Dijital Panoptikon

Panoptikon, genellikle Foucault ile anilan bir kavram olsa da aslen Jeremy Bentham tarafindan ortaya atilmistir...
Dijital Panoptikon
Hasan DÜNDAR
Hasan DÜNDAR
Eklenme Tarihi : 9.05.2021
Okunma Sayısı : 4880

Özgürlük kanli elleriyle geldiginde onunla el sikismak zordur.”

Oscar Wilde (1)

 

Panoptikon, genellikle Foucault ile anilan bir kavram olsa da aslen Jeremy Bentham tarafindan ortaya atilmistir (2) .Panoptikon, Ingiliz filozof ve toplum kuramcisi Jeremy Bentham’in 1785 yilinda tasarlamis oldugu hapishane insa modeli. Bentham bu tasarimiyla yüzde yüz gözetlenebilecek tamamen transparan bir hapishane insa etmisti. Bütünü (pan-) gözlemlemek (-opticon) anlamina gelen bu tasarim birkaç katlik tek odali mekanlardan olusan geometrik bir daire üzerine tasarlanmis. Her hücre bu dairenin iç çeperine bakacak sekilde açik tasarlanmisti ve dairenin dis cephesindeki duvarda birer pencere bulunuyordu. Dairenin ortasinda ise tamamen saklanmis konumdaki gözlemcilerin kaldigi bir nöbet kulesi yer aliyordu.Tabi en önemlisi Kuleden odalara karsi; karsi konulmaz bir isik siddeti...

Aslinda Panoptikon “her yeri gören yer” anlamina geliyor. Bir zamanlar karanlik zindanlarin aksine, mahkumlari isiga bogarak gözlemlemek için kullanilirmis. Peki biz bugün sosyal medyaya olan bagliligimizla, dev bir panoptikon içinde kendi hücrelerimizi mi aydinlatiyoruz? Bentham, panoptikonu bir islah merkezi, bir hapishane olarak düsünmüs, yapi içindekilerin her daim izlendiklerini hissedecekleri bir tasarim öngörmüstür. Foucault basta olmak üzere, Haggerty & Ericson (2003), Deleuze ve Guattari (1983), Bogard (1996) ve daha pek çok kuramci bu kavram üzerinde fikir üretmis, kavramin gelisimine katkida bulunmuslardir.

Bu hapishane modelinde isleyis söyle: simdi merkezdeki kuleye bir gardiyan (gözlemci) ve her hücreye de birer kisi kapattiginizi düsünün. Belki bir deli, bir hasta, bir mahkûm, isçi ya da bir ögrenci. Böyle bir yapida kuleden hücrelere dogru kuvvetli bir projektörle isik yansittiginizda, hücrelerdeki kisilerin gardiyani (gözlemciyi)   göremedigi, ama gardiyanin tüm mahkumlarin siluetlerini görebildigi bir ortam olusturmus olursunuz. Bu hapishanede yasayanlar,zindandaki karanligin tersine, her biri isigin tutsaklari haline gelir. Üstelik kendilerini gözcünün bakisindan koruyabilecek bir karanliga sahip olmadan, zindandan da beter bir “Epistemik esarettir”  bu. Insanlari, rasyonel bir biçimde kendi çikarlarini izleyen ve faydalarini en yüksek noktaya getirmeye çalisan canlilar olarak gören, “Faydacilik” akiminin kurucusu Jeremy Bentham’in icadi olan panoptikon, o dönemde doktorlarin, ceza hukukçularinin, sanayicilerin, egitimcilerin tam da aradiklari seydi: Gözetlemeye dair tüm sorunlari çözen, herkesi içine alan ve iktidari da bunun tam ortasinda yerlestiren dahiyane bir mekanizma.Fakat her mekanizmanin bir boslugu mutlaka bulunuyor...Jenni Faganin roman kahramani Anasia’nin kulaklari çinlasin; gözetlenmek de neymis yasasin zulalar...

