Politik Mizah Gitti, Sıra “Konuşanlar”da

Mizahın hem politik olanı hem de sosyal olanı eleştirinin konusu yapabilmesi ancak siyasal ve sosyal olanın kendisinin de yozlaşmayı aşma potansiyeli üretebilecek kültürel bir dinamizm süreci ile yenilenmesine bağlıdır. Sosyal yapıyı apolitik olarak dizayn edip tüketim pornografisinin deneysel alanı haline getirmek, mizahın da eleştirel aklını yok edip onu hazzı besleyen bir aparata dönüştürüyor
Politik Mizah Gitti, Sıra “Konuşanlar”da
M. Mücahid SAGMAN
M. Mücahid SAGMAN
Eklenme Tarihi : 18.05.2025
Okunma Sayısı : 63

Politik Mizah Gitti, Sıra “Konuşanlar”da

Sanat, toplumsal yapıda çeşitli işlevler üstlenen kültürün önemli bir parçasıdır. Çeşitli alanlarda değişik ifade biçimleri ile farklı bireylerin ifadeleri, sanatın geniş bir söylem yelpazesine sahip olmasını sağlar. Mizah da o yelpazeyi zenginleştiren önemli alanlardan biridir. Sanatın hem eleştirel yönünü hem de inşacı gücünü temsil etme kabiliyetine sahip olan mizah, bazen politik doğruculuğun adresi bazen ise toplumsal motivasyonun ya da tabanın konsolidasyonunun enstrümanı haline gelebilir. Siyasal, sosyal veya ekonomik iktidar biçimlerine yapılacak bir eleştiriyi tüm toplumsal düzeylerde anlaşılabilir ve hatta sahiplenilir hale getirmek için de mizah etkili bir yoldur. Türkçeye Arapçadan geçen hiciv kelimesi yergi anlamına gelir. Halk edebiyatında taşlama olarak karşımıza çıkan hiciv geleneği mizahla tarih boyunca iç içe geçmiştir. İslam Ansiklopedisi’nde Orhan Okay: “Batı geleneğinde hiciv genellikle çirkin, yanlış ve gülünç âdetlerin ve hadiselerin mahiyetini zarafet ve maharetle ortaya koymak olarak anlaşılmış ve böylece hiciv edebî bir tür olmanın yanında sosyal bir fonksiyon da yüklenmiştir. Doğu edebiyatlarında ise sosyal karakteri genellikle bulunmayan hiciv, daha ziyade gerçek kişilerin yerilmesine dayandığından şahsî kinlerin ortaya döküldüğü bir tür olarak görülür ve çok defa müstehcen ve küfürlü hicivler akla gelir” şeklinde tanımlar hicvi. Hiciv geleneğinin en meşhur şairi olan Nef’i, kaynaklara göre saray bürokrasisini oldukça kızdırdığı için idam edilmiştir. Bu anlamıyla tarihsel olarak da genellikle mizahın dili iktidar alanlarının karşısında konumlanmıştır.

 

Mizah, gündelik hayatın görünmez olan ama aşina olunan her türlü iktidar biçimine bazen mikro bazen de makro düzeyde itiraz veya eleştiri getirebilir. “Gülme” ise bu direnmenin ilk biçimidir.¹ Gülme, korkuyu tahammül edilebilir kılarken korku da gülmeyi belli sınırlar içinde tutar; gülme, dünün korkularını atlatmak ve yarının korkularını göğüslemeyi sağlayacak gücü toplamak için zorunlu olan mühleti tanır.² Gülme hem bir isyan biçimi hem de mutluluk göstergesi olabilir. Hobbes, Leviathan’da gülmeyi üstün gelmenin ödülü ‘yücelme’ eylemi olarak görür. Aslında geçmişten bugüne birçok düşünür gülme eylemini farklı olaylara tepki veya duygusal değişimlerin yansıması olarak tanımladılar.³ Mizah eğer siyasal süreçlere dahil oluyorsa toplumsal aktivasyonun bir ayağıdır. Gülme, mutluluğu hedeflemeden önce asabi bir isyanı tetikler. Yahudi toplumunun İkinci Dünya Savaşı sonrası hem toplumsal bütünleşme motivasyonunun hem de siyasal süreçlerinin bir boyutu da mizahtı. Hem sempatik görünmenin hem de düşmanını gülünç durumuna düşürmenin bir enstrümanı olarak mizah zıt kutupları bir arada barındırabilme potansiyeline sahiptir. Özellikle sinemada Almanları ve Yahudilere düşman gördükleri ulusları gülmenin konusu haline getirip mağduriyet hikâyelerini de üste koyunca geniş bir coğrafyada sempati kazandılar. 1997 yapımı Hayat Güzeldir ve 2009 yapımı Soysuzlar Çetesi filmleri mizah ile dramanın bir arada sunumun en meşhur sinema örneklerinden. Dramı mizahın içine gizlemek düşmanı yok etmenin bir yolundan ziyade kendini kabul ettirmenin stratejisi olarak okunabilir.

