Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)

Ertugrul Zengin'in Atasoy Müftüoglu'nun düsüncesinin evrilislerini inceledigi "Muvahhidden Evrensele Bir Düsüncenin Kritigi"...
Muvahhidden evrensele: Atasoy Müftüoglu (1)
Ümit AKTAS
Ümit AKTAS
Eklenme Tarihi : 22.09.2022
Okunma Sayısı : 514

Ertugrul Zengin'in Atasoy Müftüoglu'nun düsüncesinin evrilislerini inceledigi "Muvahhidden Evrensele Bir Düsüncenin Kritigi" alt baslikli kitabi, bir açidan da 1970 sonrasi Islamciligini irdelemekte.

"Firak"tan "Gelecegi Özgürlestirmek"e dogru giden bu süreç, "güncele entelektüel müdahalede bulunma cehdi" olarak tanimlanmakta.

"Büyük Dogu"dan baslayarak günümüze gelinceye dek Islamciligin önemli dergilerinde yazan Müftüoglu, bu süreçte yerelden evrensele dogru giden bir seyir de izlemekte.

"Büyük Dogu"nun yerel, Dogucu ve devletçi bakisindan giderek uzaklasacak olan Müftüoglu, muvahhid, devrimci ve toplumcu bir kamusal düsünürlügün yolunu açacaktir.

Iran Devrimini büyük bir coskuyla karsilayan Müftüoglu'nun sevinci, 12 Eylül'le birlikte kesilse de, düsüncesini bu devrimci coskuyu ayakta tutmanin imkânlari üzerinde yogunlastirir.

Zira 12 Eylül rejimi, Iran Devriminin coskusunu ve "Millî Görüs" çizgisinin görece ümmetçi bakisini milliyetçi bir yerellikle ve tarikatlarin sisteme uyarlanmis dindarligiyla kesmeye çalisacaktir.

Siyasa disi kalmanin da siyasallastirildigi bu süreç, padisahliktan beri yerel kodlara dönüstürülmüs bir içgüdünün daha da pekistirilme çabasi, yani devlet terbiyesinden geçirilmis bir dindarligin tedrisidir.

Bununla uyarli bir baska sürüm ise Fetullahçiligin ABD güdümlü sahte evrenselciligidir.

Daha rüseym halindeki Islamciligin gelisimini kesintiye ugratan 12 Eylül süreci, ayni zamanda da bir özelestiri firsatini saglar.

Bu süreçte zuhur eden Özalcilikla mesafesini en basta belirleyen Müftüoglu, ABD denetiminde olan mezhepçi ve kabileci Afgan Cihadini bayraklastirmasi ve tarikatçi sapmasi nedeniyle Mavera dergisiyle de mesafelenir.

Askeri darbeler, olagan yollarla kendisini yenileyemedigi için her on yilda bir toplumsal kriz yasayan Türkiye toplumunun kendisini bu yolla bir"kritik"ten geçirerek görece yenilendigi süreçlerdir.

Bu krizler büyük ölçüde küresel güçlerin baskilarindan ve küresellige bir uyarlanma çabasindan da kaynaklanmakta; toplum adeta küresel güçlere bir uyum sürecine alinmaktadir.

Müftüoglu, 12 Eylül'deki bu toplumsal dönüsüm sürecinin millî dindarligini, ümmetçi bir muvahhidlikle cevaplar.

Toplumun modernlesmeye ve küresellesmeye tâbi tutuldugu bu süreç karsisindaki tutumu, "ne Dogu ne Bati" diyen devrimci ve tevhidi bir durustur.

Ertugrul Zengin, tüm devrimci ve yenilikçi çabasina karsi, Müftüoglu'nu düsüncesini yeterince, yani ideolojik mantiginin sinirina, ütopik bir tutuma ulasincaya dek zorlamamakla elestirir.

Oysa ütopyacilik, gerçeklikten kopuk bir düssellik, Kuran'in "ümniyye" olarak tanimladigi bir hakikate aykirilik ve hatta hakikati ikameye çalisan bir sapma olarak da temayüz eder.

Ideoloji en azindan olumsaldir ve farkli imkânlara isaret edebilir. Dünyevilesmenin bayagiligi karsisinda ise Islamciligin ütopizme degil gerçekçilige, yerellige degil yerlilige, uyuma degil devrimcilige ihtiyaci vardir.

Ama bu sirada devrimci bir evrensellik olarak ortaya çikan Iran Devrimi de giderek yerellige, Siiligin mezhepçiligine ve Iran ulusalciliginin çikarlarina boyun egecektir.

Bu durumda ise yapilacak olan, devrimci cemaati "politik bir cemaat" olarak insa etmektir. Ama bu "politiklik", güncel siyasetin çekismeleri kadar ütopizmin gerçeklikten kopukluguna karsi da teyakkuz halinde olabilmelidir.