Bentham’in anlayisina göre, panoptikoner kisi izlenen her yanlis hareketinin ceza getirecegini biliyordu ama davranislarinin aslinda ne zaman izlendigini de bilmiyordu. Bu bilinmezlik durumu mahkûmda (isçi,hasta,ögrenci) her an gözlemleniyormusçasina davranmasina sebep olacak otokontrollü davranislari gelistiriyor,  böylece mahkûm bizzat kendi hareketlerini kollamak durumunda kaliyordu.Bu model 20. Yüzyilin en önemli filozoflarindan Michel Foucault tarafindan da “ sosyal kontrol sistemleri ve insanlar” arasindaki etkilesimi anlatmakta kullanilmisti. Panoptikon, ona göre mimari bir proje olmaktan çok. “iktidar-bilgi iliskisini sergileyen bir iktidar teorisinin açiklayicisiydi. Foucalt, Panoptikon sisteminin modern toplumun okul, hastane, hapishane, fabrika gibi birçok temel kurumunun isleyis mantiginin temeli oldugunu iddia ediyordu. Bu sistem sayesinde daha az denetçi ile daha genis kitleleri kontrol altinda tutmak mümkün hale gelecekti. Ona göre Panoptikon modeli, egemen gücün isine yarayan bir yöntemdi ve izleniyor olmanin içsellestirildigi, kabul edildigi bir toplum yapisinin mesrulastirilmasina yardimci oluyordu.”, Peki 18. yüzyilda ortaya çikan bu mekanizma, günümüzün çagdas yasam biçiminde farkli bir sekilde ortaya çikmis ve etrafimizi sarmis olabilir mi? Sorusu artik siradan ve kaniksanmis bir gerçekliktir.Hatta sosyal medya sistemleri olarak  Facebook, Instagram, linkedin, YouTube, Twitter, Watsap, Telegram  artik dijital panoptikonun “gardiyan”lari olarak degilde “melek” leri olarak  görülmektedirler.

Düsünün su okumakta oldugunuz web sitesi ve süreli dergiyi çikarmak için bir sürü insan bir araya geliyoruz, aylarca yillarca okumalarimizin sonuçlarini yaziya geçirmek için kirk parende atiyoruz. Ortaya nihayetinde bir yazi çikiyor, sitemizi izliyorsaniz yaklasik 400-500 kisi yazilari tikliyor, okuyor diyemiyorum çünkü göremiyorum..Yazi size ulasana kadar yazi-yayin kurulu üyeleri tarafindan okunuyor inceleniyor,gerekiyorsa avukatimiz yasal taraflarina bakiyor,editör incelemesi ve yayinliyoruz.Bizim sistemimizde gönüllülük esas oldugu için illaki yazi talebi yada  yazi siparislerimiz olmuyor. Onun için telif ödeme gibi bir yükümüz olmadigi gibi ticari olarak reklam vs gibi akçeli islerimizde yok ama yine sevimli bir ugrasi olsada mutlaka bir efor gerekip bir gayret gerektiriyor.Fakat ya sosyal medya diye adlandirilan mecralarda isleyis nasil acaba (3)

Nasil olur dersiniz; insanlar sosyal medya hesaplarinda; her zaman izlenmek, göze çarpmak istiyorlar. Internete fotograflarini yükleyip hoslanmadiklari insanlarin onlara bakmalarina müsaade ediyorlar! Hiç tanismadiklari insanlarin da bakmalarina izin veriyorlar ve olduklarindan daha farklii görünmeye çalisiyorlar… Sonra bakip kimi izleyebileceklerine karar vermek ve kimlerin onlari izlediklerini kontrol etmek için  internete giriyorlar! Artik bu Tuhaf olmadigi gibi çok çok büyük bir bagimlilik halini almis durumdadir.Tabi bu arada yayinlanan tüm materyaller ücret alinmadan ve ücret ödenmeden icraya faaliyet halinde sürdürülebiliniyor...(4) Panoptikonun mucidi Jeremy Bentham sosyal medyayi ve milyonlarca hevesli kullanicinin bugünkü halini görseydi gözetlemenin nasil olup da bu kadar cezbedici bir hale geldigine sasiracakti kuskusuz. Üstelik klasik panoptikonda oldugunun tersine, cezalandirma ya da dislama ile degil, begenilme, onaylanma ve ödüllendirilme temel motivasyonlariyla bireylerin sisteme gönüllü dâhil olmalarina sasiracakti.Foucault da panoptikonun herkesi içine almasi ile ilgili yaptigi yorumu tekrar edecekti mutlaka: “Bu fikirde asil seytani olan budur!”(5)

Kisinin gönüllü olarak benliginin ifsasini gerçeklestirdigi bu sosyal medya platFormlari karsimizda duruyor.... Gözetlemenin asikar sekilde gerçeklestirilebildigi ve bu eylem iktidar tarafindan gerçeklestirilirken bir zorlamanin olmadigi tamamen rizanin üretildigi alanlar. Çünkü kisiler artik tüm yasamlarini gösteri dünyasinda bir piyes misali bu platFormlarda yayinlayarak, “Diledigin kadar izleyebilirsin, çünkü ben de seni izliyorum” mesajini veriyor.