 

Şiddeti Gülünç Hale Getirmek

 

7 Ekim sonrası komedyen Bassem Youssef’in Pierce Morgan’a verdiği kara mizahla dolu röportaj, Gazze’deki soykırımı dünyaya duyurmada birçok eylemden daha fazla etkili oldu denilebilir. Çünkü Bassem mizahı hakikatin bir ifadesi olarak yeniden üretti. Aslında onun konuşması tarih boyunca hakikatin inşacısı ve sözcüsü olagelmiş filozofların bugünkü temsilcilerinin suskunluğunun ifşası olarak da değerlendirilebilir. İsrail’in orantısız şiddeti karşısında Bruno veya Sokrates olabilmeyi beceremeyen Zizek, Habermas ve diğerlerinin karşısında Bassem komedyen olarak mizahı hakikatin savunucusu haline getirmeyi başarabildi. Çoğu çocuk on binlerce sivili katleden bir ülkeyi kınarken dahi araya onlarca “ama” ile başlayan cümle koyan düşünürler bu çağın hakikatine ne kadar katkı sunabilirler? Bu, sadece vicdanlarımızla cevap verebileceğimiz bir soru değildir. Etik olarak yargılanması gereken İsrail değilmiş gibi öncesindeki şiddet olaylarını kopuk ve anlamsız gösterme çabası, bugünün düşünürlerinin çoğunu sınıfta bırakmış gibi görünüyor. Siyonizm’in en önemli propaganda aracı olan sinemada oluşan “ezilmiş bir halk olarak Yahudi” kimliği “komik, beceriksiz, cahil düşman”ın esaretine karşı hep barışın ve mutluluğu sembolize eden mizahın temsili oldu. 7 Ekim tüm dünyada bir kırılma noktası oldu diyebiliriz. Filistin halkının işgale ve soykırıma karşı haklı mücadelesi devletler ve halklar arasında belirgin bir ayrışma ortaya çıkardı. Yahudi kimliğinin arkasına saklanıp ideolojik bir ulus yaratan Siyonizm’in sempatik İsrailli ve kara komik Arap/Müslüman tiplemeleri ciddi bir darbe aldı. Bassem, Morgan’ın Filistin halkının direniş kanadını terörist olarak gösterme çabasını aklın almayacağı ‘kara komik’ bir uç noktaya götürerek inandırıcılığını yitirmesine neden oldu.

 

Dünyadaki bu süreç Türkiye’de sanatçı ve toplum arasında kurulamayan bağın da etkisiyle farklı bir yöne evriliyor. Filistin başta olmak üzere emperyalizmin kurban ettiği toplumların acılarını, hatta soykırımlarını görmezden gelme noktasında ülkemiz popüler kültür figürleri ilginç bir kararlılık gösteriyor. Hemen yanı başında Kürt halkının yüzlerce yıllık acısını, sürgününü ve asimilasyonunu görmezden gelmek şöyle dursun yıllarca şive başta olmak üzere kitsch bir şekilde ele alan kurgularla onları aşağılamayı marifet bildiler. Öte yandan toplumun siyasal bilinci ile paralel ilerleyen mizah algısı son dönemlerde medyada boy gösteren çeşitli örnekleri ile bir değişikliği de önümüze koyuyor: Toplumsal ya da politik olan yerine kültürel yapıyı ya da ‘sıradan’ bireylerin hayatlarını inşa eden dramatik veya mahrem hikâyeleri mizahın konusu yapmak! 