Siyasetin olagana uyum stratejisini benimsemek, sonuçta Muaviye'nin firsatçiligini alkislamak gibi bir anlama da gelecek, buna muhalif ütopizm ise Hariciligin terörüyle sonuçlanabilecektir. Ki benzer sorunlar Fransiz ve Rus devrimlerinde de yasanmistir. 

Müslümanlarin "reelpolitik" ile "ütopizm" arasindaki kararsizliklarini bir itidale ulastiracak olan ise özerk aydinlar kadar siyasal bir cemaatin de varligidir.

Islam'in siyasallasmasinin sorunlulugu ortada olsa bile, Islam'in siyasetini ortaya koymak, siyasetten önce ahlaki bir sorumluluktur.

Oysa mevcut cemaatler, tarikatlar veya Nurculuk gibi akimlar, siyasetten uzak durmayi savunduklari halde, arka kapi siyaseti gibi çikarlarina uygun ama riske de girmeyen bir yol izlemektedir.

Bu sirada Iran Devrimi, Islamciligin ufkunda bir mustu gibi belirse ve siyasal bir örneklik yapsa da hatalardan münezzeh degildir.

Devrimin özellikle de Siilikle itham edilerek Sünni bir kusatma ile karsilanmasi, Iran'i daha da Siilesmeye ve hata yapmaya zorlayan bir tikanma noktasidir.

Tüm bu güncel sorunlari bir yana, devrim her seyden önce tarihsel bir olaydir ve Foucault gibi bir düsünürü bile kendisine çeken, Badiou'cu bir deyisle istisnai bir "olay"dir.

Dolayisiyla da yani basindakilerin, hele ki sorumlu bir aydinin bu olaya bigâne kalmasi elbette ki düsünülemezdi.

1980 sonrasi, özellikle de MSP'nin kapatildigi o üç yillik siyasal kesinti, Islamci hareketlerin en hararetli okuma, tartisma ve arayis yillaridir.

Devrim, demokrasi, hareket, örgütlenme ve özellikle de siyasete dair tartismalar, beraberinde birçok savrulmalara da yol açacakti.

Bir taraftan gizli ve açik örgütlenme modelleri, demokratik veya otoriter siyasetler, Batici veya Dogucu modernlesme biçimleri tartisilirken, öte yandan Refah Partisi'nin kurulmasi ve Girisim dergisinin yayimlanmaya baslamasi da bu tartismalari daha bir çesitlendirecekti.

Müftüoglu devrimi desteklemeyi sürdürürken, Müslümanligini ciddiye alanlari ortak bir dile, düsünceye ve siyasal bir cemaate tasiyabilmenin kaygisini da gütmektedir.

Ancak bu konudaki sorumlulugu sadece ona ait olmayan basarisizligi onu kamusal ve elestirel bir düsünürlüge dogru zorlayacaktir.

Tevhidi bir bilince dogru çagrisi, günlük hayatin mesgaleleri kadar cari siyasalligin, yani devrime karsi partili bir mücadeleyi öne çikaran güçlerin pragmatizmi tarafindan kesilmektedir. Üstelik Erbakan kadar Özal da bir çekim merkezidir.

Fiilen sürdürülen partili siyasetin ise teorik bir çerçevesi yoktur ve buna dair ilk adimlar, Ali Bulaç öncülügünde yayimlanan Yeni Zemin dergisi tarafindan atilacaktir. Ancak Müftüoglu düsüncesini devrim merkezli bir çipada sabit tutmaktadir.

Devrim, Müslümanlarin uzun zamandir gerçeklestirebildikleri ve öneminin pek de farkinda olmadiklari evrensel bir olaydi ve ne yeterince tartisilmis ne de anlasilmisti.

Yeni Zemin ise Medine Vesikasi'nin çogulcu ve demokratik bir siyasete kapi aralayan bir yorumunu, devrime alternatif olacak bir söylemi tartismaya açmisti.

Tabi bu, yeraltinda olan cemaat ve hatta örgüt çalismalarini da alenilestirmeye bir çagriydi. Dolayisiyla da Islami Hareketi sivil, devlet yerine toplum merkezli, çogulcu bir söyleme davet etmekteydi.

Bu, bir açidan da "liberal demokrasiye karsi Islami demokrasi" önerisiydi. Buna göre dinî cemaatler, "bireyle devlet arasinda ara bir kategori"ydi.

Bu ara kategori ise sivil oldugu kadar kendiliginden bir siyasal olusumdu. Mevcut cemaatler siyasetten hiçbir zaman uzak durmasalar da, bu ilgilerini teorik mülahazalar yerine pragmatik çikarlar dogrultusunda sürdürmekteydiler.

Medine Vesikasi'nin çogulcu ve katilimci bir siyasete uyarli yorumu ayni zamanda devrimci bir modele kosut "sivil" bir modelin mümkünlügünü savunmakta ve Iran'la Türkiye arasindaki tarihsel rekabette devrime alternatif olarak demokrasiyi sunmaktaydi.