Artik gözetlendigimizi biliyoruz, dijital dünyanin sosyal medyanin  gözetimine teslim olduk. Çünkü baska türlü bir hayati imkânsiz hale getiriyorlar. Bu platFormlar için ‘dijital panoptikon’ kavramini kullanmak yanlis olmayacaktir.Çünkü Bentham’in hapishane hücreleri artik bireylerin gönüllü olarak ifsalarini sunduklari birer sosyal medya hesaplarina dönüstü artik. Hücreleri izlemek için ise artik özel bir kuleye ve bir çabaya gerek yok, çünkü artik kule de, gardiyan da, mahkûm da bizleriz..Bugün geldigimiz noktada ise gözetlendigimizi biliyoruz;  ama ya görmezden geliyoruz, ya da unutuyoruz. Yasadigimiz alanlara yerlestirilen kameralar ve yapay zekâ destekli yüz tanima sistemleri sürekli olarak ne yaptigimiz da görüyorlar. Parmak izi giris yada elektronik kartli geçisler.Her ne kadar kameralari mümkün oldugunca gizli bir yerlere yerlestirseler de aslinda orda olduklarini az çok tahmin edebiliyoruz. Kriminal vakalar sonrasi bir sürü görüntü kaydinin ortaya dökülmesi de bize ipucu veriyor olmali.

Foucault’nun üzerinde çalistigi modern devletlerin kullandigi gözetim mekanizmalari daha çok devletler tarafindan uygulanirken ve daha çok sinirlari insan/yurttaslik haklari dolayimindayken, su an itibari ile dijital çagda bu durumun agirlik merkezi sirketlere kaymistir. Günümüzde kisilerin dijital/sanal kimligi diyebilecegimiz çevrimiçi kimlikleri vardir ve bu kimliklenme süreçleri özellikle Facebook, Twitter, Instagram, Youtube vb. sosyal medya platFormlari üzerinden gerçeklesmektedir. Bunun yani sira kisilerin Internet’te gezindikleri web sitelerinin IP (Internet Protocole) numaralari ve bunlara baska sitelerin de ulasabilmeleri için kullandiklari “çerez” adi verilen yazilimlar sayesinde devletler/kurumlar ve sirketler kisilerin Internet üzerindeki faaliyetlerini dijital gözetim altinda tutarak profiller olusturmaktadirlar. Örnegin simdi hepimizin kullanmak mecburiyetinde kaldigi ve Korona sonrasi HES (Hayat eve sigar) kodunuz yoksa otobüs, tren, uçak yolculugu yapilamiyor. Devletin verdigi neredeyse tüm hizmetler e-devlet üzerinden yapiliyor. Nüfus kaydimiz, sülalemiz, tüm atalarimiz e-devlette. 5000’den fazla çesit hizmet veren e-devlet uygulamalarinin amaci tüm devlet hizmetini çevrimiçi hale getirmek.

Uzun süredir “if a service is free, you are the product (bir hizmet bedavaysa ürün sizsiniz)” diye bir deyim dolasiyor. Esasen sosyal dünyada bize verilen hizmetler ile toplanan veri, parali/parasiz, bilerek/bilmeyerek verdigimiz izinlerle ya da izinsiz olarak kullaniliyor. Dijital dünyada her yerde biraktigimiz izler bizimle ilgili bir bilgi sakliyor. Bu izleri biraktigimiz yerler ise her geçen gün artiyor. Dijital bankacilik (nerelere, kimlere para harciyoruz, ne kadar birikimimiz var), sosyal medya (begenilerimiz, begenmediklerimiz, paylasimlarimiz, dijital insan iliskilerimiz), çevrimiçi alisverisler, mobil telefon verileri (konumumuz, telefonda geçen zaman, oynanan oyunlar, arama geçmisimiz, gezdigimiz siteler, müzik zevkimiz), giyilebilir araçlar (kalp atisimiz, günlük aktivitemiz, yediklerimiz, içtiklerimiz, kilomuz) , e-devlet hizmetleri (tapumuz, sülalemiz, egitim geçmisimiz, sigortamiz, sagligimiz, adli geçmisimiz …) ve daha niceleri. Böyle bakinca da gözetleniyor hissi artmiyor mu? Mahremiyet kaldi mi? Dijital hapishaneye (Paniptikona)  hos geldiniz.

