettiğimiz çirkinliklerden fazla olacak şekilde politika belirleyip her insana azami minimal bir yaşama kapı karalama için gayret göstermeye davet etmeliyiz. Yoksa bataklık hepimizi yutmaya devam edecek ve dünya tüm çürümüşlüğü ile bizlere zindan olacak. Zindan değil de gül bahçesini tercih etmeye ne dersiniz.

Eşyanın bir ruhu vardır ona acı çektirmeyerek işe başlayabliriz. Örneğin toprağı sadece hanesinde onlarca element barındıran bir maden olarak görürsek, dağı yok edilip yol, ev ve benzeri inşaat malzemesinin bir unsuru olarak görürsek doğal dağları yok edip onun yerine dağlardan daha yüksek enkazlar bırakırsak doğanın canı hiçe saymış oluruz. Toprağı, dağı, çiçeği israf ederek kümülatif olarak tüm dengeyi alt üst etmiş oluruz. Böylece aslında eşyanın tabiatına aykırı hareket etmiş olup üretilmeyen bir değer olan toprağı ve ona ait olan ruhu hesapsızca yok etmiş oluruz. Toprağın psikolojisini bozup ruhunu yok ettiğimizde hasta bir yapıya döndürürüz bir metre kare fayans için 1 tondan daha fazla toprağı kimyasallar kullanarak yok edip onun enkazını ise ortaya bırakıp yüzlerce canlıyı zehirlediğimizde aslında bombanın pimini kendimiz çekmiş oluruz. Ne yapalınm maden ocaklarını kapatalım mı hayır ama tükettiğimiz kadar toprağa hava aldıracak ağaç ekebiliriz tüketirken suyu kirletmemeliyiz. Doğaya bir borcumuz olduğu bilincini gençlere aşılayabiliriz. Gerekli olmayanın çok elzem görüldüğü hatta gerekli olanın bile önüne geçtiği bir dönemdeyiz. İsraf ve lüksün varoluşsal bir olgu gibi özellikle gençler üzerinde yaygın hale gelmesi gelecek nesillerin nasıl bir açmaza girebileceği tehlikenin boyutunu ve ilerde neler ile karşılaşacağımız hakkında bizlere ipucu vermektedir. Hep fazlasına alışan bireyin eşik sınırı kavramının olmaması, lügatında yok kelimesinin bulunmaması beraber yaşadığı aile, arkadaş ve toplumun tüm katmanlarına sirayet edecek ve yoksunluk krizleri beraberinde önüne geçilmeyecek cinnet ötesi durumları ortaya çıkaracaktır. Bundan ötürü israf olgusu her boyutu ile irdelenmesi gereken kar topunun çığa dönüşmesinin an meselesi olduğu ufukta görünenin gelip bizleri yakalayacağı bir hal olacağından tüm yönleri ile ele alınması gerekmektedir. Eşyayı da İnsanı da tüketmeyelim iktisatlı kullanalım. Yapay aklın öncellendiği bu zaman dilimlerinde duyguyu, ruhu öne alıp üzerine düşünelim. Mantığın vicdanla yoğrulduğu bir eğitim modeli oluşturalım ailede, okulda, işte bunu uygulayalım. Yoksa kimlik krizlerimiz daha da yoğunlaşacak. Fırıncı gibi mis kokulu ekmekler üretelim, değirmen gibi öğütmeyelim insanımızı, değerlerimizi, vicdanımızı. İsraf etmeyelim insanlığımızı ve bataklığa gömmeyelim geleceğimizi. Her şeyi Politize etmeden güzelce tartışıp ancak bir olgunlukla ele aldığımızda bu bataklığı kurutacağımızı unutmayalım. Gelin birbirimize kulak verelim bütün sözleri dinleyelim ve günün sonunda sözün en güzeline uyalım hep birlikte kurtulalım şu bataklıktan.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!