Bu model, "Ideolocya Örgüsü" gibi "toplumu yukaridan asagiya dogru Islamilestirmeyi amaçlamadigi gibi, Islam disi cemaatlerin de özerkligi ve katilimina dayali çogulcu bir modeldi".

Sonuçta Islami ilkelerden vazgeçilmemekte ancak farkliliklarla birlikte bir arada yasamanin siddet disi yollari arastirilmaktaydi.

Bunu saglayacak olan ise Islami cemaatlerin de dahil olabildigi müzakerelere dayanan bir siyasallikti.

Müftüoglu bu yoruma karsi çikacakti: "Islam'in kendine özgü bir mantigi vardi" ve bu öneri bu mantigi görmezlikten gelmekteydi.

Zira Islam'in siyaseti "katilimci degil, Allah adina Müslümanlarin kosulsuz hâkim oldugu bir devlet modelini savunur… Yasadigimiz çagin sorunlarini ve dilini anlamaya çalissa da bu dile ve sorunlara teslim olamaz"di.

Kendi yolunu cari siyasal anlayislarla israrla mesafelendiren "Müftüoglu'nun bütün bu güncel tartismalari ve gündelik gelismeleri anlam semasina sokacak teorik insalara karsi tavri müstagniliktir."

Bu ise bir "kayitsizlik olmasa da bir tür azade olma hali"dir. Bu nedenle Müslümanlarin önüne adeta bir umut olarak sürülen Refah Partisi'ne karsi da mesafelenerek, "partiyi devrimci degil statükocu olarak nitelemis"tir.

Müftüoglu'na göre, "Türkiye'de ve Islam dünyasinda Islami hareketler ve partiler, siyasal güçleri eyleme geçirme yetenegi kazanamamis hareketler ve partilerdir. Bu hareketler her defasinda basarisizliklarini ve yetersizliklerini dis güçlere baglama kolayciligini ve yanlisligini seçmislerdir."

Bati ile karsi(t)lasma sürecinde edinilen ve neredeyse bir varolus hali olarak tezahür eden bu kompleks, kullanilisligina karsi özellikle de Millî Mücadele süreciyle beraber toplumsal zihni ketleyen travmatik bir etkene dönüsmüstür.

Iran Islam Devrimi ise Islami düsünceye anlambilimsel bir müdahalede bulunarak ve Islamcilarin entelektüel izlegini derinlestirerek, bu tartismalarin seyrini yerelden evrensele dogru degistirecektir.

Dolayisiyla da bu açidan henüz Sirat-i Müstakim çizgisini bile yakalayamamis olan Necip Fazil ve Sezai Karakoç'un izlegindeki cari Islamciligin fikir dünyasinin kapaliligi ve kisitliligi yerini devrimci bir dile ve düsünceye birakacaktir.

Tabi bunda Iran Devriminin etkileri kadar, "yesil kusak" baskisini zayiflatan Sovyetler Birligi'nin 1991'de dagilmasinin da payi vardir.

Gerçi Iran Devrimi de giderek kendisine baglanan umutlardan uzaklasmakta, orada da cevaplandirilamayan sorular birikmektedir.

Dolayisiyla da Müftüoglu'nun, baslangiçtan beri izledigi "bilinç, devrim, muvahhid" istikameti de sarsintiya ugrayacak ve "devrimci politik çizgiden kamusal entelektüellige dönüsmeye baslayacaktir."

"Kültürelin siyasalin, bilincin ise devrimin önüne" alinacagi bu süreçte, genel bir kriz durumunun etkileri de gözlenmektedir.

Ertugrul Zengin'in ifadesiyle;

Imdi muvahhidden yani politik cemaatten vazgeçiliyorsa Islamci entelektüelden ne yapmasi beklenecek? Yeni sartlar altinda Müftüoglu Islamci entelektüeli kamusallastiracak, kamuya hitap eden bir sese dönüstürecektir.

Dolayisiyla gerek Medine Vesikasi tartismalari sürecinde ve gerekse ortaya çikan yeni sartlar içerisinde Müftüoglu da kendi konumunda ve dilinde düzeltimlere gider.

Ama düsünsel konFormizm kadar kibre de kapilmaz. Durusunu degistirse de istikametini bozmaz.

Devam edecek…

Not: Bu yazi 21.09.2022 tarihinde indyturk.com sitesinden alintilanmistir, yazinin orijinali için asagidaki linki tiklayiniz.

https://www.indyturk.com/node/554996/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/muvahhidden-evrensele-atasoy-m%C3%BCft%C3%BCo%C4%9Flu-1

Bu yazida yer alan fikirler yazara aittir. Hikmet Akademisi’nin bakis açisini yansitmayabilir.

 

 

YORUMLAR
YENİ YORUM YAP
güvenlik Kodu
EDİTÖRDEN
Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!