Örnegin, Linkedin temelde “kimlik” boyutuna odaklanirken, Swarm “konum” boyutuna, YouTube “paylasim” boyutuna ve Facebook ise “iliskiler”  twitler anlik haber ve paylasimlar boyutuna odaklanmaktadir.Instegram görüntü, resim, Watsapp,Telegram...say sayabildiginiz kadar...Korona (COVID-19) hastalarini ve temas ettikleri kisileri takip etmek üzere kullanilan Filisyon ekipleri “Temas Takip Sistemleri” Panoptikon çagristirmiyor mu? Her ne kadar güvenlik amaçli kullanildigini söyleseler de “izleniyor” olmamizi gerektiriyor. Kimlerle temas ettik, kaç kez görüstük, nerelerde ne zaman görüstük biliniyor. Hem kendi sagligimiz hem de baskalarinin sagligi için bu bilgileri topluyor, sakliyor paylasiyoruz. Baska ne gibi amaçlarla kullanilir bu bilgi? (6) Hayatimiza giren daha nice masum ve mutlaka gerekli olarak inanip kullandigimiz e-Nabiz (kisinin bütün saglik bilgileri,muayene,tahlil,teshis,tedavi ve ilaçlarini kapsayan tibbi program ) gibi programlar...

Bu durum George Orriwel’in 1984 romanindaki toplumsal yapi ile kaynagi veya varligi kesin olmayan; görünmez bir iktidar tarafindan izlenme, “bir çesit heryerdelik” mesajini iletme ve gözetlenenlerin belli davranis kaliplari gelistirmesini zorunlu kilma anlaminda örtüsmekte ve propagandanin belirgin karakteristigi ile birebir uyum saglamaktadir. Fransiz düsünür Michel Foucault, Bentham’in panoptikon modelinin modern iktidarinin temelini olusturdugunu söyler. Modern iktidar, kendisini görünmez kilmakta ama her seyi izlemekte, böylelikle bireyler iktidar ve disiplin mekanizmalarini içsellestirerek ona göre hareket etmektedirler. Dün bir komplo teorisi iken bugünün gerçeginde 1984’de anlatilan toplum modeli bir kurgu ya da fantazi degil, yasadigimiz toplumun bir hakikatidir. Bizler görünmez bir gözetleme/denetleme iktidari ile karsi karsiyayizdir ve iktidarin gözü her yerde üzerimizdedir...Çünkü . Foucault’ya göre, verimli isçi, çaliskan ögrenci, pisman olmus suçlu, itaatkâr asker bu kurumlarin üretmesi gereken ürünlerdir.

Modern Panoptik iktidar ile sevk ve idare edilen vatandaslar,  sürekli tehlikede olduklari algisiyla, devletin kendilerini korumalari için emni ve  bazi  haklarindan vazgeçmeleri gerektigini düsünüyorlar. Bu baski algisi altinda yasayan kisilerse izlenmekte olduklarini unutup gözlemcilerin veri toplamaya devam edebilmelerine izin veriyorlar. Izlenme sinirlarini genislettigi ve özel hayatlari gibi insan haklarini etkiledigi ortaya çiktiginda bile, insanlar Panoptik bir hapishanede oldugu gibi kendi davranislarini izlemeye tesvik ediliyorlar. Bu ise iktidarin insanlarin toplum üzerinde asiri bir güç kullanmadan kontrol kurabilmelerini sagliyor. Sistemin basarisi için ise halkin adeta terör ve emniyet kaygilarini gündemde tutuyorlar. Toplum, hizla artan bir güvenlik duygusu için özel hayat hakkini takas etmek isteyip istemedigine karar vermek zorunda birakiliyor. “Big Brother” (devlet) bizi koruyor ama bu devletin bizi izledigi gerçegini degistirmiyor...Sadece devlet degil ticari isletmeler de daha çok mal ve hizmet satabilmek için bizleri iyi tanimak istiyorlar. Zevklerimizi, egilimlerimizi, aliskanliklarimizi hem bilmek hem de yönlendirmek istiyorlar. Bu amaçla da ellerinin altindaki en güçlü araç sosyal medya verileri.Son dönemde internette olan Google pizza (7) hikayesi buna en iyi bir örnektir...