 

Mizahı güçlü kılan en önemli şey bir anlamda “konu”sunun olmasıdır. Toplumsal sorunlar çeşitli başlıklar altında tanımlanır. Siyasal, ekonomik, sosyal vs. gibi tanımlamalar mizahın her alana sızmasını kolaylaştırır, çünkü tüm bu kategoriler aynı zamanda iktidar alanları inşa eder. Mizah bu iktidar alanlarının karşısında konumlanır ve amacı, onların sorunlu yönlerini ortaya koymaktır. Savaşa karşı durup barışı yüceltmek için şiddeti gülünç hale getirmek mizahın önemli bir politik işlevidir mesela. Antik Yunan’ın komedyasının en büyük ustası kabul edilen Aristophanes, Pelepones savaşlarının etkilerini oyunlarının konusu yapmıştı. “Barış”ı savunan oyunlarının önemli yanı, savaşın ve ölümün karşısına doğal yaşamı koyan ve onu kutsayan, yaşamın ölüm karşısındaki zaferini yücelten yanlarıydı.

 

Kara Mizah

 

Barışı savunmak ve hayatı kutsamak bir değerdir. Politik mizahın, yaratılan iktidarlara karşı muhalefetin/direnişin ve toplumu savunmanın en önemli argümanlarından biri barış gibi birtakım ‘değer’lerdir. Politik olanı söyleme biçimlerinden biri olan mizah, değeri hem kullanır hem de inşa eder. Kara mizah olarak tanımlanan, özellikle sinemada Hollywood’un gösterişli yapıtları ile alay etme üzerine kurgulanan filmler benzeri bir itirazın sonucudur. Çünkü Hollywood Amerikan kültürünü hem şekillendiren hem de ihracını hızlandıran ana sektörlerdendir. Oradaki kültürel inşaya karşı yıkıcı eleştiri aynı zamanda başka bir kültürün inşasına da alan açma imkânı tanır. Bu anlamıyla kara mizah politik olarak başkaldırıyı sembolize eder. Bunu da yaratılan tanrısal iktidarın sembollerini gülmenin konusu haline getirerek yapar. Türkiye’de de çeşitli örneklerine rastladığımız kara komedi bir kültürel başkaldırı olarak tanımlanabilir. Bu yapıtlarda gülme bir eylem biçimi olarak başlı başına odağın kendisi değildir. Gülme bir araçtır ve başka bir alana taşır sizi. Gülmenin amaç haline geldiği yapıtlar ise politik veya sosyal olandan uzaklaşarak hegemonik iktidar alanlarının bir parçası kılar toplumu. 

 

2020 yılından itibaren çeşitli sosyal medya mecralarında önümüze çıkan Konuşanlar isimli program ve ondan ilham alarak üretilen içerikler mizahın politik inşasının ortadan kalktığını gösteren belirgin örneklerden, belki de en meşhuru. Buradaki en temel mesele mizahı yaratacak bağlam olan ‘konu’nun ortadan kalkması. Sinemada “konu”suzluk Lucas’ın 1960’larda deneysel filmlerini bir kenara koyarsak hazzı merkeze alan pornografik filmler için yapılan bir isimlendirme. Çünkü bu filmler bedensel eğilimleri merkeze alarak insan zihnini devre dışı bırakır. Böylece beden insan zihni tarafından kontrol edilemeyen haz dünyasına ait kılınır. Konusuz komedi de tıpkı pornografi gibi zihinsel işlevi devre dışı bırakır. Oysa mizah zihin-beden ikileminde zihinsel süreçlere tekabül eder. Zihin, etik ve erdemin argümanları hem sosyal hem de politik alan inşa etme potansiyeline sahiptir. Bu da estetiği ortaya çıkarır. Bugün mizaha ait kavramlardan biri olan ve Türkçede nükte anlamında kullanılan espri kavramı, aslında hem ruh (spiritüel) hem de zihin yerine kullanılabiliyor. Anlamdan yoksunluk mizahın zihinle olan bağını yok ettiğinde ‘saçma’ ortaya çıkar. Sıradan hayatların kendi içinde yaşadığı tutarsızlıkları mizahın konusu yapmak eski bir gelenek ve Türkiye’de son dönemde oldukça iyi örnekleri var. GibiAyak İşleri gibi yeni örnekler olduğu gibi KaygısızlarSıdıka vs. gibi çeşitli örnekler dizi sektörünü domine eden “özel” insanların dünyasından ‘bizim’ gibi olanların sıradan alışkanlıklarına bir dönüşü simgeliyor. Haliyle bu örnekler sıradan hayatların günlük alışkanlıklarında politik ve sosyal inşa için mizahı açığa çıkarabiliyorlar. Bir eleştirel kültür olarak mizah politik ve sosyal olanı inşa ederken aynı zamanda bireylerin toplum içinde var olmasını sağlayacak özgüveni de ortaya çıkarır. Hem gülme hem de güldürme bu anlamıyla özsaygının da ispatıdır. 

