Kızım
Çevremde şair dostlarımın olduğunu,
bu şiir olmayan şiirimi
okuyacaklarını biliyorum.
Bile bile yazdım işte.
2 Nisan 2002 Salı günü
akşam televizyon haberlerini izlerken,
Filistinli on bir yaşlarındaki bir
kızın babasının İsrail askerleri tarafından
kelepçelenerek götürülürken arkasından yiğitçe haykırışı,
kendisini değil de karımla beni ağlatmıştı.
Yoksa ne uyak, ne geleneksel, ne de serbest şiirden anlarım.
KIZIM BENİM
Dün televizyonda dinlerken sesini,
Gözlerim gözlerinde kaldı.
Kızım olup haykırsaydın bana
Özgürlük için, vatan için.
Kızım benim;
Ben tutsak, ben zincirli,
Kırabilirdim bileklerimi,
Haykırışınla yok ederdim,
Şaron’un Şaron’luklarını.
Sen varsın ya sen;
Daha on bir yaşına basmadan
Gözlerinde bir damla yaş dökmeden,
Kırdın haykırışınla,
Hayâsızların hayasızlıklarını.
Gözlerinde görüyorum inancı ve sevgiyi.
Ben olmasam da yürüdüğün yolda,
Ne tutsaklık ne zincir
Kalacak.
Kızım benim,
Özgür ülkenin özgür kızısın sen.
Bugün olmasa yarın,
O bir gün mutlaka olacak.
Haykırarak, oluşturduğun tomurcuklar,
Evrene tohum salacak.
Sen varsın ya sen;
Şehidi bol, çiçekleri solmayan,
O adanmış kutsal toprakların kızı,
Kızım benim.
Çığlığınla dünyanın sesi oldun,
Yok, edemez o gök kubbe ki senin sesini,
Sesini yükseltenlerin gök kubbesidir o.
Ya diğerleri; geçmiş eziyetçilerin eziyetçileri,
Dün olduğu gibi,
Bugün de yaktıkları ateşin içinde yanacaklar.
Özgür dünyanın, özgürlük ateşini;
Alevleyen kız.
Kızım benim;
Filistin çiçeği,
Sen varsın ya sen,
Alevinde yanmak için Malatya’dan geliyorum.
Yalnız ben mi?
Pekinli, Newyorklu, Malezyalı.
Daha milyonlarcası.
Kızım benim;
Biliyorum sen yanıyorsun,
“Ben yanmazsan, biz yanmasak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”
6 Nisan 2002 Malatya Güneş Gazetesi