Dijitallik, dijital teknolojiler araciligiyla yasamamizin bir sonucu olarak ortaya çikan dünyaya uygun bir var olma tarzidir. Silikon Vadisi dijital teknolojilerin büyük atasi olduguna göre dijitallik Batili, Avrupa merkezli bir dünya görüsünden (Weltanschauung’dan) fiskirmistir. Silikon Vadisinin tekno-ütopyaci idealizmi kapsami bakimindan evrenselcidir. Bu, seküler liberal idealleri vasiflandiran, dünyanin geri kalani için var olma ve düsünme kaliplarini ölçen standartlar olusturdugu iddia edilen evrenselcilige uygundur. Son on yillar içinde Talal Asad, -birkaçini saymak gerekirse- “sekülerizm”, “din”, “faillik”, “insanlik” gibi Batili ideallerin, kavramlarin üretimini saglayacak varsayimlarin örtüsünü kaldirmaya girismistir. O hâlde, bana göre dijitallik köken bakimindan ayni epistemolojik kaynaklardan çikmistir ve bu itibarla onun bilinçli ve bilinçsiz saikleri de oldukça benzerdir; dünyanin geri kalaninda insan olmak anlamina gelecek seye dair Avrupa merkezci, hükümran bir söylemi yaymaktir. Bundan su sonuç çikar;Müslümanlarin ve Islam’in Bati için arketipik Öteki oldugu bu dijital gök kubbe örtülü olarak Islam’i ve Müslümanlari dislar.Dijitallik ayan beyan Bati’dir. Dolayisiyla o, Bati’nin dünyanin geri kalanina yönelik yeni-sömürgeci tahakkümünün devamidir. Tam da bu nedenle dijitallik Bati’nin -bilinçli ve bilinçsiz olan- Oryantalist dolaplarindan ayrilamaz.( 8 )

Dijital panoptikon ,Jean Baudrillard'a göre panoptik çag Loud ailesi deneyiyle son bulmustur***. Bu deneyin sonucunda 1971 yilinda sosyoekonomik düzeyi orta üstü olan tipik bir Amerikan ailesi seçilip yedi ay boyunca belli anlari kamera kaydina alinip, islenmeden 20 milyon Amerikan izleyicisine sunulan 300 saatlik bir belgesel film ortaya çikmistir. Baudrillard'a göre panoptik çagin bitisi izleyici ve izlenen arasindaki sinirin kalkmasi, kutuplarin birbirine karisip ayirt edilemez hale gelmesiyle birliktedir. ( 9 )Yani panoptikon hapishane anlayisi bitmistir.Çünkü ortada gardiyan mantikli birileri var isede bu anlayis “kendi özgürlügünü ve mahremiyetini pervasizca ve istemek arzeden de bir kitle var artik. Fakat Byung-chul han, panoptikonun sonunu degil, tümüyle yeni perspektifsiz bir panoptikonun baslangicini yasadigimizi söylemistir. Ona göre artik tek bir gözlemci/iktidar/gardiyan ve gözlemlenen tek tip topluluk/mahkum yoktur . Yerkürenin tümü bir panoptikon haline gelmistir ve böylelikle her yer seffaf hale gelip, içeriyi ve disariyi birbirinden ayiracak duvarlar ortadan kalkmistir. Perspektifsiz post-panoptikon, herkesin her yerde ve her sekilde gözlemlenebilir durumda oldugu, istenilerek katilinan bir panoptikondur. ( 10 )

Peki  Jeremy Bentham’in projelendirdigi,Foucault’nun üzerinde çalistigi ve felsefecilerin fikirlerini olusturup iktidarlara yön ve yol gösterdikleri bu hapishaneler,isçi yatakhaneler,ögrenci yurtlari,islah evleri sonuçta ne oldu? Çogu çürüyüp yikilmaya yüz tuttu ,kimisi müze yapildi,kimisinden evsizler, yurtsuzlar,kimsesiz ve düskünler kalip hayatlarini idame etmeye çalisiyorlar...       