 

Gülmek Toplumsal Bir Eylemdir

 

Bergson, komiğin arı bir zekâya seslendiğini söyler.⁵ Ona göre insan komiğin tadını tek başına alamaz. Topluluk halinde üretilmiş bir eylemdir. Gülmek, toplumsallığı sadece kullanmaz aynı zamanda inşa eder. Buradan hareketle Bergson, gülmenin birlikte yaşamanın kimi gerekliliklerine yanıt verdiğini, yani toplumsal bir anlam taşıdığını iddia eder. Elbette mizahın politik olanla ilişkisinin zayıflayıp zihinsel işlevi devre dışı bırakmasında toplumsal yapının zayıflaması, hatta onun inşa ettiği siyasi ve sosyal alana duyulan güvensizlik de etkili olmuş olabilir. Politik söylemi tamamıyla çatışma zemininde kurgulayıp insanları ideolojik kamplara bölme çabası, bu alanla bireyler arasında kurulan bağın zayıflamasında önemli bir etken. Ama mizah, çatışma ya da daha ötesi savaş zamanlarında dahi halkın eleştirel düşünmesine katkı sağlayabilmeyi becerebilmiş bir zemine sahip. Haliyle bugün yaşanan durumu çeşitli şekillerde sorunsallaştırabiliriz. 

 

Konuşanlar programı çoğu zaman bireylerin kurgusal yaratıcılığı ile şekillense de anlatılan olayların yaşanmışlığı üzerinden güldürmeyi hedefler. Buradaki kurgusal durum belirli bir soruna odaklanmaz, hatta günlük olayları da merkeze almaz. O an komik olan, kişinin varlığı ve kendini/hikâyesini sunma biçimidir. Bu anlamda stand-up gösterisine benzese de aslında anlatım bittiği an özel olma gereksinimi bitmiş tekil olaylara odaklıdır. Stand-up, konusu toplumsal olaylar olan başka bir mekân veya zamanda vuku bulma ihtimali yüksek hikâyeleri konu edindiği için sosyal yapıda karşılığı vardır. Konuşanlar tarzı programların bu gösterilerden ziyade son yıllarda kitsch örneklerle sinemayı domine etmeye çalışan filmlerden ilham aldığını söyleyebiliriz. Toplumsal yapıdaki kültürel gerilemenin etkisini, bireylerin hayatlarını kurgulama ve kurguyu dışarı aktarma biçimini ortaya çıkaran bu tarz örnekler üzerinden gözlemleyebiliriz. Değinilen kültürel gerileme elbette sadece mizahın sorunu da değil. Haliyle bu gözlem yaşama dair tüm parametrelerdeki bir yozlaşmayı önümüze koyacaktır. Mizahın hem politik olanı hem de sosyal olanı eleştirinin konusu yapabilmesi ancak siyasal ve sosyal olanın kendisinin de yozlaşmayı aşma potansiyeli üretebilecek kültürel bir dinamizm süreci ile yenilenmesine bağlıdır. Sosyal yapıyı apolitik olarak dizayn edip tüketim pornografisinin deneysel alanı haline getirmek, mizahın da eleştirel aklını yok edip onu hazzı besleyen bir aparata dönüştürüyor.

 

__

¹Aksoy, A. Ö. (2019). Gülmenin Mikropolitikası: Ademler ve Havvalar Neye Direnir. Ed. Mustafa Demirtaş. Direnişin Mikropolitikası. Pinhan Felsefe. Sf 205-232. 

²Bauman, Z. (2018). Siyaset Arayışı. Çev. Tuncay Birkan. Metis Yayınları

³Morreall, J. (1997). Gülmeyi Ciddiye Almak. Çev. Kubilay Aysevener & Şenay Soyer. İris Yayıncılık.

Avcı, Artun, Toplumsal Eleştiri Söylemi Olarak Mizah ve Gülmece.
https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-166-subat-2003/2354/toplumsal-elestiri-soylemi-olarak-mizah-ve-gulmece/3891

Bergson, H. (2011). Gülme: Komiğin Anlamı Üzerine Bir Deneme. Çev. Yaşar Avunç. Ayrıntı Yayınları. 

 

Yazının orjinali için bakınız:https://www.perspektif.online/politik-mizah-gitti-sira-konusanlarda/

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!