MÜŞKİL AYETLER, ANCAK TE’VİLLE ANLAŞILIR.
MÜŞKİL AYETLER, ANCAK TE’VİLLE ANLAŞILIR
Kavramsal olarak tevil, bir sözün, bir olayın, bir rüyanın yorumlanması demektir. Tevil, Kur’an’da 17 ayette; hakikat, olayın iç yüzü, anlama, açıklama, yorumlama, sonuç, sözün gerçekleşmesi, gibi anlamlarda kullanılmaktadır. En çok da Yusuf as ile ilgili ayetlerde tezahür etmektedir.
Yakup as, oğlu Yusuf’a şöyle demişti:
Öyle görünüyor ki Rabbin sana sözlerin ve olayların tevilini (iç yüzünü) öğretecektir.” (12/6)
“Yusuf, ey Rabbim! Sen, bana hükümranlık verdin ve olayların tevilini (iç yüzünü) öğrettin.” (12/101)
Görüldüğü gibi, Allah, Yusuf’a hikmet ve basiret vererek olayların tevilini öğretmektedir.
Tevil kavramı, erken devirlerde “tefsir” olarak algılanmış ve Kur’an tefsirine dair eserlerin isimlerinde, tefsir yerine tevil kelimesi kullanılmıştır. İbn Kuteybe’nin Teʾvîlü müşkili’l-Ḳurʾân’ı ile Taberî’nin Câmiʿu’l-beyân ʿan teʾvîli âyi’l-Ḳurʾân’ı buna örnek gösterilebilir.
Hadislerde de tevilin “tefsir” anlamına geldiğine işaret vardır. Nebi as, Abdullah b. Abbas’a tevil tekniğini öğrettiği ve başarılı olması için Allah’tan niyazda bulunduğu belirtilmektedir. Bu tevil ile Kur’an’ın açıklama ihtiyacı olduğu açıktır.
İmam Maturidi de (ki Tevilatü’l-Ḳurʾan adlı dirayet tefsirinin ilk müellifidir) metni, dil kurallarına ve akli bilgilere dayanarak yorumlayıp, muhtemel manaları ortaya çıkarmaya tevil; sahabenin, ayetlerin nüzul sebeplerine ve hadislere dayanarak yaptığı açıklamalara da tefsir demektedir. Maturidi’ye göre tefsir tek ihtimalli, tevil çok ihtimallidir. (İsl. Ansk.)
Bilindiği gibi, nas denilen ayet ve hadisler çatışırsa, nasların tevil edilmesi, genel bir ilke olarak kabul edilmiştir. Ali İmran suresinde (7), “onun tevilini ancak Allah bilir” ifadesindeki ayetler, müteşabih ayetlerdir. Müteşabih (Allah, melek, vahiy, ahiretle ilgili) ayetlerin hakikatini sadece Allah bilir. Hakikatinin Allah tarafından bilinmiş olması, o ayetleri anlamaya çalışmamızı yasaklamaz. Her ne kadar, “Kur’an’ı kim kendi re’yi ile tevil ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın” rivayeti, Tirmizi tarafından Nebi as’a atfediliyorsa da bu rivayetin ciddiye alınacak bir tarafı yoktur; zira Kur’an’ı anlamaya yönelik tefsir ve yorumlar ilk günden beri devam edip gelmiştir.
O halde, müteşabih dahil, bütün ayetlere iman edip, kainattaki eserler ve benzetmelerle o ayetleri anlamaya çalışmak farzdır/gereklidir. Hiçbir ayet “anlam” dışı bırakılamaz; zira (3/7) ayetin sonunda “bunu ancak selim akıl sahipleri düşünüp öğüt alır” ifadesi, müteşabih dahi olsa, anlamaya çalışmamız gerektiğini belirtmektedir. Düşünüp öğüt almak için, ayetlerin ne demek istediğini bilmek gerekir. Onun için de objektif, burhana ve basirete dayalı bir akılla tevil etmek gerekir; ancak “fitne çıkartmak” yani kasıtlı olarak ayetleri çarpıtmak isteyenler olabilir; onlara da ehli tarafından gerekli cevap verilir.
Geçmişte, müfessirlerin yanı sıra kelamcılar ve fakihler de tevil tekniğini kullanmışlardır. Kelamcılar, ayetlerle hadislerin birbirleriyle çatışması durumunda uzlaştırma amacıyla tevil tekniğini kullanırken, fukaha da fıkhi görüşlerin naslara aykırılık taşıması durumunda kullanmıştır. Onun içindir ki tevilin yakın anlamlarından biri de içtihattır. İçtihat, bir konu hakkında delilleri inceleyerek reyi ile hüküm vermektir. Tabi içtihat yapabilmek için konuyla ilgili yeterli müktesebata/donanıma sahip (uzman) olmak gerekir.
Hülasa; Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasındakilerini maksatsız yaratmadığı gibi, Kur’an’ı da maksatsız indirmemiştir. İnsana düşen görev, hayatın/varlığın maksadını anlamak ve ona göre bir hayat sürmektir. İşte Tevil, hayatın/varlığın anlamını, maksadını, iç yüzünü, hakikatini ve sonucunu ortaya çıkaran bir akıl yürütme faaliyetidir. Bilindiği gibi, varlıklar ve hadiseler bütünüyle açık ve anlaşılır olmadığı gibi, insanlar da aynı idrak ve bilgiye sahip değillerdir. Dolayısıyla, ilim, hikmet ve basiret sahibi olanların, kapalı olan ayet ve hadiseleri tevil ederek açıklığa kavuşturmaları insani bir sorumluluktur.
Yusuf as kıssasında ve Musa as ile bir kulun/meleğin olayında, tevilin ne denli etkin olduğu gayet açık görülmektedir. Her ne kadar, onlara bizzat Allah olayların tevilini (iç yüzünü) öğretiyorsa da ilim, hikmet ve basiret sahibi olanlar da akıllarını kullanarak ayet ve hadiseleri (yanılma payı olsa da) tevil ederek (yorumlayarak) maksadını ve iç yüzünü açıklayabilirler. Bilinmelidir ki bütün buluşlar, ilerlemeler, doğru sonuç almalar, aklın kullanılması (teville) elde edilmiştir.
Selam ve sağlık dileklerimle…
BEŞİR İSLAMOĞLU 25.07.24
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hikmet Akademisi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.