Öyle ise Dijital panoptikon  ne oldu veya ne olacak ? Z.Bauman’a göre Panoptikon hâlâ güçlüdür ve elektronik olarak zenginlestirilmistir. Buna göre, tahakküm kalibi, zorlamadan cezbetmeye ve ayartmaya, normatif düzenlemelerden arzuya, polisiye yöntemlerden arzu uyandirmaya evrilmistir. Haftada yedi gün yirmi dört saat kesintisiz biçimde süren perFormans gözetimiyle beraber hayat çalisanlar için âdeta “bir kendin-yap isine dönüsmüstür.” Yine Bauman’in veciz tabiriyle “çalisanlar tipki salyangozlarin kendi evlerini kendi sirtlarinda tasimasi gibi, kendi panoptikonlarini kendi sirtlarinda” tasir hâle gelmistir. Bu noktada -kavramin klasik anlamiyla- Panoptikon git gide sadece kentin periferisinde, yoksullarin ve ötekilerin yasadigi bölgelerde görünür durumda kalmaya devam etmektedir...( 11 ) Yani dijital panopktinda da dünyanin ayikmayan, sömürülmeye müsait insanlari habire sosyal medya hesaplari arasinda kosturup duracaklar...Yani Mustadaflar (ezilenler) .Sosyal medya hesaplarini takip etmek için akilli telefonlara hatiri sayilir ücretler öderlerken,  mutrefler (egemenler) ve onlarin  yerel isbirlikçileri beyaz adamin ideolojik planlarina göre verileri depolamaya devam ediyorlar...

 

D I P N O T L A R

(1) Iskoç yazar Jenni Fagan, Panoptikon adli romani epigrafi Panoptikon-Roman / Jenni Fagan/ Çeviren: Seyda Isler/ Sel Yay..

Tanitim notundan...Fagan, ilk romani Panoptikon’da bize alisik oldugumuz, maalesef alismak zorunda birakildigimiz; her daim kameralar tarafindan gözlenen, bacak arasina karisilan, koltuk altindaki kila karisilan, yedigine içtigine, yattigina kalktigina, okuduguna okumadigina, kullandigi ilaca, aldigi nefese karisilan insanlari anlatiyor. Hikâyeyi etkileyici kilan en önemli sey, bize fazlasiyla tanidik gelmesi, bizim gerçekligimiz olmasi. Etkileyici, duygusal ve agir. Mideye atilan bir yumruk gibi degil, hayalara atilan bir tekme gibi. Sembolik anlami daha fazla ve daha çok can acitiyor.

(2)Jeremy Bentham,/Gözün Iktidari" Üzerine." , Istanbul : Su Yayinevi , 2008.

(2) Foucault, Michel, Iktidarin Gözü, Ayrinti Yayinlari, 2007, sayfa:35

(3)Bkz.Nazife Sisman / Dijital çagida Müslüman kalmak.sh -insan yay. 2016

(4)a.g.e.sh.66

(5)Çoban, Baris. ""Gözün Iktidari" Üzerine." In Panoptikon Gözün Iktidari , by Baris Çoban and Zeynep Özarslan,sh. 111. Istanbul : Su Yayinevi , 2008.

(6)https://turk-internet.com/dijital-panoptikon-siber-hapishaneye-hos-geldiniz/ulasim 05/05/2021

(7) https://www.thegeyik.com/internette-sizden-alinan-bilgilerin-boyutunu-anlatan-komik-hikaye-google-pizza/

(8) https://www.sabahulkesi.com/2018/04/14/dijital-cagda-islam-siyaset-ve-mueslueman-kimligi-hakkinda-duesuenmek/

*** Türkiye’de de bir ara “Biri Bizi Gözetliyor Evi” televizyon PROGRAMI benzeri.

(9) Baudrillard, Jean (2017). Simülakr ve Simülasyonlar. Dogu Bati Yayi.sh  51/5

(10) Han, Byung-Chul (2018). Seffaflik Toplumu. Metis Yayinlari.

(11)Z.Bauman ve D.Lyon Akiskan gözetim -Çev.E.Yilmaz-Ayrinti yay ist.2013: 62-65).

YORUMLAR
Mehmet Yigiter
11.5.2021 12:33
Yazilar çok uzun olunca ilgi alanlariniza girse bile tamami okunamiyor maalesef... Lütfen ergonomiye yani konu bütünlügü bozulmayacak sekilde kisaltiniz... 🌷💝🥰🌹

YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!